2017-04-22-filistinli-esirlerin-direnisi-bes-gundur-devam-ediyor.jpg
  • Anasayfa» 
  • Alıntılar»
  •  Filistinli mahkumlar açlık grevi yaparken Siyonist İsrail ile işbirliği peşinde koşanlar

Filistinli mahkumlar açlık grevi yaparken Siyonist İsrail ile işbirliği peşinde koşanlar

Filistinli binlerce mahkum Siyonist rejimin hapishanelerinde haksız yere tutuklu olmak ve maruz kaldıkları zalimane uygulamaları protesto etmek için açlık grevi yaparken, İslam coğrafyasında bir çok iktidar sahibi siyasi ikbalini temin için İsrail ile stratejik işbirliği kurmanın peşinde koşuyor.

3 Mayıs 2017 Çarşamba
İNTİZAR - Direniş Cephesi'ne karşı İsrail ile aynı cephede olmak için koşuşturanlar böylece açlık grevindeki mahkumlara da, Filistin davasına da sırtlarını dönmüş oluyorlar.  
 
Filistin Davasını ve İsrail'in bölgeden sökülüp atılmasını siyasetinin merkezine almış Direniş Cephesi'e karşı İsrail ile stratejik işbirliği peşinde koşan, dünya egemen güçleri ile işbirliği içerisindeki bölgesel bazı iktidar sahipleri bu yeni stratejileri ile Filistin davasını içeriksizleştirerek devşirmeyi planlıyorlar. Böylece iki şey hedeflenmiş oluyor. Hem Direniş Cephesi'nin uyguladığı 'devrimci siyasetin' itici gücü olan Filistin davasının bu fonksiyonu ortadan kaldırılmış olacak, hem de kendi iktidarlarının geleceği için en ciddi tehlike de ortadan kaldırılmış olacak. 
 
Aslında bu içeriksizleştirme operasyonu uzunca bir zamandır devam ediyor. Bir zamanlar İsrail ile aynı karede olmak adeta şeytanla işbirlikçi olmak gibi algılanırken, bu günlerde 'İsrail dostluğu' ifadesi ile tanımlanan yeni stratejilerin gündemde olması adeta sıradan gündelik bir hal aldı. Şaşıran yok, itiraz eden yok, hatta en dindar çevreleden hatırı sayılır, tanınır simalardan kocaman kocaman izahlar söz konusu. 
 
Kendi siyasi ikballerini temin peşinde koşan bölgesel iktidar sahipleri, ilkelerin tamamen devre dışı bırakıldığı, bütünüyle çıkarlar üzerinden hesabı yapılan bu dış politika yaklaşımları ile kendi siyasi geleceklerini temin edemeyecekleri gibi, elde var olan ve İslam coğrafyasının onuru mesabesindeki Filistin davası da terkedilmiş olacak. Bu yeni yaklaşımla kazanan Siyonist İsrail ve onun hamileri olan dünya egemen güçleri olacakken, İslam dünyası bu strateji ile birlikte büyük bir kayıp yaşayacak. Kimliksizleşmiş, içi boşaltılmış, içeriksizleşmiş bir Filistin davası aynı zamanda bütün İslam dünyasının da aynı sonuçlarla mahkum olmasını getirecek.
 
İşte tam da bu sürecin gündelik hayata yansımalarını yaşadığımız olaylar ile yüzüzeyiz. Siyonist İsrail ile işbirliğini resmileştirip böylece Filistin davasına sırt dönen bölgesel iktidarların bu tavırları Filistinli siyasi aktörlerin pratiklerine de yansıyor. Bu günlerde HAMAS'ın siyasi kanadının ilan etmiş olduğu 'siyaset belgesi' ile üstü kapalı da olsa Siyonist rejimin varlığının kabul edilmesi, bu pörsümenin hangi aşamalara vardığının en belirgin işareti. Şeytanla işbirliğinin sıradanlaştığı, ilahi olanla bağın koptuğunu söylemeye bile gerek kalmadığı günleri yaşıyoruz. 
 
Bütün bunların Filistin'e, Filistinliye, Filistin davası sebebiyle Siyonist rejimin hapeshanelerinde haksız yere tutulan mahkumlara yansıması ise tabii olarak menfi oluyor. Zira bu politika değişimleri Filistin davasını da, Filistinlileri de, bu dava uğruna Siyonist İsrail'in hapishanelerine düşmüş mahkumları da, daha zayıf daha güçsüz bırakıyor. Zalim Siyonistler zulümlerini ifa ederken artık endişe etmek durumunda değiller. 
 
Daha önce de hakkında bir yazı alıntıladığımız Filistinli mahkumların açlık grevi de bu menfi etkiye maruz kalan bir eylem. Filistinli binlerce mahkumun iştirak ettiği açlık grevi ile, uğradıkları haksız uygulamaların önüne geçmek ve böylce Filistin davasını yeniden dünya gündemine taşımayı temin etmek isteniyor.  Fakat 'ezan yasağı' karşısında sessiz kalan bölge iktidar çevreleri, bu açlık grevi karşısında da suskunluklarını devam ettiriyorlar. Hatta bazı Filistinli siyasiler de dostlar alışeriste görsün kabilinden bir takım açıklamalarla olayı geçiştiriyorlar. 
 
Bu çerçevede söz konusu açlık grevi ile ilgili wsws.org'da Jean Shaoul imzası ile yayınlanan yazıyı ilginize sunuyoruz...
 
 
 
Filistinli siyasi tutukluların açlık grevi
 
Cuma günü, işgal altındaki Batı Şeria genelinde, İsrail güvenlik güçleri ile Filistinli siyasi tutukluların Özgürlük ve Haysiyet açlık greviyle dayanışma gösterisi yapan Filistinliler arasında yeni çatışmalar yaşandı. Günlük protestolar, on binlerce kişinin Filistinli Tutuklular Günü'nü anmak ve toplu açlık grevini desteklemek için öfkeli gösteriler düzenlediği Pazartesi günü başlamıştı.
 
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) içindeki baskın hizip El Fetih'in liderlerinden Marwan Barghouti'nin önderlik ettiği süresiz açlık grevi, son yıllardaki en büyük açlık grevlerinden biri. Açlık grevine, çeşitli Filistinli partilerden ve hiziplerden en az altı hapishanede bulunan 1.500 dolayında tutuklu katılıyor.
 
Bu, olası yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya bulunan Başbakan Benyamin Netanyahu'nun, hizip çatışmalarıyla ve İsrailli işçiler içinde artan toplumsal hoşnutsuzluk belirtileriyle kuşatılmış olan koalisyonu için büyük bir siyasi krize zemin hazırlayabilir.
 
Açlık grevcileri, Filistin halkına yönelik daha kapsamlı günlük baskıyı yansıtan İsrail hapishanelerindeki korkunç tutukluluk koşullarına dikkat çekmek istiyor. Onlar, hücre hapsine son verilmesini ve kitap, giysi, yiyecek ve başka eşyaların getirilmesine ve akrabalarla fotoğraf çekilmesine ilişkin yasaklar dahil, aile ziyaretlerindeki katı sınırlamaların kaldırılmasını talep ediyor. Tutuklular, İsrailli yetkililerden, iki ayda bir yapılan aile ziyaretlerinin devam etmesini, her hapishaneye genel telefonlar kurulmasını, klima sistemi sağlanmasını ve mutfakların iyileştirilmesini istiyor.
 
Filistinli “güvenlik” tutuklularının aileleriyle telefon görüşmesi yapmasına bile izin verilmiyor. Ailelerinin onları ziyaret etmek için İsrail'den izin alması gerekiyor ama bu yöndeki talepler düzenli olarak yapay “güvenlik” bahaneleriyle reddediliyor.
 
Birçok tutuklu tıbbi olarak ihmal ediliyor. Onlar kendi tedavilerinin parasını ödemek zorundalar ve buna rağmen yeterli sağlık hizmeti alamıyorlar. Hastalar bile sudan mahrum bırakılıyor.
 
En önemli taleplerden biri, uluslararası hukuka göre yasadışı olan idari gözetime (suçlama olmaksızın uzun süreli hapsetme, bunu sıklıkla süresiz olarak yenileme) son verilmesi. Gözaltı emirleri, bir suçlamanın niteliği ve nedeni hakkında bilgilendirilme ve iddia edilen suçun işlendiği yerde tarafsız bir jüri tarafından hızlı ve açık bir yargılama hakkını savunan İsrail yasalarını da ihlal ediyor.
 
Filistin İstatistik Merkez Ofisi'ne göre, İsrail güçleri, 1967 Haziran savaşından sonra işgalin başlamasından bu yana 750.000'den fazla Filistinliyi gözaltına aldı. Neredeyse her bir ailede, İsrail güvenlik güçleri tarafından tutuklanmış ve gözaltına alınmış biri var.
 
Filistinli tutuklu hakları grubu Addameer'e göre, şu anda, 500 kadarı askeri mahkemelerin emriyle yıllardır idari gözetim altında olan 6.300 Filistinli siyasi tutuklu var. 300'den fazla kişi, 1993'te Oslo mutabakatının imzalanmasından beri hapiste.
 
Tutuklular arasında Filistin Yasama Konseyi'nin (FYK) 13 üyesi de var. Onlardan biri Sameera al-Halayqah; diğeri ise Eylül 2000'de başlayan Filistin ayaklanmasından çıkan saldırılar gerekçesiyle beş kez ömür boyu hapse mahkum edilmiş olan El Fetih lideri Barghouthi.
 
İsrail güvenlik güçleri, sağcı İsrailli Musevilerin Eski Kudüs'te bulunan El Aksa camisinde ibadet etme girişimlerinin ardından Batı Şeria'da, Doğu Kudüs'te ve İsrail genelinde bir siyasi huzursuzluğun patlak verdiği Ekim 2015'ten beri, çoğu işgal altındaki Doğu Kudüs'ten olmak üzere 10.000 Filistinliyi gözaltına aldı. Şu anda gözaltında bulunan Filistinlilerin yaklaşık üçte biri çocuk ve genç; onlardan 300'ü reşit değil.
 
Geçtiğimiz Pazar günü New York Times'ın serbest kürsü bölümünde yazan Barghouti, “Filistinli hükümlüler ve tutuklular işkenceye, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleye, tıbbi ihmale maruz bırakılıyor… bu tür uygulamalar nedeniyle 1967'den beri yaklaşık 200 Filistinli tutuklu öldü.” diyordu.
 
Barghouti, İsrail'i, “keyfi toplu tutuklamalar ve Filistinli tutuklulara kötü muamele” yapmakla suçluyor ve bir açlık grevinin “var olan en barışçıl direniş biçimi” olduğunu ekliyordu.
 
Geçtiğimiz hafta, Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in Filistinli tutuklulara yönelik muamelesini “hukuk dışı ve gaddar” olarak adlandırdı. Af Örgütü'nün 2016-17 için İsrail ve işgal altındaki Filistin toprakları üzerine son raporu, “Tutuklulara yönelik işkence ve diğer kötü muamele yaygın biçimde devam etti ve [bu uygulamalar] cezadan muaf kaldı.” diyordu.
 
Kurumun bölge müdürü Magdalena Mughrabi, “İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında tutuklanan Filistinli mahkumları İsrail içindeki hapishanelerde toplama biçimindeki acımasız politikası, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin açık bir ihlalidir.” dedi.
İsrail ise tipik gaddarlıkla karşılık veriyor. Tutukluları “teröristler ve katiller” diye adlandıran Güvenlik Bakanı Gilad Erdan, açlık grevini müzakere etmeyi reddetti ve aile ziyaretlerini askıya aldı.
 
İsrail Hapishane İdaresi (IPS), Barghouti'nin New York Times'ta yayınlanan yazısından dolayı cezalandırılmak üzere “disiplin mahkemesine çıkarılacağı”nı söyledi. IPS, Barghouti'yi ve birkaç kişiyi daha başka bir hapishaneye aktardı ve hapishane kurallarına karşı açlık grevi çağrısında bulundukları için onlara hücre hapsi verdi, kişisel eşyalarına ve giysilerine el koydu ve televizyon izlemelerini yasakladı.
 
IPS, Ktziot hapishanesinde, özellikle açlık grevcileri için bir askeri sahra hastanesi kurdu ve sağlık durumları ağırlaşan açlık grevcilerinin herhangi bir sivil hastaneye aktarılmasını yasakladı.
 
Bu, İsrailli doktorların, 2015'teki bir açlık grevinin ardından geçen ve İsrail'in Hasta Hakları Yasası'na aykırı bir şekilde tutukluların yaşamlarının tehlikede olması durumunda zorla beslenmesine izin veren bir yasayı uygulamayı reddetmesinin ardından geldi. İsrail Sağlık Derneği, yasayı “işkenceyle eşdeğer” olarak adlandırdı ve “her doktor bir açlık grevcisini kendi iradesine rağmen zorla beslemeyi reddetme hakkına sahiptir” açıklaması yaptı.
 
Filistin Yönetimi (FY) Başbakanı Rami Hamdallah, açlık grevcilerine sinik bir destek açıklaması yayınladı. İsrail'in talebi üzerine sadece 2016 yılında 400 dolayında Filistinliyi tutuklayan FY, İsrail'in Filistinlileri ezmesinde hiç de küçük bir rol oynamıyor. Yönetim, Tel Aviv'e, Filistinlilerin gözaltına alınması, sorgulanması ve işkence edilmesi için kullanılmak üzere düzenli olarak bilgi aktarıyor.
 
İsrail işgali altında bulunan Filistinlilerin koşulları son derece kötü. Gerçekliğin soluk bir yansıması olan resmi rakamlar, işsizliğin Batı Şeria'da yüzde 18, Gazze'de yüzde 42 olduğunu; Gazze'deki genç işsizlik oranını yüzde 58'i bulduğunu gösteriyor. Gazze'deki yoksulluk düzeyi o kadar ki, kent sakinlerinin yüzde 80'i çeşitli biçimlerde yardım alıyor.
 
İsrailli yetkililer, Batı Şeria'da, özellikle İsrailli yerleşim alanlarının ve sözde Güvenlik Duvarı'nın çevresinde, serbest dolaşımı ciddi biçimde kısıtlıyor. Filistinliler, yerleşimcilerin cezadan muaf bir şekilde neredeyse her gün gerçekleştirdiği saldırılara yönelik herhangi bir misillemeden dolayı toplu cezalandırmaya tabi tutuluyor. Filistinliler, aynı zamanda, İsrail'in, Batı Şeria'nın yüzde 60'ını oluşturan ve şu anda İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan C Bölgesi'ni -aşırı sağcı güçlerin talep ettiği gibi- topraklarına katması durumunda, daha fazla toprak kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar.
 
Gazze'de, İsrail'in 10 yıldır devam eden ablukası ve Gazze'nin elektrik sağlanması konusunda bağımlı olduğu elektrik santraline İsrail'den gelen dizel yakıtın vergisini kimin ödeyeceği konusunda FY ile mücadelesi nedeniyle, günde sadece altı saat elektrik veriliyor. FY, hemen hemen kurumuş olan bağış fonlarındaki aşırı açık yüzünden vergiyi ödemeye devam etmeyi reddetti, Gazze'deki FY çalışanlarının maaşlarını yüzde 30 kesti ve bölgeyi kontrol eden Hamas FY'nin otoritesine boyun eğmedikçe Gazze'ye tüm para transferlerini durdurma tehdidinde bulundu.
 
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar