12iran-master1050.jpg

İran’a karşı bir savaş hazırlığı mı yapılıyor?

Amerika ile birlikte Batı ve bölgedeki ortakları olan diğer ülkeler bölgede Irak ve Suriye'yi bölerek istikrarsızlığı artırmayı planlarken, karşılaştıkları direniş ile birlikte inisiyatifi Direniş Cephesi'ne kaptırmanın telaşı ile yeni bir operasyonunun peşine düştüler. Eğer bu aşamada bir şeyler yapamazlarsa ileride çok geç kalmış olacaklarını iyi biliyorlar.

24 Nisan 2017 Pazartesi
İNTİZAR - Seçim sürecinde ülkesinin dünyanın diğer coğrafyalarındaki askeri müdahalelerin mali yükünden şikayet ederek, bu duruma son vereceğini iddia edip, ülkenin eskiyen altyapısını yenilemeye kaynak aktaracağını vaderek seçilerek gelen Ameraka'nın yeni Başkanı Donald Trump sanki bu vaatlerde bulunmamış gibi adeta saldıracak ülke arayışında. Bir bakıyorsunuz Suriye'ye saldırmış, bir bakıyorsunuz Kuzey Kore'yi tehdit ediyor, bir bakıyorsunuz İran'a saldırma planları yapıyor. 
 
Amerika İslami İran'a saldırı planları yaparken bölgesel ortakları ile sıkı bir işbirliği çerçevesinde bu planları geliştiriyor. Bir bakıyorsunuz Ürdün Kralı Abdullah ile bir kaç defa görüşüyor. Bir bakıyorsunuz Suudi yönetimi ile aynı şekilde değişik kademelerde görüşmeler gerçekleştiriliyor. Bir bakıyorsunuz referandum hengamesinden yeni çıkmış Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı tebrik ederken "Birlikte yapacak çok işimiz var" diyerek Türkiye'yi bu planlara dahil ediyor.
 
Peki, nereden anlıyoruz ortada bir operasyon öncesi planlamanın olduğunu? 
 
Aslında bu hikaye yeni değil. Amerika ile birlikte Batı'nın ve onların bölgedeki ortaklarının Suriye ile ilgili olarak planladıklarının bir türlü istedikleri şekilde neticelenmemesi sonrasında geliştirlen yeni bir yaklaşımın bu güne yansıyan aşamasına şahit oluyoruz.
 
Tekfirci terör eliyle Suriye ve Irak'ta gerçekleştirilmek istenen Balkanlaştırma, yani daha küçük parçalara ayrılmış yeni devletçikler oluşturma operasyonunu engelleyen Direniş Cephesi'nin ortaya koyduğu direniş, aynı zamanda bölgede inisiyatifi de ele geçirmesi anlamına geliyordu. Bu bir eşik olma niteliğindedir ki eğer dünyanın egemen güçleri ve onların bölgedeki ortakları şu aşamada bir şeyler yapamazlarsa ipin ucunu kaçırmış olacaklar. 
 
Batı ile birlikte bölgedeki ortakları olan ülkeler o kadar ciddi bir süreç yaşıyorlar ki eğer Direniş Cephesi bu aşamada bölgede düzeni ve güveni temin ederse gerçek manada kaybetmiş olacaklar. Söz konusu ülkeler bu sebeple Direniş Cephesi'nin lokomotifi olan İslami İran'a karşı Siyonist İsrail ile birlikte askeri işbirliğine değin uzanan bir işbirliğine dahi yönelmiş durumdalar. 
 
Ortak bir ordu kurulmasından tutun da, Arap NATO'su kurmaya varan uçuk projeler söz konusu edilebiliyor. Bu ülkelerde ortak bir kamuoyu oluşturmaya dönük olarak 'İran nüfuzu, Şii nüfuzu, Hizbullah'ın nüfuzu, Pers yayılmacılığı' gibi bu halklar için tehdit karşılığı olmayan ifadelerle propaganda gayretleri almış başını gidiyor.
 
Ya yeni bir şeyler yapacaklar ya da Direniş Cephesi'nin bileğinin gücünü kabullenecekler. İkincisi bir domino etkisi yapacak olan şeydir. O halde birinci seçeneğe mecburlar. 
 
Bu çerçevede Amerika tarafından İslami İran'a karşı gerçekleştirilebilecek bir saldırı ihtimalini irdeleyen WSWS'de Bill Van Auken imzası ile yayınlanan yazının konu ile ilgili kısmını ilginize sunuyoruz...
 
 
 
Washington İran'a karşı savaş tehdidinde bulunuyor 
 
ABD tarihindeki en sağcı hükümetin üç ayı, Donald Trump'ın göreve başlama konuşmasında ilan ettiği “Önce Amerika” doktrininin anlamını Washington'ın eylemleriyle açıklamış durumda: Her yerde ABD savaşı.
 
En son askeri saldırı tehdidi, Çarşamba günü Dışişleri Bakanı Rex Tillerson tarafından İran'a karşı yapıldı. Bu tehdit, Washington'ın Kore yarımadasında pervasız nükleer korku politikasının ortasında; ABD'nin Suriye'ye yönelik -onun kimyasal silah kullandığına ilişkin tümüyle temelsiz suçlamalara dayanan güdümlü füze saldırısının ve Afganistan'da 1945'te Japonya'ya yapılan atom bombası saldırılarından beri kullanılmış en yıkıcı bombanın atılmasının ardından gerçekleşti.
 
Tillerson'un savaşçı konuşması, yönetimin, Tahran'ın 2015'te büyük güçlerle sağlanmış olan ve cezalandırıcı ekonomik yaptırımların kaldırılması karşılığında İran'ın nükleer programının boyutunu küçülten nükleer anlaşmayla tam uyum içinde olduğunu ABD kongresine onaylatmasından sadece bir gün sonra gerçekleşti. Anlaşmanın şartları, İran'ın, Tahran hükümetinin en başından beri peşinde olmadığında ısrar ettiği nükleer silahlar geliştirmesini imkansız kılıyor.
 
ABD dışişleri bakanlığının açıklaması, Tahran'ın nükleer anlaşmaya uymasının, Washington'ın İran'a karşı askeri provokasyonlar örgütleme ve doğrudan saldırma açısından kendisini frenlemesine etkide bulunacağı yönündeki her türlü yanılsamayı dağıtmak için planlanmış gibi görünüyor.
 
Tillerson, İran'ı “dünyada terörizme yardımcı olan başlıca devlet” olarak suçlayan oldukça tutarsız bir açıklama yayınladı. O, İran'ı, “birden çok çatışmayı şiddetlendirmek ve ABD'nin Suriye, Yemen, Irak ve Lübnan gibi ülkelerdeki çıkarlarını baltalamak”la ve “İsrail'e karşı saldırıları desteklemeye devam etmek”le suçladı.
 
Tillerson, İran'ı, “dünyanın en kötü insan hakları sicillerinden biri”ne sahip olmakla suçlayarak devam etti.
 
Şimdi Washington'ın dünyaya açılan yüzü olan eski ExxonMobil CEO'sunun ağzından çıkan bu tür suçlamalar fena halde ikiyüzlülük kokmaktadır.
 
ABD emperyalizmi, Suriye'de, Yemen'de ve Irak'ta bir milyondan fazla insanın ölümünün, on milyonlarcasının yerinden edilmesinin ve Yemen'de bütün bir nüfusun açlığın eşiğine itilmesinin doğrudan sorumluluğunu taşımaktadır. ABD'nin 14 yıl önce Irak'ı istila etmesinden başlayarak, doğrudan Amerikan müdahaleleri ve CIA'in Libya ile Suriye'de organize ettiği rejim değişikliği operasyonları, Yemen halkına karşı -ABD'nin desteklediği– Suudi Arabistan önderliğindeki soykırımsal savaş, tüm toplumları mahvetmiş ve bölgenin büyük kısmını bir ölüm tarlasına dönüştürmüştür.
 
“İnsan hakları”na gelince; Tillerson, tam da Trump'ın, binlerce protestocunun katledilmesinden ve on binlercesinin hapsedilip işkence görmesinden sorumlu olan Mısır diktatörü General Abdül Fettah El Sisi'ye kucak açtığı sırada parmağını Tahran'a doğrultuyordu. Dışişleri bakanı Washington'da nutuk atarken, Savunma Bakanı James “Kuduz Köpek” Mattis, tüm muhalifleri yasal haklardan yoksun bırakan ve düzenli olarak kendisine karşı çıkmaya cüret edenlerin kafasını uçuran egemen diktatörlük ailesine saygı gösterisinde bulunmak üzere Suudi Arabistan'daydı.
 
Konu terör ihracatı olduğunda, Washington gerçekten rakipsizdir. El Kaide, IŞİD ve benzeri İslamcı milislerin hepsi, onları ABD saldırganlığının ve rejim değişikliği operasyonlarının vekil güçleri olarak kullanan örtülü CIA operasyonları dolayımıyla ortaya çıkmıştır.
 
Tillerson, İran ile P5+1 (Çin, Fransa, Rusya, Britanya ve ABD + Almanya) arasında imzalanmış olan nükleer anlaşmanın, ABD yönetimi için, onun yazıldığı kağıt kadar değeri olmadığını açıkça ortaya koydu.
 
O, “[anlaşma] nükleersiz bir İran hedefine ulaşmakta başarısızdır. O, yalnızca onların nükleer bir devlet olma hedefini ertelemektedir. Bu anlaşma, geçmişin, bizi şu anda Kuzey Kore'den gelen yakın tehdide getiren aynı başarısız yaklaşımını temsil ediyor. Trump yönetiminin, İran konusundaki sorumluluğu gelecekteki bir yönetimin üstüne atmaya hiç niyeti yok.” dedi.
 
Bu ültimatom ne anlama geliyor? “Nükleer güce sahip olmayan bir İran hedefi”, bu ülkenin tüm nükleer teknoloji haklarından vazgeçmesini, mevcut tesislerini yıkmasını ve muhtemelen kendi bilim insanlarını hapsetmesini gerektirecektir. “Geçmişin aynı başarısız yaklaşımı”, müzakere edecek hiçbir şeyin olmadığı görüşüdür.
 
“Sorumluluğu” gelecekteki bir ABD hükümetinin “üstüne atmama” sözü, Trump yönetiminin, 77 milyonluk bu ulusu ABD emperyalizminin emirlerine boyun eğdirecek bir savaş başlatma niyetinde olduğu anlamına gelmektedir. Trump yönetiminin amacı, tarihin saatini -milyonlarca yaşama mal olsa bile- 40 yıl geriye çevirerek, Şah'ın kanlı diktatörlüğü altında hüküm süren türde bir ABD egemenliğini yeniden kurmaktır.
 
Trump yönetiminin uygulamaya konana kadar askeri eylem planları hakkında hiçbir işaret vermeme ısrarı göz önünde bulundurulduğunda, İran hükümetinin her an Tahran'a bir ABD güdümlü füze yağmurunun başlayabileceğini düşünmesi gerekmektedir.
 
Bu açık saldırganlık politikası, Trump yönetimi altındaki ABD dış politikasından büyük ölçüde sorumlu olan yeni emekli ve muvazzaf generaller hizbi tarafından yönlendirilmektedir. Onlar, İran'ı, Pentagon'un çeyrek yüzyılı aşkın süredir neredeyse kesintisiz savaş yoluyla gerçekleştirmeye çalıştığı, Ortadoğu'nun ve Orta Asya'nın petrol zengini bölgeleri üzerinde ABD egemenliğini zorla kabul ettirmenin önündeki başlıca engel olarak görüyorlar. Amerikan üst düzey subayları, Irak'taki ABD savaşının büyük ölçüde İran'ın bölgedeki etkisini güçlendirmeye hizmet ettiği gerçeğine fena şekilde sinirleniyorlar.
 
ABD'nin Doğu Asya'da Kuzey Kore'ye karşı nükleer bir çatışmayı içeren savaş tehlikesini tırmandırmaya devam ettiği koşullarda İran'a yeni bir askeri cephe açmanın pervasızlığı sarsıcıdır. Perşembe günü, Çin Kuzey Kore'ye yönelik bir saldırıyı canlandırmak üzere tasarlanmış provokatif ABD-Güney Kore hava tatbikatlarına ilişkin kaygısını ifade ederken, Rusya'nın Kuzey Kore ile olan sınırına asker ve askeri donanım sevk ettiği yönünde haberler yayınlandı.
 
Tillerson'ın ve Pentagon subaylarının bir askeri çatışma arayışındaki bu azgın çabası, kapitalist sistemin nesnel krizinin öznel ifadesidir. Bu kriz, 20. yüzyılda iki kez dünya savaşı biçiminde patlak vermiş olan, küresel ekonomi ile kapitalist ulus devlet sistemi arasındaki temel çelişkiden kaynaklanmaktadır.
 
Trump'ın şahsında cisimleşen asalak ve cani Amerikan egemen sınıfı, savaşı, giderek artan biçimde, hiçbir ilerici çözüm sunamadığı ekonomik ve toplumsal krizlerden tek çıkış yolu olarak görmektedir. Bu yüzden, bir ülkeden diğerine yeni militarist eylemler ve tehditler, gönüllü bir savaş propagandası aracı işlevi gören bir şirket medyasının desteğiyle ve daha önce Trump'ı Rusya ve Suriye konusunda “çok yumuşak” diye sağdan eleştirmiş olan Demokratik Parti'nin tam suç ortaklığıyla, neredeyse her gün ortaya çıkıyor.
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar