İNTİZAR - Suriye, Irak ve Pakistan olmak üzere üç ülkenin 24 saat içinde füze ve insansız hava araçlarıyla vurulması ve Tahran'ın bu saldırılardan sorumlu olduğunu açıklayarak sıra dışı bir adım atması, Washington'a İran'ı çevreleyen bölgede bir terör grupları koalisyonu oluşturma stratejisine kararlılıkla karşı koyulacağı yönünde çok büyük bir mesaj verdi.
2023'ün ikinci yarısına gelindiğinde ABD'nin İsrail ekseniyle birlikte İran'ı zayıflatmak ve bölgesel dengeyi Tel Aviv lehine yeniden kurmak için terörizmi tek geçerli araç olarak kullanmayı planladığına dair işaretler vardı ki bu Washington'un Asya-Pasifik'e öncelik vermesi ve petrol zengini Orta Doğu'yu kontrol etme ihtiyacı açısından kritik önem taşıyor. Gerçekten de İran'la konvansiyonel bir savaş, İsrail'in potansiyel yıkımını riske attığı için ABD için artık mümkün değil.
Geleceğin tarihçileri 7 Ekim'de Filistinli direniş gruplarının İsrail'e yönelik saldırılarını inceleyecek, analiz edecek ve aklı başında sonuçlara varacaklardır. Klasik askeri doktrinde bu saldırılar, IŞİD ve Mücahid-i Halk gibi terörist gruplardan oluşan ABD-İsrail ezici gücünü Direniş Ekseni ile eşleşen rakip bir platforma dönüşmeden önce direniş gruplarının önleyici saldırısıydı.
Tahran, kurtlar kapısına dayanmadan önce stratejik derinlik kazanmanın acil bir gereklilik olduğunun farkında. Tahran ikili bir stratejik anlaşmanın hızlandırılması için Moskova'ya baskı yapıyordu ancak Ruslar şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu işi ağırdan aldı. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin 7 Aralık'ta Moskova'ya gerçekleştirdiği "çalışma ziyareti" sırasında Başkan Putin'le görüşmesinin ana gündem maddelerinden biri paktın sonuçlandırılmasıydı.
Nihayet Pazartesi günü Rusya Savunma Bakanlığı nadiren yapılan bir açıklamayla Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun İranlı mevkidaşı Muhammed Rıza Aştiyani'yi arayarak Moskova'nın anlaşmayı imzalamayı kabul ettiğini ilettiğini duyurdu. Savunma Bakanlığı açıklamasında şöyle denildi:
"Her iki taraf da birbirlerinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne koşulsuz saygı da dahil olmak üzere Rusya-İran ilişkilerinin temel ilkelerine bağlılıklarını vurgulamışlardır; bu ilkeler Rusya ve İran arasında imzalanacak olan hükümetler arası büyük anlaşmada da teyit edilecektir, zira bu belgeye son şekli verilmektedir."
İran haber ajansı IRNA'ya göre Şoygu, Rusya'nın İran'ın egemenliği ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığının anlaşmada açıkça belirtileceğini iletti. Haberde ayrıca "iki bakanın bölgesel güvenlikle ilgili konuların önemine dikkat çektiği ve Moskova ile Tahran'ın çok kutuplu bir dünya düzeni kurulması ve ABD'nin tek taraflılığının reddedilmesi için ortak çabalarını sürdüreceklerini vurguladıkları" ifade edildi. [Vurgular eklenmiştir]
Çarşamba günü Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova Moskova'da gazetecilere yaptığı açıklamada yeni anlaşmanın Rusya ve İran arasındaki stratejik ortaklığı pekiştireceğini ve ilişkilerin tamamını kapsayacağını söyledi. Zakharova "Bu belge sadece zamanında değil, aynı zamanda gecikmiş bir belgedir" dedi.
"Mevcut anlaşmanın imzalanmasından bu yana uluslararası bağlam değişti ve iki ülke arasındaki ilişkiler benzeri görülmemiş bir yükseliş yaşıyor" dedi. Zakharova yeni anlaşmanın iki cumhurbaşkanı arasında yapılacak temaslar sırasında imzalanmasının beklendiğini söyledi.
Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov da TASS haber ajansına yaptığı açıklamada Putin ve Reisi arasında yapılacak görüşmenin kesin tarihinin belirleneceğini söyledi. Açıkçası, Orta Doğu jeopolitiği açısından son derece önemli bir gelişme gözlerimizin önünde cereyan ediyor.
İran'ın Çarşamba günü terörist hedeflere karşı gerçekleştirdiği füze ve insansız hava aracı saldırılarının, yeni bölgesel ve uluslararası ortamda kendini savunmak için harekete geçme konusundaki iddiasının canlı bir göstergesi olduğunu söylemek yeterli olacaktır. İran'ın sözde "vekilleri" -ister Hizbullah ister Husiler olsun- Direniş Ekseni içerisinde kendi stratejik konumlarına karar verebilecek yetişkinliğe ulaştılar. Tahran'dan bir yaşam destek sistemine ihtiyaçları yok. Anglosakson stratejistlerin bu yeni gerçekliğe alışması biraz zaman alabilir ama eninde sonunda alışacaklardır.
İran'ın füze ve insansız hava aracı saldırılarını sadece terörle mücadele operasyonları olarak değerlendirmenin bir hafife alma olduğu açıktır. Belucistan'a yapılan saldırı bile, ilginç bir şekilde, COAS General Asim Munir'in Aralık ortasında Washington'a yaptığı bir haftalık ziyaretten bir ay sonra gerçekleşti.
Munir, aralarında Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Savunma Bakanı Lloyd Austin, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Charles Q Brown ve ABD Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Jonathan Finer'ın da bulunduğu üst düzey ABD'li yetkililerle ve tabii ki Biden yönetiminin neocon politikalarının arkasındaki itici güç olan Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland ile görüştü.
Munir'in yüksek uçuş turuyla ilgili olarak 15 Aralık'ta İslamabad'da yapılan resmi açıklamada Pakistan ve ABD'nin "karşılıklı fayda sağlayacak" angajmanlar için "etkileşimleri arttırma niyetinde" olduğu belirtildi. Açıklamada iki tarafın bölgede devam eden çatışmaları ele aldığı ve "İslamabad ile Washington arasındaki etkileşimi arttırma konusunda mutabık kaldıkları" belirtildi.
Açıklamada şöyle denildi: "Görüşmelerde ikili çıkarlar, küresel ve bölgesel güvenlik konuları ve devam eden çatışmalar ele alındı. Her iki taraf da ortak çıkarlar doğrultusunda ikili işbirliğinin potansiyel yollarını keşfetmek için angajmanı sürdürme konusunda mutabık kaldı" denildi.
Açıklamada, iki ülkenin üst düzey savunma yetkilileri arasındaki görüşmede, "terörle mücadele işbirliği ve savunma işbirliğinin temel işbirliği alanları olarak belirlendiği" ifade edildi. Pakistan'dan yapılan açıklamaya göre Munir ise bölgesel güvenlik meseleleri ve Güney Asya'da stratejik istikrarı etkileyen gelişmeler konusunda "birbirlerinin bakış açılarını anlamanın" öneminin altını çizdi.
Pakistan'ın bölgedeki Amerikan çıkarlarına hizmet etme konusunda koca bir tarihi var ve Rawalpindi'deki Genelkurmay Başkanlığı da bu işbirliğinin taşıyıcısı oldu. Pakistan'da yaklaşan seçimlerin Biden yönetimini Munir'e kırmızı halı sermekten vazgeçirmediği bugün kanıtlanmış durumda. Ancak işin iyi tarafı, hem İran hem de Pakistan'ın birbirlerinin kırmızı çizgilerini bilecek kadar akıllı olmaları.
ABD'nin niyeti açık: Tahran'ı, batıda ve doğuda manipüle edilmesi kolay başarısız devletlerle kuşatmak. İran saldırılarının hemen ardından ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile üst düzey Irak yetkilileri arasında Davos'ta alelacele düzenlenen toplantılar gerçekleşti. (burada ve burada)
-
"(Kürdistan'ın) (İsrail'e) petrol ihracatına yeniden başlamasının önemi ve Washington'un "Kürdistan bölgesinin ABD ile güçlü ortaklığına" verdiği destek";
-
Irak ve Suriye'de ABD personeline yönelik saldırıların durdurulmasının önemi;
-
ABD'nin "uzun vadeli, sürdürülebilir bir savunma ortaklığının parçası olarak güvenlik işbirliğini geliştirme" taahhüdü;
-
ABD'nin Irak'ın egemenliğine verdiği destek; ve,
-
Biden'ın Irak Başbakanı Sudani'yi "yakında" Beyaz Saray'ı ziyaret etmeye davet etmesi.
Özetle Sullivan, ABD'nin Irak'taki varlığını güçlendirme niyetini dile getirdi - ve Pakistan'da da benzer hedefleri var. Washington, Pakistan seçimlerinin sonucu ne olursa olsun İmran Han'ın hapiste çürümesini sağlama konusunda Munir'e güveniyor.
Bu stratejik yeniden düzenleme, Afganistan'ın Anglo-Amerikan yörüngesinden kesin olarak çıktığı ve Suudi Arabistan'ın Amerikan çarkının bir dişlisi olmaya ya da aşırıcılık ve terörizm güçleriyle uğraşmaya hiç ilgi göstermediği bir dönemde gerçekleşiyor.
M. K. Bhadrakumar