1506149372420.jpg.852x400_q90_box-0,33,788,409_crop_detail.jpg

Haksız bir savaş bir kez daha Suriye’de satılıyor

Bölgede tek nükleer silah sahibi devlet İsrail'dir. “Bazı Arap ülkeleriyle” derin ve güçlü bağları olan da İsrail'dir. Batılı emperyalistler ve Ortadoğu'daki sağlam işbirlikçileri İsrail'in arkadan itelemesiyle bölgeyi kan deryasına çevirecek haksız bir savaşı bir kez daha satmaya çalışıyorlar.

28 Nisan 2018 Cumartesi
Amerikan Senatosu Silahlı Kuvvetler Komitesi'nin sorularını yanıtlayan ABD Savunma Bakanı Mattis, Amerikan askerlerinin Suriye'den yakında çekilmesi hakkındaki soruyu “Şimdilik Suriye'den çekilmiyoruz. Savaşı sürdürüyoruz, savaşı genişleteceğiz ve daha fazla bölgesel destek getireceğiz” şeklinde yanıtladı. Fransız Özel Kuvvetleri'nin Suriye'deki Amerikan askeri güçlerini takviye etmek amacıyla iki haftadır Suriye'ye yeni birimler aktardığı bilgisini de veren Mattis, önümüzdeki günlerde sınırın Irak tarafında askeri operasyonların artacağını söyledi. Trump'ın birkaç gün önce dile getirdiği sözleri de yineleyen Mattis, ABD'nin IŞİD'e karşı savaşta operasyonlarını genişletirken bölge ülkelerinden yardım alacağını ifade etti.
 
Geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal'ın ismi verilmeyen ABD yetkililerine dayandırdığı bir haberinde, ABD yönetiminin bazı Arap ülkelerinden Suriye'ye askeri olarak daha fazla müdahil olmaları ve ABD'nin Suriye'deki askeri birimlerinin masraflarını karşılamaları yönünde taleplerde bulunduğu bildirilmiş, Trump'ta aynı yönde açıklamalar yapmıştı. Konuyla ilgili açıklamalarında, IŞİD'e karşı kazanılan zaferden İran'ın faydalanmaması ve İran'ın Ortadoğu'daki etkisinin kırılması için Arap ülkelerinin mali katkılarını büyük bir şekilde arttırmaları gerektiğini belirten Trump, “Bildiğiniz gibi bu bölge ülkeleri zengindir ve artık karşılığını ödemeleri gerekiyor. Onlarla konuşacağız, ödeyecekler. Bu ülkeler aynı zamanda sahaya birlikler de gönderecek ve biz birliklerimizi geri çekeceğiz” demişti.
 
Trump bu açıklamaları, resmi bir ziyaret için ABD'de bulunan Fransa Devlet Başkanı Macron'la ortak basın toplantısında yapmıştı. Trump'ın sözünü ettiği ülkeler Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez krallıklarıydı. Wall Street Journal'ın haberinde bazı ayrıntılara yer verilmiş, Trump'ın yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'un Mısır İstihbarat Örgütü'nün şefiyle konuyu görüştüğü vurgulanmıştı. Körfez ülkelerinin de konuyla ilgili olarak Amerika'daki özel ordu Blackwater ile görüşmeler yaptığı ileri sürülmüştü. Haberde yer alan ana unsurların büyük ölçüde doğru olduğu Trump ve Mattis'in açıklamalarıyla belirginlik kazandı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Cubeyr'de haberi doğrulayan bir açıklama yaptı ve Suriye'ye asker gönderme konusunun görüşüldüğünü, müttefiklerinin istemesi durumunda buna açık olduklarını söyledi. Cubeyr konuyla ilgili yeni bir açıklamasında ise, “Katar, ABD Başkanı Katar'ı ABD korumasından mahrum bırakmadan Suriye'ye asker göndermeli” dedi ve ABD koruması olmadığı takdirde, Katar yönetiminin “bir haftadan kısa sürede devrileceğini” ileri sürdü.
 
Trump da konuşmalarında, Suudi Arabistan'ın ABD koruması olmadan pek fazla yaşama şansı olmadığını, bu nedenle ABD'ye daha fazla ödeme yapması gerektiğini defalarca dile getirmişti. Cubeyr'de, Trump'ta haklı. Suudi Arabistan ve Katar geçtiğimiz haftalarda ABD'ye epeyce ödeme yaptılar. Katar emiri ve Suudi veliaht prensi, yakınlardaki ABD ziyaretlerinde muhtemelen ABD yönetimine Suriye için yeni ödeme taahhütlerinde de bulundular. Suriye'ye asker gönderme konusunda ise, Blackwater'la görüşmeler yapmış olmaları kuvvetle muhtemel. Suudilerin ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Yemen'deki askeri operasyonlarında bile paralı askerler kullanmak zorunda kaldıkları düşünüldüğünde, Suriye'ye savaşacak asker gönderme şansları pek bulunmuyor. Suriye'ye nakit kaynağı olarak müdahil olup, aktif askeri katılımlarının sembolik düzeyde kalması yüksek bir olasılık. Blackwater adlı özel ordunun patronu ünlü milyarder Erik Prince Trump'ın seçim kampanyasının en önemli bağışçılarından biriydi. Trump'ın kabinesinde Eğitim Bakanı olarak yer alan Betsy Devos'ta Erik Prince'in kız kardeşi. Bu ailenin Körfez krallıklarıyla uzan zamandır hayli derin ilişkilere sahip olduğu biliniyor. Trump'ın, kampanyasına yapılan cömert bağışı karşılıksız bırakmaması, Ortadoğu'daki Amerikan savaşlarında askerlerinin düzenlediği katliamlarla nam salmış önemli bir bağışçısına Suriye'de yeni alan açması çok şaşırtıcı değil.
 
Suriye'de savaşın yeni bir evreye girmekte olduğunu gösteren asıl işaretler İsrail'den geliyor. Suriye'ye yönelik üçlü saldırıdan kısa bir süre önce Suriye'deki T4 Hava Üssü'nü vuran İsrail, tehditlerini en üst seviye yetkilileri aracılığıyla giderek daha yüksek sesle dile getiriyor. İsrail yetkilileri bir taraftan tehditlerini sürdürürken, bir taraftan da saldırganlıklarına kamuoyu yaratmak amacıyla propagandaya hız veriyor. Trump'ın İran'la imzalanan Nükleer Anlaşması'na ilişkin tutumunu 12 Mayıs'ta açıklaması bekleniyor. İsrail yetkilileri anlaşmanın gözden geçirilmesi ya da iptal edilmesi yönündeki taleplerini sürekli dile getiriyorlar. Macron'un ABD ziyaretinde ortaya çıkan tablo, Trump'ın anlaşmaya dönük olumsuz tutumunu koruduğu yönünde işaretler verdi. Macron'un ziyaretinde belirginleşen bir başka unsur ise, Macron'un bir taraftan anlaşmayı koruma yönünde açıklamalar yaparken, diğer taraftan da ABD, İsrail ve Körfez Krallıklarının “İran'ı sınırlama” politikasına daha aktif katılım yönünde işaretler vermesiydi. Macron her zamanki sahtekarlığıyla Suriye'deki asıl hedeflerinin IŞİD'le savaş olduğunu söylüyordu, ama bu kez bir adım daha atıyor ve IŞİD sonrası Suriye'de İran'ın ve Esad'ın önünü kesmenin büyük öneminden de dem vuruyordu.
 
ABD'nin Ortadoğu'daki askeri varlığından sorumlu CENTCOM Komutanı Joseph Votel salı günü programında olmamasına rağmen İsrail'e geldi. İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Meir Ben-Şabbat, Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot ve diğer askeri yetkililerle görüşen Votel'in gündeminde Suriye ve İran olduğu belirtildi. İsrail kaynaklarına göre, göre Votel, İsrailli muhataplarına Suriye'den kısa vadede çekilme planlarının olmadığı ve İsrail'in sınırlarında güvenlik ve istikrarı sağlama operasyonlarını destekleme güvencesi verdi. Votel'in İsrail ziyaretinin ardından İsrail Savunma Bakanı Lieberman Amerika'ya uçtu. Lieberman'ın ABD üst düzey yetkilileriyle Suriye ve İran konularını görüşeceği bildirildi. Yoğunlaşan trafik, İsrail'in yoğunlaştırdığı İran karşıtı propagandayla eşgüdümlü olarak ilerliyor. World Socialist Web Site'de konuyla ilgili bir yazı kaleme alan Bill Van Auken Washington Post'ta yer alan bir habere başvuruyor ve Washington'daki dış politika çevrelerinde yer alan bazı unsurların, İsrail'in Suriye'deki İranlılara dönük örtülü saldırı kampanyalarına izin verme konusunda keskin olduklarını. Trump'ın Suriye'deki çatışmadan çekilmek istediği böyle bir dönemde bu İsrail saldırılarını gerekli gördüklerini aktarıyor (The growing threat of an Israeli war against Iran, 26 April 2018).
 
Auken'in dikkat çektiği konuyla ilgili bir başka yazı ise eski İngiliz Genelkurmay Başkanı Richard Dannatt tarafından Telegraph gazetesi için yazılmış. Dannatt'ın yazısının başlığı “İsrail ile İran arasındaki savaş geliyor”. Dannatt, İngiltere'nin gelen savaşta İran'ın terörist vekillerine karşı bir duruş sergilemek zorunda olduğunu vurguluyor, İran'ın kontrol altına alınamaması durumunda yıkıcı sonuçlar yaratacak bir savaşla yüz yüze olunduğunu ileri sürüyordu. Suriye'ye yönelik son üçlü saldırıda olduğu gibi, ABD, İngiltere ve Fransa “İran tehdidi” karşısında da ortak sıkı bir tutum sergiliyorlar.
 
İsrail'in İran'a karşı yeni bir savaşı tırmandırma yönündeki yoğun faaliyetlerinin asıl nedeni, Suriye savaşında gelinen nokta. 7 yılın sonunda ABD ve İsrail'in cihatçı müttefiklerinin Suriye'de büyük ölçüde yenilmiş olması, bu durum İsrail'i doğrudan harekete geçmeye zorluyor. T4 Hava Üssü'nün vurulmasının ardından Rusya'nın İsrail'e karşı aldığı sert tutum ve Rusya Savunma Bakanlığı'nın, yeni hava savunma sistemlerinin yakın gelecekte Suriye'ye gönderileceğini açıklaması İsrail açısından kabul edilemez yeni koşullar anlamına geliyor. İsrail istihbarat ve ordu kaynaklarının sözcüsü konumundaki Amos Harel konuya ilişkin yazısında, Suriye'ye yeni hava savunma sistemleri sevk edilmesinin İsrail Hava Kuvvetleri için çok kötü bir haber olduğunu belirtiyor.
 
Rusya'nın Suriye'ye S-300 Hava Sistemi sevk edeceğini açıklaması üzerine konuşan İsrail Savunma Bakanı Lieberman, İsrail'e karşı kullanılacak tüm hava sistemlerini vuracaklarını söyledi. Lieberman, “Bizim için şu önemlidir, Rusya'nın Suriye'ye yolladığı hava savunma silahları bizim uçaklarımıza karşı kullanılmamalı. Eğer bize karşı kullanılırsa, onlara saldırırız” dedi (We May Hit Russian Systems in Syria, Israel Says After Threats of ‘Catastrophic Consequences', Haaretz, April 26).
 
Lieberman'ın paniği boşuna değil kuşkusuz. İki ay önce, uzun yıllar sonra Suriye ordusu hedeflerine saldıran uçaklarından birinin Suriye hava savunma sistemleri tarafından düşürülmesi bu panik halini başlatmıştı. Şimdi Rusya'nın yeni hava savunma sistemleri sevkıyatından resmi olarak söz etmesi panik halini doruğa çıkardı. Haaretz'den Anshel Pfeffer'e göre, Rusya'nın Suriye'ye sevk ettiği yeni hava savunma sistemi “oyun bozucu” değildi, İsrail Hava Kuvvetleri bunun üstesinden gelebilirdi, ancak Pfeffer'e göre daha önemlisi, bu hamleyle Putin'in bölgede İsrail'i değil İran'ı desteklediğini açıkça göstermesiydi. Lieberman'ı panikleten asıl unsurda bu, bu sevkıyatın böyle bir anlam taşıyor olması.
 
Lieberman'ın panik hali o noktaya gelmiş ki, yaptığı yeni açıklamada, “Bedeli ne olursa olsun İsrail'i tehdit eden İran'ın Suriye'deki tüm askeri alanlarını yerle bir edeceğiz” dedi. İran rejiminin son günlerini yaşadığını ve ABD‘nin nükleer anlaşmasından çekilmesi halinde İran'ın ekonomik olarak çökeceğini ileri süren Lieberman, İran yönetimi ve Devrim Muhafızlarının, halkı uzaklaştırarak ülkenin tüm kaynaklarını ele geçirmesi nedeniyle ekonominin çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Lieberman'ın ki öyle bir panik hali işte, madem İran'da durum böylesine vahim sen neden bu kadar evhamlısın, bırak evhamı bu durumun keyfini çıkar. Madem İran rejimi son günlerini yaşıyor, düşmanın can vermek üzere sen neden böyle panikliyorsun?
 
Ama dahası var…
 
İsrail Savunma Bakanı Liberman, İsrail ile Arap ülkelerinin ilişkilerine dair isim vermeksizin bazı Arap ülkeleriyle diyalogları olduğunu aktararak, “İşler doğru yönde ilerliyor ve yüzde 75 gibi bir mutabakat söz konusu” diyor.
 
Herhalde anlaşılmıştır…
 
Lieberman ve İsrail için yolunda giden asıl unsur “bazı Arap ülkeleriyle diyalogları”dır. Onlarla “işler doğru yönde ilerlemektedir”. Öyle görünüyor ki, bütün işaretler bu yöndedir, “bazı Arapların” ödeyeceği paralarla İsrail'in “kutsal” güvenliği için Suriye'nin sözde “Arap Ordusu” aracılığıyla yeniden bir kan deryasına dönüştürülmesi hesapları yapılmaktadır; ama şartlar ve aktörler açısından bakıldığında ne Suriye 2011 Suriye'sidir ne de Ortadoğu 2011 Ortadoğu'sudur. Ama İsrail'in dünya çapında yayılıma sahip provokasyon ve propaganda makinesi tam gaz yola devam etmektedir.
 
İsrail'in Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi Danny Danon, Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi toplantısında çıktığı kürsüde, elindeki bir takım uydu fotoğraflarını gösterdi ve “Şam'a yakın bir bölgedeki bu kampta İran kontrolünde 80.000 Şii terörist eğitiliyor”, “Bunlar Suriye'de ve tüm bölgede terörist eylemler yapmak için eğitiliyorlar” dedi. Hamas'ın da Gazze sınırındaki eylemlerde “sivil insanları kalkan olarak kullandığını” iddia eden Danon, tüm dünyayı bu tehditlerin derinliği noktasında uyarmayı bir görev saydıklarını belirtti (At UN, Israeli Envoy Presents Satellite Image of Syria Base Where ‘Iran Trains 80,000 Shi'ite Fighters', Haaretz, April 26).
 
Evet… Haftalardır televizyonlardan izlediğiniz tüm o görüntüler yalanmış. Gazze sınırında düzenledikleri gösterilerde İsrail keskin nişancılarının açtığı ateşle katledilen tüm o Filistinli göstericiler aslında silahlı teröristlere örtü sağlamak için orada bulunan gizli militanlarmış, ama nasıl oluyorsa onca arkadaşları vurulmasına rağmen arkada gizlenen teröristler kendilerine ateş açan İsrail askerlerine tek bir atış bile yapamıyormuş…
 
Gazze sınırında haftalardır olan bitenler hakkındaki bu sözler gerçeği ne denli temsil ediyorsa, “İran tehdidi” de o denli gerçekliğe sahiptir. Bölgede tek nükleer silah sahibi devlet İsrail'dir. 70 yıldır ABD ve diğer Batılı emperyalistlerin sağladığı ekonomik, teknolojik ve politik destekle geliştirdiği ve Filistin halkı üzerinde denediği silahları ve “güvenlik hizmetlerini” 72 ülkeye satmakta olan İsrail'in askeri-endüstriyel kompleksidir. “Bazı Arap ülkeleriyle” derin ve güçlü bağları olan da İsrail'dir. Batılı emperyalistler ve Ortadoğu'daki sağlam işbirlikçileri İsrail'in arkadan itelemesiyle bölgeyi kan deryasına çevirecek haksız bir savaşı bir kez daha satmaya çalışıyorlar.
 
Cenk Ağcabay
sendika.org
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar