Türkiye ve Rusya arasında işbirliği ile dalaşmanın paralel gittiği İdlib satrancında Türk tarafı ilk şah mat hamlesini gördü. Fırat'ın doğusunda güvenli bölge kurma konusunda Türkiye ile ABD'nin aynı kulvara girmesine paralel olarak Suriye ve müttefikleri, yeniden başlattıkları İdlib operasyonu çerçevesinde Han Şeyhun kasabasını ele geçirdi.
İdlib'in kilit kasabalarından birinin düşmesi muhalif güçler için ciddi bir hezimet olurken Türkiye de ateş çemberine alındı. Türkiye'nin gerilimi düşürme bölgeleri oluşturma planı çerçevesinde İdlib'in etrafında kurduğu 12 askeri gözlem noktasından biri olan Morek'teki üs Suriye ordusunun kuşatması altında kaldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu çekilmenin söz konusu olmadığını açıklarken Morek gözlem noktasının akıbetini belirlemek üzere Rus ve Türk askeri yetkililer 21 Ağustos'ta müzakerelere başladı.
Han Şeyhun hamlesinin, Türkiye'nin ABD ile Müşterek Harekât Merkezi kurup Suriye'de dengeleri değiştirecek yeni bir durum yaratmaya çalışmasına verilen yanıt olduğunu düşünmek için bir dizi neden var:
Bir tarafta Astana sürecini, diğer tarafta S-400 satışı dahil stratejik ilişkileri korumak için Türkiye'ye alan açan Rusya, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ikili oynayabileceğine dair ciddi kuşkular taşıyor. 7 Ağustos'ta Ankara'da ABD ile birlikte ilan edilen Müşterek Harekât Merkezi'nin kurulacağına dair mutabakat bu konuda Rusya'yı yeniden alârm durumuna geçirdi.
Fırat'ın doğusunda Kürtleri baskılayacak güvenli bölgenin bir aşama sonrasında Suriye devletinin bu bölgelere dönüşünü de imkânsız kılacağı aşikâr. Ayrıca 2015 öncesi olduğu gibi Türk-Amerikan ortaklığının yeniden kıvamını bulması halinde İdlib çemberindeki askeri gözlem noktalarıyla birlikte Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerindeki Türk askeri varlığı Rus oyun planının dışına çıkabilir. Bu ihtimal de Moskova'yı sert oynamaya itiyor.
Ayrıca Astana'daki üçlü ortaklık, 2016'da Doğu Halep örneğinde olduğu gibi muhalif cephelerin çözülmesinde önemli bir işlev görse de Türkiye'yi sahanın ortağı haline getiren yeni bir statüko yarattı. Halbuki Rusya'nın 17 Eylül 2018'de imzalanan Soçi Mutabakatı ile varmak istediği yer Doğu Guta, Dera ve Kuneytra'daki senaryonun İdlib'de de tekrarlanmasıydı. Türkiye'nin üstlendiği misyon da bu hedefe doğru mayın temizliği olacaktı. Fakat Erdoğan'ın, Rus lider Vladimir Putin'e verdiği sözlerinin aksine gerilimi düşürme bölgesi tesis edilemediği gibi Türk askeri varlığı, Suriye ordusunun operasyonlarının önünde bir bariyere dönüştü. Yani Astana süreci bir noktadan sonra düğümün kendisi haline geldi.
Buradaki tıkanmayı aşmak için ya Astana sürecini bitirmeyi göze alacaklar ya da yeni fiili bir durum yaratacaklardı. Han Şeyhun ikinci seçenekten gidildiğini gösteriyor. Yani Astana sürecinden koparmadan Türkiye'yi sahada geri adım atmaya ve yeni durumu kabullenmeye zorlayacak adımlar atılıyor.
Çavuşoğlu, "Rejimin ateşle oynamaması gerekiyor. Askerimizin güvenliği için ne gerekiyorsa yaparız" diye çıkışsa da Türkiye'nin “sivil kayıpları” gündemleştirmek ve dönüp dolaşıp yine Rus kanalını kullanmak dışında fazla bir manevra alanı kalmış değil. Çünkü Soçi'de üstlendiği “imkânsız görevleri” yerine getirememesi Türkiye'nin elini kolunu bağlıyor.
Her şeyden önce Rusya rahat bir şekilde operasyonun Soçi Mutabakatı'na aykırı olmadığını savunuyor. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu argümanı, “İdlib hususundaki anlaşma teröristlere karşı ateşkes yapılmasını içermiyor” sözleriyle dile getirdi. Lavrov ayrıca Türk askeri gözlem noktalarına rağmen hükümetin kontrol ettiği bölgelerin hedef alındığını belirterek “Tüm gözlem noktalarının da bulunduğu yerlerden saldırılar devam ediyor. Saldırılara cevap vereceğimiz konusunda Türk meslektaşlarımızı uyarmıştık” dedi.
Aynı şekilde Putin de Paris ziyareti sırasında Batı'dan gelen eleştiriler karşısında operasyonun arkasında dururken “Önceden teröristler, İdlib'in yüzde 50'sini kontrol ederken, şu anda ise yüzde 90'ını kontrol ediyor” argümanını tekrarladı. Putin ayrıca Türkiye'yi köşeye sıkıştıracak başka bir suçlamada bulundu: “İdlib'deki teröristler, buradan dünyanın farklı bölgelerine de hareket ediyor. Bu çok tehlikeli bir şey."
Bir süredir Libya'daki rakip güçler Türkiye'nin İdlib'deki cihatçıları Libya'ya transfer ettiği iddiasını gündemde tutuyor. Savaşçı transferi konusu Türkiye'yi önümüzdeki süreçlerde BM Güvenlik Konseyi'nde de köşeye sıkıştıracak boyutlar içeriyor.
5 Mayıs'ta başlayan İdlib operasyonunun ilk evresinde hızlıca çok sayıda belde ve köyü ele geçiren Suriye ordusunun buralarda tutunamayıp geri çekilmesinde Türkiye'nin rolü birinci derecede etkiliydi. Türkiye Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarına eşlik eden güçleri İdlib'in güneyinde çatışmaların yoğunlaştığı cepheye yönlendirmenin ötesinde askeri araç ve mühimmat desteği vermişti.
Han Şeyhun düşmek üzereyken de Türkiye yine üç askeri konvoyla takviye yapmaya çalıştı ama bu gecikmiş bir hamleydi. M-5 otoyolunu kesen Suriye ordusu ilk konvoyun ilerleyişini bir hava saldırısı ile durdurdu. Saldırıda konvoya eşlik eden Feylak El Şam'dan üç kişi öldü. Ölenlerden biri komutandı. Suriye ordusunun riskli hamlesi, Türkiye'nin haziran ve temmuzdaki gibi dengeyi değiştiren yardımlarına izin verilmeyeceğini gösterdi. Bunun Rusya'nın bilgisi ve onayı dışında olduğu söylenemez, ki bazı kaynaklar konvoyun vurulmasının ardından havalanan Türk F-16 uçaklarına Rus Su-35 uçaklarının önleme yaptığını iddia ediyor.
Bu minvalde Türkiye'nin dengeyi bozan yardımlarıyla ilgili konuşmak da Rusya yerine Suriye tarafına düştü. Ankara'nın “Konvoy Morek'teki askeri gözlem noktasını tahkim etmeye gidiyordu” savına karşın Suriye Dışişleri'nden bir yetkili, Türk ordusunun İdlib'deki örgütlere yardım etmek amacıyla Han Şeyhun'a mühimmat gönderdiğini öne sürdü. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da “Son çatışmalar Ankara'nın radikal teröre verdiği büyük desteğin hacmini deşifre etti” dedi. Suçlamalar Suriye'nin BM Daimi Temsilcisi Beşar El Caferi tarafından da BM Güvenlik Konseyi'nin gündemine taşındı.
Maaret El Numan ile Han Şeyhun arasında durdurulan Türk konvoyundaki araçlardan yedisi tanktı.
Rusya bundan sonraki süreci Soçi Mutabakatı'nı hayata geçirme hamlesi olarak sunmaya devam edebilir. Bu şu anlama geliyor: Halep-Şam otoyolu (M-5) ve Halep-Lazkiye otoyolu (M-4) ulaşıma açılacak; İdlib'i çevreleyen ancak Halep, Hama ve Lazkiye'den parçalar içeren gerilimi düşürme planı çevresinde 15-20 kilometre derinliğinde ağır silahlardan ve terör örgütlerinden arındırılmış bölge oluşturulacak. İdlib'i tamamen temizlemeye dönük genel stratejide buraya kadar olan kısım zaten Soçi Mutabakatı'nın çerçevesine uyuyor. Sonraki aşamalar da muhtemelen yine fiili durumlar yaratan hamleler eşliğinde gelişecek.
Rusya 16 Eylül'de Türkiye'de yapılacak 14'ncü Astana toplantısında masaya “oyunun yeni kurallarını” göstererek oturmuş olacak. Bu arada Suriye ordusunun Han Şeyhun'da durmayacağı, M-5 üzerindeki diğer iki bariyer Maaret El Numan ve Serakip'e yönelmesi, beri taraftan M-4'ün üzerindeki Cisr El Şuğur'u yakın plana alması öngörülebilir.
Fehim Taştekin
Al-Monitor