xt4f3424e1.jpg

Büyük Avrasya İttifakı

Avrasya, nihayet uyandığında ABD ve müttefiklerine kendi kurallarını dikte edebilecek uyuyan bir devdir. NATO'nun muadili olan Büyük Avrasya jeopolitik ittifakı, birçok kişinin beklediği mantıklı bir adımdır ve bu yüzden bunun henüz gerçekleşmemesinin nedenlerini bulmalı, böyle bir siyasi bloğun neden gerekli olduğunu ve neden mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini açıklamalıyız.

26 Ocak 2023 Perşembe

İNTİZAR - Dünya, medeniyet çağının sonunda sadece yorgun değil aynı zamanda bitkin de ve tüm bunlar neredeyse seksen yıllık Amerikan küresel terörü ve hegemonyasının bir sonucudur. ABD, keyfi ve kibirli bir şekilde kendi kendine kutsal ve devredilemez olarak algıladığı bir hak vermiştir; bu, açıkça sahip olduğunu düşündüğü gezegenin herhangi bir yerine siyasi, ekonomik ve askeri olarak müdahale etme özgürlüğüdür. Bu Amerikan dünya görüşünde, diğer tüm uluslar yalnızca Amerikan amaçları için bir araç, ucuz kaynaklar, ucuz emek, savaşta ön cephede savaşacak ucuz asker kaynağı ya da Pax Americana'ya uymayı reddederlerse, yerküre üzerinden herhangi bir yolla silinmesi gereken düşmanlar haline gelirler. Amerikan dış politika felsefesinin, her Amerikan başkanının ABD'ye en az bir büyük askeri müdahalede ya da en az bir savaşta, İran ve Çin'e karşı yürütülen hibrit bir savaşta, Ukrayna üzerinden Rusya'ya karşı yürütülene benzer bir vekalet savaşında ya da Irak'a karşı olan gibi topyekun bir savaşta liderlik etmesi gerektiğini ima eden gayri resmi ama temel varsayımı başka nasıl açıklanabilir? ABD'nin sahte demokrasi, sahte insan hakları, tuhaf kripto-şeytani ideolojiler ve çarpık bir "siyasi doğruluk" vizyonu adına tarihin en doğru tarafında yer aldığı İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana, ABD 19 savaş başlattı ve 12 milyondan fazla insan kurbanından sorumlu. Ancak hikaye burada bitmiyor çünkü ABD diğer uluslara, onların devletlerine ve halklarına karşı sürekli şiddet uygulamaktan vazgeçme konusunda en ufak bir niyet göstermiyor.

Henry Kissinger bir keresinde uyarmıştı: "Amerika'nın düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama dostu olmak ölümcüldür." Ah evet, Amerika'nın çizmesi altında inleyen Avrupa bunu çok iyi biliyor. Avrupa Birliği'ndeki demokrasi görünümü, Amerikan etki ajanları ve denizaşırı güç merkezleri tarafından yetiştirilen seçkinler tarafından sağlanmaktadır, ancak Avrupa uluslarının egemenlikten ve kaderleri üzerinde kontrolden mahrum bırakıldığı açık bir sırdır. Bir Avrupa ulusu ne kadar büyük ve ünlüyse, bugün kendisini içinde bulduğu devletin hikayesi de o kadar üzücüdür. Bir zamanlar hem dost hem de düşman tarafından saygı duyulan gururlu bir güç, sıkı askeri disiplin, düzen ve çalışma temelleri üzerine inşa edilmiş bir ulus olan Almanya, 1945'te işgal edildi ve görünüşe göre hala Amerikan işgali altında, çünkü artık hayati çıkarlarını savunamıyor  ve böylece eski dünya gücü konumundan, ezilen bir vassal rolüne inmiş durumda. Bir zamanlar öncelikle kültürel ve medeni ama aynı zamanda kesinlikle askeri bir güç olan Fransa, bugün Washington tarafından tamamen kontrol edilen başka bir yerdir; en büyük medeniyet başarılarının LGBT geçit törenleri ve liberal cinsiyet ideolojilerinin bilim dışı, doğa karşıtı dogmaları olduğu bir dizi diğer, önemsiz, uysal ve ezik ülkeden sadece biridir. Bir zamanların her şeye gücü yeten, üzerine güneş batmayan engin imparatorluk olan Büyük Britanya, bugün yalnızca ABD'nin 51. eyaleti olarak işlev görüyor ve pratik olarak, örneğin Maine eyaletiyle aynı derecede egemenliğe sahiptir. Ve eski sömürgeci güçlerin bu kadar zor ama kesinlikle hak ettikleri kaderlerini gördüğümüzde, o zaman dünyanın geri kalanı ne umabilir? Rusya ve Çin gibi tartışmasız süper güçler veya Hindistan ve İran gibi bölgesel güçler bile Amerika'nın "cesur yeni dünyası" ile herhangi bir işbirliğinden ne bekleyebilir? Orta ve Güney Amerika devletleri ABD'den ve onun vasallarından ne bekleyebilirler ve son olarak Afrika ve Asya'nın gelişmekte olan ülkeleri ne umabilir? Amerika Birleşik Devletleri, gezegeni tamamen yönetmek ve tüm ulusları, dinlerini ve kültürlerini Amerikanlaştırarak, onları hastalıklı ideolojilerle besleyerek ve tüm bireyleri herhangi bir siyasi bilinçten yoksun kölelere indirgeyerek yok etmek istiyor.

Ortaya çıkan soru, ABD'nin küresel tiranlığını durdurmanın, rezil Amerikan hegemonyasına son vermenin ve özgürce nefes alıp gelişecek ve Amerikan şantajına, yıldırmasına, yaptırımlarına, sinsi hibrit savaşlarına ve doğrudan askeri müdahalelerine etkili ve kararlı bir şekilde karşı çıkabilecek yeni bir dünya kurmanın bir yolu olup olmadığıdır. Amerikan hegemonyasının nihai sonu düşüncesinin sadece kurgu dünyasından bir kavram olmayıp, kaçınılmaz olarak gerçekleşecek bir şey olduğunu en iyi, örneğin Francis Fukuyama gibi Amerikan tarzı liberal demokrasinin küresel egemenliğinin eski propagandacıları tarafından tahmin edilmişti. Amerikalı siyaset bilimci, ekonomist, filozof ve yazar Fukuyama, “Tarihin Sonu ve Son İnsan” adlı çalışmasında, Amerikan siyasi sisteminin diğer tüm ulusların benimseyeceği bir kalıp haline geleceği ve onu baskın bir küresel fenomen haline getireceği umudunu dile getirdi. 1992'de Fukuyama, bugün hepimizin bildiği gibi, gerçek özünde, yabancılaşmış Siyonist ve Anglosakson seçkinlerin bir plütokrasisi ve yalnızca siyasi özgürlük yanılsamasını sürdürmek için var olan (o denli) ucuz iki partili bir gösteri olan Amerika'nın sözde demokrasisini eleştirisiz bir şekilde idealize etti. Çalışmalarıyla Fukuyama, 1990'lar ve 2000'lerin kötü şöhretli Amerikan savaş kışkırtıcılarına ve savaş suçlularına istemeden ilham verdi ve onlara liberal demokrasi adına saldırgan genişleme için ideolojik bir gerekçe verdi, tıpkı Nietzsche'nin bir zamanlar Übermensch fikirleriyle Nazilere ilham vermesi gibi. Yaklaşık otuz yıllık bilimsel çalışmanın ardından, Francis Fukuyama, sonunda tezlerinin korkunç sonuçlarıyla yüzleşmiş gibi görünüyor. Kasım 2021'de prestijli The Economist için yazdığı bir makalede Fukuyama pişmanlıkla hatayı görüyor ve ABD'nin bir zamanlar sahip olduğu hegemonik statüsünü çoktan kaybettiğini ve bunun muhtemelen bir daha geri kazanamayacağını kabul ediyor. Ancak, bir adım daha ileri giderek, ABD'nin artık hegemonya statüsü için uğraşmaması gerektiğini, bunun yerine kendi ulusal kimliğinin ve amacının anlamını kendi ülkesinde yeniden keşfetmesi gerektiğini savunuyor. Bu nedenle Amerikan hegemonyasının ve tiranlığının sonu yaklaşıyor, ancak bu kendiliğinden olmayacak ve Amerikan hegemonyasının eski davetçilerinin tövbekar çağrıları buna katkıda bulunmayacak. Aksine, dünyayı sağlıklı ve dinamik bir denge durumuna geri getirmek çok fazla beyin ve kas gücü gerektirecektir. 

Politika her zaman mümkün olanın sanatı olduğundan, yalnızca bunu gerçekten yapabilenler, Amerikan küresel terörüne ilk kez gerçekten etkili olacak ve kalıcı ve istikrarlı çözümler üretecek bir şekilde karşı koyabilecekler. Bu, hayatta kalabilmek için Amerikan hegemonyasının muhaliflerinin, ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, tüm eski çatışmaların, rekabetlerin, yanlış anlamaların ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmeleri ve ilk kez gerçekten yeni bir askeri-politik blokta birleşmeleri gerektiği anlamına geliyor çünkü Amerikan askeri gücü hala ürkütücü ve asla hafife alınmamalı. Rusya, Çin, İran, Hindistan, Pakistan, Türkiye ve diğer bölgesel güçler ve egemen uluslar, Amerika'nın en sevdiği gözdağı verme aracı bir doktrin olan; şantaj, gasp ve tehditlerden, ekonomik ve diğer yaptırımlara, darbe girişimlerine, renkli devrimlere, hibrit ve vekalet savaşlarına, tam ölçekli askeri çatışmalara, önleyici nükleer saldırı tehditlerine kadar çeşitli şekillerde Amerikan saldırganlığını deneyimlediler. Amerikan hegemonyası, elbette, herhangi bir rekabete tahammül etmez ve diğer süper güçlerin ve bölgesel güçlerin tam egemenliklerini, hayati jeopolitik çıkarlarını ve etki alanlarını kararlı bir şekilde savunmaya istekli oldukları çok kutuplu bir dünyanın varlığı, ABD'nin asla kabul etmeyeceği bir şeydir. Öte yandan, Amerika karşıtı rakipler nihayet yeni bir askeri-politik bloktan başka bir şeyde güçlerini birleştirmenin bir yolunu bulamazlarsa, birbiri ardına yok edilecekler ve bir Amerikan rakibinin yok edilmesi otomatik olarak diğerinin zayıflamasına yol açacaktır. Bu karşılıklı jeopolitik bağlantı hiçbir yerde Avrasya'daki kadar belirgin değildir. Örneğin, Rusya'nın herhangi bir zayıflaması doğrudan Çin'in güvenliğine yönelik güçlü bir tehdide yol açacaktır. Suçlu Kuzey Atlantik İttifakında birleşmiş olan ABD ve Avrupalı vasallarının Ukrayna üzerinden Rusya'ya karşı vekalet savaşı yürüttüğünü hepimiz biliyoruz. Amerikalılar bu savaşın mümkün olduğunca uzun sürmesini istiyorlar, sadece son Ukrayna'ya değil, gerekirse son Avrupalıya da, çünkü amaç, Rusya Federasyonu'nun ekonomik ve sonuç olarak askeri olarak zayıflaması ve nihayetinde eski güçlü İmparatorluğun dağılmasına yol açacak olan çöküşüdür. Amerikalılar Sibirya'nın kaynakları ve zenginliği üzerinde tam kontrolden başka bir şey istemiyorlar ve bu nedenle NATO askeri üsleri Çin'in kuzey sınırlarına yayılacak ve bir sonraki kurban olarak Çin belirlenecekti. 

Rusya ve Çin'in her geçen gün güçlenen samimi ve müttefik ilişkileri var, ancak daha önce bahsedilen domino etkisi, yani bir Avrasya ulusunun diğerinin zayıflaması veya yok edilmesinin bir sonucu olarak zayıflaması, yalnızca karşılıklı dost ülkeler için geçerli değildir. Saçma bir şekilde, Pakistan'ın zayıflaması ve egemen bir ulus olarak yok edilmesi, Pakistan'ın eski rakibi Hindistan tarafından tüm gücüyle hissedilecek, çünkü sınırlarında birdenbire artık başa çıkamayacağı çok daha büyük güvenlik riskleri ve zorluklarla karşı karşıya kalacaktı. Aynı şekilde, Suudi Arabistan İran'ın yıkılmasını ne kadar çok arzularsa arzulasın, rakip bir Müslüman devletin çöküşü onu bir gecede ulusal egemenliğini, dini ve kültürel kimliğini tamamen kaybedecek ve İran'ın İslam Devrimi'nden önce olduğu gibi konuşlandırılabilir bir ulus haline gelecek bir Amerikan kolonisine dönüştürecektir. Bu nedenle, Avrasya bölgelerindeki jeopolitik nedenselliğin tam da bu karmaşık ama açık mantığı ve Avrasyalı güçlerin hala Amerikan baskısına aktif olarak direniyor olmaları, Avrasya'yı yeni jeopolitik ve askeri entegrasyonların, alternatif bir medeniyetin yükselişinin ve yeni bir eşitlik dünyasının doğduğu yer olarak önceden belirlemiştir. Bu yüzden şu soru ortaya çıkıyor: NATO'nun Avrasya versiyonunun henüz oluşmamış olması nasıl mümkün olabilir? NATO'dan farklı olarak gerçekten savunma niteliğinde olacak güçlü bir Avrasya askeri-siyasi bloğu, sadece Rusya, Çin, Hindistan, İran ve diğer Avrasya güçleri için değil, tüm insanlık için gereklidir. Bu doğmamış ittifak, Kuzey Atlantik İttifakı'nda olduğu gibi, tek bir süper güç tarafından yönetilen ast vasallardan oluşan bir ordu değil, sadece egemenliklerini ve var olma haklarını güvence altına almak için değil, aynı zamanda mümkün olan her açıdan ortaklaşa güçlendirmek için askeri ve ekonomik potansiyellerini bir araya getirecek gerçekten eşit ulusların ittifakı olacaktır: maddi, bilimsel, kültürel ve manevi. NATO'nun muadili ya da daha doğrusu antipodu olan Büyük Avrasya Jeopolitik İttifakı, birçok kişinin beklediği mantıklı bir adımdır ve bu yüzden bunun henüz gerçekleşmemesinin nedenlerini bulmalı, böyle bir siyasi bloğun neden gerekli olduğunu ve neden mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini açıklamalıyız.

Onlarca yıldır ABD, Amerikan rakiplerinin ittifakı olasılığını engellemeye çalışıyor. Bu, temel yol gösterici fikri her zaman eski Roma sloganı “divide et impera-böl ve yönet” olan becerikli bir dış politika ile yapılıyor. ABD, dünyanın her yerinde sessiz darbeler gerçekleştirdi ve kukla rejimlerini, pratik olarak mümkün olan her yerde ve her zaman önemli bir başarıyla iktidara getirdi; bu, örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinin, özellikle Varşova Paktı'nın eski üyelerinin, gerçekten bağımsız dış politika yürütme yeteneğini tamamen kaybetmesine neden oldu. Bugünün Polonya'sı gibi ülkelerin gerçekten vatandaşlarının çıkarlarına en uygun politikaları izlediğine inanan var mı? Örneğin, Polonya'nın Rusya gibi bir nükleer süper güçle açık savaşı, Ukrayna'daki büyük etnik Rus nüfusu ve onun ve Belarus sınırlarının yakınlığı nedeniyle Rusya Federasyonu'nun Kiev'deki Nazi rejimine karşı Özel Askeri Operasyonunda kaçındığı taktik nükleer saldırıları kesinlikle ilk hisseden sıradan Polonyalılar için gerçekten maksimum faydayı mı temin etmiş olacak? Tabii ki, Amerikan vasallarının gerçek bağımsızlığı değil, Avrupa ve diğer ülkelerin sinsi ve sessiz Amerikan işgali ve egemenliklerinin tamamen ortadan kaldırılması söz konusudur. İlk olarak, Amerikan nüfuz ajanlarının iktidara gelişi finanse edilir ve daha sonra medya üzerinde sıkı bir kontrol kurulur. Bu gerçekleştiğinde, belirli bir ulus üzerindeki Amerikan kontrolü, varsayımsal olarak yalnızca bir devrim veya darbe ile değiştirilebilecek kalıcı, değiştirilemez bir devlet haline gelir, ancak bu tür şeyler için kesinlikle hiçbir irade yoktur, çünkü ABD zaten sadece işgal altındaki ülkenin medya alanı üzerinde değil, aynı zamanda ordu ve güvenlik güçleri üzerinde de tam kontrole sahiptir.

Bununla birlikte, Rusya ve Çin gibi süper güçler veya İran, Türkiye ve Hindistan gibi bölgesel güçler, Amerika'nın renkli devrimleri ve darbeleri kışkırtma girişimlerine karşı yüksek direnç gösterdiler. Bu nedenle, Amerikan hegemonyasının en büyük muhalifleri, eğer onları içeriden işgal etmek zaten imkansızsa, gizlice siyasi nüfuz satın alarak ne pahasına olursa olsun birbirlerine karşı döndürülmelidir. Tüm bu davalar arasında en az şeffaf olanı, ülkelerinde on yıllarca faaliyet gösterebilen, yüksek hükümet pozisyonlarına ulaşabilen ve kirli işleri tamamlanana kadar tespit edilmeden kalabilen gizli ABD nüfuz ajanlarını içerir. Siyasi nüfuz satın almanın biraz daha şeffaf bir varyantında, bir bölgesel güce belirli ekonomik, ticari veya askeri ayrıcalıklar ve sayısız başka faydalar, bir sürü yanlış vaat ve gevşek ittifaklar sunulacak, eğer karşılığında hükümeti başka bir bölgesel güce karşı bir Amerikan aracı olarak hizmet etmeyi kabul ederse. Bu yöntemle Saddam Hüseyin, Amerika'nın ikna gücüyle 1980'de İran'a saldırdı ve hem baskın olarak Şii hem de kültürel olarak çok benzer iki Müslüman ulus arasında, bir milyondan fazla insanın tamamen gereksiz yere öldüğü anlamsız bir savaş başlattı. İran'a karşı kardeş katli savaşıyla birlikte Irak kalıcı olarak zayıfladı ve kısa bir süre sonra, Amerikan diplomatik hilesi ve yanlış vaatleriyle, Irak'a karşı Amerikan askeri müdahalelerine ve dünyanın en büyük eski dördüncü askeri gücünün tamamen yok edilmesine yalnızca görünür meşruiyet kazandırmaya hizmet eden Kuveyt'e karşı savaşa çekildi.

Saddam Hüseyin'in sonunda kellesiyle ödediği ders, ABD ile tüm ittifakların nasıl sona erdiği ve gerçekte neye hizmet ettikleri konusunda yeterince iyi bir örnek değil mi? Bugün Ukrayna'nın yaşadıkları, kukla rejimlerin ABD ile kurdukları tüm ittifakların nasıl yalnızca Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğini ve er ya da geç vasallarının kanlı düşüşüne yol açtığının daha iyi bir örneği değil mi? Ukrayna, Rusya ile ticari ilişkilerinde ayrıcalıklı bir ulus statüsüne sahipti; bu, ABD veya AB ile kesinlikle asla sahip olamayacağı bir şeydi. Amerikalılar, CIA liderliğindeki bir darbede, Kiev'de iktidara, Rusya'yı kasıtlı olarak kışkırtmak için ideolojik ilhamla ahlaklı Rus sivil nüfusunu katletmeye başlayan acımasız Nazi cuntasını getirmemiş olsalardı, iki ülke bugün hala samimi iyi komşuluk ilişkilerine sahip olacaktı. Avrasya uluslarının, Amerika'nın habis etkisinden kalıcı olarak kurtulmaya nihai olarak karar vermeleri için bu tür kaç derse ihtiyacı var? Aslında sorun hiçbir zaman Avrasya halklarının kendilerinde değil, ABD ve müttefikleri tarafından iktidara getirilen veya desteklenen nüfuz ajanlarıydı. Avrasya'nın siyaset sahnesinden kalıcı olarak uzaklaştırılması gerekenler, kendi ülkeleri yerine Amerikan çıkarları için çalışan, kendi uluslarına ihanet eden kişilerdir. Avrasya'da ya da başka bir yerde bir siyasi liderin iktidara gelerek halkının ve ülkesinin çok üzerine çıktığı, bir gecede muazzam özel servetler elde ettiği, medyanın ve ulusal kaynakların kontrolünü ele geçirdiği, özel bir ordu ve güvenlik hizmeti tesis ettiği ve tüm bunların az ya da çok açık Batı desteğiyle yapıldığı fark edildiğinde, onun tipik bir Amerikan işbirlikçisi olduğuna şüphe yokkur. Sorun şu ki, bu tür zararlıları ortadan kaldırmak için, yalnızca ABD, NATO ve Amerikan vasallarının birleşik gücünü aşan askeri-politik bir blok tarafından sahip olunabilecek etki gücüne ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi takdirde, Amerikalıların iktidara gelmek için milyarlarca dolar yatırım yaptıkları rejimler, hiçbir yasal siyasi yolla siyaset sahnesinden çıkarılamaz ve bu tür ülkeler kalıcı olarak Amerikan etki alanı içinde kalır.

Avrasya'daki jeopolitik durumun analizi hangi yöne giderse gitsin, sonunda kaçınılmaz olarak bir Avrasya askeri-politik bloğunun acilen oluşturulması gerektiği sonucuna varılacaktır. Böyle bir ittifakın henüz kurulmamasının en bariz nedenlerinden bazıları, bugün hala kaynamaya devam eden eski çekişmeler ve rekabetlerdir. Üstünkörü bir analiz bile Avrasya'nın temel direklerinin Rusya, Çin, Hindistan ve İslam olduğunu gösteriyor çünkü bu dört güç, sonunda büyük bir Avrasya jeopolitik kaynaşmasına yol açacak kritik kitleyi sağlayabilir. Çin ile Rusya arasındaki ittifak kilit ve ilk adımdır; ancak her iki taraf da şimdiye kadar somut bir ortak askeri-politik blok oluşturma fikrinden kaçındı ve bunun yerine Amerikan hegemonyasına karşı çıkmanın bir yolu olarak çok kutuplu bir dünya yaratmanın önemini vurguladı. Çok kutuplu bir dünya yaratmanın gerekliliği doktrini ile ilgili sorun, bunun, her katılımcının haklarını, yükümlülüklerini ve çıkarlarını açıkça bildiği sağlam askeri-politik ittifaklara kolayca çevrilebilecek kesin olarak tanımlanmış bir felsefe olmamasıdır. Hayır, sadece belirsiz çok kutupluluğu yaymak kesinlikle yeterli olamaz. Bir an için geleneksel Rus jeopolitik doktrininin bir kısmının, Rusya'nın sadece iki müttefiki olduğuna dair sağlam bir inanç olduğunu hatırlayalım: Rus Ordusu ve Rus Donanması (bugün liste çok daha uzun, çünkü Rus Havacılık ve Uzay Kuvvetleri, Rus istihbarat servisleri, siber savaş birimleri vb. de var). Büyük Petro, Rus İmparatorluğu'nu tam olarak Rusya'nın kendi kendine yeterliliği hakkındaki inançlarının temelleri üzerine yarattı ve bu basit askeri felsefenin bugün Rusya'da hala birçok hayranı var.

Öte yandan, yaklaşık 5.000 yıldır var olan eski bir uygarlık olarak Çin, benzer düzeyde yüksek bir özgüvene ve kendine yeterlilik inancına sahiptir ve askeri işbirliği de dahil olmak üzere her türlü uluslararası işbirliğini teşvik eden, ancak Kuzey Atlantik İttifakı'na benzer askeri ittifakların sonuçlandırılması için haykırmayan bir jeopolitik düşünce tarzı geliştirmektedir.  Bu nedenle, hem Rusya hem de Çin, her bir süper gücün bireysel, bağımsız ve etkili bir şekilde Amerikan hegemonyasına karşı çıkabileceğine inanıyor ve NATO üyelerinin sahip olduğu yükümlülükler düzeyini gerektirecek ortak bir askeri ittifaka girmeyi ciddi olarak düşünmüyor. Dürüst olmak gerekirse, bu hikayede başka anlar da var, örneğin tarihsel kökene dair belirli bir ölçüde karşılıklı güvensizlik, mevcut rekabetler ve etki alanlarını paylaşma konusundaki isteksizlik. Ancak bunlar, açık tartışmalar ve uzlaşmalarla ve ittifak ilkelerinin net bir şekilde tanımlanmasıyla kolayca aşılabilecek önemsiz engellerdir. Çin ve Rusya'nın çok somut bir askeri-politik ittifak kurma projesine girme istekliliği, daha geniş bir Avrasya askeri-politik ittifakının yaratılmasının mihenk taşı olacaktır.  Her iki nükleer süper gücün de tehlikeli kendi kendine yeterlilik yanılsamasının üstesinden gelmesi gerekiyor, çünkü ABD hala bir sel gibi Avrasya alanının tüm jeopolitik çatlaklarına nüfuz edebilir ve Kazakistan gibi doğal müttefiklerini yeni itaatkar Amerikan vasallarına dönüştürmek için Rusya ve Çin'in her zayıflığını kullanabilir. Ne Rusya ne de Çin, kendilerini çevreleyen Avrasya bölgelerinde Amerikan etkisine tahammül edemezler ve yalnızca ortak güçlerle Avrasya'da saldırgan Amerikan hegemonyasının yayılmasını önleyebilirler. Ek olarak, Çin ile Rusya arasında sağlam bir askeri-politik ittifakın olmaması, nihayetinde tehlikeli bir karşılıklı güven eksikliğine dönüşebilir ve bu, Amerika'nın müdahalesiyle iki Avrasya süper gücünü ciddi çatışmalara bile götürebilir. Bu nedenle, Rusya ve Çin'in mevcut karşılıklı ilişkiler politikasını yeniden gözden geçirmekten ve gerçekten sağlam bir askeri-politik ittifak oluşturma yoluna kararlılıkla çıkmaktan başka seçeneği yoktur. 

Yeni Avrasya İttifakı'nın üçüncü üyesinin İran olacağı neredeyse kesindir, çünkü Rusya ile birlikte, ABD liderliğindeki Batı holdinginin saldırganlığına en çok maruz kalan ülkedir. Bununla birlikte, İran aynı zamanda Batı emperyalizmine ve bir avuç dolar karşılığında Amerikan çıkarlarına hizmet etmeye hazır Müslüman komşularının ihanetine karşı yardımsız durma yeteneğini sık sık vurgulamayı seven gururlu eski bir ulustur. Gerçekten de İran şimdiye kadar Batı holdinginin açık düşmanlığıyla tek başına başa çıkmayı başardı. Ancak Ukrayna'nın Rusya'ya karşı kullanılacak bir Amerikan vekil ordusunun rolüne uzun zamandır hazırlandığı gibi, ABD de İsrail'i ve dönek Müslüman ulusları İran'a karşı savaşa hazırlıyor. İran'ın tartışılmaz ve kanıtlanmış askeri gücü ne olursa olsun, İsrail'in nükleer silahlara sahip olduğu ve İran'la bir savaşta, Amerikalı patronlarının emriyle, muhtemelen bunları kullanmaya hazır olacağı unutulmamalıdır. İki nükleer güçle sağlam bir askeri-siyasi ve kesinlikle ekonomik ittifaka üye olmanın İran'a sağlayacağı avantajlar o kadar büyük olacaktır ki, İran bunları reddedemeyecektir. İran, Rusya ve Çin'in doğal bir müttefikidir ve İran-Rusya ilişkileri söz konusu olduğunda, bu ittifak zaten işlemektedir, ancak ileriye doğru kararlı bir adım atılması gerekmektedir.

Son olarak, Büyük Avrasya İttifakı'nın (GEM) potansiyel olarak büyük ancak aşılamaz olmayan iki sorununa geldik. Hindistan'ın Çin ve Rusya ile güçlü bir askeri-politik ittifaka üyeliği konusunda, çoğunlukla istikrarsız, rekabetçi ve çoğu zaman düşmanca Çin-Hindistan ilişkileri nedeniyle öngörülemeyen zorluklar olabilirken, ikinci yıkıcı faktör Müslüman ulusların bölünmüşlüğü olabilir. Hindistan'ın önce Rusya ve Çin ile, sonra da diğer istekli Avrasya uluslarıyla tam ve çekinmeden sağlam bir askeri-siyasi ittifak içinde bulması için gereken tek şey, Batı sömürgeciliğinin ve emperyalizminin varlığının asla sona ermediğinin farkına varmasıdır. Baskın bir Batı jeopolitik felsefesi olarak neo-sömürgeciliğin özü, ABD'nin eski sömürgeci güçlerin yerini alması ve bunu Fukuyama'nın tarif ettiği o erdemli ve şanlı liberal demokrasi adına yapmasıdır. Hedefler tamamen aynı kaldı, bu nedenle Hindistan, kendilerine güvenilmemesi gerektiğini çoktan kanıtlamış olan Amerikalıların Amerikan dalkavukluklarına, asılsız vaatlerine ve diğer oyunlarına kanacak olsaydı, bir gecede Asya'nın Ukrayna'sı haline gelirdi. Bu durumda, bölgesel bir güç olarak Hindistan, sonucu ne olursa olsun bir Amerikan kolonisi olarak ortaya çıkacağı bazı yeni Amerikan melez ve vekalet savaşlarında hizmet edecekti. Eski Avrupa güçlerinin sömürge yönetiminden kurtulup modern çağda Amerikan sömürgesi haline gelen tüm Afrika, Asya ve Latin Amerika uluslarının eski efendilerine rahmet okuduklarını gözden kaçırmamalıyız. Amerikan çizmesi altındaki yaşamın hâlâ en kötüsü olduğu ve eski Avrupalı ​​sömürgeci güçlerin acımasız ekonomik sömürü karşılığında sunduğu uygarlık avantajlarından bile yoksun olduğu defalarca gösterildi. Dolayısıyla, eğer Hindistan ABD ile herhangi bir ittifak kurmanın tehlikelerinin farkına varırsa (Kissinger'ın uyarılarını hatırlayın), o zaman Hindistan'daki Amerikan siyasi piyonları kesinlikle siyasi ve kamusal yaşamın sınırlarına itilecek ve Rusya, Çin ve İran ile ittifaka giden yol basit ve kaçınılmaz hale gelecektir. Devam eden Çin-Hindistan sınır anlaşmazlığı, yeni bloğun avantajlarına kıyasla kesinlikle önemsiz olacaktır. Ayrıca, Hindistan'ın zaten Rusya ile yüksek karşılıklı güven ve anlayışa dayalı ilişkileri var ve bu da işleri çok daha kolaylaştıracaktır.

Avrasya askeri-politik ittifakına katılacak beşinci büyük ülke, muhtemelen kendisini birdenbire zaten kendisine katılmış olan iki bölgesel güç arasında bulan Pakistan olacaktır.  ABD'nin şimdiye kadar Pakistan üzerinde kayda değer bir etki düzeyini korumayı başarmış olmasına rağmen, bölgesel güçlerin yeni takımyıldızında, sıradan vatandaşlar arasında Amerikan karşıtı duyguların zaten hüküm sürdüğü Pakistan, kolayca yeni askeri-politik bloğun bir parçası haline gelecek ve yine, Hindistan ile eski düşmanlıklar ciddi bir engel olmayacaktır. İki büyük Müslüman ulus İran ve Pakistan, yeni askeri-siyasi bloğa katılarak, diğer tüm Müslüman uluslara kapıları açacaktır. Bu, çok hızlı bir şekilde, sömürgeci güçler tarafından on yıllardır ve yüzyıllardır özenle beslenen, bugün ise öncelikle ABD, İngiltere ve İsrail tarafından organize edilen Müslüman milletler arasındaki dini ve etnik çatışmaların nihai olarak üstesinden gelinmesine yol açacaktır.

Gelecekte Müslüman uluslar için sadece iki olası model var. Ya mümkün olan en yüksek düzeyde karşılıklı siyasi saygı ve takdire yol açacak ortak bir dil bulacaklar ya da ölümcül ayrılıklarından ve anlamsız karşılıklı nefretlerinden, tüm Müslümanların en büyük düşmanları olan ABD, İngiltere, İsrail ve Avrupa Birliği daha önce olduğu gibi kar etmeye devam edecekler. Müslüman ulusların birleşebileceği tek askeri-siyasi blok tam da Avrasya bloğudur, çünkü Batılı güçlerin yüzyıllardır çıkarı, ağırlıklı olarak Müslüman uluslar arasında dini ve etnik nefreti kışkırtmak olmuştur ve bu da sonunda sadece devletlerinin değil, aynı zamanda bir din olarak İslam'ın kendisinin de yıkılmasına yol açacaktır. Bununla birlikte, zamanla, İslam'ın yok edilmesi, bu büyük dünya dininin, tıpkı Rus Ortodoks Hıristiyanlığı veya Çin Konfüçyüsçülüğü gibi, Batı neo-sömürgeciliğinin, emperyalizmin, küreselciliğin, liberal faşizmin, kripto-Satanizmin ve LGBT ideolojilerinin doğal düşmanı olduğunu akılda tutarak, Batı'nın öncelikli hedefi haline geldi. Ayrıca İslam'ın öğretileri, Batı'da, özellikle Amerikan toplumunda gelişen, ancak orada resmi ve zorunlu sayısız örtüyle gizlenmiş olsalar da, aynı zamanda Amerikan kurumsal yapısının olgusal durumdan ellerini yıkadığı tuhaf “politik doğruluk” ile gizlendiği ırkçılığı ve şovenizmi kararlılıkla reddediyor. Gerçek İslam ve gerçek Müslümanlar, Amerikan hegemonyasının doğal muhalifleridir ve Batı'dan iyi bir şey beklememeleri gerektiğini çok iyi bilirler. Siyaseten bilinçli ve sağduyulu Müslüman liderler, kendileri için birleşmekten başka bir seçeneğin kalmadığını anladılar ve muhtemelen böyle bir şeyin ancak Avrasya çatısı altında mümkün olduğunun farkındalar. Müslüman ulusların diğer liderleri, yani ABD, Birleşik Krallık, İsrail ve AB'nin iş ve özel ilişkiler yoluyla üzerinde hâlâ güçlü etkiye sahip olduğu kişiler, kendi konumlarını güvence altına almak için Müslümanlar arası ayrılığı ve Batı kültürünü teşvik etmeye devam edecekler. Geçen yıl Mekke ve Medine'de yapılan Cadılar Bayramı kutlamalarından daha iyi bir örnek var mı? Az sayıda Suudi, Amerikan folklorundan şeytanlar, cadılar, vampirler, zombiler ve diğer ucubeler ve canavarların kostümlerine bürünerek en kutsal Müslüman mekanlarında geçit töreni yaptı. Tabii ki, bu, dünyadaki Müslümanların haklı öfkesine neden oldu ve Batı kültürünün geleneksel toplumlar üzerindeki zararlı etkisini bir kez daha gözler önüne serdi. Görünüşe göre Amerikan planı, olabildiğince çok Müslümanı Amerikanlaştırarak onları pasifize etmek ve geri kalanını karşılıklı savaş ve çatışmalarda yok etmektir.

Müslüman ulusların birleşmesi aynı zamanda Mağrip ülkelerinin Avrasya askeri-siyasi bloğuna girmesi anlamına da gelecektir ve bu, başlangıçtaki Avrasya fikirlerini güçlü bir şekilde yeniden tanımlayacaktır. Eski Japon diplomat ve Tokyo'daki Tama Üniversitesi'nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olan Akio Kawato, “Carnegie Endowment for International Peace” için “Russia, Russia, Wherefore Art Thou Russia?”" başlıklı makalesinde, Dr. Alexander Dugin'in savunduğu neo-Avrasyacılığın aşırılıkçı bir ideoloji olduğunu ima ederek "ultra-Avrasyacılık" terimini kullandı. Yani görünüşe göre ortada olan Kawato'nun saf alaycılığıydı. Aslında, neo-Avrupacılığın atası, seçkin Rus siyaset bilimci, filozof, jeopolitik analist ve stratejist, Profesör Dr. Dugin, geçmişin tüm totaliter ve aşırılıkçı ideolojilerini ve Dugin'e göre bir dizi totaliter ideolojiden sadece bir diğeri olan Batı'nın modern liberalizmini kesin olarak reddeden Dördüncü Siyaset Teorisi'nin yaratıcısıdır. Dugin'in bariz, açıkça ve kesin bir şekilde ilan edilen anti-faşizm, anti-Nazizm ve anti-totalitarizmi, Batılı analistlerin ve gazetecilerin Dugin'in kendisini, en yakın işbirlikçilerini, takipçilerini ve destekçilerini faşist olarak adlandırmasını engellemedi. Bu, yine, Batılı liberal dogmaların destekçilerinin herhangi bir diyalog veya özeleştiriden aciz olduğunun bir başka kanıtıdır. Ne yazık ki, Dugin'in düşmanları hakaretlerle yetinmedi. Kiev Nazi rejimi, Dugin'in kızı Darya'nın öldürülmesi emrini verdi ve bu, onun ölümünden hemen sonra açıkça ve bir doz bile gizlenmemiş gururla kabul edildi. Ağustos 2022'de, talihsiz Darya, kullandığı arabanın Ukrayna Güvenlik Servisi üyeleri tarafından yerleştirilen patlayıcılar tarafından havaya uçurulmasıyla Moskova Oblastı'nda öldürüldü. Darya Dugina'nın kendisi de bir siyaset bilimci ve neo-Avrasyacılığın teorisyeni olduğu için, ölümüyle birlikte bu ideolojiye, sonsuza dek yeni, özgür bir dünya fikrine gömülü kalacak olan ilk büyük şehitliğini verdi. Ukrayna'nın Amerikalı patronlarının Darya'nın suikastı karşısında ellerini alenen yıkamasına rağmen, Darya'nın Washington'dan izinsiz ve hatta doğrudan emir almadan öldürülmesi pek olası değildir.

Dugin'in öğretilerinin özü, çok basitleştirilmiş bir şekilde, Avrasya uluslarını kültürlerinin ve dinlerinin kanıtlanmış, muhafazakar ve geleneksel değerlerinin korunması yoluyla birleştirme fikri olarak tanımlanabilir. Dugin'in neo-Avrasyacılığı, Avrasya ulusları arasında kardeşlik ve güven inşa etme ideolojisidir çünkü o bir faşist değil, muhafazakar bir filozof ve hümanisttir. Dugin'in neo-Avrasyacılığı otomatik olarak Amerikan hegemonyasının ve emperyalizminin ve kripto-şeytani olarak adlandırılabilecek tüm Batılı dogmatik, sapkın, doğa karşıtı ideolojilerin tamamen reddini ima eder. Ancak Kawato, söz konusu makalesinde Çin'in önerilen Avrasya bütünleşmesinin bir parçası olup olmadığını sorguluyor ve görünüşe göre olumsuz bir yanıt istiyor. Bu sorunun cevabı, Çin'in yalnızca birleşik Avrasya'nın ayrılmaz bir parçası olmadığı, ama tüm Müslüman uluslar ve Mağrip ulusları da dahil olmak üzere diğer tüm Avrasya ulusları da öyle. Bu bizi Kawato'nun açık bir alaycılıkla kullandığı terimden farklı bir terime getiriyor ve onun kelime oyununu geliştirmek istersek hiper-Avrasyacılık olarak adlandırılabilir, ama bu sefer aşağılayıcı bir anlamda değil. Amerikan emperyalizmini ve küresel terörü durdurmanın tek yolu bu olduğundan, Avrasya entegrasyonlarının Avrasya'dan dünyanın diğer bölgelerine yayılması, o zaman hiper-Avrasyacılık olarak adlandırılabilir ve ona ne dersek diyelim, ona bir şans verilmelidir. Başlangıçta Avrasyacılık, Rusya'nın kendisini bir ulus olarak yeniden tanımlayan bir ideoloji idiyse de, açıkça görülüyor ki, Rus İmparatorluğu günlerine geri dönüldüğünde, yalnızca Avrupalı, Slav ve Ortodoks Hıristiyan bir ulus olmaktan çıkmıştır, yakın gelecekte Avrasya bütünleşmesine önce Afrika sonra da Latin Amerika ülkeleri katılabilir.

İyi olan şey, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ve Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) kurulmasıyla, NATO'ya ve ABD'nin önderlik ettiği diğer askeri ittifaklara yeterli bir yanıtı temsil edecek olan gelecekteki Avrasya askeri-siyasi bloğunun temellerinin atılmış olmasıdır. CSTO, 15 Mayıs 1992'de SSCB'nin kalıntıları olarak Bağımsız Devletler Topluluğu'nun temelleri üzerine kuruldu. Üç yıl sonra KGAÖ, OUN Sekreteryası'na kaydedildi ve bu da ona tam bir uluslararası yasal boyut kazandırdı. Batı'da bazen "Rus NATO'su" olarak adlandırılan KGAÖ'nün mevcut üyeliği, bu ittifak kesinlikle öyle olmasa da, Rusya, Belarus, Kazakistan, Ermenistan, Kırgızistan ve Tacikistan'dan oluşmaktadır. Bu nedenle, şimdiye kadar öncelikle Sovyet sonrası alanın ülkelerini toplayan bir ittifaktan bahsediyoruz. KGAÖ'nün hedefleri, barışı, uluslararası güvenliği ve istikrarı korumak gibi çok sağlam ve rasyonel ilkeler üzerine kuruludur ve üyelere toplu güvenlik, bağımsızlığın korunması, toprak bütünlüğü ve egemenlik sunulur. Buna ek olarak, KGAÖ'ye üyelik, askeri ve siyasi işbirliği, terörizm ve aşırılıkla mücadele ve modern köleliğin ve uyuşturucu ve silah kaçakçılığının önlenmesi anlamına gelir. Bununla birlikte, KGAÖ, Dağlık Karabağ'daki çok ciddi olan gibi geçmişten bazı çözülmemiş, için için yanan çatışmaları miras aldı. Diğer bir sorun ise, KGAÖ üyeliğinin pahalı olmamasına ve üyelerine aşırı yükümlülükler getirmemesine rağmen, diğer Avrasya ülkelerinin buna katılma ilgisi pek fazla değil. KGAÖ'nün pazarlanması konusunda yeterince çalışma yapılmadığı veya bu organizasyona üyeliğin somut avantaj ve faydalarının bu ittifakın potansiyel üyeleri için yeterince açık olmadığı söylenebilir. KGAÖ, geçen yıl Ocak ayında Kazakistan'daki kanlı ayaklanmalar sırasında gücünü açıkça gösterdi, ancak Dağlık Karabağ üzerindeki Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında bir miktar başarısız oldu. Bunun kredisi kesinlikle Ermenistan'ın kendisine aittir. KGAÖ'nün bugüne kadar gösterdiği en büyük zayıflık, üyelerini kötü niyetli Amerikan etkisinden koruyamamasıdır. Örneğin, Ermenistan ve Kazakistan'da biyolojik silahların araştırıldığı ve geliştirildiği Amerikan laboratuvarları var. KGAÖ üyeliği, rakip askeri ittifaklar ve onların üyeleriyle her türlü askeri işbirliğini engelleyen bir yükümlülük düzeyini temsil etmelidir, ancak maalesef bu gerçekleşmemektedir.

Şanghay İşbirliği Örgütü, siyasi, ekonomik ve güvenlik işbirliği fikirleri temelinde Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan liderleri tarafından Haziran 2001'de Şanghay'da kuruldu. Hindistan ve Pakistan, ŞİÖ'ye Haziran 2017'de katıldı ve İran, bu yıl en erken Nisan ayında katılacak. Geçen yıl haziran ayında Beyaz Rusya ŞİÖ'ye üyelik başvurusunda bulundu ve Moğolistan, Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Türkiye ve Sri Lanka da ilgilerini dile getirdiler. ŞİÖ'nün hedefleri istikrar ve güvenliğin güçlendirilmesi, terörizm, ayrılıkçılık ve aşırılıkçılık, uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele, aynı zamanda ekonomi, bilim ve kültür alanlarında işbirliğinin sağlanmasıdır. ŞİÖ, üyelerinin karşılıklı askeri işbirliğini geliştirmek, istihbarat verilerinin alışverişi ve terörle mücadele konularında çalıştı. KGAÖ ve ŞİÖ tarafından desteklenen işbirliğine ilişkin fikirlerin örtüştüğü açıktır, ancak iki kuruluş birbirinden çok farklıdır. KGAÖ, "Taraf Devletlerden biri herhangi bir devlet veya devlet grubu tarafından saldırıya maruz kalırsa, bu Antlaşmaya Taraf Devletlere karşı tüm Devletlere karşı saldırı olarak kabul edilecektir" anlamına gelen Anahtar Madde 4'ün varlığı nedeniyle NATO'ya çok daha benzer. Öte yandan, ŞİÖ, NATO'nun Avrasya'daki eşdeğeri olarak da düşünülmüş olmasına rağmen, henüz bu hale gelmemiştir ve farklı düzeylerde karşılıklı işbirliğinin geliştirilmesini aktif olarak destekleyen bir forum ve konsey olarak işlev görmektedir, ancak üyeliği KGAÖ'nünkinden çok daha fazladır ve Sovyet sonrası alanla sınırlı değildir.

Genellikle Budizm'in kurucusu Siddhartha Gаutama'ya atfedilen eski bir Çin atasözü vardır: "En büyük düşmanınız, en iyi öğretmeninizdir." Onun eski öğretilerini Avrasya'daki ve dünyanın geri kalanındaki mevcut jeopolitik duruma uygularsak, KGAÖ ve ŞİÖ üyelerinin en büyük düşmanları olan Kuzey Atlantik İttifakı'ndan çok şey öğrenebileceğini kabul etmeliyiz. Evet, NATO saldırgan bir örgüttür, aslında ABD'nin güçlendirilmiş askeri yumruğunu temsil eden sahte bir toplu güvenlik sistemidir, ancak tutarlı ve işlevsel askeri-politik örgütünden çok şey öğrenilebilir. Ayrıca, ABD kontrolündeki NATO ve diğer askeri örgütlerin varlığı, örgütlenmesi ve iç disiplini her bakımdan Batılı rakiplerini geride bırakmak zorunda kalacak bir karşıt askeri bloğun yaratılması için yeterli nedendir. Bu nedenle, KGAÖ ve ŞİÖ'nün bugüne kadar sunduğu her şey, ne kadar temelde doğru ilkelere dayanırsa dayansın, ABD'nin ve onun itaatkar, kukla devletlerinin küresel tiranlığını frenlemek için yetersizdir. Düşman sadece hatalarından ve başarılarından çok şey öğrenebileceğiniz en iyi öğretmen değil, aynı zamanda düşman asla küçümsenmemelidir, özellikle de ABD'nin dünyanın her yerinde sahip olduğu, tüm ülkeleri yok etme ve onları anarşi kaosunda yağmalama yeteneğini gösterdiği gerçeğini göz önünde bulundurduğunuzda. Bu nedenle Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'nin 4 Haziran 2014'ten itibaren KGAÖ ve ŞİÖ'yü yeni bir askeri-siyasi örgütte birleştirme girişimi mümkün olan en kısa sürede uygulanması gereken bir öneridir. KGAÖ ve ŞİÖ ülkeleri mümkün olan en kısa sürede, NATO üyelerinin 5. Maddesi ile güvence altına alındığı gibi, tüm üyelerini askeri olarak koruyacak yeni bir örgütte birleşmelidir.

Ancak Avrasya NATO'sunun başarılı olabilmesi için paralel uluslararası kurumları süratle inşa edecek bütün bir alternatif medeniyet inşa etmesi gerekmektedir. Mevcut uluslararası kurumlar, eşitlik ilkeleri üzerine inşa edilmiş olmalarına rağmen, uygulamada açıkça Amerikan etkisine tabidirler. Bu nedenle BM'den Dünya Ticaret Örgütü'ne kadar mevcut tüm uluslararası kuruluşların bir an önce Avrasya alternatifine kavuşması gerekmektedir. Avrasya'nın sadece sağlam bir askeri-politik bloğa değil, aynı zamanda Birleşmiş Milletler'in kendi versiyonuna, kendi uluslararası ticaret örgütüne, değersiz dolara bağımlılıktan kurtulmak için yeni tek para birimine, yeni Olimpiyat Oyunları'na ve diğer tüm spor organizasyonlarına ve yarışmalarına ve hatta Avrasya İnterneti'ne bile mevcut olandan tamamen ayrı bir para birimine ihtiyacı var. Avrasya kesinlikle kendi yeni uzay ajansına sahip olmalı ve Güneş Sistemi'ni ve kaynaklarını keşfetmek ve fethetmek için güçlerini birleştirmelidir. Son olarak, bu metnin yazarının ikinci dili İngilizce olmasına rağmen, İngiliz dilinin gelecekteki Avrasya askeri-siyasi bloğunun resmi dillerinden biri olarak kullanılması bile sorgulanabilir, çünkü İngiliz dili, Amerikan kültürel egemenliğinin kanıtlanmış araçlarından biridir. Uzun vadede, İngilizce'nin yerini, örneğin öğrenmesi eşit derecede kolay olan ve dünyanın en çok konuşulan dördüncü dili olan İspanyolca alabilir.

Bu yeni, kesinlikle gerekli olan Avrasya askeri-politik ve ekonomik birliğinin, açıkça ABD'nin egemen olduğu NATO'nun aksine, tüm üyelerine gerçek eşitliği ve ortak nükleer şemsiye, ortak nükleer kuvvetler, hızlı müdahaleler için ortak son derece hareketli kuvvetler, terörizme karşı mücadele, aşırılıkçılık, ayrılıkçılık ve renkli devrimler için ortak kuvvetler, siber terörizme karşı ortak savunma, çok çeşitli hibrit savaşa karşı aktif ortak savunma dahil olmak üzere tam bir güvenlik ve askeri koruma derecesi anlamına gelen açık faydalar paketi ve bundan çok daha fazlasını sunması gerekecek. Avrasya bloğu, ayrıcalıklar paketinde, üyelerine, örneğin gümrük birliği ile devasa bir ortak ekonomik alana erişim, bilim ve eğitim alanlarında aktif işbirliği, yeni teknolojilere erişim ve güçlü kültürel değişim gibi büyük ekonomik fırsatlardan oluşan bir paket sunmak zorunda kalacak. Yeni Avrasya İttifakı, diğer üyelerin içişlerine karışmama ilkesi ile kademeli karşılıklı siyasi ve diğer uyumlaştırma arasında ustaca ve dinamik bir denge kurmak zorunda kalacaktır. Avrasya bloğuna üyeliğin, birçok durumda hala ABD ve Avrupa Birliği'nin güçlü etkisi altında olan Avrasya'nın daha küçük devletleri için faydaları, Batı'nın sunabileceği her şeyden çok daha elverişli olmalı ve tüm eski toprak anlaşmazlıklarını ve diğer yanlış anlamaları önemsiz kılacak kadar önemli olmalıdır.

Avrasya, nihayet uyandığında, yalnızca olası tüm Amerikan şantajlarına, diktelerine ve tehditlerine karşı tamamen bağışık hale gelmeyecek, aynı zamanda ABD'ye ve müttefiklerine kendi kurallarını dikte edebilecek ve gerekirse onları izole edebilecek ve Batılı güçlerin dünyanın geri kalanına yaptığı gibi yaptırımlar uygulayabilecek uyuyan bir devdir. Böyle bir askeri-politik bloğun mümkün olan en kısa sürede yaratılması çağrısı sadece mantıklı bir sonraki adım değil, her şeyden önce, Avrasya uluslarının hayatta kalması meselesidir ve liderler, tüm itirazlara ve zorluklara rağmen, mümkün olan en kısa sürede bunu başarmak için bir formül bulmak zorunda kalacaklardır. Büyük Avrasya İttifakı büyük bir oyun değiştirici olacaktır!

Davor Slobodanovich VUYACHİCH
Strategic Culture Foundation
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar