92057-cats.jpg
  • Anasayfa» 
  • Alıntılar»
  •  Suudi Arabistan ve İsrail’in El Cezire’ye karşı neden birleştiğini merak ediyorsanız işte cevabı

Suudi Arabistan ve İsrail’in El Cezire’ye karşı neden birleştiğini merak ediyorsanız işte cevabı

Netanyahu Kudüs'teki El Cezire ofisini kapatmak istiyor. Veliaht Prens Muhammed Katar'daki El Cezire ofisinin kapanmasını istiyor. Hem Suudiler hem de İsrailliler kapatılmasını istiyorsa El Cezire bir şeyi doğru yapıyor olmalı.

19 Ağustos 2017 Cumartesi
Hem Suudiler hem de İsrailliler kapatılmasını istiyorsa El Cezire bir şeyi doğru yapıyor olmalı. İdamcı Suudiler ile işgalci İsraillileri yan yana getirebilmek, ne de olsa başarı sayılır.
 
Ama bu konuda fazla romantikleşmeyin. Paraya para demeyen Suudilerin hastalandıklarında İsrail'in en iyi hastanelerinde tedavi olmak için özel uçaklarıyla Tel Aviv'e uçtukları biliniyor. Suudi ve İsrailli savaş jetleri havalandığında, Sünnileri değil Şiileri – birincisi Yemen'de, ikincisi Suriye'de – bombalayacaklarından emin olabilirsiniz.
 
Ve Kral Salman – veya Suudi Arabistan'ın parlak Veliaht Prensi Muhammed – parmağını Körfez ülkelerinin güvenliği açısından en büyük tehdit diye İran'a uzattığında Bibi Netanyahu'nun da – “Körfez ülkelerinin güvenliğinin” yerine “İsrail'in güvenliği” diyerek elbette – tam olarak aynı şeyi yapacağından emin olabilirsiniz. Ama Suudiler basına yönelik baskıları artırdığında, bağımsızlık, demokrasi, insan hakları ve özgürlük timsali diye anılan İsrail'in veya İsrail Devletinin ya da Bibi ve şürekasının söyleyeceği şekliyle İsrail Yahudi Devletinin, açılan yolu izlemesi eski mevzu.
 
Hadi o zaman İsrail'in hepimizin desteklediği, bayıldığı, hastası olduğu ve demokrasimizin köşe taşı saydığı ifade özgürlüğü konusundaki hoşgörüsünün son emaresine bir göz atalım. Bu hafta, İsrail İletişim Bakanı Ayoob Kara, El Cezire'nin İsrail'de çalışan gazetecilerinin akreditasyonunu geri alma, Kudüs bürolarını kapatma ve istasyonu yerel kablolu ve uydu yayınlarından çıkarma planlarını açıkladı.
 
Ayoob Kara – hayatı boyunca Yahudilerin İsrail işgali altındaki Batı Şeria'nın Arap topraklarını sömürgeleştirmesini desteklemiş İsrailli bir Dürzî (dolayısıyla bir Arap Likud bakanı) – bunun “İsrail'deki kanalların objektif yayıncılık yapmasını sağlayacağını” söyledi. Yani onları tehdit etmeyen bir yayıncılık. Hizaya sokmak.
 
Bibi Netanyahu El Cezire'yi uzundur Kudüs'te şiddeti tahrik etmekle suçluyordu zaten, özellikle de İsrailli güvenlik güçlerinin Kudüs'te işlediği son cinayetlere dair haberlerini – ama İsrail devletini eleştirmeye cüret etmiş İsrail içindeki ve dışındaki her yabancı gazeteci anti-Semitizm'in yanı sıra şiddeti tahrik etmekle bir aşamada mutlaka suçlanmıştır, çok da beklenmedik değil yani bu suçlama.
 
Şahsen ben El Cezire'nin İsrail'den verdiği haberleri çok zavallıca buluyorum, İsrail devletine yalakaca saygıları, Katarlı bir sunucuları canlı yayında kanalları adına Ariel Şaron'un – 1982 Sabra ve Şatilla mülteci kampları katliamlarında 1700 kadar Filistinlinin katledilmesinden sorumlu tutulan cani İsrail eski savunma bakanı – ölümü için İsrail hükümet sözcüsüne taziyelerini sunduğunda ayyuka çıkmıştı.
 
Ancak Ayoob Kara aslında Arap dostlarının izinden gittiklerini kabul etti. İsrail'in “neredeyse tüm Arap ülkeleri tarafından terörü desteklediği belirlenmiş olan ve kendilerinin de kesin şekilde bildiği medyaya” yönelik tedbirler almak zorunda kaldığını söyledi. Dolayısıyla İsrailliler, görünen o ki, medya özgürlükleri konusunda artık “Arap ülkelerinden” ders alıyorlar. Sadece Suudiler değil elbette, dizginsiz medyaları – Mısır, Suriye, Ürdün, Cezayir ve evet, “neredeyse” tüm Körfez medyasından oluşan hür liberal basın geliyor insanın aklına – hakikatin kalesi, otoriter rejimlerin sert muhalifi, diktatoryal baskılara karşı anayasal koruma altındaki “neredeyse tüm Arap ülkelerinden.” Gülmemi mazur görün ama, İsrail kendisini gerçekten de böyle mi tanımlamak istiyor?
 
Sanırım öyle. Suudi Arabistan ve İsrail arasında gerçekten de yazılı olmayan bir ittifak varsa eğer, o zaman – ABD başkanları ve dışişleri bakanı Hillary Clinton'ın hep söyledikleri gibi – tüm seçenekler “masadadır.”
 
Hâkim karşısına çıkarmadan insanları hapiste tutmak, yargısız infazlar, insan hakları ihlalleri, yolsuzluk, askeri yönetim – şunu söyleyelim bir kere: bu özellikler “neredeyse tüm” Sünni Müslüman Arap ülkelerine ait – ve İsrail için işgal ettiği topraklara. “Terör destekçisi” olma (yine İsrailli bakan Kara'nın sözleri) konusuna gelirse, Sünni Körfez Araplarının Ortadoğu'daki en acımasız Sünni İslamcılara neden savaşçı ve para verdikleri sorulmalı önce. Ve sonra da İsrail'in bu aynı cani yaratıkları neden hiç bombalamadığı – hatta İsrail'in, Şii Hizbullah'a ve Alevi (Şii) liderlik altındaki Suriye'ye saldırırken yaralı Sünni el Nusra savaşçılarına – yani el Kaide'ye, 11 Eylül'ü tezgahlayanlara – neden hastanelerinde tedavi olanağı sağladığı ve Şii İran'ı bombalamakla tehdit ettiği (ki bunu Kara'nın kendisi de destekliyor) sorulmalı.
 
Amerika'nın deli Başkanının ve ucube rejiminin Şii karşıtı Suudi-İsrail konfederasyonunun parçası olduğunu da unutmamalıyız. Trump'ın Suudilere 350 milyar dolarlık dudak uçuklatan silah satışı, düşman olarak sürekli İran'ı işaret etmesi ve dünya basınına ve televizyon kanallarına karşı nefreti onu aynı ittifakın samimi bir parçası yapıyor. Gerçekten de Trump'ın daha aklı başında öncüllerine baktığımızda – kendisi de İran'dan nefret eden George W. Bush Suudilere secde etmiş ve Tony Blair'le El Cezire'nin Katar'daki merkezini bombalamayı konuşmuştu, 11 Eylül saldırılarının ardından zengin Bin Ladin ailesinin ABD'den kaçmasını sağlamıştı – bu Amerikan-Suudi-İsrail ortaklığının görece uzun bir geçmişe sahip olduğunu görürüz.
 
İrrasyonel bir iyimser olarak, gazeteciliğimin hala eğitime, aklıselime ve merhamete inanan masum bir tarafı var. Filistinliler için bir devlet talep eden onurlu İsrailliler hala var; krallıklarının üzerine kurulu olduğu gözü dönmüş Vahabiliğe karşı çıkan iyi eğitimli Suudiler var; ne İran'ın onların düşmanı ne de Suudi Arabistan'ın dostları olduğuna inanan milyonlarca Amerikalı var. Ama bugün sorun, hem Doğuda hem de Batıda hükümetlerimiz, dostlarımız değil. Onlar ezenler veya efendiler, hakikatin düşmanları ve haksızlığın yol arkadaşları.
 
Netanyahu Kudüs'teki El Cezire ofisini kapatmak istiyor. Veliaht Prens Muhammed Katar'daki El Cezire ofisinin kapanmasını istiyor. Bush Kabil ve Bağdat'taki El Cezire ofislerini gerçekten bombalamıştı. Theresa May “terör” finansmanına dair resmi bir hükümet soruşturmasını Suudileri küstürmemek adına sümenaltı etmeye karar verdi. Blair de 10 yıl önce İngiliz polisinin Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan'ın karıştığı bir rüşvet olayına karşı yürüttüğü soruşturmayı aynı nedenle engellemişti.
 
Biz de oturmuş Ortadoğu'da neden savaştığımızı merak ediyoruz. Sünni IŞİD'in neden var olduğunu, İsrail'in onu neden hiç bombalamadığını, bu örgütün neden Sünni Körfez Arapları tarafından finanse edildiğini, neden acınası başkan ve başbakanlarımızın IŞİD sevici Sünni Selefilerin üzerine titrediğini merak ediyoruz. Halen yayındayken gözümüzü El Cezire'den ayırmasak iyi olur bence.
 
 
Robert Fisk
İndependent
Çeviren: Serap Şen
Dünyadan Çeviri
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar