erdogana-reuters-1_16_9_1536323926-880x495.jpg

Suriye'de savaşın sona ermesi güç dengelerini Rusya ve İran lehine değiştirecek

"ABD önderliğinde Batı, Suriye’de bu ülkenin yasal yönetimini devirme hedefine ulaşamadı, bu yüzden şimdi Suriye’de savaş ateşinin sönmesini engellemeye çalışıyor. Zira mevcut şartlarda Suriye savaşı sona erecek olursa, bir yandan Beşar Esad iktidarın başında kalacak ve öbür yandan dünyada güç dengeleri Rusya’nın ve Ortadoğu bölgesinde de İran İslam Cumhuriyeti’nin lehine değişmiş olacaktır".

9 Eylül 2018 Pazar
İNTİZAR - Suriye ordusu tarafından gerçekleştirilmesi beklenen (aslında kısmen de başlayan) İdlib operasyonunun etrafında dönen spekülasyonların ardında neyi gizlediği olayları yakından izleyenler için saklı değil.
 
Amerika ile birlikte Batılı güçlerin İdlib'deki sivillerin durumunu öne çıkararak operasyonu engellemeye veya en azından geciktirmeye çalışmalarının esas sebebi başarısız oldukları Suriye operasyonundaki kayıplarını en aza indirmek ve tabii olarak da karşı cephede olan İran ve Rusya gibi ülkelerin kazanımlarının önüne geçmektir.
 
Amerika'nın önderliğinde gerçekleşen Irak ve Suriye'nin merkezde olduğu, Afrika'dan Pakistan'a kadar uzanan bölgenin istikrarsızlaştırılması projesi, özellikle Suriye'de duvara toslamış olup, en son Suriye ordusunun ortakları olan İran ve Rusya ile birlikte gerçekleştireceği İdlib operasyonu ile tamamen başarısız kılınacaktır. Bu durum ise bir sonraki aşama olan Amerika'nın ve Batılı ortaklarının bölgeden çıkarılmasına sebep olacaktır. İdlip etrafında koparılan fırtınanın esas sebebini bu çerçevede anlamaya çalışmak gerçeklerin anlaşılmasında daha izah edici olacaktır.  
 
Irak Basra'da yaşanan son olayların da yine yukarıda kurulan denklem çerçevesinde değerlendirilmesi yaşananların ardındaki iradeye ışık tutacaktır. Bu irade İdlib operasyonunu da engellemeye çalışan iradedir. Bu irade sahiplerinin endişeleri açısından bakıldığında İdlib meselesini öncelikle Amerika ve ortaklarının bölgeden sökülüp atılması ve sonu Siyonist İsrail'in yok edilmesine varacak bir sürecin başlangıcı olarak tanımlamak ileri bir değerlendirme olarak görülmemelidir.
 
ParsToday'da yayınlanan İdlib meselesi ve en son gerçekleştirilen Tahran Zirvesi ile ilgili yazıyı bu çerçevde ilginize sunuyoruz...
 
Suriye krizinin askeri ve siyasi arenası; Batı'nın taktikleri ve senaryoları
 
Suriye'de bu ülkenin ordusu ve müttefikleri İdlib operasyonu için hazırlıklarını sürdürürken, muhaliflerin cephesinde ihtilafların devam ettiği, Batı'nın ise bu krizle ilgili bir taktik ve iki senaryo izlediği gözleniyor.
 
Bugün Suriye krizinin üzerinden neredeyse yedi buçuk yıl geçiyor ve gelinen noktada askeri ve siyasi dengelerin bu krizde Suriye yönetiminin lehine ağır bastığı anlaşılıyor. Şimdi ise Suriye ordusu ve müttefikleri bu ülkenin son eyaleti yani İdlib'de terör örgütlerinin işgalinden kurtarmak üzere nihai adımlarını atıyor.
 
Siyasi alanda da Suriye yönetimi ve müttefikleri olan İran ve Rusya muhaliflere ve hamilerine karşı daha üstün konumda yer alıyor. Oysa Suriyeli muhalifler ortak ve tek bir cephe oluşturamıyor ve hali hazırda Moskova'ya bağlı muhalifler, Türkiye'ye bağlı muhalifler ve Suud rejimine bağlı muhalifler olmak üzere üç gruba ayrıldıkları anlaşılıyor.
 
Strateji meseleleri uzman Hasan Şükripur, Moskova'ya bağlı muhaliflerin çoğu Suriye içinde yaşadıklarını ve siyasi açıdan Rusya'ya yakın bir tutum sergilediklerini, ancak Türkiye'ye bağlı muhaliflerle Suud rejimine bağlı muhaliflerin arasında ciddi ihtilaf söz konusu olduğunu, zira Türkiye yönetimi İhvan kökenli muhalifleri desteklediğini, oysa Suud rejimi İhvan kökenli muhaliflere karşı tutum sahibi olduğunu belirtiyor. Şükripur'a göre aslında Ankara ile Riyad arasındaki siyasi ihtilaflar, Suriye'de bu iki ülkeye bağlı muhaliflerin arasında ciddi ihtilaflara yol açmış bulunuyor.
 
Suriye ordusu ve müttefikleri şu ana kadar İdlib operasyonunu başlatmadılar. Aslında bu operasyonun düğmesine basılmasında yaşanan gecikme her şeyden ziyade İdlib'in coğrafi konumu, bu eyaletin nüfus sayısı ve ayrıca başta ABD olmak üzere Batı'nın tutumu olmak üzere üç sebebe dayanıyor.
 
Dağlık bir alanda yer alan İdlib'in coğrafi yapısı ve konumu bu eyaleti kurtarma operasyonunun, bundan önce Suriye ordusu ve müttefiklerinin teröristlere karşı düzenledikleri operasyonlara nazaran daha zor olacağını gösteriyor.
 
Bundan başka, İdlib'in 3.5 milyon nüfusu da bu eyaleti kurtarma operasyonunu geciktiren bir başka etkendir. Nitekim İdlib'in yoğun nüfusu, Batı'nın ve Suriyeli muhaliflerin Şam yönetimi karşıtı geniş çaplı propagandasının malzemesi olduğu anlaşılıyor. Nitekim İdlib'de teröristlere karşı operasyon düzenlenmesine karşı çıkan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib'in 3.5 milyon nüfusunu ileri sürerek, bu nüfusun kırılmasına engel olmak gerektiği iddiasında bulundu.
 
Oysa Suriye'nin İdlib eyaletinde insani facianın yaşanması ile ilgili kaygı, burada yaşayan sivillerden ziyade eyalet geneline dağılan en az 100 bin kadar eli kanlı teröristten kaynaklanmaktadır.
 
Amerikalı senatör Richard Black, insani kaygıları propaganda malzeme yapma konusunda yaptığı açıklamada, İdlib'de insani facia ile ilgili sözleri, ne zaman bu bölgede teröristler tehdit altında kalsalar o zaman bazıları tarafından hemen gündeme getirildiğini belirtti.
 
İdlib Batı için de büyük önem arzediyor, zira bu eyalet, Suriye'de Batılı güçlerin desteklediği teröristlerin işgalinde kalan tek eyalettir. Bölge meseleleri uzmanı Hüseyin Abdulaziz, El Arabi El Cedid sitesinde yayımladığı makalesinde şu ifadelere yer verdi:
 
İdlib'de silahlı örgütlerin kısmen veya tamamen yenilmesi onları faydasız ve kendini toparlayamayacak birer güce dönüştürür. Bir başka ifade ile bu örgütler artık askeri karar alma gücünü kaybeder ve buna göre Suriye'de rejimle muhaliflerin arasındaki savaş en azından mevcut stratejik dengelerin temelinde son bulacaktır.
 
Ortadoğu meseleleri uzman Saadullah Zarei de şöyle diyor:
 
Amerika ve Türkiye açıkça İdlib'i kurtarma operasyonuna karşı çıkıyorlar, zira bir yandan İdlib operasyonu bu iki ülkenin Suriye'deki askeri güçlerini geri çekmenin ön hazırlığı olacaktır, -zira bu iki ülke son iki yılda Suriye'nin yasal yönetiminin izni ve rızası olmaksızın Suriye'nin kuzeyine çıkarma yapmışlardır- öte yandan İdlib eyaleti kurtarılınca Suriye devleti tüm topraklarına tam olarak hakimiyet kurmuş olur ve bu da bu devlete her türlü dayatmanın yolunu kapatacaktır. Gerçekte İdlib operasyonunun sonu, Batılı devletlerin ve bölgedeki işbirlikçilerinin Suriye devletine karşı düzenledikleri türlü komploların sonudur.
Bu yüzden başta ABD olmak üzere Batı İdlib operasyonunu engellemeye veya en azından teröristlere daha fazla yardım sağlama fırsatı yakalamak için geciktirmeye çalışıyor.
 
Öte yandan Amerika ve müttefiklerinin bölgede Suriye'ye saldırmak için hazırlık yaptıkları gözleniyor. Bu bağlamda iki görüş gündeme getiriliyor. İlk görüşe göre, Amerikalı yetkililer İdlib operasyonu çok yakın olduğu sonucuna vardı ve bu yüzden Suriye'de bir nevi önleyici veya aksatıcı bir atak gerçekleştirmek istiyorlar. Amerika'nın böyle bir atağı gerçekleştirmesi, Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlib operasyonunu geciktirebilir.
 
İkinci görüşe göre, Amerika mevcut şartlarda Suriye'ye saldırmak için elinde herhangi bir bahane bulunmuyor ve bu yüzden şu anda Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlib operasyonunun başlamasını bekliyor ve operasyon başladıktan sonra teröristlere kimyasal silah kullandırarak suçu Suriye ordusunun üzerine yıkmak ve böylece Suriye'ye saldırı bahanesini elde etmek istiyor. Bu konuyu Rusya yönetimi son günlerde ve haftalarda defalarca hatırlatarak uyarılarda bulundu.
 
Amerikalı cumhuriyetçi senatör Richard Black da bu konuda yaptığı açıklamada, ellerinde İngiliz istihbaratı İdlib'de bir kimyasal saldırı düzenlemek ve ardından Suriye yönetimini bu saldırıdan sorumlu tutmak istediği yönünde bilgiler bulunduğunu belirtti.
 
Aslında Amerika yönetimi İdlib operasyonu başladıktan sonra Suriye'ye saldıracak olursa, Nisan 2017'de Şairat senaryosunu tekrarlamış olacak. O tarihte Amerika Suriye ordusunu Han Şeyhun bölgesine kimyasal saldırı düzenlediğini iddia ederek Humus eyaletinde Şairat hava üssüne füze saldırısı düzenlemişti.
 
Görünen o ki Amerika ve Batı Suriye krizi hakkında iki senaryoyu birlikte yürütüyor. Birinci senaryo, Suriye'de krizin devam etmesidir. Strateji meseleleri uzmanı Hasan Şükripur bu konuda şöyle diyor:
Amerika elebaşılığında Batı Suriye'de bu ülkenin yasal yönetimini devirme hedefine ulaşamadı, bu yüzden şimdi Suriye'de savaş ateşinin sönmesini engellemeye çalışıyor. Zira mevcut şartlarda Suriye savaşı sona erecek olursa, bir yandan Beşar Esad iktidarın başında kalacak ve öbür yandan dünyada güç dengeleri Rusya'nın ve Ortadoğu bölgesinde de İran İslam Cumhuriyeti'nin lehine değişmiş olacaktır.
 
Bu yüzden Batı'nın Suriye için düşündüğü birinci senaryo, krizin devam etmesidir ve kimyasal silah kullanma bahanesi ile Suriye'ye muhtemel saldırı da bu hedefin doğrultusunda yapılacak bir saldırı sayılır.
 

Batı'nın Suriye için düşündüğü ikinci senaryo, Suriye'nin gelecek iktidar yapısında Beşar Esad'ın rolünü zayıflatmak üzere krizin çözümü için yürütülen siyasi müzakerelerin sürecini baltalamaktır.

 
Suriye hakkındaki müzakereler bir yandan İran, Rusya ve Türkiye'nin Astana süreci çerçevesinde ve üç ülke liderlerinin üçlü zirveleri ile yürütülüyor ve öbür yandan da BM gözetiminde ve Şam yönetimi ve muhalif örgütlerin temsilcilerinin yanı sıra bölgesel ve küresel aktörlerin temsilcilerinin katılımı ile Cenevre'de takip ediliyor.
 
Suriye hakkında Aralık 2017'de Cenevre'de düzenlenen 8. tur müzakerelerden hiç bir sonuç çıkmazken, 9. tur müzakereler Nisan 2018'de düzenlendi. Oysa Astana süreci, Suriye hakkında düzenlenen en başarılı müzakereler oldu, zira Nisan 2017'de düzenlenen 4. tur müzakereler Suriye'de bazı çatışmasızlık bölgelerinin oluşmasına ve böylece bu ülkede insani faciaların önemli bir bölümünün önlenmesine ve ayrıca Suriye ordusu ve müttefiklerinin teröristlere karşı önemli zaferleri elde etmelerine yol açtı.
 
Öte yandan İran, Rusya ve Türkiye cumhurbaşkanlarının müzakereleri de şimdiye kadar üç kez ve Sochi, Ankara ve Tahran'da düzenlendi. Bu zirvelerin sonuncusu 7 Eylül Cuma günü Tahran'da düzenlendi.
 
Üçlü zirvelerin en önemli getirisi, çatışmasızlık bölgelerinde ateşkesin devam etmesi ve ayrıca Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasıydı.
 
Bu arada her ne kadar ABD bu müzakerelere katılmıyor olsa da gıyabi olarak bu müzakereleri etkilemeye çalışıyor. Amerika'nın bu müzakereleri etkileme çabası, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın bu ülkenin geleceğinde rolü olmamasını talep etme şeklinde kendini gösteriyor.
 
Gerçekte Amerika ve müttefikleri son yedi buçuk yılda Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı askeri müdahale ve teröristleri desteklemekle deviremediler ve bu yüzden şimdi siyasi arenada en azından Beşar Esad'ın Suriye'nin geleceğinde rolünü zayıflatmaya çalışıyorlar.
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar