ABD, Kral Selman'ın ölümünden sonra MbS ile nasıl iş görecek?
Raporlar, Suudi rejiminin ABD yapımı patriot hava savunma füzelerinin tükenmekte olduğunu ve Washington'un kendisini Veliaht Prens Muhammed bin Salman'dan (MbS) kurnazca uzaklaştırdığının açık işaretlerini gösteriyor.
Bu, Kral Salman bin Abdülaziz öldüğünde, ABD'nin krallığı sıkı bir şekilde elinde tutmak için Riyad'da harekete geçeceğinin bir göstergesi.
ABD'nin, MbS'nin pervasızlığının yarattığı çok sayıdaki siyasi yükümlülüğün üstesinden gelmek için ne yapacağı, muhtemelen ABD egemen seçkinleri için bile tam olarak açık değildir.
Washington, MbS'ye CIA açısından diyebileceğimiz bir açıdan yaklaşırsa, onu iktidarda tutmak mantıklı olur.
Birçok kişisel ve politik zayıflığıyla tanınan MbS, baskıya açık ve kontrol altında tutulan ideal bir kukla kral olacaktır.
Bu yaklaşım, ABD'nin bölgedeki en yüksek makam aracılığıyla Arap Yarımadası'nda doğrudan kozunu elinde tutmasını sağlayacaktır.
MbS'nin kral olarak zayıf kalmasını sağlamak, sıkı bir şekilde bir istihbarat teşkilatı perspektifinden bakıldığında ideal bir politika olacaktır.
Her istihbarat teşkilatı, gücün en yüksek kademelerindeki bir varlığın kendisine çalışmasını sağlamayı veya kontrol etmeyi amaçlar.
Dolayısıyla, MbS zayıf bir hükümdar olarak iktidarda tutulursa, bu ABD istihbarat aygıtı için ideal bir sonuç olacaktır.
Tamamen siyasi bir kuruluş perspektifinden, buna Beyaz Saray veya Dışişleri Bakanlığı görünümü deyin, MbS, Washington'un küresel gündeminde önemli bir yumuşak güç lekesidir.
Amerika'nın imajını ve yumuşak gücünü gözden düşürmek için herkesin işaret edebileceği bir sorumluluk haline geldi.
Genel olarak bakıldığında, MbS oynamak için uzun vadeli bir kart değildir.
O pervasız ve açıkça söylemek gerekirse, bir devlet adamı kabiliyetinde değildir.
Bu nedenle, kral olduktan sonra idarecilerinin onu derleyip toparlaması oldukça zor olacaktır.
MbS'nin egosu ve öngörü eksikliği onu son derece zor bir varlık haline getirecektir.
Hiçbir ABD siyasi kurumu veya grubu, pervasızlığı ve oynaklığı nedeniyle MbS'yi yönetme sorumluluğunu almak istemez.
Dolayısıyla soru şu: ABD MbS ikilemini nasıl çözecek?
ABD'nin birincil vurgusu büyük olasılıkla MbS'nin ortadan kaldırılmasının mekanizmasını mümkün olduğunca gizli tutmak olacaktır.
Washington, Suudi rejimi istikrarsızlaşırsa, Türkiye ve İran'ın Hicaz ve daha geniş Körfez bölgesindeki boşluğu doldurmaya çalışacaklarını biliyor.
MbS'nin kral olmamasına yapılan vurgu, krallıktaki güç mücadelesinin tamamen bir iç mesele olduğu kurgusunu sürdürmek olacaktır.
Stratejik olarak konuşursak, Washington on yıllardır krallıktaki insanları ve kurumları yetiştirdi. İktidar geçişi sürecinde ABD'nin istediği bir politikayı zorlamak zor olmasa gerek.
Bununla birlikte, MbS'nin devlet adamlığı noktasındaki eksikliği ve pervasızlığıyla birleşen siyasi normları çok az anlaması, Washington'un normatif devlet çerçevesi içinde formüle edilen yaklaşımını oldukça tahmin edilemez kılıyor.
Kral Salman sonrası geçiş sürecindeki bir diğer öngörülemeyen önemli değişken, Yemen'deki İslami harekettir.
Ensarullah hareketi, herhangi bir bölgesel aktörden bağımsız olarak, kendi operasyon tarzını belirleyen yetkin bir askeri ve siyasi oyuncu olarak kendini göstermiştir.
Geçiş ve iç savaş halindeki bir Suudi rejimine tanık olan Yemen'in, Mekke ve Medine'yi özgürleştirmeye koşabileceği göz ardı edilemez.
Bu kulağa çok uzak bir ihtimal gibi gelse de, 2014 yılında nispeten yakın zamanda kurulmuş bir Ensarullah hareketinin Yemen'i etkili bir şekilde yönetebileceğini ve yalnızca güçlü devletlerden oluşan bir koalisyonun saldırganlığını geri püskürtmekle kalmayıp, aynı zamanda bu devletlerin durumunu tersine çevirebileceğini ve karşı saldırıya geçebileceğini çok az kişi tahmin edebilirdi.
Yemen'deki savaş Kral Selman'ın ölümünden önce bitmezse, Ensarullah MbS'ye ne olacağını belirlemede Washington'dan çok daha önemli bir rol oynayabilir.