İngiltere Trump gibi dengesiz bir müttefikle Körfez'de kendini hedef haline getiriyor
İngiltere petrol tankerlerini İran hücumbotlarından koruyabilmek için Körfez'e ikinci bir savaş gemisi gönderiyor. Halihazırda Akdeniz'de bulunan HMS Duncan adlı destroyer, önümüzdeki hafta HMS Montrose fırkateynine katılacak.
İngiltere yalnızca sınırlı sayıda güç sevk edebileceği ancak gerginliği tırmandıracak herhangi bir ABD hamlesinde kendisini İran misillemelerinin hedefinde bulabileceği bir çatışmaya dahil olmanın eşiğinde.
Suriye'ye gittiği ileri sürülen İran petrol tankerine İngiliz Kraliyet Deniz Piyadeleri tarafından Cebelitarık açıklarında el konmasının arkasında gerçekten de ABD varsa bu dediklerim bir bakıma çoktan gerçekleşmiş olabilirdi. İngiltere'nin böylesi provokatif bir eylemi yalnızca Cebelitarık yetkililerinin isteğine cevaben ve Avrupa Birliği'nin (AB) Suriye üzerindeki yaptırımlarını uygulamak amacıyla gerçekleştirdiği iddiasını ciddiye almak zor.
İranlılar İngiltere'den Grace 1 tankerini bırakmasını talep ediyor ve İran hücumbotlarının British Heritage adlı tankeri misilleme için taciz etmiş olması ihtimal dahilinde bulunuyor. İranlı bir yetkili İngiltere'yi “bu tehlikeli oyunun” parçası olmaması yönünde uyardı.
Ne var ki İngiltere bu tehlikeli oyuna halihazırda zaten dahil oldu ve İranlıların doğrudan ABD'ye tepki vermektense onun vekili olmakla suçladıkları İngiltere'ye karşı harekete geçmeyi daha az riskli bulması mümkün.
2003 sonrası Irak'ta, 2006 sonrası da Afganistan'da görüldüğü üzere İngiltere kendisine yalnızca figüran rolü biçilecek ancak ABD ile aynı tehlikelerle baş etmek zorunda kalacağı bir çatışmaya daha müdahil oluyor. Kimi yorumcular 1980'lerdeki İran-Irak harbinde yaşanan tanker savaşı sırasında Batılı donanma güçlerinden oluşan bir koalisyonun Kuveyt tankerlerini korumasını hatırlatarak kendilerini avutmaya çalışıyor.
O sıralar tecrit edilmiş taraf İran'dı. Bugünse muhtemelen İsrail ve Suudi Arabistan'ın yapacağı gibi saha kenarından tezahürat etmekten fazlasını yapabilecek güvenilir müttefiklerden yoksun ABD ile İngiltere bu durumda. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) İran'ın haziran ayında BAE açıklarındaki tankerlere küçük mayınlar yerleştirmesinin kesin olmadığını söyleyerek daha şimdiden İran'la karşı karşıya gelmekten kaçınıyor ve Yemen'deki askeri güçlerini azaltıyor.
Irak, Şii çoğunluğa sahip bir diğer önemli güç olarak kalben İran'ın yanında alıyor, Katar ise uzun süredir Suudi Arabistan'la karşılıklı bir cepheleşme halinde. AB üyeleri ve diğer ülkeler -Büyük Oyunbozan- Başkan Donald Trump'ın bir koalisyon mimarı rolüne bürünmesine şüpheyle yaklaşacak ve Trump'ın kendilerini Körfez'de nereye sürükleyeceği konusunda kaygı duyacaktır.
İngiltere açısından bakıldığında Körfez'in güneyindeki kriz, bu ülkenin 2003'teki Irak işgalinde ABD safında yer almasıyla benzerlikler taşıyor. İngiltere, ABD'nin ne yöne gittiğini ve Trump'ın -ve onun daha şahin teğmenlerinin- İran'la ne dereceye kadar sınırlı ya da topyekun bir savaşı göze aldığını bilmeden kendisini hedef haline getiriyor. İngiltere'nin eski ABD Büyükelçisi Kim Darroch'un Washington'dan zorunlu ayrılışı karşısında hissedilen kızgınlık, İngiltere'nin Beyaz Saray üzerindeki nüfuzunun ne kadar kısıtlı olduğunu da ortaya koyuyor.
İran açısından bakıldığındaysa doğrudan savaş seviyesinin hemen altında seyreden ve yavaş yavaş sinir bozucu hal alan kriz, ehveni şer bir seçenek olabilir. Bu durum İran'ın, Trump'ın dost düşman ayırmaksızın uyguladığı favori baskı yöntemi olan ekonomik yaptırımlarla ağır ağır cendereye alınmayı beklemeye kıyasla bir gelişme demek.
Tarafların hiçbiri savaş istemiyor ancak bu savaşın olmayacağı anlamına da gelmiyor zira karşı karşıya geldikleri her hadise, kontrolden çıkarak tırmanma potansiyeli taşıyor. İngiltere'nin ortamın yatışmasını istediğini söylemesine rağmen ikinci bir savaş gemisini göndermesi İran tarafından tam aksi yönde yorumlanacak. Ayrıca daha önce el konmuş İran tankeriyle ne yapılacağı sorusu da hala yanıt bekliyor.
Patrick Cockburn
İndependent