İdlip sorunu ya diplomatik ya da askeri bir çözüme kavuşturulmalıydı, aksi takdirde Şam'ın politik bir çözümü ele alması oldukça zordu. Diplomatik çözüm sonuç vermedi. Sürecin kendi aleyhine başladığını gören Rusya, radikal İslamcı güçlerin tasfiyesi için İdlip operasyonu talimatını verdi.
İdlip savaşının geldiği aşama, bölgedeki oluşturulan bir kısım ittifakların boyutu ve içeriği hakkında bize somut veriler sunmaya başladı. Rusya'nın hava ve kara desteğiyle İdlip'te yürütülen operasyonlarda Şam merkezli askeri güçlerin elde etmiş olduğu başarı özellikle Ankara'yı ciddi oranda kaygılandırmaya başladı. Moskova'nın açık tutum alması nedeniyle operasyonu kabullenmek zorunda kalan Ankara, çareyi yeniden Putin'in kapısını çalmakta buldu. 16 Eylül 2019'de Putin'in Ankara'ya geleceği bilinmesine rağmen cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Ağustos salı günü Putin'i ziyaret edecek.
İdlip savaşı, Astana süreçleri olarak devam eden görüşmelerin ve kararların stratejik olmadığı bütünüyle özgün süreçlerin bir sonucu olduğu teyit edilmiş oldu. Suriye üzerinde Ankara-Moskova merkezli yürütülen görüşmeler ve alınan bir kısım kararların esasen stratejik olmayıp tamamen konjonktürel olduğu artık çok daha net olarak ortaya çıktı. Rusya'nın hiçbir dönem Türkiye ile stratejik ortaklıklar kurmak gibi bir planı olmadı. Özellikle cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye merkezli Ortadoğu politikasının çöküşünü kendi lehine kullanarak ABD başta olmak üzere NATO ile olan ilişkileri olumsuz yönde derdinleştirmeye çalıştı.
Ankara, Astana'daki sorumluluğunu yerine getirmedi
Erdoğan'ın Putin'e önerdiği ve üzerinde yapılan anlaşma gereği başta Heyet-i Tahrir'uş Şam olmak üzere radikal İslamcı güçler ağır silahlarını teslim ederek ‘Saldırmazlık Bölgelerinden' çekilecek, Şam-Halep arasındaki M5 ve Halep-Lazkiye arasındaki M4 otobanların trafiğe açılacak ve bu bölge Rus askeri birliklerinin kontrolüne verdilecekti. Radikal İslamcı güçlerin ikna edilmesi ve çekilmesini sağlama görevi de Türkiye'ye verilmişti. Peki, ortaya çıkan tablo nedir? Öncelikli olarak Türkiye böyle bir süreci başlatmadı veya başlatamadı. Radikal İslamcı örgütlerden hiçbiri çekilmedi. Stratejik yollar açılmadı. Moskova, birçok defa hem arka plan diplomasi de hem de kamuoyu önünde Ankara'ya sorumluluklarını hatırlattı. Bu sorumlulukların yerine getirilmemesi İdlip operasyonunu zorunlu hale getirdi.
Han Şeyhun, İdlip'in askeri-politik geleceğini belirler
Han Şeyhun'un sanıldığı gibi kendi başına çok stratejik bir önemi yok. Ancak savaşın seyrinin değişmesi bakımından önemlidir. Öncelikli olarak Heyet-i Tahrir'uş Şam başta olmak üzere İdlib eyaleti sınırları içerisinde bulunan radikal İslamcı örgütlerin en çok güç yığdığı bölge Han Şeyhun'dur. Radikal İslamcı örgütler, Han Şeyhun'a çok önemli bir askeri güç yığarak, Suriye ordusunu ve destek veren milisleri İdlip merkezinde uzak yerlerden karşılamayı düşündüler. Böylelikle Şam'a bağlı askeri güçlerin İdlib içlerine doğru ilerlemesini engellemeyi hedefleyen bir askeri planı uyguladılar.
Halep, Humus ve Şam'ı birbirine bağlayan M-5 otobanının Hama'dan Halep'e uzanan İdlip topraklarına açılan bir kapı konumundaki Han Şeyhun bu yönüyle stratejik bir önem taşıyordu. Bu nedenle bu ilçenin kontrolü önemli bir avantaj sağlıyordu. Doğal olarak Rusya ve İran destekli Suriye ordusunun bu ilçeyi ele geçirmesi, İdlip etrafındaki savaşın askeri dengelerini değiştirmek bakımından önemlidir. Bir başka ifadeyle radikal İslamcı örgütlerin en donanımlı askeri güçlerinin burada yenilgiye uğratılması psikolojik etkileri açısından da oldukça önemlidir. Han Şeyhun'un ele geçirilmesi ile aynı zamanda M5 otobanın hızla kontrol altına alınmasının önü açılmış oldu.
Rusya, bu operasyonu nereye kadar destekler
Han Şeyhun'dan sonra yine Rusya'nın aktif hava desteğiyle Maarat el-Numan kasabası ile M5 ve M4 otobanlarının kesiştiği Sarakip kasabası da kısa sürede Suriye ordusunun kontrolüne geçirebilir. Tayyip Erdoğan'ın Putin ile yapacağı görüşmeye bağlı olarak Ankara, Heyet-i Tahrir'uş Şam'ı ikna ederek bölgede çekilmesini sağlarsa, savaşın ivmesi düşebilir. Aksi takdirde M5 ve M4 yollarının kontrolü Şam yönetiminin eline geçene kadar operasyon kesintisiz devam edecek gibi görünüyor. Ayrıca Hatay'a sınır bölgenin en azından bir kısmı da kontrol altına alınmaya çalışılacak. Böylelikle İdlip merkezi kuşatılacak ve teslim edilmesi sağlanacak. Halep'te olduğu gibi İdlip merkezinin teslim edilmesi için Ankara yeniden göreve çağrılacak. İktidar buna uygun olmadığı takdirde İdlip merkezine yönelik kapsamlı bir operasyon için yeni bir hazırlık yapılacak. Rusya-İran-Şam üçlüsünün belirlediği savaş taktiği aşamalı olarak uygulanıyor. İdlip merkezinin kuşatılarak, Ankara'nın aracılığıyla yeni görüşmeler yapılarak Halep'te olduğu gibi Şam yönetimine teslim edilmesi sürpriz gelmemeli.
Morek'teki Türk askeri gözlem noktasının kuşatma altına alınması
Afrin sınırından başlamak üzere Halep, Hama, Lazkiye ile İdlip sınırları arasında Rusya, İran ve Türkiye tarafından oluşturulan ‘gözlem' noktaları; Hama üzerinden 20 km, Halep üzerinde 15 km üzerinden İdlip merkezine doğru oluşturulacak olan ‘Çatışmasızlık Bölgeleri'nin denetlenmesi amacı taşıyordu. Ancak bugüne kadar hiçbir karar uygulanmadı ve fiilen başarısız kaldı. Bu nedenle amaca hizmet etmeyen gözlem noktaları da yasadışı bir pozisyona düşmüş bulunuyor. Bu bakımdan Ankara'nın oluşturduğu gözlem noktalarının hem askeri hem de politik bir rolü kalmamıştır. Öncelikli olarak bu gerçeğin görülmesi gerekir. Ankara'nın kurduğu gözlem noktaları yakın bir zaman içerisinde tamamen işlevsizleşecek ve hatta kendileri için önemli bir risk oluştaracaktır. Gözlem noktalarına yapılan saldırıların hiçbiri tesadüf olmayıp, Moskova'nın bilgisi ve onayı ile yapılmıştır ve Ankara'ya yapılan ciddi bir uyarıdır. Yani söylenen şu: Gözlem noktalarına ilişkin görevini yerine getirmedin, aldığın sorumluluğa uygun davranmadın, bölgeden çek git.
İdlip savaşı, Afrin ve El Bab'ı doğrudan etkiler
ABD'nin hakemliğinde Ankara-Kamışlı hattında başlayan dolaylı görüşmelerin içeriği netleşti ve uygulanmaya başladı. Bu üçlü arasındaki ‘Güvenli Bölge'nin Cerablus, El Bab, Afrin ve Hatay-İdlip sınır hattını da kapsayacak düzeyde genişletilmesi sorununun tartışılması dahi Rusya-İran-Şam üçlüsü için hem politik hem de askeri bir yenilgi olarak değerlendirilecektir. Rusya, ABD'nin bölgedeki stratejik planını bildiğinden, Güvenli Bölge'nin bu düzeyde genişletilmesinin stratejik sonuçları da farklı olacaktır. Bu nedenle İdlip savaşını yoğunlaştırarak hem bu planı bozmaya yöneldi hem de ABD ile ‘Güvenli Bölge' üzerinde ortak bir anlayışa varan Türkiye'ye bir mesaj verdi. Bu bakımdan Rusya, ABD'nin Türkiye'ye kabul ettirdiği ‘Güvenli Bölge Planı'nın içeriğine bütünüyle karşıdır. Şam'ın dahil olmadığı böylesi bir planın uygulanmasına kesinlikle karşı oldukları uyarısını özellikle Ankara'ya yaptı. Rusya bu planı doğrudan boşa çıkartmak için İdlip'in hemen ardından El Bab ve Afrin'in Şam'a teslim edilmesini kesin olarak isteyecektir. Ankara son derece zor bir durumla karşı karıya kalacaktır. Rusya-ABD dengesi içerisinde sıkışmış bir iktidarın askeri/politik/diplomatik hareket alanı yok denecek kadar azdır.
İdlip operasyonu, Ankara'daki iktidarı çözer
İdlip savaşından askeri, politik ve toplumsal olarak en çok etkilenecek merkez Ankara'dır. Rusya-ABD arasındaki sıkışmışlığın getirdiği çaresizlik, ABD'nin bastırması sonucu Demokratik Suriye Güçleri'yle girdiği zorunlu ilişki ve fiilen tanıma, birkaç yıl önce tasfiye etmek istediği Esad ile zorunlu temas, sürekliliği devam eden Suriyeliler göçü gibi birçok faktör nedeniyle Suriye denkleminin dışına itilmesi, iktidarın politik gücünü zayıflatan önemli faktörler olarak ön plana çıkıyor.
AKP/MHP ittifakı sadece iç faktörlerin etkisiyle değil aynı zamanda Suriye merkezli belirlenen stratejinin yenilgisi ile de köşeye sıkışıyor. Ankara ile yakın ilişki içinde görünen Moskova'nın İdlip operasyonu kararı, iktidarın tasfiyesini hızlandıran adımlar olarak yaşanıyor. Erdoğan'ın Putin ile görüşmesinde dengeleri toptan etkileyecek büyük bir sürpriz yaşanmadığı çözülme sürecinin engellenmesi oldukça zor görünüyor.
Mustafa Peköz
sendika.org