23466-cats.jpg

ABD’nin Çin’e karşı savaş yönelimi ve İran-Çin-Rusya ortaklığı

Amerika tek kutuplu dünya efendiliği peşinde kurduğu hayallerin berhava olduğunu görüyor ve başta Çin olmak üzere bu hayalleri yerle yeksan eden ülkelere karşı savaş yönelimini arttırıyor. Buna karşın İran-Çin-Rusya ortaklığı ete kemiğe bürünüyor. Dünya, tarihinin belkide en önemli dönemeçlerinden, en önemli değişimlerinde birisini yaşamanın eşiğinde duruyor. Zaman hızla daralıyor!

12 Temmuz 2020 Pazar
İNTİZAR - Amerika, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin 1990'lı yılların başlarında dağılması ile dünyanın tek patronu olduğunu hesap etmiş, "Yeni Dünya Düzeni" adı altında tek kutuplu bir dünyanın dizaynının peşine düşmüştü. Bu gün geldiğimiz noktada bu hayalin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı, tek kutuplu dünyanın değil artık çok kutuplu dünyanın var olduğu artık herkes tarafından kabul edilir oldu.
 
Amerika'nın tek başına dünyanın efendisi olma hayalini yerle bir eden ve dünyanın birden çok kutuba sahip olduğunu ortaya koyan en dikkat çekici güçlerden biri Çin oldu. Çin bu gün bir ekonomik güç olarak dünyanın en önemli ülkesi olduğunu ispatlamış durumda. Bu konu ile ilgili istatistikler Çin'in, bir ekonomi devi olarak Amerika'nın tahtını yıktığını ortaya koyuyor. İşte bu sebeple Amerika Çin'e karşı bir savaşa yönelimi hızlanıyor. Bu iddia ile ilgili olarak WSWS'de Peter Symonds imzası ile yayınlanan yazının bir kısmını inceleyelim...
ABD'nin Çin'e karşı savaş yönelimi hızlanıyor
Güney Çin Denizi'nde ABD'nin Cumartesi gününden başlayarak gece gündüz uçak kalkışlarını içeren “üst seviye” savaş oyunları yürütecek iki uçak gemisi saldırı grubunun var olması, Trump yönetiminin Çin'e karşı hız kazanan savaş hazırlıklarının bugüne kadarki en çarpıcı kanıtıdır. İki uçak gemisi operasyonunun Çin'in aynı stratejik sulardaki deniz tatbikatlarıyla aynı zamana getirilmesi, bunları oldukça provokatif ve tehlikeli hale getirmektedir.
...
Trump, Demokratların ve medya kurumunun desteğiyle, Çin'e karşı yalanlara ve yanlış bilgiye dayanan aralıksız bir propaganda üzerinden bir savaş humması ortamı kışkırtmaya çalışıyor. Yetkililer, hiçbir kanıt olmadan, koronavirüs pandemisi ve ABD'deki devasa sayıdaki ölümler için düzenli olarak Çin'i suçluyorlar. Gerçekte ise Beyaz Saray, canice ihmali ve kayıtsızlığı nedeniyle bu ölümlerden doğrudan sorumludur.
 
Çin karşıtı kampanya geniş kapsamlıdır. ABD, Çin'in Sincar bölgesindeki Müslüman Uygur azınlığa karşı ve Hong Kong'da “insan hakları” ihlalleri yaptığı gerekçesiyle Pekin'e yönelik kınamalarını arttırmış durumda.
 
ABD bu meseleler konusunda halihazırda cezalandırıcı yaptırımlar uyguluyor. Trump yönetiminin ikiyüzlülüğü, ABD'de polis cinayetlerine karşı düzenlenen protestoları şiddetle bastırmak için, Amerikan Anayasası'nı ihlal ederek, orduyu ve Ulusal Muhafızları konuşlandırmaya çalışmasıyla vurgulanıyor. Washington, Ortadoğu'daki canice savaşlarında olduğu gibi, Çin'e karşı ekonomik savaş ve geniş çaplı bir askeri takviye yürütmek için bir kez daha “insan hakları”nı kendi çıkarına kullanıyor.
 
ABD'nin savaş yöneliminin temel nedeni COVID-19 pandemisi değildir. Pandemi, uzun zamandır devam eden süreçlerin hızlandırıcısı olmuştur. Obama yönetimi, 2011'de Çin'e karşı “Asya'ya dönüş” politikasını ilan etmişti. Bu politika, Çin'in Hint-Pasifik ve dünya genelindeki etkisini zayıflatmak, Pasifik Ötesi Ortaklığı (TPP) üzerinden Çin'i izole etmek ve bölge genelinde Amerikan askeri varlığını kuvvetlendirip yeniden yapılandırmak için yoğun bir diplomatik saldırıyı kapsıyordu. Obama, Güney Çin Denizi ve Kore Yarımadası gibi tehlikeli bölgesel parlama noktalarını pervasızca kızıştırdı.
 
Trump yönetimi Çin'e karşı savaş yönelimini yoğunlaştırdı. Trump, TPP'yi bırakmış olsa da, Çin'e karşı büyük çaplı bir ekonomik savaş başlattı ve neredeyse tüm Çin mallarına –büyük kısmı hâlâ yürürlükte olan– cezalandırıcı gümrük vergileri getirdi. Sadece ABD'nin Çin'e daha büyük ihracat ve yatırım yapmasını değil, Çin'in ileri teknoloji sektörlerinde ABD'ye tabi olmasını talep etti. Trump'ın ekonomik ulusalcılığı ve tedarik zincirlerinin, özellikle de ordu için kritik olanların ABD merkezli olmasındaki ısrarı, savaşın ekonomik hazırlığından başka bir şey değildir.
 
Washington, Amerikan fikri mülkiyetini koruma ve Çin'in casusluğunu önleme bahanesiyle, Çin'in telekomünikasyon devi Huawei'i hedef aldı. Britanya gibi müttefiklerine Huawei donanımı kullanmamaları için baskı yaptı ve Huawei'e ana öğeleri tedarik eden firmaları yaptırımla tehdit etti. ABD Çin hakkında kanıtlanmamış casusluk ve bilgisayar korsanlığı iddialarında bulunurken, ifşaatçı Edward Snowden'ın açığa çıkardığı üzere, NSA gibi kendi istihbarat kurumları, kendi yurttaşları da dahil olmak üzere dünya nüfusunu devasa bir ölçekte gözetlemektedir.
 
Trump yönetimi, ülkeye giriş konusunda katı kısıtlamalar getirerek, ABD'deki Çinli öğrencileri ve araştırmacıları da hedef alıyor. Şu anda, COVID-19 önlemleri nedeniyle sadece çevrimiçi derslere kayıtlı olan binlerce öğrenciyi sınır dışı etme tehdidinde bulunuyor. Beyaz Saray, ABD'de faaliyet gösteren Çin medyasına yönelik kısıtlamalarını genişletiyor. Geçtiğimiz ay dört kurum daha “yabancı misyon” olarak adlandırıldı.
 
Savaşa yönelik askeri hazırlıklar da hızla devam ediyor. Obama, ABD savaş gemilerinin ve savaş uçaklarının yüzde 60'ının 2020 yılına kadar Hint-Pasifik bölgesine konuşlandırılması hedefini belirlemişti. Trump yönetimi altında, Pentagon, başlıca önceliğin “terörle mücadele” değil büyük güç rekabeti olduğunu ilan etti ve Rusya ile Çin'i başlıca rakipleri olarak belirledi. Çin'e odaklanılması, Amerikan strateji çevrelerinin görüşünü yansıtmaktadır. Buna göre, Çin'in olağanüstü ekonomik büyümesi, Amerikan emperyalizminin küresel egemenliğinin devam etmesine yönelik başlıca tehdittir.
 
ABD, askeri çatışmaya hazırlık olarak, Hint-Pasifik genelinde, özellikle “Dörtlü” denilen ve kendisi dışında Japonya'yı, Avustralya'yı ve Hindistan'ı kapsayan askeri ittifakları ve stratejik ortaklıkları sağlamlaştırıyor.
 
ABD'nin Çin karşıtı kampanyasının pervasız karakteri, hiçbir yerde, Hindistan'ı kısa süre önce sınır anlaşmazlıkları nedeniyle Çin'le yaşadığı askeri çatışmalarda teşvik etmesinde olduğundan daha açık değildir. Trump'ın özel kalemi Mark Meadows, Pazartesi günkü açıklamasında kesin bir şekilde Hindistan'ın tarafını tutarak şunları söyledi: “İster o bölgede ister burada olsun, Çin'in ya da başkalarının en kuvvetli, baskın güç olma açısından başa geçmesine ne seyirci kalacağız ne de izin vereceğiz.”
 
ABD'nin Çin'e karşı savaşının tüm hazırlıkları oldukça ilerlemiştir ve böyle bir savaş hızla tüm dünyayı içeren yıkıcı bir çatışmaya dönüşecektir. Gerek Güney Çin Denizi'ndeki gerekse de Hindistan ile Çin sınırlarındaki çok sayıda parlama noktası, ister kazara ister kasıtlı olsun, ülke içinde kuşatma altında bulunan ABD başkanına savaş nedeni sağlayacak bir olaya yol açabilir.
...
Görüldüğü gibi Amerika'nın Çin'e karşı savaş yöneliminde bir artış olduğu ortada. Amerika eğer Çin'i durduramazsa geleceğe dair öngörüde bulunan uzmanların tespitlerine göre ekonomik alandaki liderliği kaptırdığı gibi yakın zamandan diğer alanlarda da Çin karşısında geride kalmış olacak. 
 
Çin'in yanında, Amerika'nın tek kutuplu dünyanın efendisi olma hayalini karartan Rusya ve İran da hedefte olan ülkeler arasında. Özellikle İran'ın Amerikalı yöneticilerin gözünde adeta çileden çıkartıcı bir etkisi var. Zira bağımsızlığını elindeki imkanların darlığına rağmen büyük bir dirençle ayakta tutan İran'ın bu tutumu, kibirle kendini ifade eden Amerikalı yöneticiler için gerçekten hazmedilemeyecek bir durumdur. 
 
Amerika'nın savaş yönelimi sadece Çin'e karşı değildir. Aynı zamanda İran'a karşı da bir savaş hazırlığı söz konusudur. Zaten yıllardır adı konulmamış bir savaşla karşı karşıya olan İran, uygulanan ambargolar karşısında ayakta kalmayı başarmış olduğu gibi Amerikan hegemonyası karşıtlığını politikalarının en belirgin unsuru olarak geleceğe taşıyabilmiş ve böylece Amerika'nın tek kutuplu dünya efendiliği hayalini yerle bir etmeyi başarmıştır.
 
Şimdi Amerika'nın bu iki ülkeye karşı artan savaş yönelimine karşı, İran ve Çin arasında 2016 yılında gerçekleştirilen 25 yıllık kapsamlı anlaşmanın gündeme gelmesi, bu anlaşma ile ortaklaşan bu iki ülkenin yanında Rusya'nın da bir üçüncü ortak olarak isminin zikredilmesi oldukça dikkat çekicidir...
 
Bu noktada 21yyte.org'de yar alan iki yazıyı inceleyelim... Bunlardan biri Yücel Tünel imzalı:
İran ve Çin arasında varılan gizli anlaşmanın ayrıntıları
Tanınmış İngiliz ekonomi yazarlarından Simon Watkins İran ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında gizli olarak varılan ve 25 yılı kapsayan başta askeri ve istihbarat konuları olmak üzere petrol konularını da içeren bir anlaşmanın ayrıntıları hakkında bilgi sundu.
 
İngiliz yazar geçtiğimiz hafta içerisinde İran Dini Lideri Ali Hamaney'in, Devrim Muhafızları Ordusu yetkilileri ve Devim Muhafızları Ordusu İstihbarat Servisleri'nin önerisi ile İran ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında askeri ve ekonomi konularını kapsayan 25 yıllık bir anlaşmanın yapılmasına onay verdiğini belirterek, söz konusu anlaşmanın hayata geçmesi ile birlikte bölgenin jeopolitik yapısında ve güç dengesinde önemli bir oranda değişikliğe neden olacağını ifade etti. İran ile Çin arasındaki askeri konulardaki işbirliğinin geliştirilmesinde Rusya'nın da kilit bir rol üstleneceğini vurgulayan İngiliz yazar, Ağustos 2020 ayının ikinci yarısında İran, Çin ve Rus İstihbarat yetkilileri arasında, söz konusu anlaşma ile ilgili olarak bir görüşme gerçekleştireceklerini  belirterek, Kasım 2020 tarihinden itibaren de Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri'ne ait savaş uçaklarının İran'ın Hamedan, Bender Abbas, Chabahar, ve Abadan Hava Üs Komutanlıkları'na tam erişiminin sağlanacağını vurguladı.
 
İngiliz yazar Simon Watkins adına açıklamadığı İran'daki bazı haber kaynaklarına dayandırdığı bilgilerde ise anlaşma kapsamında  Çin ve Rusya'nın NATO ile mücadele konusunda gelişmiş Elektronik Harp sistemlerini İran'ın balistik füze bataryalarını destekleme adı altında özellikle Basra Körfezi bölgesinde konuşlandıracaklarını, ve söz konusu sistemlerin kullanılması halinde Basra Körfezi'ndeki ülkelerin füze bataryalarını oldukça etkisiz hale getireceğini vurguladı. Söz konusu teçhizatların İran topraklarında yer alması ile birlikte, Rusya'nın da S-400 Hava Savunma Bataryalarını olası ABD ve İsrail saldırılarına karşı koymak için belirtilen bölgelere yerleştireceğini belirten İngiliz yazar, bu çerçevede Rusya'nın İsrail ve ABD'ye ait İnsansız Hava Araçları ile Radar saldırılarına karşı kullanılan Krasukha-2 ve Krasukha-4 Elektronik Harp sistemlerini İran'a intikal ettireceğini, taraflar arasında varılan anlaşmanın diğer bir maddelerine göre de, her yıl İran Devrim Muhafızları Ordusu'ndan 110 personelin eğitim amaçlı olarak Rusya ve Çin'e gönderileceğini, karşılığında 110 Rus ve Çin'li askeri danışmanın da Devrim Muhafızları personelini eğitmek için İran'a geleceği ve İran Devrim Muhafızları'na ait Elektronik Harp sistemlerinin de oluşturulacak Çin ve Rusya Ortak Komutanlık Strateji Sistemleri'ne bağlanacağını belirtti.
 
İran'daki bilgili kaynakların İngiliz yazara verdikleri diğer bilgilerde, Tahran, Pekin ve Moskova arasında varılan üçlü anlaşma çerçevesinde Rusya'nın Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ın tüm Hava Savunma sistemlerini İran'ın İnsansız Hava Araçları ile füze saldırılarına karşı etkisiz hale getirmesini sağlayacak ileri teknoloji ürünü bir Elektronik Harp Sistemini İran'ın Chabahar bölgesine konuşlandıracağını belirtti. İran'ın bu anlaşmalar karşılığında da Çin'in İran'ın Petrol, Doğalgaz, Taşımacılı, Petro Kimya ile alt yapısında 400 Milyar Dolar yatırım yapmasına izin verdiği, söz konusu yatırımın ilk beş yıl içerisinde yapılmasının planlandığı, bu durumun gerçekleşmesi halinde ABD'nin yaptırımları karşısında durma noktasına gelen İran'ın enerji projelerinin yeniden başlatarak Çin'ın İran'ın enerji sektöründe tekelleşmesine neden olacağı vurgulandı. Anlaşmada ayrıca İran'ın Pekin yönetimine dünya fiyat ortalamalarının en az %12 sinden daha ucuz bir fiyattan petrol ve doğalgaz satacağı ifade edildi.
Bu haberde ifade edilenler eğer doğru ise o zaman içinde Rusya'nın da olduğu İran-Çin ittifakı oldukça ciddi işbirliği unsurları içeriyor. Peki, neden bu denli önemli işbirliği unsurları içeren bir anlaşmaya ihtiyaç duyuldu? Acaba bu sorunun cevabı yukarıda dikkat çekilmeye çalışılan Amerika'nın kaybetmeye yüztutan hegemonyasını kurtarma adına savaş yönelimi olmasın?!
 
Eğer savaş ihtimali bu denli büyükse ve daha da büyümeye devam ediyorsa İran ile Çin arasındaki anlaşma hakkında bir takım süpekilasyonların olması kaçınılmazdır. Bu noktada gerçekleşen süpekilasyonlara karşı yapılan açıklamaları irdeleyen yine 21yyte.org'da yer alan Köksal Taşkent imzalı yazıyı inceleyelim...
İran-Çin 25 yıllık işbirliği nlanına, İran hükümetinden açıklama
 
25 yıllık İran-Çin anlaşması konusundaki tartışmalar devam ediyor. İran Hükümeti hiçbir sır olmadığını söylemesine rağmen birçoğu hala gizli bir anlaşma olduğu konusunda endişeli.[1]
 
Geçtiğimiz günlerde Pekin'de basın toplantısı düzenleyen Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jao Lee Jian, İran ve Çin'in gelenekse dostlar olarak ilişkilerin gelişmesi için irtibatta olduklarını söyledi. Jao Lee Jian, İran-Çin 25 yıllık işbirliği planına değinerek, ülkesinin İran ile işbirliğine hazır olduğunu söyledi.[2]
 
Konu ile ilgili bugün sabah saatlerinde düzenlenen İran bakanlar kurulu toplantısı sırasında açıklama yapan İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Mahmud Vaizi, İran-Çin 25 yıllık işbirliği planına değinerek, “İlişkilerin daha da güçlendirilmesi için ülkeler arasında bu tür planların imzalanması yaygındır” dedi.[3]
 
Vaizi konuya ilişkin olarak, “Yabancı medya kuruluşları İran ile Çin'in ilişkilerini bozmaya çalışıyor. Ne yazık ki ülke içinde de bazıları bu plana karşı çıkmak için fırsat arıyor” ifadelerinde bulundu. Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı ayrıca, "Sanal alemin gündeminde olan İran'ın Kiş ve Keşm adalarını Çin'e devredeceğine dair iddialar yurt dışından yönlendiriliyor" diye konuştu.
 
Dün Tahran'da basın toplantısı düzenleyen İran İslam Cumhuriyeti hükümet sözcüsü Ali Rabii de, İran ve Çin uzun vadeli işbirliği planına işaretle, İran'ın uzun vadeli anlaşmalar tecrübesini tekrarlamaya hazır olduğunu söyledi.[4]
 
İsrail ve ambargo uygulayanlar hariç İran'ın ülkelerle işbirliğinde sınırlaması olmadığını belirterek, İran ve Çin işbirliği planını her aşamada ilan edildiğini ve nihaileştiği zamanda da açıklanacağını söyledi. Rabii, İran politikasında bölgesel birlikler içinde ayrışmaların yeri olmadığını belirterek, “İran değişmez ilkeleri çerçevesinde kendini bu veya şu seçimine mecbur bırakmamaktadır” dedi.
 
İran'ın ülkelerle işbirliğinin çoklu ve çok taraflı olduğunu belirten Rabii, bunu dengeli, bağımsız ve hür dış politika izlediğini söyledi. İran-Çin 25 yıllık işbirliği planının da bu çerçevede olduğunu ifade eden Rabii, bunun iki ülke arasında uzun dönemli yol haritası olduğunu söyledi.
 
Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musevi, İran ve Çin liderlerinin siyasi iradesinin ikili stratejik ilişkileri geliştirmek ve derinleştirmek olduğunu vurgulayarak, “Müzakerelerin tamamlanmasının ardından, İran ve Çin arasındaki işbirliği hakkındaki belge, İslami Şura Meclisi'ndeki milletvekillerine yasal işlem için sunulacak” dedi.[5]
 
İran Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, İran ve Çin arasında 25 yıllık bir yol haritasının geliştirilmesi ile ilgili sosyal medyada yaygın iddialarla ilgili konuşan Musevi, “Çin Cumhurbaşkanı'nın Tahran ziyareti sonucu varılan anlaşmanın 6. maddesinde yansıtılan İran İslam Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları arasındaki 2015 tarihli anlaşmaya göre, ki ülke ilişkilerini geliştirmek ve stratejik olarak derinleştirmek için siyasi iradelerini açıkça belirterek, iki ülke arasında önümüzdeki yıllarda siyasi ve ekonomik ilişkilerin tutarlı ve kapsamlı bir şekilde geliştirilmesi için zemin hazırlamak amacıyla 25 yıllık kapsamlı bir yol haritası geliştirmeye karar verildi” dedi.
 
Bu belgenin birincil taslağının iki ülkenin uzman kurumlarının katılımıyla hazırlandığını ve şu anda müzakere edildiğine dikkati çeken Musevi, “Açıktır ki, müzakereler tamamlandıktan sonra, bu belge yasal sürecinden geçmesi için İslami Şura Meclisi'nde milletvekillerine sunulacaktır” dedi.
 
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün düşmanca ve gergin tepkisine işaret eden Musevi, “Kuşkusuz, iki ülke halkı için ortak çıkarları olan İran ve Çin arasındaki stratejik ilişkileri ve bu müzakereleri yenmek için onlar, ellerinden geleni yapacak ve bu belgenin başarısızlığı için tüm çabalarını gösterecekler” diye belirtti.
 
Musevi, Basra Körfezi'ndeki İran adalarının kiralanması, düşük fiyatlarla petrol satılması, silahlı kuvvetlerin konumlandırılması vb. hatta inkar etmeye değmeyecek gibi iddialar olduklarını kaydetti.
 
Çin'in Basra Körfezi'ndeki petrol kaynaklarına erişmesi gerekiyor ve İran, bu amaca ulaşmak için en iyi ülkedir. İran'ın Orta Doğu'daki konumu o kadar hassas ki Çin'in ABD'ye karşı durmasına yardımcı olabilir. Tahran'ın ayrıca özellikle ekonomik kalkınma için güçlü bir müttefike ihtiyacı var. Öte yandan İran, Orta Doğu'daki diplomatik ve askeri konumunu güçlendirmeyi amaçlıyor ve Çin bu alanlarda İran'a yardım edebilir. [6]
Yazının son paragrafı bütün hikayedeki bam telini ortaya koymuş. Çin'in Amerikan saldırganlığı karşısında İran'a ihtiyacı var. Aynı şekilde İran'ın da aynı Amerika ve ortaklarının saldırganlığı karşısında böylesi bir işbirliğine ihtiyacı var. Bu işbirliğinin içerisinde Rusya'nın da adının geçmesi olayın ciddiyetinin hangi boyutlarda olduğunun bir göstergesidir. Bu arada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in görev süresiyle ilgili anayasal engeli ortadan kaldıran girişimini de bu çerçevede okumakta fayda var. İzleyip zamanla olayların nasıl gelişeceğini göreceğiz. Fakat anlaşılan o ki Amerika istediği gibi at koşturmakta artık özgür değil! 
 
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar