İNTİZAR - Hizbullah direniş hareketi lideri ve Direniş Ekseni'nin saygıdeğer simgesi Seyyid Hasan Nasrallah'ın onlarca yıllık mücadelenin ardından şehadet mertebesine ulaşmasının üzerinden 40 gün geçti.
Seyyid Nasrallah, Gazze'ye karşı bir yıldan fazla süren acımasız Amerikan-İsrail soykırım savaşı boyunca, en ufak bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, Filistin davasına olan sarsılmaz cesaretini ve bağlılığını göstermiş ve kelimenin tam anlamıyla sözünün eri olmuştur.
Arap liderlerin hala şaşkın ve nasıl tepki vereceklerini bilemedikleri bir dönemde, Seyyid Nasrallah direnişçilerine 8 Ekim'de El Aksa Tufanı (Fırtınası) operasyonuna katılma emri verdi.
Yıllar önce ABD, Lübnanlı direniş hareketinin Filistinlilerle bağlarını koparması karşılığında Hizbullah'a güvenlik garantisi vermeyi teklif ettiğinde Hizbullah buna kararlılıkla yanıt vermişti:
“Filistin'in, halkının, Kudüs'ün ve Mescid-i Aksa'nın güvenliği yokken siz bize güvenlik öneriyorsunuz. Lanet olsun size ve lanet olsun sizin güvenliğinize (garantilerinize).”
Bu açıklama neredeyse 24 yıl önce, Hizbullah'ın İsrail işgal güçlerini Lübnan'dan zorla çıkarmasından kısa bir süre sonra yapılmıştı.
Suriye hariç diğer Arap liderler de bu sözde “güvenlik güvencelerine” kanmıştı.
“Amerikalılar bize Filistinlileri ve direnişlerini kamuoyu önünde desteklemeye devam edebileceğinizi bile söylediler. Bu yüzden bazı (Arap) yöneticilerin Filistinlileri alenen desteklediğini duyuyorsunuz,” diyordu merhum Hizbullah lideri neredeyse on yıl önce.
Bugün, Gazze'de yaklaşık 43.700 Filistinlinin ölümüne neden olan ve bir yıl süren soykırım savaşının ardından, Seyyid Nasrallah'ın sözleri her zamankinden daha güçlü bir şekilde yankılanıyor.
Ancak ardında bilgece sözlerden fazlasını bıraktı. Kendisini ve dünyanın dört bir yanındaki pek çok kişiyi Filistin yanlısı faaliyetleriyle inanılmaz derecede gururlandıran bir Lübnan direnişi bıraktı.
Lübnan'a yönelik mevcut Siyonist savaş, 33 gün süren 2006 savaşını bile geride bıraktı.
O dönemde İsrail işgal güçleri Lübnan'ın on kilometreden fazla içine girmişlerdi; ancak Hizbullah Lübnan toprakları içinde pusular kurarak işgal güçlerini Bint Cubeyl gibi kasabalardan hızla geri çekilmeye zorlamıştı.
Şimdi, bir başka kara işgali girişiminin üzerinden neredeyse bir buçuk ay geçmişken, işgal güçleri sınırda sadece metrelerce ilerliyor ve tek bir Lübnan köyünü bile ele geçiremiyor.
Geçtiğimiz Eylül ayından bu yana en az üç kez Hizbullah, İsrail işgal güçlerini stratejik El-Hiyam köyünde başarıyla püskürttü ve işgali küçük düşürdü.
Bu maliyetli çıkmaz İsrail'i “dolaylı” siyasi müzakerelere zorladı, ancak Lübnan bu sürece dahil olmadı ve ABD elçisi Hochstein Beyrut'ta bulunmuyor.
Bu, İsrail medya organları tarafından bile kabul edilen, tüm ölçütlere göre başarısız bir kara işgalidir.
Yenilginin bir başka kanıtı da Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Yoav Gallant'ı belirsiz bir şekilde görevden alması ve rejimde artan çatlaklara ve parçalanmaya işaret etmesinde görülebilir.
Netanyahu'nun aksine, askeri geçmişi olan Gallant, Lübnan'ın karadan işgalinin İsrail askerleri için intihar anlamına geleceğini kabul etti; sınırda artan İsrail askeri kayıplarına rağmen Netanyahu'nun kabul edemeyeceği bir şeydi bu.
Gallant ayrıca İsrail'in Gazze'de, özellikle de yoğun bombardımana rağmen direnmeye devam eden Cebaliye çevresindeki abluka altındaki bölgenin kuzey kesiminde yaşadığı gerilemelere de dikkat çekti.
Teslim olmak istemeyen tek taraf Netanyahu değil. Filistinliler ve Lübnanlılar da Amerika ve İsrail'in kendilerini direnişe karşı döndürme çabalarına boyun eğmeyerek meydan okumaya ve kararlılıklarını sürdürmeye devam ediyor.
Gazze'nin kuzeyindeki direnç insanı derinden etkiliyor. Sürekli bombalamalara rağmen Filistinliler başka bölgelere sürülmek ya da bir hastane sığınağında diri diri yanmaktansa evlerinde ölmeyi tercih ediyor.
“Bu beyaz bezi çocuklarım için kefen olarak kullanacağım ama asla teslim bayrağı olarak sallamayacağım” diyen cesur bir Filistinli kadın tüm Filistinliler ve Lübnanlılar adına konuşuyor.
Filistin direnişi, ağır bombardımana rağmen Gazze'deki İsrail askeri kayıplarını üstlenmeye devam ediyor; Hizbullah da kuşatma altındaki bölgeye, halkına ve direnişine verdiği desteği sürdürerek bu kararlılığı yansıtıyor.
Hizbullah'ın gücü, Seyyid Nasrallah'ın şehadetinden sonra geleceğine dair tüm şüpheleri ortadan kaldırıyor. Onun liderliği devam etmekte ve Hizbullah onun planlarını yenilenmiş bir kararlılıkla sürdürmektedir.
“Gelecekteki herhangi bir savaşta Lübnan'ın enerji santrallerini, havaalanını, deniz limanlarını bombalarsanız. Biz de sizin işgal altındaki Filistin'deki enerji santrallerinizi, havaalanlarınızı ve deniz limanlarınızı bombalarız,” demişti Nasrallah son konuşmalarından birinde.
Hizbullah bugün bu formülü hayata geçirerek işgal altındaki Hayfa limanı ve Ben Gurion Havaalanı'nın derinliklerindeki hedefleri vurdu. Hizbullah her hamlesiyle bir adım önde olmaya devam ediyor.
Seyyid Nasrallah Gazze'ye kırılmaz ve sarsılmaz bir destek sözü verdi; İsrail bombardımanında şehit edilmesinin üzerinden 40 gün geçmesine rağmen Hizbullah bu sözünü tuttu.
Son konuşmasında “Gazze'de ateşkes sağlanana kadar hiçbir yerleşimci işgal altındaki Filistin'in kuzeyine geri dönmeyecek” dedi. Hizbullah'ın füzeleri o zamandan beri daha fazla yerleşimciyi bölgeyi terk etmeye zorladı.
Daha da önemlisi, Hizbullah askeri kaynaklarının sadece bir kısmını kullandı ve Seyyid Nasrallah'ın Lübnan direnişini karşılamaya hazırladığı olası ABD müdahalesi de dahil olmak üzere çeşitli senaryolar için rezerv tuttu.
İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamaney, Seyyid Nasrallah'ı içten ve güzel bir şekilde anarken “Kardeşim, mahbubum, benim için bir gurur kaynağı” dedi.
Seyyid Nasrallah, Hizbullah'ın sonsuza kadar İsrail rejiminin baş belası olacağını ve işgal altındaki toprakların kurtarılmasına kadar mücadelenin devam edeceğini belirtmişti.
Wesam Bahrani