80172-cats.jpg

Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan üçgeninin Irak ve Suriye'deki hedefleri

Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan üçgeninin Irak ve Suriye üzerinden uygulamaya koyduğu bölgenin parçalanarak bölünmesi operasyonu İslami Direniş Ekseni'nin karşı duruşu neticesinde başarısız kalarak amacına ulaşamadı. Halen Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan üçgeni diğer ortakları ile beraber bölgenin parçalanarak bölünmesine dönük amaçlarını gerçekleştirmekten vazgeçmiş değillerdir.

3 Mart 2018 Cumartesi
İNTİZAR - Amerika ve Batılı ortakları Batı Asya'nın geleceğini belirleyecek politikalarını Siyonist İsrail ve Suudi Arabistan ile birlikte organize ediyor. Amerika ve ortakları bu planları bölgenin istikrarsızlaştırılarak parçalanması ve bölünmesi üzerinden hayata geçirmek istemektedir.
 
Amerika ve ortaklarının planlarının ana maksatlarını ise; gasıp İsrail'in bölgedeki geleceğini güvence altına almak, Direniş Ekseni'nin lokomotifi olan İran İslam Cumhuriyeti'nin bölgedeki nüfuzunu yok etmek ve başta petrol olmak üezere bölgenin yeraltı kaynaklarını kontrol altına almak oluşturmaktadır.
 
Parstoday'da Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan üçgeninin bu şom emellerini Irak ve Suriye üzerinden ayır ayrı ortaya koyan değerlendirmelerini içeren yazıları dikkatinize sunuyoruz... 
 
 
Suudi Arabistan, ABD ve İsrail üçgeninin Irak'taki hedefleri
 
Suudi Arabistan Irak'la ortak sınırı bulunan bir ülkedir. Irak'la ortak sınır, Suudi Arabistan'ın bir komşu ülkesi ile en uzun ortak sınırıdır.
 
Arabistan'ın Irak'a karşı izleyeceği politika önemlidir. Gerçi Arabistan Saddam rejimi ile pek de iyi ilişkileri olmadı, ama aynı zamanda Amerika'nın 2003 yılında Irak topraklarına saldırması ve Saddam rejimini devirmesinden de hoşnut değildi. Zira Riyad'a göre Saddam'ın devrilmesi İran'ın Irak üzerinde nüfuzunun artmasına vesile oldu, oysa bundan önce İran ve Irak birbirine düşmandı.
 
Suudi Arabistan rejimi Irak'a karşı iki strateji izliyor. Bunlardan biri Irak'ta güçlü bir Şii yönetiminin şekillenmesini engellemek ve ikincisi de İran İslam Cumhuriyeti'nin nüfuzunun artmasına mani olmaktır.
 
Suudi Arabistan Irak'ta güçlü bir Şia yönetimin şekillenmesini engellemek için bu ülkede Sünni siyasi grupları desteklemeyi gündemine alarak özellikle seçimlerde bu gruplara birçok yönden destek veriyor. Suudi Arabistan aynı zamanda Iraklı Ehli Sünnet Müslümanların arasında yönetimden hoşnutsuzluğu körüklemeye çalışıyor.
 
Suudi Arabistan rejimi ayrıca Irak'ta eski Baas Partisi kalıntıları ve bazı Ehli Sünnet aşiret liderleri ile irtibata geçerek Ehli Sünnetin hoşnutsuzluğunu körüklüyor ve bu kitleyi hükümet karşıtı isyana ve protesto eylemlerine teşvik ediyor. Suudi Arabistan Irak yönetimini zayıflatmak için Kürt faktörünü de kullanıyor. Nitekim son yıllarda Riyad'ın Kuzey Irak bölgesinde nüfuzunu önemli oranda arttırdığı gözleniyor.
 
Suudi Arabistan Kuzey Irak'ta düzenlenen çakma referandum sırasında da sırf Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu vurguladı, ama perde arkasında bu referandumun düzenlenmesi ve Irak içinde ihtilafları şiddetlenmesinden hoşnuttu. Buna karşın Suudi Arabistan için Kürtlerin durumu hiç önem arz etmiyor ve Kürtleri sadece İran, Türkiye ve Suriye'ye baskı uygulamak ve Irak'ta güçlü bir Şii yönetiminin şekillenmesini engellemek için bir koz olarak kullanıyor.
 
Suudi Arabistan'ın Irak'a yönelik en önemli hedeflerinden biri, İran İslam Cumhuriyeti'nin nüfuzunun artmasını engellemektir. Gerçekte Riyad Tahran'a bölgede en önemli rakibi olarak bakıyor. İki ülke arasındaki ilişkiler ise özellikle Suudi Arabistan'da Salman Ocak 2015'te iktidarın başına geçmesinin ardından rekabet düzeyinden husumet düzeyine geriledi. Arabistan rejimi buna paralel olarak da son yıllarda Irak ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştı ve Riyad ile Bağdat arasında diplomasi mekiği dokudu.
 
Irak meseleleri uzman Vesam Kebisi, Suudi Arabistan'ın dış siyaseti önemli oranda değiştiğini, bunun en somut işareti Irak ile ilişkilerini yeniden başlatması ve Irak havaalanlarına uçak seferlerini yeniden başlatması ve yine iki ülke arasındaki sınır kapılarını faaliyete geçirmesinden ibaret olduğunu belirtiyor.
 
Şimdi ise Irak'ta parlamento seçimleri yaklaştığı bir sırada Suud rejimi bu ülkede Ehli Sünnet siyasi grupları, yönetimden hoşnut olmayan Şii grupları, seküler Şii grupları desteklemek ve ayrıca Haşdi Şaabi hareketinin bu seçimlere katılmasını engellemekle bu seçimleri etkilemeye ve sonuçta Irak'ta Şii ekseninde bir çoğunluk hükümetinin kurulmasına mani olmaya çalışıyor.
 
Amerika'ya gelince, bu ülke Irak'da en etkili bölge dışı güç sayılır. Amerika 2003 yılında Irak topraklarına saldırmak ve Saddam rejimini devirmekle aslında bu ülkeyi Amerika'nın Ortadoğu bölgesinde yeni bir rejim kurma doğrultusunda başarılı bir model olarak sunmaya çalıştı. Ancak tekfirci IŞİD terör örgütünün ortaya çıkması ve Irak'ta insani faciaya yol açması, Amerika'nın bu amacına ulaşmakta başarılı olamadığını ortaya koydu. Gerçekte Amerika, ABD dönem Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un zorlu günler adlı kitabında itiraf ettiği üzere tekfirci IŞİD terör örgütünün kuruluşunda rol ifa ettiği gibi Irak'ta bir çok huzursuzluk ve istikrarsızlık ve ihtilafların yaşanmasında da doğrudan rol ifa ediyor.
 
Aslında Amerika'nın Irak'a yönelik politikası üç temel eksene dayanıyor. Bunlar petrol, İran ve İsrail'dir. Irak dünyanın en büyük petrol ülkelerinden biridir. Irak petrol Bakanı Cabir Laibi Şubat 2017 tarihinde yaptığı açıklamada bu ülkenin kesinleşen petrol kaynaklarının hacmi 143 milyar varilden 153 milyar varile yükseldiğini belirtti. Irak petrol Bakanı Laibi Ocak 2018 tarihinde de ülkesi günde 4.3 milyon varil ham petrol ürettiğini ifade etti. Buna göre Irak petrol kaynaklarına musallat olmak Amerika devleti için büyük önem arz ediyor.
 
Bundan başka Amerika, İran İslam Cumhuriyeti'nin Irak üzerindeki nüfuzundan rahatsızdır ve Irak yönetimine baskı uygulayarak İran'ın Bağdat yönetimi üzerindeki nüfuzunu engellemeye çalışıyor. Amerika yönetimi bu önemli hedefe ulaşmak için bir yandan Irak'ta güçlü bir Şia yönetiminin şekillenmesine mani olmaya çalışıyor ve öbür yandan Iraklı Kürtlerin ayrılık hareketi gibi İran İslam Cumhuriyeti'nin güvenliğini etkileyebilecek durumlara ve Irak'ın içinde ihtilafları tırmandıran konulara destek veriyor. Amerika ayrıca Irak yönetimini Washington'un müttefikleri olan Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelere yaklaştırmaya çalışıyor.
 
Irak meseleleri uzmanı Vesam Kebisi bu konuda yaptığı değerlendirmede, bölgedeki Arap rejimlerin başta Amerika olmak üzere uluslararası koordinasyonla Irak'ta siyasi dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda kurmaya çalıştıklarını ve bu arada Amerika İran'ın Irak'taki nüfuzunu engelleyerek Irak ve Arabistan arasındaki ilişkileri takviye etmeye çalıştığını belirtiyor.
 
Gerçi Amerika yönetiminin Irak'ta Haşdi Şaabi hareketine karşı muhalefeti şimdiye kadar hiç bir etkisi olmadı, ama yine de Washington, Haşdi Şaabi hareketinin Irak'ın siyasi ve güvenlik yapısında yer almasına mani olmaya çalışıyor, zira Amerika Haşdi Şaabi hareketini İran İslam Cumhuriyeti'ne yakın bir güç olarak görüyor.
 
Arap dünyasının askeri ve stratejik meseleleri uzmanı Emin Hatit ise şöyle diyor: Amerika İran'ın Irak üzerindeki nüfuzunu azaltmak istiyor. Dolaysıyla tüm imkanlarından Irak'ta Haşdi Şaabi hareketine darbe vurmak için yararlanmaya çalışıyor.
 
Amerika yönetimi Irak'ta Haşdi Şaabi hareketinin güçlenmesini engelleyerek aynı zamanda bölgede Direniş Ekseni'nin güçlenmesine mani olmaya çalışıyor, zira Amerika'nın bölgede en önemli önceliği Siyonist rejim İsrail'in çıkarlarını ve güvenliğini temin etmektir.
 
Amerika yönetimi Irak'ın Mayıs 2018'de düzenlenmesi beklenen parlamento seçimlerini de etkileyerek Şii çoğunluklu bir hükümetin kurulmasını ve İran İslam Cumhuriyeti'ne yakın siyasi grupların bu seçimleri kazanmasını ve sonuçta İran'a yakın bir şahsiyetin Başbakan olmasını engellemek ve aynı zamanda Sünni grupları takviye etmek istiyor.
 
Korsan rejim İsrail ise Irak'ta en çok Kürt faktörü üzerinde odaklanıyor. Siyonist rejim Kuzey Irak'ta çakma referanduma destek veren tek rejimdi. Gerçekte İsrail'in Kuzey Irak'ın bu ülkeden bağımsız olmasına destek vermesi Ben Gorion'un çevre ile ittifak tezine dayanıyor. Bu teze göre siyonist rejimin bölgede İslam ülkelerinden hoşnut olmayan dini ve etnik grupların ayrılıkçı hareketlerini desteklemesi ve onlarda Ortadoğu bölgesinde ittifak kurması gerekiyor. Mevcut şartlarda bu teze uygun konumda olan tek grup ise Iraklı kürtlerdir. Nitekim bu yüzden siyonist rejim kabinesi açıkça Kuzey Irak'ın ayrılma talebine resmen destek verdi.
 
Siyonist rejim İsrail de Amerika ve Arabistan gibi Irak'ta güçlü bir merkezi yönetimin şekillenmesi ve ayrıca İran İslam Cumhuriyeti'nin bu ülkenin üzerinde nüfuzunun artmasına karşı çıkıyor. Tel Aviv bunun için Kuzey Irak bölgesinin üzerinde odaklanıyor. Bugün İsrail ajanları Kuzey Irak bölgesinde ticari ve iktisadi firmaların maskesi altında yıkıcı faaliyetlerini yürütüyor.
 
İslami Şura Meclisi milli güvenlik ve dış politika komisyonu üyesi Hişmetullah Felahatpişe'ye göre korsan İsrail Kuzey Irak bölgesini İslam dünyasında ihtilaf ve istikrarsızlık unsuruna çevirmek ve böylece Filistin davasını unutturmak istediğini belirtiyor.
 
Bu arada İsrail'in de Kuzey Irak petrolünde gözü bulunduğu belirtilmelidir.
 
Genel bir değerlendirmede Amerika, Arabistan ve İsrail'den oluşan şer üçgeninin Irak'ta Şii olmayan bir hükümetin kurulmasını veya en azından güçlü olmayan bir merkezi yönetimin işbaşında bulunmasını ve ayrıca İran İslam Cumhuriyeti'nin Irak üzerindeki nüfuzunun engellenmesini istedikleri söylenebilir. Bu zümre bu iki hedefe ulaşabilmek için Irak'ta her türlü terör ve şiddet olaylarını destekliyor. Bu desteğin doruk noktası ise 2014 yılında Irak topraklarının bir bölümünü tekfirci IŞİD terör örgütüne hibe etmelerinde yaşandı.
 
 
Suudi Arabistan, ABD ve İsrail üçgeninin Suriye'deki hedefleri
 
Ortadoğu bölgesi stratejik konumu ve zengin enerji kaynakları yüzünden her daim sultacı güçlerin garezkar siyasetleri ve türlü komplolarının hedefi olmuştur.
 
Bu yüzden bir çok bölge meseleleri uzmanı, bölgedeki şimdiki hareketlerin bu bölgeyi Sykes Pico anlaşmasına benzer bir şekilde bölmeye yönelik olduğunu, böylece bölge bir kez daha sultacı güçlerin şom çıkarları doğrultusunda dini ve etnik temelde bölünmek istendiğini gösteriyor.
 
İngiltere ve Fransa Mayıs 1916 tarihinde Sykes Pico adı ile anılan sömürücü bir anlaşmaya imza atarak Ortadoğu bölgesini kendi aralarında paylaştı. İngiliz Mark Sykes ve Fransız Fransuva George Pico adındaki İngiltere ve Fransa'nın dönem Dışişleri Bakanları Londra'da düzenledikleri gizli bir oturumda Ortadoğu bölgesindeki Arap ülkelerinin sınırlarını çizdi ve ardından bu ülkelerin devletlerini kendi stratejik çıkarlarına göre belirledi. Gerçekte İngiltere ve Fransa Sykes Pico anlaşması ile birlikte Ortadoğu bölgesine kin ve nifak tohumunu serptiler ve gasıp rejim İsrail'in bölgeye dayatılması da bu anlaşmanın en önemli sonuçlarından biri oldu.
 
Batılı devletler yaklaşık yüz yıl önce Sykes Pico anlaşmasına imza atarak bölgenin Müslüman milletlerini sömürü altına aldılar. Şimdi ise bu zümre bölgede tekfirci terör örgütlerini ve siyonist rejim İsrail'in savaş çığırtkanlığını desteklemek ve özellikle bölgede dini ve etnik ihtilafları körüklemekle sultacı emellerini başka türlü temin etmeye çalışıyor. Bu müdahalelerin amacı ise çakma rejim İsrail'in güvenliğini temin etmek ve bölge milletlerini sonu gelmeyen dini ve etnik savaşlarla uğraştırmaktır.
 
Bu arada Suriye'ye yönelik kurulan kumpası da Batılı devletlerin bölge ülkelerini parçalama ekseninde bölgeye yönelik müdahaleleri çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Ve maalesef başta Suudi Arabistan olmak üzere Fars körfezinde yer alan bazı Arap emirliklerinin Amerika'nın bölgeye yönelik şom planlarının sponsorluğunu yaptıkları gözleniyor. Ancak teröristlere yönelik ağır mali destek ve ABD'nın bölgeye yönelik komplolarını uygulamak pratikte Fars körfezi bölgesinde yer alan Arap emirlikleri en ağır iktisadi krizlere sürüklediği de belirtilmelidir.
 
Gerçekte Fars körfezinde yer alan Arap emirliklerinin ABD'nin politikalarıyla eşgüdümlü hareket etmeleri bu ülkelerin devletlerini pratikte çökme noktasına sürüklemiştir ki bu sonucu da aslında Amerika'nın planları çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Nitekim bu ülkeler şimdiden Amerika ile işbirliği yapmalarının vahim sonuçlarına katlanmaları da kaçınılmazdır.
 
Aslında Ortadoğu bölgesi sadece son yıllarda savaş, kriz, şiddet, terör ve akan kanlara şahit olmuyor. Bu topraklar uzun yıllardan beri ecnebilerin ve bölgedeki işbirlikçilerinin komplolarından kaynaklanan krizlerle karşı karşıya bulunuyor. Nitekim Batılı devletlerin Ortadoğu bölgesine anarşistçe yaklaşımlarını Batılı medya ve siyaset çevrelerinin yıllardır sergiledikleri tutumlarından anlamak mümkün. Örneğin Amerika'nın Newyork Times gazetesi 2015 sonbaharında bir harita ve bir plan yayımlayarak bölgedeki gelişmelerin Ortadoğu'daki Arap rejimleri daha küçük ülkelere bölünmesi ile sonuçlanacağını yazdı.
 
Newyork Times gazetesinde yayımlanan bu makale ünlü gazeteci yazar Robin Right tarafından yazıldığından Ortadoğu meseleleri üzerinde çalışan uzmanların arasında geniş yankı uyandırdı. Yine makalenin yanında yayımlanan yeni Ortadoğu haritası da bir çok tepkiye yol açtı ve bazı gözlemciler bu harita gerçekte Batılı güçlerin ve korsan İsrail'in güçlü Arap rejimleri küçük ve zayıf ülkelere bölme yönündeki yeni niyetlerini ortaya koyduğunu dile getirmeye başladı.
 
Batı dünyasında medya, sulta düzeninin yumuşak gücünün bir parçası sayılıyor, nitekim Hollywood sineması da Amerika'nın geleceğe dönük politikalarına hizmet eden bir nevi medya organıdır. Bu yüzden Newyork Times'ın yayımladığı bu makale ve yanındaki harita sadece bir yorum olarak ele alınamazdı. Üstelik yeni Ortadoğu tabiri bundan önce 2006 yılında ABD dönem dışişleri Bakanı Rice tarafından Tel aviv'de ve daha eski bir terim olan büyük Ortadoğu yerine kullanılmıştı.
 
Aslında Amerika'nın dönem Dışişleri Bakanı Rice bu tabiri doğum sancısı yerine ve bölgede yeni ülkelerin ve devletlerin kurulmasına yönelik ciddi gereksinim manasında kullanmıştı. Bunun sebebi ise 11 Eylül 2001 olaylarından sonra bazı bölgeler savaş ve sürtüşmelere sürüklenmiş olmasıydı. Dolaysıyla Amerika ve korsan İsrail Ortadoğu bölgesini Balkanize etme projesinin düğmesine bastı. Üzerinde yıllarca çalışılan bu plan Lübnan, Suriye ve Filistin'den başlayarak Irak, Fars körfezi ve NATO'nun Afganistan'daki sınırlarına kadar uzanan bir bölgede huzursuzluk, şiddet ve kaos yaratmaya dayanıyordu. Bu yapısal kargaşa ve kaos bölge genelinde savaş ve çatışma şartlarını oluşturacak ve zamanı gelince de İsrail, ABD ve İngiltere tarafından değerlendirilecek ve sonuçta yeni Ortadoğu haritası bu zümrenin ihtiyaçları, ve jeopolitik hedeflerine uygun biçimde çizilecekti.
 
Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde isyan yaratma amacını, Amerika'nın doğrudan askeri varlığı ile değil de El-Kaide, IŞİD, El Nusra ve bölgede despot Arap emirlikleri gibi güçleri kullanarak izlendi.
 
Aslında Ortadoğu bölgesinin haritasının yeniden çizilmesi 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra gündemdeydi, fakat ilk kez Jeo Biden bu planı 2006 yılında ve Irak'ta savaşın doruk noktasında ileri sürmüştü.
 
O sıralarda Jeo Biden Amerika senatosu dış politika komisyonu başkanıydı. Biden Newyork Times gazetesine yazdığı bir yazıda Irak krizinin çözüm yolu bu ülkenin Kürt, Şii ve Sünni olmak üzere üç özerk bölgeye bölünmek olduğunu ileri sürdü. Üçüncü yol adını verdiği bu planından Biden, Irak'ta savaşı kontrol altına almak ve sonlandırmak için Bosna modeli uygulanması gerektiğini, böylece Amerika Dayton barış planını tasarlayarak buradaki etnik grupları ayırması gerektiğini ileri sürdü. Biden bu plan Irak'tan başka Suriye konusunda da uygulanması gerektiğini iddia etti.
 
Yeni Ortadoğu haritası ilk kez albay Ralf Peter tarafından hazırlandı ve Haziran 2006'da Amerika silahlı kuvvetleri dergisinde yayımlandı. O sıralarda Olmert başbakanlığındaki İsrail'in Lübnan'a saldırması ve Olmert'in yeni Ortadoğu tabirini kullanması, Amerika ve korsan İsrail'in ortak projesinin başladığını gösteriyordu. Büyük Ortadoğu projesinin hedefi Ortadoğu bölgesini etnik gruplara ve azınlıklara göre küçük devletlere bölmekti, fakat bu politikanın ilk getirisi de bölgede sonu gelmeyen çatışmalar olacaktı. Buna göre büyük Ortadoğu projesini hayata geçirmenin bir yolu, bazı İslam ülkelerinde isyan ve kargaşa çıkarmak ve etnik söylemleri gündeme getirmekle bölmekti.
 
Büyük Ortadoğu projesi aslında yeni haçlı savaş doktrininin bir parçasıdır ve Amerikalı stratejistlerce gündeme getirilmiştir. Bu projenin amacı ilk etapta korsan İsrail'in güvenliğini temin etmek ve ikinci etapta bölgenin enerji kaynaklarını ele geçirmek ve bölge üzerinde siyasi ve stratejik sultayı pekiştirmek ve İslam'ı inzivaya itmek ve üçüncü etapta da yeni yeni kurulan ülkelerin piyasalarını ele geçirerek Batı ürünlerini bu piyasalarda pazarlamak ve Çin ve Rusya gibi büyük güçleri kontrol altına alabilmektir.
 
Buna göre bölgede Arabistan rejiminin bazı bölge ülkelerine askeri müdahalesi hiç kuşkusuz Batı ve korsan İsrail'in bu şom projesine hizmet etmeye yöneliktir. Nitekim bu ortamda Batılı devletler Suriye'yi de hedef tahtasına oturttu.
 
Ancak Amerika'nın başını çektiği ittifakın terör örgütleri üzerinden Suriye'de kurduğu kumpaslar hezimete uğrayınca, bu kez Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail şer üçgeni bölge ülkelerine karşı yeni komplolar kurmaya başladı.
 
Suudi Arabistan ve İsrail şer üçgeninin Suriye'ye yönelik komplolarından biri Suriye sınırlarında tampon bölgeler oluşturmaktır. Bu çerçevede Amerika savunma bakanlığı resmen Amerikalı askerlerin Suriye'nin kuzeyinde kalmaya devam edeceklerini ve burada Suriyeli kürtlerden oluşan 30 bin kişilik bir orduyu kurarak eğiteceklerini ve donatacaklarını açıkladı.
 
Aslında Amerika hali hazırda Suriye'nin kuzeyinde on kadar askeri üssü bulunuyor. Amerika Suriye'nin kuzeyindeki askeri varlığını Şam yönetiminden izin almaksızın ve tek yanlı bir kararla gerçekleştirdi ve şimdi de Suriye'nin yasal yönetimini devirmek ve bu ülkeyi parçalamak için açıkça hareket ediyor.
 
Gerçi Amerika Kuzey Irak bölgesinin Irak'tan bağımsız olmasına görecede karşı çıktı, fakat Suriye'nin kuzeyindeki sinsi hareketleri, büyük Kürdistan projesini Suriye'den ve bu ülkeyi bölerek başlatmak istediğini gösteriyor.
 
Gerçekte Amerika, İngiltere, Fransa, korsan İsrail ve bölgedeki irticai Arap rejimleri IŞİD, El Nusra, Ahrarul Şam ve diğer bir çok terör örgütünü destekleyerek Şam yönetimini devirme çabaları mutlak surette hezimete uğradı. Bu yüzden Amerika ve müttefikleri bu kez teröre destek vermeden hezimete uğradıkları planlarını yeni bir yapı ve yeni bir strateji ile ilerleterek gerçekleştirmeyi umuyor. Bu zümrenin nihai amacı ise İsrail ekseninden yeni Ortadoğu'dur.
 
İslam düşmanları olan bu zümre işini çok iyi biliyor, fakat bölgede İslamî Direnişin muhteşem fedakarlığı ve direnişi onların bölgeye yönelik tüm komplolarını şimdiye kadar etkisiz hale getirmiştir. Şimdi ise Amerikalı şer yeni muhafazakarlar bir kez daha bölgede şansını denemek istiyor ve teröristleri yeniden yapılandırarak terörle mücadele bahanesi ile yeni müdahalelere hazırlanıyor.
 
Sömürücü güçlerin yeni komplosunun amacı Irak, İran, Türkiye ve Suriye gibi bölgenin dört önemli ülkesi arasında yeni bir çatışma odağı yaratmaktır. Zira bu odak her dört ülkeyi uğraştıracağı gibi sömürücü güçlere de yeni fırsatlar doğuracağı açıktır.
 
Bu şartlarda El Meyadin haber kanalı bir belgeye ulaştığını açıkladı. Washington grubu tarafından hazırlanan bu belgede Suriye'nin parçalanması ve BM mandalığına verilmesi öngörülüyor. Washington grubu ise Amerika, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün'den oluşuyor.
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar