donald-trump-saudi-arabia-prince.jpg

Riyad’da “İran’ı sınırlama” darbesi

Savaş kariyerine Yemen savaşıyla başlayan Muhammed bin Selman şimdi ABD’nin Ortadoğu’da hegemonyasını genişletmek için uyguladığı “İran’ı sınırlama” operasyonunda başrol kapmıştır. Bunun anlamı, ABD’nin Libya, Suriye ve Yemen’de yaratılmasının önünü açtığı, koşullarını oluşturduğu “yaratıcı kaos”un Körfez ülkelerini de içine alarak çok daha geniş bir alana yayılmasıdır.

25 Haziran 2017 Pazar
Trump'ın Mayıs ayında gerçekleştirdiği Ortadoğu seyahatine ilişkin bir haberde, Trump'ın, Suudi Arabistan'ı merkeze alan yeni bir Ortadoğu politikası oluşturduğu bildiriliyor, özellikle Körfez ülkelerinde etkinliklerini arttırmakta olan yeni kuşak liderlerin bu politikada önemli bir yere sahip olduğu  iddia ediliyordu. Haberde konuyla ilgili görüşlerini açıklayan “yeni kuşak liderleri tanıyan” Amerikalı uzmanlar, temasta oldukları yeni kuşak Körfez liderlerinin eskilere nazaran İsrail konusunda çok daha esnek bir tutuma sahip olduğunu, onu işgalci olarak değil, asıl düşman şeytana -yani İran'a- karşı işbirliği yapılacak bir müttefik olarak gördüklerini ifade ediyorlardı. (Trump's Saudi Arabia Trip Figures Into Plan for Palestinian Deal, New York Times, May 23)
 
Trump yönetiminin Ortadoğu'da hızla uygulamaya başladığı “İran'ı sınırlama” politikasının yarattığı sonuçlar kısa bir zaman dilimi içinde art arda ortaya çıkmaya başladı. Suudi Arabistan öncülüğünde başlatılan Katar ablukasının ardından, ablukanın arkasındaki en önemli merkez olduğu iddia edilen Suudi Arabistan'da bir “saray darbesi” olarak kabul edilebilecek bir gelişme yaşandı. Suudi Kraliyet ailesinin veraset geleneği aniden değiştirilerek haberde sözü edilen “yeni kuşak Körfez liderleri”nin son yıllarda en önde gelen ismi Muhammed bin Selman, kuzeninin önüne geçerek veliaht prens olarak ilan edildi. Suudi veraset geleneğine göre daha önce veliaht prens olarak seçilmiş olan Muhammed bin Nayif'in, Suud geleneğine uygun olmayan bu eylemle tahttan uzaklaştırılması karşısında şimdilik sessiz kaldığı görülüyor, ama herkes onun gibi sessiz değil…
 
Mesela Trump… Suudi Arabistan'daki bu önemli gelişmenin dünyaya duyurulmasından hemen sonra Muhammed bin Selman'ı kutlamak için ilk arayanlardan biri Trump oldu. Kimi yorumlara göre, Suud evindeki Bizansvari iktidar savaşını Trump'ın desteklediği taraf kazanmıştı ve Muhammed bin Selman, Trump'ın “İran'ı sınırlama” politikasında merkezi bir pozisyona sahipti. Bin Selman'ın, Mart ayında gerçekleştirdiği Amerika ziyaretinde gördüğü büyük itibar dünya basınının dikkatini çekmiş, Beyaz Saray'da Trump'la yemek yerken çekilen görüntüleri manşet olmuştu. Haberlere göre, Beyaz Saray'daki yemeğin ardından Muhammed bin Selman'ı ABD Savunma Bakanı Mattis Pentagon'da ağırlamış, Mattis ve diğer üst düzey Amerikalı yetkililer onunla bölgenin geleceğini konuşmuşlar. Bin Selman'ın Pentagon ziyareti sonrasındaki durağı Trump'ın Ortadoğu Özel Elçisi olan damadı Kushner'in eviymiş. Trump'ın Mayıs'taki Ortadoğu seyahati fikrini evde birlikte olgunlaştırmışlar.
 
 
“Bin Selman, İsrailli yetkililer görüşüyor”
 
Haaretz'in Ortadoğu editörü Zvi Bar'el, Muhammed bin Selman'ın “saray darbesi” hakkındaki yazısında bu gelişmenin “İsrail ve Amerika için iyi haber” olduğunu vurguluyor. Bar'el, Bin Selman'ın daha önce Ürdün'de İsrailli yetkililerle doğrudan görüşmeler yaptığını, Suudi istihbarat ve askeri yetkililerinin de Ürdün-Suriye sınırında bulunan ortak operasyon odasında zaten İsrailli yetkililerle yıllardır birlikte çalıştıklarını anımsatıyor.
 
Bar'el'in ABD ve Ürdün'ün askeri ve istihbarat yetkilileri tarafından organize edildiğini söylediği bu operasyon odasındaki faaliyetler daha önce de defalarca basına yansımış, İngiliz ve Fransız birimlerinin de burada bulunduğu ifade edilmişti. Yakın dönemde Suudi Arabistan'ın İsrail'le ticari ilişkilerini geliştirmek için ikili görüşmelere başladığı haberleri de gelmeye başladı.
 
 
İsrail destekli Suriyeli militanlardan “tampon bölge” talebi
 
19 Haziran tarihli Wall Street Journal'ın manşeti “İsrail Suriyeli isyancılara yardım ediyor” idi. Haberde, İsrail'in Suriyeli isyancılara yıllardır çeşitli kanallar aracılığıyla düzenli olarak para, yakıt ve yiyecek yolladığı anlatılıyordu. İsrail'in Suriye savaşına katılımı hakkında daha önce bilinmeyen bazı öğelerin bu haberle dile getirildiğinin vurgulandığı yazıda, Golan Tepeleri'nin Suriye tarafında Kuneytra'da Suriye yönetimine bağlı askeri birimlere saldırılar düzenleyen “Golan Süvarileri” (Fursan el-Culan) isimli grubun lideri Ebu Suheyb ve diğer militanlarla yapılan söyleşiler yer alıyordu. Örgütün militanları, militanların maaşlarını İsrail'in ödediğini, silah ve mühimmat için gerekli mali kaynakları sağladığını; buna karşılık olarak da örgütten sözü edilen bölgede sınır hattında bir “tampon bölge” oluşturmasını istediğini söylüyorlardı. “Tampon bölge” yazıda “dost güçlerin yerleşeceği bir güvenli bölge” olarak tarif ediliyor.
 
Tel Aviv'de düzenlenen bir güvenlik konferansında konuşan İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Amir Eshel, 2006 Lübnan Savaşı'ndan bu yana nicelik ve nitelik açısından yaşadıkları gelişme sayesinde olası bir yeni savaşta, önceki savaşta 34 günde gerçekleştirdikleri bombalamaların toplamını 3 gün içinde gerçekleştirme kapasitesine ulaştıklarını iddia etti. Eshel, olası bir Lübnan Savaşı'nda İsrail'in çok hızlı hareket edeceğini, uluslararası kamuoyundan gelecek ateşkes çağrıları nedeniyle Lübnan'daki hedeflerini iki ya da üç gün içinde yok edecekleri bir güçlü saldırıyı hedefleyeceklerini söyledi. Son günlerde İsrail askerlerinin Lübnan'ın güneyinde sınır ihlalleri yaptıkları yönünde haberler basına düşmeye başladı.
 
 
Suriye ve Yemen'de “operasyon yapma özgürlüğü”
 
Obama yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu Bölümü Başkanlığı ve ABD'nin İsrail Büyükelçiliği görevlerini yapmış olan Daniel B. Spahiro, Haaretz'de yayımlanan yazısında, Muhammed bin Selman gibi genç ve dinamik bir liderin İsrail'le aynı kampta istekle yer almasının İsrail için bir hayalin gerçekleşmesi anlamına geldiğini söylüyordu. Spahiro, bu gelişmenin ABD ve İsrail yetkililerinde, Körfez ülkeleriyle İsrail'in ilişkisinin normalleşmesine önemli katkı sunacağı yönünde bir umut yarattığını, bunun doğru olduğunu, onu bu yönde cesaretlendirecek adımlar atılırken, abartılı irrasyonel davranışlardan kaçınılması gerektiği uyarısında bulunuyor.
 
Amerikan Hava Kuvvetleri'nden bir uçağın Suriye Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçağı geçtiğimiz günlerde düşürmesiyle birlikte Suriye'deki Amerikan saldırganlığı had safhaya çıkarken, İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman söz aldı. Lieberman, ABD, Rusya ve Ürdün'ün Suriye'nin güneyinde “güvenli bölge”ler oluşturmak amacıyla görüşmeler yaptıklarını, bu görüşmeler sonunda “güvenli bölge”ler oluşsa dahi, İsrail'in gerekli gördüğü takdirde “Suriye'de operasyon yapma özgürlüğünden” vazgeçmeyeceğini söyledi.
 
İsrail'in Suriye'de “operasyon yapma özgürlüğü” ile, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Yemen'deki “operasyon yapma özgürlüğü” aynı kapsam içindedir. Birleşik Arap Emirlikleri'ne bağlı güçlerin Güney Yemen'de oluşturdukları gizli hapishanelerde yanlarındaki ABD'li asker ya da istihbaratçılarla birlikte insanlara ne tür işkenceler yaptıkları Associated Press'in yeni yayımlanan bir araştırmasında ortaya serildi. Güney Yemen'de 18 adet olduğu söylenen bu gizli işkence merkezleri askeri üslerin, havalimanlarının ya da deniz üslerinin zemin katlarında yer alıyormuş. Ajans, bu gizli hapishaneler ve buralarda yapılan işkencelere dair bilgileri bölgedeki insan hakları savunucusu avukatlar, bu merkezlerde kalmış, işkenceye uğramış insanlar ve onların ailelerinden elde etmiş.
 
 
“ABD Yemen halkını öldürüyor”
 
Konuya ilişkin soruları yanıtlayan ve isimlerinin yayımlanmasını istemeyen ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri, kendi personellerinin “terörizmle savaş” hedefi çerçevesinde bilgi toplamak için sorgulamalara katıldığını, ama işkencelere kesinlikle katılmadığını; orada görevli ABD'li yöneticilerin yaygın işkence iddialarının farkında olduğunu, bu konuya baktıklarını, ama ABD'lilerin mevcudiyeti esnasında hiçbir işkence vakasının yaşanmadığı konusunda tatmin olduklarını ifade ediyor. (‘We Could Hear the Screams': U.S. Forces Question Detainees in Secret Yemen Prisons Rife With Torture, Haaretz, Associated Press, June 22)
 
Ajansın görüştüğü avukatlar ve aileler ise, bu gizli işkence merkezlerinde en az 2000 kişinin katledildiğini ve işkenceler sırasında ABD'li uzmanlarında bulunduğunu dile getiriyor. Bir insan hakları savunucusu olan Medea Benjamin, Guardian'da yayımlanan yazısında, Yemen'in San'a şehrinde duvarlarda “ABD Yemen halkını öldürüyor” yazılarının bulunduğunu, halkın Suudi öncülüğündeki koalisyonun yarattığı yıkımdan ve ölümlerden ona destek veren ABD'nin de sorumlu olduğunu bildiğini ifade ediyor. (America will regret helping Saudi Arabia bomb Yemen, 19 June)
 
Benjamin, Suudi Arabistan'a silah satışlarına karşı çıkan Amerikalı Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul'un, 17 milyon insan kıtlıkla karşı karşıyayken, senatoda, bu anlaşmayla silah üreticilerinin sağlayacağı yeni iş olanaklarının başarısından söz edildiğini duyduğunda yaşadığı utanca dair sözlerini aktarıyor.
 
 
Suriye'de çocuk felci, Yemen'de kolera salgını
 
Benjamin, Paul'un bundan utanç duyduğunu ancak sözü edilen silah üreticilerinin Demokrat ya da Cumhuriyetçi fark etmeksizin aynı politikacıların seçim kampanyalarına sunduğu on binlerce dolarlık katkılardan söz etmediğini söylüyor. Benjamin, Yemen'de 19 milyon insanın yardım beklediğini, 7 milyona yakın insanın kıtlıkla karşı karşıya olduğunu, Nisan ayından beri 124 bin insanı kapsayan bir kolera salgınının başladığını ve hızla yayılmakta olduğunu dile getiriyor. Suudi öncülüğündeki koalisyon özellikle altyapıyı, yiyecek sağlayan merkezleri vurduğu için her on dakikada bir Yemenli çocuğun açlık, hastalık ya da sağlık hizmeti eksikliğinden öldüğü bilgisini veriyor.
 
Yemen'de yaşanan bu büyük felaketi yaratan savaşı başlatan ve katliamcı koalisyona kumanda eden şahıs Muhammed bin Selman. Yemen Savaşı onun genişleyeceği anlaşılan savaş kariyerinin başlangıç noktasını oluşturuyor. Onun marifetlerine dair bir haber Washington Post'ta yeni yayımlandı. Haber, Suriye'de hükümetin etkin çalışmalarıyla kökü 20 yıl önce kurutulmuş bir hastalık olan çocuk felcinin “Suriye'ye demokrasi taşımak” için başlatılan savaşla birlikte nasıl geri döndüğünü anlatıyor. Çeşitli sağlık kuruluşlarından uzmanlar geçmişte kaldığı düşünülen hastalıkların, salgınların savaş koşulları nedeniyle Yemen ve Suriye'de nasıl tehdit edici yeni bir kapsam kazandığını izah ediyorlar. Suriye'de çocuk felci ve Yemen'de koleranın sağlık sistemlerinin savaşta tahrip olmasından kaynaklandığını verilerle ortaya koyan uzmanlar, Yemen'deki sağlık kurumlarının yarısının koalisyonun bombalamaları sonucu kullanılamaz hale geldiğini, iki yıldır uygulanan ambargolar nedeniyle sağlık kuruluşlarının ihtiyaç duyduğu malzemelerin ancak yüzde otuzunun ülkeye ulaşabildiğini ortaya koyuyorlar. (How war brought cholera and polio back to the Middle East, June 21)
 
Savaş kariyerine Yemen savaşıyla başlayan Muhammed bin Selman şimdi ABD'nin Ortadoğu'da hegemonyasını genişletmek için uyguladığı “İran'ı sınırlama” operasyonunda başrol kapmıştır. Bunun anlamı, ABD'nin Libya, Suriye ve Yemen'de yaratılmasının önünü açtığı, koşullarını oluşturduğu “yaratıcı kaos”un Körfez ülkelerini de içine alarak çok daha geniş bir alana yayılmasıdır. “İran'ı sınırlama” politikasının bir sonraki adımı vekalet savaşlarının yerini asli unsurların büyük savaşına dönüşecek büyük bir bölgesel çatışmanın alması olacaktır. ABD ve İsrail açısından bunlar “çok iyi haberdir”, onlar için iyi olan haberler bölge halkları için çok daha büyük felaketler anlamına gelmektedir. Ortadoğu'yu felakete sürükleyecek bu savaşı Bin Selman türü işbirlikçileri aracılığıyla bir mezhep savaşı kılığında pişiriyorlar.
 
Ortadoğu halklarının eşit, özgür ve gönüllü birliği, Ortadoğu halklarını içine adım adım çekilmekte olduğu bu savaştan kurtarabilecek yegane perspektif olarak böylesine yaşamsal bir önem hiç taşımamıştı.
 
 
Cenk Ağcabay
sendika.org
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar