Yemen'e savaş açtığı Mart 2015'ten bu yana parmak arası terliklerle savaşan Husilerin direnişini alt edemeyen, dünyanın silah ithalat rekortmeni, ABD'nin Arap dünyasındaki en has işbirlikçisi Suudi Arabistan son haftalarda darbe üzerine darbe alıyor. Husi direnişçiler tarafından önce petrol üretim sahaları vurulan, ardından 2 bin askeri tutsak edilen Suudi Arabistan, 4 buçuk yıl önce istila yoluyla uydu hükumet kurmaya çalıştığı Yemen'de bozguna uğradı.
Suudilerin öncülüğünde kurulan Arap Koalisyonu'nun Riyad'a sığınmış eski Yemen cumhurbaşkanı Mansur Hadi'nin çağrısıyla başlattığı savaş, Husi direnişçilerin Yemen'de daha geniş bir bölgede etkinlik kazanmasıyla giderek Suudilerin aleyhine gelişiyor.
Husilerin işgalcilere ve Hadi gibi işbirlikçilere karşı verdiği savaş aynı zamanda İran ile ABD arasında bir vekâlet savaşı niteliği de taşıyor. Bir yanda Suriye, Irak ve Lübnan olmak üzere Ortadoğu'da nüfuzunu artıran İran bir yanda İran'a karşı Sünni cephe arayışında olan Suudi Arabistan ve onun uluslararası destekçisi ABD var.
Husilerin Suudi Arabistan'ın devlet şirketi ARAMCO'nun iki petrol tesisini vurması, 2 bin askerini rehin aldığını açıklaması, ABD'nin Yemen savaşında Suudi Arabistan'a verdiği askeri desteğin kesilmesini öngören yasa tasarılarının Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu'ndan geçmesi ABD'yi sıkıştıran ve İran karşısında elini zayıflatan gelişmelerin başında geliyor. Yemen savaşı üzerinden Suudilerin, dolayısıyla ABD'nin yaşayacağı bir yalpalama ABD'yi umduğundan daha zayıf bir halde İran'la masaya oturmak zorunda bırakabilir ki son saldırılar da bu açıdan önem taşıyor.
Petrol üretiminin kalbi tekledi
14 Eylül'de vurulan ARAMCO'ya bağlı petrol tesislerinden biri olan Abkayk rafinerisi günde 7 milyon varillik üretimiyle dünyanın en büyük ham petrol rafinerisi olma özelliği taşıyor. Suudi Arabistan dünya ham petrolünün yüzde 10'unu üretiyor. Husilerin yaptığı saldırıdan sonra tesislerdeki petrol üretimi geçici olarak durduruldu ve şirket yöneticilerinden Fahd Abdülkerim tesislerin tam kapasiteye ulaşmasının iki hafta alacağını açıkladı.
Bu denli büyük çapta ham petrol üretimi yapılan tesislerin Husiler tarafından kolayca vurulması ve petrol üretiminin duraksaması ne ABD için ne de uluslararası sermaye için kabul edilebilir bir gelişme. ABD işbirlikçisi Suudilerin Yemen'de içine yuvarlandığı başarısızlığın kendi sınır güvenliğini ciddi şekilde sarsması bir yana, bu saldırılar ham petrol üretim tesisleri üzerinden uluslararası tekellere ve piyasalara yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Tesislerin vurulmasının ardından ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bir açıklama yaparak saldırıyı “dünya enerji arzına yönelik eşi görülmemiş bir saldırı” olarak tanımladı. ABD saldırıdan İran'ı sorumlu tuttu ve 24 Eylül'de toplanan Birleşmiş Milletler (BM) 74. Genel Kurulu'nda Almanya, İngiltere ve Fransa yayımladıkları ortak açıklamayla saldırıdan İran'ı sorumlu tuttu. Tahran yönetimi ise iddiaları reddediyor. Ne var ki Husiler, İran liderliğindeki “Direniş Ekseni”nin bir parçası ve eylemleri de İran'ın bölgesel etkisinden bağımsız düşünülemiyor.
Suudiler için Husi “tehdidi” ciddileşiyor
Husiler, Eylül ayının sonunda Yemen ile Suudi Arabistan sınırında bulunan Necran kentindeki 350 km'lik bir alanı ele geçirdiklerini, Suudi Arabistan sınırları içinde yapılan operasyonda 2 binden fazla Suudi askerini rehin aldıklarını duyurdu. Husilerin askeri sözcüsü Yahya Seri, Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile yirmiden fazla operasyon düzenlediklerini ve Riyad'daki bir askeri hedefi vurduklarını ifade etti. Seri'nin açıklamasına göre Suudilere ait yüzlerce zırhlı aracın kontrolü de Husilere geçmiş durumda.
70 milyar dolarlık askeri harcamasıyla ABD ve Çin'den sonra dünyada üçüncü ülke konumunda olan ve ABD askeri teknolojisiyle silahlandırılan Suudi Arabistan, Husi direnişçileri püskürtmek şöyle dursun, Yemen'le olan bin 300 km'lik kara sınırını bile kontrol edemez, topraklarında güvenliğini sağlayamaz hale geldi.
Suudi Arabistan, İran destekli Husilerin direnişi karşısında, Körfez ülkelerinin savaş gücünü ve ABD'nin aktif desteğini arkasına almasına rağmen başarısız olduğu gerçeğini gizleyemiyor. Bu başarısızlığa paralel olarak Trump'ın İran'a karşı uygulamaya çalıştığı “azami baskı” stratejisinde de gedikler açılıyor. Suudilerin Yemen'deki başarısızlığı ABD-İran ilişkisinde temel belirleyen olmasa da İran'ın Ortadoğu'da artan nüfuzu göz önüne alındığında Suriye, nükleer program ve ABD ambargosu gibi başlıklarda İran lehine sonuçlar doğurabilir.
Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyonu'nun 4 buçuk yıldır sürdürdüğü savaşta on binlerce Yemenli hayatını kaybetti. Altyapı çökerken milyonlarca insan salgın hastalıklara yakalandı. Yetersiz beslenmeden sayıları yüz bine yaklaşan çocuk hayatını kaybetti. 7 milyonluk ülke açlıkla ve ablukayla boğuşuyor. Gelinen noktada ABD destekli Suudi saldırıları püskürten Husi direnişçiler Yemenli çocuklar açlıktan ölürken sessizliğe gömülen Batı ülkelerinin, kârı tehdit altında girdiğinde nasıl seslerinin yükseldiğini tüm dünyaya gösteriyor.
Uğur Cucu
sendika.org