golan-tepelerinin-onemi.jpg
  • Anasayfa» 
  • Alıntılar»
  •  İsrail'in provokasyonları bitmiyor: Netanyahu Trump'ın yardımıyla Golan Tepeleri'nin ilhakı peşinde

İsrail'in provokasyonları bitmiyor: Netanyahu Trump'ın yardımıyla Golan Tepeleri'nin ilhakı peşinde

İsrail'in sadece güçten anladığı ortaya koyduğu fiiliyatla gayet net bir şekilde görülebiliyor. Kudüs'ün ABD Başkanı Donald Trump tarafından tanınması sonrasında kayda değer bir karşılık, mukavemet görmeyen İsrail'in mevcut yönetimi, şimdi de yine Trump vasıtasıyla Amerika'nın, işgal altındaki Golan Tepeleri'nde İsrail'in egemenliğini tanıması yoluyla Suriye'ye ait bu bölgenin ilhakı peşinde.

5 Haziran 2018 Salı
İNTİZAR - Siyonist İsrail'in mevcut yönetimi, Amerika'nın koşulsuz desteği ile birilikte Kudüs'ün tamamen ele geçirilmesi noktasında önemli bir eşiği aşmışken, şimdi de yıllardan beridir işgali altında tutuğu Suriye'ye ait olan Golan Tepeleri'ni ilhak etmenin peşinde.
 
Kudüs'ün Amerika tarafından İsrail'in başkenti olarak tanınması sürecinde İslam dünyasında gerekli tepkinin ortaya konmaması, ortaya konan tepkilerin ise sadece trübinlere dönük olması, sahada hiç bir karşılığının bulunmaması İsrail'in yeni provokasyonlara yönelmesine sebep oluyor. İsrail'in mevcut yönetimi şimdi de işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri'ni kendi egemenliği altına alabilmek için Amerika'nın tıpkı Kudüs meselesinde olduğu gibi İsrail'in bu bölge üzerindeki egemenliğini tanımasını temin etmeye çalışıyor. 
 
Bu yeni durum aslında İsrail'in yayılmacı siyasetinin en bariz örneğini ortaya koyarken bölgedeki diğer ülkelerin bu durumu bir milli güvenlik meselesi olarak değerlendirmelerini gerektirecek bir kapının aralanmasını da gerektiriyor. Yani İsrail'in varlığını, artık bölgede sadece Filistinlileri veya Arapları ilgilendiren bir tehdit olarak değil, Türkiye de dahil bölgede bulunan bütün ülkeleri ilgilendiren bir tehdit olarak tanımlamak gerekiyor.
 
İsrail genelde Batı'nın özelde ise Amerika'nın bölgedeki hegemonyasının varlığını ayakta tutabilmesi için yine bu Batılı güçler tarafından adeta bir çıpa gibi bölgede tutulan,  bölgede muhafaza edilen varlığı bir kaos kaynağıdır. Bu özelliği sebebiyle Batı'nın İsrail'in bölgedeki varlığına ihtiyacı vardır.
 
Varlık sebebi kaos kaynağı olmak olan bir yapının bu varlık sebebine uygun siyasi eylemler içerisinde olması gayet beklenesi bir durumdur. Yani aslında İsrail genetiğine uygun bir siyaset ortaya koyuyor. Sorun şu ki bölgenin geri kalanı için tehdit kaynağı olan bu Siyonist varlık karşısında tehdite maruz kalan İslam ülkelerinin bırakın karşı bir siyasi tavır geliştirmelerini hatta işbirliği içerisinde hareket etmeleri dikkate şayandır.
 
Bütün bu tablo karşısında sadece Direniş Ekseni'nin İsrail'in bu gerçek çehresini tanıyıp karşı bir direnç ile sahada var olduğu da ortadadır. Başta İran İslam Cumhuriyeti olmak üzere Direniş Ekseni'nin İsrail'in varlığına esastan tehdit oluşturması zaten Siyonist varlığın siyasi erkini teşkil eden kurum yetkilileri tarafından sıklıkla ortaya konuyor. Siyonist İsrailli yetkililer hatta bu şikayetlerini özellikle kendilerinin bölgede kalabilmelerinin teminatı olan Batılı güçlere sıklıkla şikayette bulunuyorlar.
 
Tablo gayet açık, sarih, nettir. Bir tarafta bölgedeki İslam ülekelerinin mevcut yöneticileri kendi siyasi ve diğer çıkarlarını işgalci İsrail ve onu bölgede tahkim eden Batılı güçler ile tevhid ederek var olmaya çalışırken, diğer tarafta İsrail'e anladığı dilden yani güç ile, kuvvet ile, silah ile, direniş ile cevap veren Direniş Ekseni unsurlarından oluşan bir cephe var. Zaman bu iki siyaset yapma tarzını birbirinden ayırarak, Direniş ruhuyla, İsrail'e anladığı dil ile karşılık veren cepheyi öne çıkarıyor. Bölge halklarının tercihi de bu çerçevede şekilleniyor. Bu durum bölgenin aynı zamanda patlamaya hazır bir noktaya doğru sürüklendiğini de ortaya koyuyor. 
 
İsrail'in mevcut yönetiminin uzun yıllardır işgali altında tuttuğu Golan Tepeleri'ni ilhak etmeye dönük bir eğilim içerisinde olduğu, Amerika'nın bu yönde desteğini temin etmek üzere girişimlerde bulunduğuna dair haberler mevcuttu. Bu konu ile ilgilil olarak Al-Monitor'da İsrailli yazar Ben Caspit imzası ile yayınlanan yazı kayda değer bilgiler içeriyor. Özellikle yazının sonundaki  İsrailli bir diplomata dayandırılan "ABD burada yarım asırdır süren fiili durumu tanırsa Orta Doğu'da Şii ekseni dışında kimse gözyaşı dökmez" şeklindeki ifade oldukça izah edicidir. 
 
 
Kudüs'ten sonra Golan: İsrail'den ABD'ye tanıma baskısı
 
 
Üst düzey İsrailli yetkililer Trump yönetimimin Golan Tepeleri'nde İsrail egemenliğini tanıyabileceği konusunda umutlu. 
 
Trump yönetiminin Golan Tepeleri'nde İsrail egemenliğini tanıyabileceğine dair İsrail'de ihtiyatlı bir iyimserlik var. Son günlerdeki demeçlerinde bu yönde imalarda bulunan İstihbarat Bakanı Yisrael Katz dışında resmi ağızlar kamuoyunda yorum yapmaktan çekiniyor. Ancak Al-Monitor'a konuşan bazı üst düzey siyasi kaynaklar tanıma ihtimalinin yüksek olduğuna inanıyor.
 
Kıdemli bir Kabine üyesi kimliğinin açıklanmaması kaydıyla şöyle konuştu: “Başbakan Benjamin Netanyahu'nun Başkan Donald Trump'la yaptığı bir görüşme dâhil bu seçeneği ABD tarafına çeşitli seviyelerde sunduk. Önümüzde bir daha gelmeyecek tarihi bir fırsat var.”
 
Üst düzey bir diplomatik kaynak aynı yönde konuştu: “Konu masada, hem Amerikalılar hem bizim için. Bu şu anda İsrail'in en büyük stratejik menfaati ve en kayda değer yönü İsrail açısından neredeyse hiçbir bedeli olmaması.”
 
İsrail'in umutlarını artıran bir başka işaret Netanyahu'nun Gazze Şeridi'nde Hamas'la belli bir düzenlemeye gitme konusunda tavır değiştirmesi ama bu konu ayrı bir yazı gerektirecek kadar kapsamlı. Kısaca belirtmek gerekirse İsrail, son haftalarda Hamas'ın roket atışlarını ve saldırı amaçlı tünel yapımlarını tamamen durdurması, İsraillilere ait naaşları iade etmesi ve tutsakları bırakması karşılığında Gazze'deki ablukayı hafifletecek ve Hamas üzerindeki baskıyı azaltacak bir düzenleme için bazı seçenekleri değerlendiriyor. Netanyahu şunun farkında: Gazzeliler akın akın İsrail'in güney sınırına yürürken ABD'nin İsrail'e sorgusuz sualsiz desteğini sürdürmesi zorlaşıyor. Dolayısıyla Netanyahu hükümeti burada önemli adımlar atarak kuzey sınırında Trump'ın kalıcı ve kapsamlı desteğini kazanmak istiyor. Netanyahu'ya göre kuzey sınırı İsrail'in asıl cephesi. Bu da elbette Golan Tepeleri'ni içeriyor.
 
Golan konusunun fikir babası 2009-2013 döneminde Netanyahu'nun Kabine sekreterliğini yapan Zvi Hauser. Bu fikri ilk kez 2013'te ortaya atan Hauser 26 Mayıs'ta Al-Monitor'a şöyle konuştu: “Odada kocaman bir fil var ve insanların bunu görmeye başlaması beni memnun ediyor. Golan Tepeleri Suriye topraklarının sadece yüzde 1'ini teşkil ediyor. Burası 50 yılı aşkındır İsrail'in kontrolünde ve 36 yıldır (aralık 1981'den bu yana) Golan Tepeleri'nde İsrail hukuku uygulanıyor. Golan için İsrail seçeneğinden daha iyi bir seçenek ufukta görünmüyor. Diğer seçeneklerin İslam Devleti ve İran'dan ibaret olduğunu bilmesi gereken herkes biliyor.”
 
Hauser, konunun masaya getirilmesini Barack Obama yönetiminin son iki yılında önermişti. ABD'nin bir “güvenlik planı” oluşturmaya çalıştığı süreçte General John Allen başkanlığındaki güvenlik ekibi İsrail'in menfaatlerini tespit etmek üzere İsrailli muhataplarıyla görüşürken Hauser de Golan konusunu dile getirmişti. Hauser'e göre çalışma çerçevesi İsrail, Suriye ve Ürdün sınırlarının birleştiği Golan Tepeleri'nin güney ucu El Hamma'da bitmemeli, kuzeye doğru uzanarak Golan Tepeleri'ni İsrail için birinci derece stratejik menfaat olarak tanımlamalıydı. Ancak bu gerçekleşmedi. Daha sonra, büyük devletler ile İran arasındaki nükleer anlaşma gündeme gelince Netanyahu'ya bu mutabakata tek başına kafa tutmak yerine ABD ile bir “anlaşma” yapmasını telkin edenler oldu. Anlaşmanın bir unsuru İsrail'in Golan Tepeleri'ni ilhakının ABD tarafından tanınması olacaktı.
 
Hauser'e göre “Bu mantıklı ve gerekli bir şey. Sonuçta İran'ın konvansiyonel saldırganlığına nükleer anlaşmanın çözüm getirmediğine kimse itiraz etmiyor ve bu saldırganlık büyük ölçüde Golan Tepeleri'nde odaklanıyor.”
 
Ancak Netanyahu nükleer anlaşmaya karşı yürüttüğü kampanyayı imzadan sonra da sürdürdü ve fırsat böylece kaçmış oldu.
 
Görünen o ki şimdi İsrail'in önünde bir daha gelmesi zor olan “altın” bir fırsat duruyor. Üst düzey bir İsrailli diplomatik kaynak Al-Monitor'a şöyle konuştu: “Başkan Trump gözünü kırpmadan anlaşma bozuyor. İran yükümlüklerini titizlikle yerine getirdiği halde Trump nükleer anlaşmayı iptal etti. Bu görülmüş bir şey değil. Bu bağlamda Trump'ın Golan konusunda bizim yanımızda yer alacağını öngörmek makul görünüyor.”
 
Katz bu yöndeki gayretleri tam gaz sürdürüyor, özellikle de kamuoyunda. Bakanın 23 Mayıs'ta Reuters'e verdiği mülakat adeta bomba etkisi yarattı. Katz, ABD'nin Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanıma ihtimalinin yüksek olduğunu ve bunun Suriye'de İsrail'e karşı cephe oluşturmaya çalışan İran'a güçlü bir yanıt olacağını söylüyordu. Katz'a göre böyle bir tanıma İran saldırganlığını “cezalandıracak” ve ülkesini İsrail karşıtı faaliyetler için İran'a kullandırtan Suriye lideri Beşar El Esad'a net bir mesaj olacak. Tüm bunlar İsrail'in kendini savunma gücünü artıracak.
 
Kabine'nin bir başka kıdemli üyesi ise Al-Monitor'a şöyle konuştu: “Başkan Trump stratejik derinliğin önemini kavrıyor. Golan Tepeleri İsrail açısından yaşamsal bir stratejik derinliği ifade ediyor. Golan Tepeleri üzerinden yaşanan son çatışmada İranlı güçler İsrail'e 32 roket attı ama bunların sadece dördü İsrail topraklarına düştü. (Roketler Demir Kubbe savunma sistemi tarafından vuruldu.) Roketlerin çoğu Suriye topraklarına düştü. Bu roketler Golan Tepeleri'nden, Celile Denizi yakınlarındaki bir noktadan Celile'deki İsrail yerleşimlerine atılsaydı neler olurdu bir düşünün.”
 
İsrail'i umutlandıran bir başka neden Golan Tepeleri'ndeki İsrail kontrolünün milyonlarca Filistinlinin yaşadığı Batı Şeria'daki mevcut durumdan veya geçmişteki Gazze örneğinden farklı olarak başka bir halkın işgalini içermemesi.
 
ABD Temsilciler Meclisi'nin Cumhuriyetçi üyesi Ron DeSantis'in Golan Tepeleri'nde İsrail egemenliğinin tanınması için sunduğu öneri 26 Mayıs'ta rafa kaldırılmış olsa da İsrail mevcut koşulların ve Suriye'deki durumun kendi lehine olduğuna inanıyor.
 
Al-Monitor'a konuşan bir başka kıdemli diplomatik kaynak Suriye bağlamında şu değerlendirmede bulundu: “14 milyon mülteci var. Ülkenin ayağa kalkması en az üç nesil sürer. Esad, rejimini istikrara kavuşturmayı başarsa bile ülkede gerçek bir uzlaşmanın olması mümkün değil. Golan Tepeleri için tek makul seçenek İsrail egemenliğidir. ABD burada yarım asırdır süren fiili durumu tanırsa Orta Doğu'da Şii ekseni dışında kimse gözyaşı dökmez."
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar