_106446418_gettyimages-898045152-594x594.jpg

Türkiye Sudan’daki müdahaleyi neden üzerine alıyor?

İktidar medyasının Sudan'ın devrik lideri Ömer El Beşir'e bir tek ağıt yakmadığı kaldı. Müdahale doğrudan "Türkiye'ye darbe" olarak görülüyor. Bu tepkinin bizatihi kendisi tuzak. Oysa Sudan’daki gelişmeler ekmek, benzin, elektrik ve mutfak tüpüne yapılan zamlara tepki olarak başlayıp halkın özgürlük ve eşitlik talepleriyle buluşan bir öfkeyle tırmandı.

18 Nisan 2019 Perşembe
Mısır'da 2013'te Müslüman Kardeşler iktidarına yapılan darbeyi kendisine yapılmış sayan Erdoğan yönetimi, Sudan'da 19 Aralık'tan beri süren kitlesel gösterilerin ardından 11 Nisan'da gelen askeri müdahaleyi üzerine alındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından soykırım suçundan hakkında tutuklama kararı olduğu halde “kardeşim” diye sahiplendiği Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in devrilmesinin ardından "Dünya bir garip dünya. Darbeye karşı olduklarını söyleyenlerin darbecilerle daha sonra nasıl koyun koyuna oturduklarını görüyoruz” serzenişinde bulundu.
 
İktidara yakın medya sanki aynı kalemden çıkmışçasına, Beşir'in yüzünü Türkiye'ye dönmesinin darbeyi tetiklediği, müdahalenin arkasında Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) üçlüsünün olduğu ve bunun ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet ettiği senaryosunu paylaştı.
 
“Hedef Türkiye” başlığını atan Yeni Şafak gazetesi, Türkiye'nin Afrika Boynuzu'nda artan etkinliği ve Sudan'la ilişkilerinin Suudi Arabistan, Mısır ve BAE'yi rahatsız ettiğini, Türkiye ile ilişkilerin kesilmesi için yardım teklif edildiğini ama Beşir'in reddettiğini öne sürdü.
 
“Beşir'e Körfez ayarlı darbe” manşetiyle çıkan Star gazetesi ise 1989'da darbeyle gelen Beşir için “seçilmiş başkan” dedi: “Ordu darbe yaptı, seçilmiş Başkan Beşir tutuklandı. Ordunun müdahale öncesi Suudi Arabistan, Mısır ve BAE'ye bilgi verdiği öğrenildi.” Akit Gazetesi daha da ileri gidip “Sudan'da Siyonist darbe” manşetini attı. Hatta Nuh Albayrak gibi “Bu, doğrudan Türkiye'ye darbedir” mesajlarını paylaşan gazeteciler çıktı.
 
Oysa Sudan'daki gelişmeler ekmek, benzin, elektrik ve mutfak tüpüne yapılan zamlara tepki olarak başlayıp halkın özgürlük ve eşitlik talepleriyle buluşan bir öfkeyle tırmandı. Gösterilere, Beşir'in 2015'te kurduğu ulusal uzlaşı hükümetine katılmış partiler dahil 22 parti ve başka sivil koalisyonlar destek verdi. Ancak Türkiye'de iktidar cenahı bütün bu dinamiği Körfez-İsrail-Amerikan komplosu olarak okumakta ısrar ediyor.
 
Eğer Sudan'ın son dört yılda geçirdiği eksen kaymaları olmasaydı, Türkiye-Sudan yakınlaşmasının darbede bir dış faktör olduğu yorumu üzerinde durulabilirdi. Beşir ayağının altına kırmızı halı serildiği 2008'den bu yana Türkiye ile ilişkilerini korurken 2016'da İran'la selamı kesip Suudi-Emirlikler eksenine el verdi. Yemen savaşına bin askerle katılan Sudan, bunun karşılığında iki şey aldı: ABD, Sudan'a yaptırımları 2017'de kaldırdı. İkincisi BAE, Sudan'da 17 proje için 2 milyar dolar finansman sağladı. Hatta BAE'nin yatırımlarının 3.5 milyar dolara ulaştığına dair haberler çıktı. Beşir'in aralıkta Şam'a gitmesi de Suriye ile Körfez arasında arabuluculuk olarak algılanmıştı.
 
Elbette Körfez üzerinden uluslararası tecridi yaran bu açılım, 50 milyar dolar borç biriktirmiş Sudan'ın uluslararası mali kaynaklara ulaşmasını sağlamadı. Çünkü hâlâ ABD'nin terörü destekleyen ülkeler listesinde. Belki bu yüzden Türkiye ile ilişkilere biraz daha önem verme gereği duydu. Fakat bu ilişkiler, henüz yarım milyar dolarla ifade edilebilecek bir boyutta bile değil.
 
Bugünkü komplolar bir ziyaret üzerine bina edildi. Erdoğan, 24 Aralık 2017'de Hartum'da Osmanlı eserlerinin bulunduğu Sevakin Adası'nın Türkiye'ye tahsis edilmesini istemiş ve talep kabul edilmişti. Türkiye'nin burayı askeri üsse dönüştüreceğine dair haberler Kızıldeniz'de kaşların çatılmasına yol açmıştı.
 
Sudan, Türkiye'nin Afrika Yılı ilan ettiği 2005'ten beri yakın planda. Ama ilişkilerin seviyesi, kopardığı gürültünün çok gerisinde. 2005'te 153 milyon dolar olan ticaret hacmi 2018'i 434 milyon dolarla kapattı. 2013'te tarımsal faaliyet için Sudan'da 99 yıllığına 780 bin dönümlük arazinin Türk şirketlerine kiralanması öngörülmüştü. Arazi devri ve işletme kurma süreçleri nedeniyle henüz pilot uygulamasına geçilemedi.
 
2017'deki ziyarette bir sıçrama hedeflendi. Hartum'a yeni havaalanı, Port Sudan'da serbest ticaret bölgesi, Kızıldeniz'de askeri ve sivil gemiler için liman ve tersane, birkaç yerde tahıl siloları, üniversite, hastane ve elektrik santralinin inşasını da içeren 22 anlaşma imzalandı. Bu minvalde hedef olarak beş yıl içerisinde ticaret hacminin 10 milyar dolara çıkarılması öngörüldü. Ancak aradan geçen 16 ayda pratiğe geçen fazla bir şey olmadı.
 
Bu arada petrol alanında eylül 2018'de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Sudan ile 100 milyon dolarlık anlaşma imzaladı. Altın işi için de Türkiye'ye davet var, ama taraflar daha işin başında.
 
Teyakkuza neden olan Sevakin Adası'ndaki anlaşmayla ilgili somut tek somut gelişme, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nın (TİKA) zemin sondajı, şehir planlama, jeoloji, jeofizik, harita, mimar ve restorasyon alanlarında 30 uzmanla yürüttüğü etüd çalışmasından ibaret. Adada 2011'den beri çalışan TİKA zaten Osmanlı dönemine ait Hanefi ve Şafi camileri ile gümrük binasını restore etmişti.
 
Sevakin'de üs meselesine gelince, niyetler, uygulama ve söylemler birbiriyle kavga ediyor. Türk medyası Osmanlı'nın diriliş hayalleriyle coşarken Suud ve Mısır medyası bu meseleyi tehlike çanları eşliğinde işledi. Mısır'da El Vatan gazetesi planı “Sudan silah ve teröristlerin Mısır'a sevki için liman ve sınırlarını açıyor” ifadeleriyle ele aldı. Suudi Okaz gazetesi de “Son derece tehlikeli olan şey Cidde'nin karşısında yer alan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun simgesi olarak gördüğü Sevakin'in Erdoğan'a verilmesidir” diye yazdı.
 
Türkiye'nin Katar'da üs kurmasından rahatsız olan Suudi Arabistan'ın, Kızıldeniz'de görmek istediği son şey Türk askeri. Suud-BAE ikilisi Yemen'deki savaş, Eritre ve Cibuti'deki üsler ve Sudan, Mısır ve Ürdün'le yakın temaslar sayesinde Kızıldeniz'i kontrol altında tutmaya çalışıyor.
 
İran'a karşı gelişen bu hassasiyetin yeni adresi Türkiye. Mısır ayrıca Kızıldeniz kıyısında Halayib Üçgeni üzerinde kavgalı olduğu Sudan'ın yanında bir de Türk dirseği görmek istemiyor. Gelen tepkiler üzerine Erdoğan 28 Aralık 2017'de “Askeri liman diye bir şey söz konusu değil” demişti. Arcak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 21 Kasım 2018'de Hartum'da “Askeri anlamda, Sevakin Adası'nın turizme kazandırılması konusunda çalışmalar var” diye bir ifade kullandı. Bu da “askeri turizm” şeklinde esprilere konusu oldu. Türk Dışişleri ise üs iddiasının iki ülke ilişkilerine zarar verme amacı taşıdığı görüşünde.
 
Beri tarafta Sudan yönetimi de üs iddialarını birkaç kez yalanladı. Kahire'ye giden dönemin Dışişleri Bakanı İbrahim Gandur, “Türkiye ile Sevakin ya da Sudan'ın herhangi bir bölgesinde askeri bir üs ya da askeri işbirliğine dair herhangi bir görüşme olmamıştır” sözleriyle Mısır'ı temin etti. Gandur başka bir açıklamasında, sadece Osmanlı zamanındaki gibi hac yolculuğunun başlangıç yeri olarak Sevakin'in ibadet ve turizm açısından canlandırılmasının öngörüldüğünü vurguladı.
 
Yine de Türk medyası adadaki çalışmaları “üssün tesisi için gerekli etüt çalışmaları ve yer seçimi” şeklinde lanse etmeyi sürdürdü. Hatta adada sabit bir kara unsurunun bulunacağı ve bu gücün rotasyon halinde deniz ve hava unsurlarıyla destekleneceği iddia edildi. Bu bilgilerin kaynağı da muhtemelen hükümet.
 
Sudan'daki askeri müdahaleden sonra oluşacak yeni yönetimin Türkiye ile nasıl bir yol tutturacağı önemli. Bu, komplo teorileri için de bir test niteliği taşıyor. Ankara da geçiş sürecindeki belirsizliği aleyhine çevirmemek için temkinli gidebilir.
 
Türkiye, Mısır'daki müdahaleye tepkisini “Rabia” işaretiyle simgeselleştirip bunu, iç ve dış politikasında bir enstrümana dönüştürmüş ve yaklaşım, siyasette epey diplomatik arıza bırakmıştı. Sudan'daki müdahaleye yönelik tepki ise daha temkinli oldu. Erdoğan'ın ilk tepkisinin ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten köşeleri epey yontulmuş bir açıklama geldi: “Sudan halkının talepleri, bizim taleplerimizdir. Sudan, dost ve kardeş bir ülkedir. Beklentimiz halkın demokratik taleplerinin yerine gelmesidir.”
 
Bu “Olan oldu, Beşir'i unutup yarına bakalım” demek mi oluyor, bunu da bekleyip göreceğiz. Netice biraz da Sudan'ın alacağı istikamete bağlı. Fakat müdahaleyi, “Türkiye'ye darbe” addetmek tam da şikayet edilen Körfez medyasının çizdiği portreyle uyumlu.
 
Fehim Taştekin
Al-Monitor
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar