Unknown-4.jpeg
  • Anasayfa» 
  • Analiz»
  •  Suud yönetimi seçimini yapmazsa iktidardaki hanedanı tehlikede olabilir

Suud yönetimi seçimini yapmazsa iktidardaki hanedanı tehlikede olabilir

Suudi Arabistan, kapsamlı iç reformlar ile iddialı bir dış gündem arasında seçim yapmazsa, iktidardaki hanedanı tehlikede olabilir. Riyad'ın azalan kaynakları her ikisini de sürdüremez. Soru şu ki, Suudi Arabistan'ın bölgesel, yerel ve uluslararası beklentileri azalırken Riyad ve MbS için bundan sonra ne olacak?

8 Kasım 2021 Pazartesi

İNTİZAR - Dünyada değişen güç dengelerinin Batı Asya'daki iz düşümü, Suudi Arabistan için de tarihi bir dönüm noktası oluşturacak gibi görünüyor. Bu mevcut iktidarın politikalarını şekillendiren Muhammed bin Selman'ın hesaplarına rağmen ortaya çıkan bir zorunluluk gibi duruyor. Peki, bu durumda Suudi Arabistan'daki mevcut iktidar bu zorunluluğun gereğini bir şekilde ortaya koyabilecek mi yoksa yerini yeni bir iktidara mı teslim edecek ve hatta yoksa Suud Hanedanı için yolun sonuna gelmek gibi bir durum da söz konusu olabilir mi? Bu soruların sorulmasına sebep olan mevcut zemini tanımlayan aşağıdaki yazı ilgi ile okunmayı hakediyor...

 

Suudi Kırallığının zor seçimi: Ya kır katır (MbS) ya kırk satır

2016 yılında Arap Ulusal Konferansı, Suudi Arabistan'ın hızla değişen politikaları ve pozisyonları nedeniyle zor seçimlerle dolu bir gelecekle karşı karşıya kalacağı değerlendirmesini yaptı. Olaylar o zamandan beri onları haklı çıkardı. Bugün Riyad, iç ve dış politikalarının gelecekteki yönelimi konusunda zorlu kararlarla karşı karşıyadır - bunlardan bazıları, iktidardaki hanedanın varlığını ve neredeyse bir asır önce kurulan ardıllık çizgisini etkileyebilir.

Yurtiçinde, son zamanlarda yapılan iki önemli değişiklik, Suudi Arabistan'ın üzerine inşa edildiği temelleri zayıflatabilir.

Bu değişikliklerden biri, geleneksel olarak kurucu hükümdarın oğulları Abdulaziz bin Abdurrahman Al Saud aracılığıyla bahşedilen ardıllık çizgisiyle ilgilidir. Veraset, yalnızca bu ilk kralın oğulları, tüm erkek ve üvey erkek kardeşlerin, en büyüğünden en küçüğüne, kıdem sırasına göre tahta çıkmalarına izin verir. Bu kardeşlerin oğulları tahtın varisleri değildir.

Bu sistem, hizipler arasındaki rekabeti ve soy kurmanın doğuştan gelen eğilimini önleyerek istikrar sağlamıştır. Ancak, bu kurucu ilkelerle tahta geçen mevcut Kral Salman bin Abdülaziz Al Saud, oğlu Muhammed bin Salman'ı (MbS) veliaht olarak atayarak ve böylece kendi ardıl soyunu kurarak kuralları fiilen çiğnedi.

Adil olmak gerekirse, ikinci nesil prensler yıpratılarak ortadan kaybolduğu için eski sistemin uygulanması giderek daha zor hale geldi. Tahmin edilebileceği gibi, Kral Selman'ın oğlunun bu yeni ataması, kurucu hükümdarın kalan birkaç oğluyla hiçbir zaman iyi geçinmedi.

Bununla birlikte, MbS genç prenslerin desteğini sağlamayı başardı ve eski, şimdi görevden alınan veliaht prens Muhammed Bin Nayef'e sadık olanları sistematik olarak ortadan kaldırarak iktidar üzerindeki kontrolünü pekiştirdi.

İkinci önemli değişiklik, MbS tarafından krallığı modernleştirme girişimlerine meydan okuyan ruhban sınıfının etkisini azaltmayı seçtiğinde uygulandı.

MbS'nin din adamları sınıfı tarafından tanımlandığı şekliyle Şeriat'a uyulmasını uygulayan kurumlar üzerindeki sıkı kontrolü, onun Suudi toplumunu rahatsız eden sosyal ve kültürel kemer sıkma derecesini kontrol etmesine izin verdi.

Daha da önemlisi, MbS, krallıkta geleneksel olarak onaylanan ceza kararlarının yorumlanmasında önemli bir dönüm noktası olan, halka açık yerlerde kırbaçlamayı yasaklayan bir kararname yayınladı. Bu karar, zaten alimler tarafından ele alınmakta olan İslami içtihatlarda geniş kapsamlı sonuçlar doğuracak gibi görünmektedir.

Din adamlarını düşmanlaştırmak, özellikle 35 milyonluk toplam Suudi nüfusunun yüzde 51'ini temsil eden 24 yaşın altındaki gençler arasında güçlü bir desteğe sahip olabilir. Bununla birlikte, nüfusun muhafazakar doğası, zorunlu değişim hızında aksamaya sebep olabilir.

Hükümet, ekonomik kemer sıkma döneminde zorlu sosyal ve kültürel reformlar yaparak büyük bir risk alıyor. Sadık bir orta sınıf oluşturmaya zaman ayırmadan din adamları sınıfıyla olan ittifakına zarar vermek, arabayı atın önüne koymaya benzer.

MbS, kadınlara araba kullanma hakkı vermek, sinema salonlarını yasallaştırmak, halka açık, karma konserlere izin vermek ve Kızıldeniz'de turistik tatil köyleri oluşturmak gibi birçok savaşı kazanmayı başardı.

Veliaht prens ayrıca, her seviyeden prensleri, işadamlarını ve kendilerini devlet pahasına zenginleştiren diğer kişileri 'gayrimeşru yoldan kazanılan' fonları iade etmeye zorlayarak yolsuzluk ve adam kayırmacılığını da çökertti.

Ancak MbS'nin krallık için en iddialı planı, bölgedeki teknolojik inovasyonun gelecekteki merkezi olarak lanse edilen Neom şehrinin inşası. Ayrıca krallığın petrole olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyor. Ancak, böyle bir değişimin ekonomik altyapısı mevcut değildir ve tamamlanması çok daha uzun bir zaman ve önemli kaynaklar gerektirecektir.

Soru şu ki, MbS'nin ekonomik politikaları, nüfusun uzun süredir sahip olduğu evrensel refah devletini sağlamazsa, bu reformlar devam edebilir mi?

Rakamlarla Suudi Arabistan

Krallık, satın alma gücü paritesi bazında bölgedeki 1,9 trilyon ABD doları ile en yüksek Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYİH) sahiptir. Enflasyon 2019'da ılımlı yüzde beşti. Kişi başına düşen gelir 56.000 ABD doları ile dünyanın en yüksek on iki içerisindedir. Gelir eşitsizliği 45,9'luk bir Gini katsayı endeksi ile orta düzeydedir (kaldıraç ne kadar düşükse eşitsizlik o kadar düşük olur).

Endeksin doğruluğu konusunda bazı şüpheler olsa da, konu henüz yerel şikayetlerin ön saflarında yer almasa da, tüm niyet ve amaçlar için bir miktar eşitsizlik gösteriyor.

Yoksullukla ilgili istatistik yok ve hükümet bu konuya dikkat edilmesine izin vermiyor. Protestolar yasaktır ve medya sıkı bir şekilde kontrol edilir ve düzenlenir. Gelişmiş toplumlarda sahip olunan geleneksel özgürlükler kadar ifade özgürlüğü de eksiktir. Ancak genel olarak, krallığın İnsani Gelişme Endeksi (İGE) çok yüksek (0,854) ve 189 ülke ve bölgenin 40'ında yer alıyor.

İş gücünün Suudileştirilmesi, krallık vatandaşları ve özellikle gençler arasındaki işsizliği azaltma hedeflerine ulaşamadı.

Gurbetçiler bir zamanlar özel sektördeki işgücünün yüzde 90'ını oluştururken, Suudi vatandaşları devlet istihdamının büyük kısmını oluşturuyordu. Özel sektör 600.000'e kadar işçiyi istihdam edebilir, ancak pazara giren işgücü 1,5 milyonun üzerindedir.

IMF, hükümetin gelen işgücünü özümseme politikasını sürdüremeyeceğini söyleyen bir rapor yayınladı. 2017 yılında, yaklaşık 700.000 yabancı, gurbetçi işçilere uygulanan yüksek ücretler nedeniyle Suudi Arabistan'ı terk etti, ancak bazı tahminler çok daha yüksek olsa da işsizlik yüzde 12,9'a yükseldi.

Suudi yerel işgücü, özel şirketlerin gerektirdiği standartları öğrenmek ve bunlara uyum sağlamak için gerekli becerilerden ve isteklilikten yoksundur. Yerli nüfus 1960'tan bu yana yedi kat arttı, ancak kaynakları bu büyümeyle eşleşmiyor. Suudiler, yeni fosil yakıt keşifleri olmazsa petrol rezervlerinin tükenmesi gerçeğiyle karşı karşıya. Yemen'deki petrol rezervleri, Riyad'ın güney komşusuna karşı saldırganlığının bir nedeni olabilir, ancak sonuçlar Suudiler için her düzeyde felaket oldu.

Riyad'ın nüfusunun ihtiyaçlarını ekonomik olarak karşılama yeteneği, istikrarsız bir enerji piyasası ve hükümetin kararsız politikaları tarafından zorlanmaktadır.

Örneğin, Yemen'deki savaşın zirvesinde, veliaht prens piyasaya daha fazla petrol pompalamaya karar verdi ve bu da petrol fiyatlarının ve dolayısıyla devlet gelirlerinin düşmesine yol açtı. Piyasayı istikrara kavuşturmak, Rusya ile ABD'nin büyük hoşnutsuzluğuyla uğraşmak anlamına geliyordu.

Ayrıca, Yemen'deki savaş, krallığın kasasını önemli ölçüde boşalttı ve kemer sıkma önlemlerinin uygulanmasını gerektirdi. Yükselen petrol fiyatları, Suudi Arabistan'ın kredi notlarının yüksek kalmasını sağlayan 500 milyar ABD doları olduğu tahmin edilen küçük bir döviz rezervi sağladı.

Düzensiz finansal istikrarı göz önüne alındığında, Suudi Arabistan'ın Yemen'e gereksiz, hazine tüketen bir savaş başlatmaya yönelik feci kararı nedeniyle iddialı iç ekonomik planların daha da ertelenmesi muhtemel. Haftalar veya aylar içinde kesin bir zafer elde etme ve böylece MbS'nin meşruiyetini ve yetkinliğini pekiştirme beklentileri trajik bir şekilde yersiz çıktı.

Riyad şimdi, veliaht prensin özenle hazırlanmış imajına bir darbe indirmiş olan aşağılayıcı bir yenilgiyi düşünüyor. Yemen'deki Marib şehrinin beklenen düşüşü, önümüzdeki birkaç hafta içinde savaşın kaderini belirleyecek gibi görünüyor.

Savaş, güvensizlik ve değişken bir bölge

Bu beklenmedik sonuç, Suudi karar alıcılarını eski politika ve stratejileri yeniden gözden geçirmeye ve yenilerini incelemeye sevk etti. En önemlisi, yönetici hanedan güvenliğini sağlamak zorundadır.

Son 76 yıldır bu koruma ABD tarafından sağlandı. Washington, istikrarlı bir petrol arzı karşılığında Suudi hanedanını bölgede İsrail'in kurulması, komünizm ve sol aktivizmin ve daha sonra rakip siyasi İslamcılığın yükselişinin neden olduğu kargaşadan korudu.

Suudilerin Suriye ve Yemen'deki savaşları ve İran'a ve onun bölgesel müttefiklerine karşı cihat hareketlerinin finansmanı, Suudilerin muhaliflere rüşvet vermeye ve entelektüel paralı askerlere ve medya kuruluşlarına para yatırmaya yönelik geleneksel sessiz diplomasisinden büyük bir ayrılmaydı.

Şaşırtıcı bir itirafla MbS, Batılı hükümetlerin talebi üzerine ve Müslüman ve Arap dünyasında fitne ve muhalefeti kışkırtmak için Vehhabiliğin dünyanın birçok yerine ihraç edildiğini kabul etti. Bu, krallığın Afganistan, Irak, Suriye ve Libya'da yaptığı gibi cihatçıları silahlandırma politikasından vazgeçeceği anlamına mı geliyor?

Bunu söylemek için çok erken olabilir, ancak MbS ​​kendisini Vehhabiliğin aşırıcılığından uzaklaştırırsa, o zaman bir noktada, geçmişteki cihatçıları silahlandırma politikası hanedanı tehdit edecek kadar önemli bir sorumluluk haline gelecektir. Bunu şimdiden yapmaya başlamış olabilir.

Suudiler bugün ABD güvenliğinin güvenilir olmaya devam edip etmediğini bilmek istiyor. Soru, krallığın meşguliyetlerinin merkezinde yer alıyor.

Washington için, krallığın bir zamanlar ABD dış politikasına ne şekilde hizmet etmiş olursa olsun, bugün Başkan Joe Biden yönetiminin bir 'içgözlem' konusudur. Aniden, 'ahlak' iktidardaki Suudi ailesiyle ittifakta bir faktör haline geldi. Suudi gazeteci Camal Kaşıkçı'nın öldürülmesi, MbS'yi Başkan Biden için tatsız hale getirmiş gibi görünüyor, ancak henüz büyük silah satışlarını kısmak için yeterli değil.

Bugüne kadar Başkan Biden ile MbS arasında herhangi bir temas gerçekleşmedi. Bu eğilim ABD Başkanı Barack Obama ile başladı, ancak Donald Trump yönetimi sırasında tepetaklak oldu. Ayrıca, ABD Kongresi'ndeki ruh hali, genel olarak Suudi yönetici hanedanına ve özellikle MbS'ye karşı önemli ölçüde soğumaktadır.

ABD'nin yerel düzeydeki stratejik zayıflığı ve bir zamanlar askeri, ekonomik ve finansal küresel egemenliğinin aşınması, artık ortaklarına karşı savunma taahhütlerini yerine getiremeyeceği anlamına geliyor.

Riyad, özellikle ABD'nin Afganistan'dan kaotik bir şekilde çekilmesinin ardından, NATO müttefiklerine bile çok az veya hiç bildirimde bulunmadan bu değişikliği sezdi.

Donald Trump'ın 2020 seçim yenilgisi, veliaht prens ve onun bölgesel özlemleri için bir başka gerileme oldu. Aniden koruma garantisi olmadan bırakılan MbS, hem ittifaklarını hem de düşmanlıklarını yeniden değerlendirmek zorunda kaldı.

Yeni arkadaşlar, eski düşmanlar mı ya da işi sadece coğrafyaya bırakmak mı?

Irak Başbakanı Mustafa el-Kadhimi'nin sponsorluğunda İran ile angajman, yeniden ayarlanmasının bir sonucuydu. Müzakerelerin başarılı olup olmayacağını söylemek için çok erken olsa da, İran'dan gelen yankılar olumlu görünüyor, Riyad ise ihtiyatlı olmaya devam ediyor.

Suudi Kralı Salman'ın komşu ülkelerle iyi ilişkilere sahip olma ihtiyacına ilişkin açıklaması, daha sıcak olan 'kardeş' ifadesinin çok altında, ancak yine de önceki açıklamalara göre daha yumuşak bir duruş sergiliyor. İslam dünyasının liderliği için rekabet hala devam ediyor.

Tahran'la yapılan görüşmeler kuşkusuz Yemen'deki savaşı da içeriyor. Şimdiye kadar, Riyad hala yenilgiyi kabul etmeye istekli değil ve sahadaki gelişmeler hala mücadele ettiğini gösteriyor. Marib düşerse - neredeyse kesin - oyun sona erecek. (Suud iktidarı için) hangi yüz kurtarıcı anlaşmanın düzenlenebileceği şu aşamada net değil.

İranlılar biraz hareket marjı bırakacaklar mı? Arap milliyetçiliğinin en parlak döneminde daha önce Suud Hanedanı ile müttefik olan Husiler yumuşaklık gösterecekler mi? Mesele artık krallığın Yemen'de ne tür bir kontrolü elinde tutabileceği değil, ne tür ilişkilerin ortaya çıkacağıdır.

Krallık, Yemen'in Kızıldeniz'in girişindeki stratejik konumunu görmezden gelemeyeceği gibi, kuzey ve doğu sınırlarındaki daha büyük komşusunu da görmezden gelemeyeceği için coğrafyanın söz hakkı olacak ve bir tür uzlaşmayı zorlayacaktır.

Silahlanma açısından, krallık Çinliler ve Ruslarla görüşmelere başladı, bu Washington'da pek de hoş karşılanmayan bir olay. Yemen'de yaklaşan yenilgi, krallıktaki petrol sahalarına yönelik roket saldırılarını engelleyemeyen veya püskürtemeyen ABD savunma silahlarının performansına da bir lekedir.

Daha ucuz ve daha verimli Rus ve Çin silah sistemleri, aniden Riyad için daha çekici hale geldi. Bu, mutlaka ABD ile bağların kopması anlamına gelmez, daha ziyade arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve buna eşlik eden Rus ve Çin etkisinin artması anlamına gelir. Bu aşamada, ABD bu olaylar bu dönüşünde bir şey yapmaksızın duramaz.

Suudi krallığının bu tür hamlelerinin Avrasya bloğu ile artan işbirliğini güçlendirmesi muhtemel ve Suudi Arabistan'ın Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne (BRI) katılmasıyla sonuçlanabilir.

Sonuç olarak, Batı Asya ve Basra Körfezi'nin güvenliği ABD veya NATO tarafından değil, bölgesel güçler tarafından korunmaktadır. Şangay İşbirliği Örgütü'nün (SCO), tüm Asya'da giderek artan bir şekilde lider rolü üstlenmesi muhtemeldir.

Eylül ayında, Suudi Arabistan'ın bölgesel rakibi İran, şu anda dokuz üyeli ŞİÖ'ye tam üye oldu ve Afganistan bir gözlemci ülke. Suudiler bu nüfuzlu güç merkezinin bir parçası olmak isteyecektir, ancak İran'ın herhangi bir yeni başvuru sahibini iptal etme veto yetkisine sahip olduğu hatırlatılmalıdır.

Krallık, Suriye ve Lübnan'daki konumunu da birbirleri ile ters yönde olsa da yeniden ele alıyor. Suriye'de, Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetiyle ilişkilerin yeniden başlamasına doğru yaklaşırken, Lübnan'da Lübnan direnişi Hizbullah, Cumhurbaşkanı Michel Aoun ve Başbakan Najib Mikati'ye karşı sağcı Lübnan Güçleri (LF) ve Arap aşiretleriyle agresif bir ittifak izliyor.

Hizbullah, Riyad için son derece acı verici bir nokta olmaya devam ediyor ve geleneksel olarak Riyad'la ittifak halinde olan yerel Lübnanlı siyasi partilerin, kendilerine sunulan büyük miktarda Suudi parasına rağmen, 2018 seçimlerinde halk oylamasını ustaca kazanan gruba karşı koyabilecek nüfuza veya sayıya sahip değiller.

Geçtiğimiz son birkaç gün içinde Suudiler Lübnan büyükelçilerini geri çağırdılar, Lübnan elçisini paketlediler, Levanten devletinden ithalatı yasakladılar ve Körfez müttefikleri BAE, Kuveyt, Bahreyn'i de buna uymaya çağırdılar. Yemen'de küçük düşürücü bir kayıpla karşı karşıya kalan MbS, öfkesini başka bir zayıf Arap devletine çevirdi. Bazı alışkanlıklar zor ölür.

Bölgenin istikrarı için en kritik konu Filistin'in İsrail işgaliyle mücadelesi olmaya devam ediyor. Suudi Arabistan, Filistin direnişine yönelik düşmanlığını gizlemedi; bunun yerine, on yıllardır krallıkta yaşayan Hamas'ın önde gelen üyelerini hapsederek açık bir küçümseme gösteriyor.

Bununla birlikte, diğer Körfez komşularının hızla imzaladığı – daha sonra Abraham Anlaşmalarına dönüşen – bir 'Yüzyılın Anlaşması'na rağmen, Suudiler henüz İsrail ile normalleşme yönünde adım atmış değiller.

Suudi krallığı içindeki güçlü direniş, dünyadaki çoğu Arap ve Müslüman için saldırgan sayılan bir adımdan kaçınma kararını etkilemiş görünüyor. İslam'ın en kutsal iki şehrinin bekçileri İsrail'le ilişkileri 'normalleştirmiş' olsaydı, yansımalar önemli olabilirdi.

MbS'nin teşvik ettiği değişiklikler nedeniyle krallığın doğasında var olan istikrarsızlık, Yemen'deki olağanüstü başarısızlık ve bölgede Direniş Ekseni'nin artan gücü göz önüne alındığında, Suudi Arabistan'ın yakın zamanda İsrail ile normalleşmesi pek olası değil. Soru şu ki, Suudi Arabistan'ın bölgesel, yerel ve uluslararası beklentileri azalırken Riyad ve MbS için bundan sonra ne olacak?

Zaid Hafız
The Cradle
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar