47078-cats.jpg

Suriye’nin kalbini tövbekâr Araplar mı, yoksa Türkler mi kazanacak?

Tövbekâr Araplar ile Türkler arasında Suriye'nin kalbini kazanmak için kızgın bir rekabet yaşandığını söylersek, sır vermiş olmayız. Suriye dayanışma açıklamalarını artık ciddiye almıyor. Çünkü savaş meydanında yedi seneden fazla dayanarak, Rus, Çin İranlı ve Iraklılar ile güçlü, güvenilir ve gerçek bir ittifak kurduğunu çok iyi biliyor.

18 Ekim 2019 Cuma

İNTİZAR - Suriye devleti, Araplar ve bölge ülkelerinin enkazının altından ansızın ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde çıktı. Müdahaleden muzdarip olan Tük komşusu, iç ve dış krizler yaşıyor. Suriye'nin üyeliğini donduran, şimdi ise Suriye'nin geri dönmesi için yollar ve aracılar arayan Arap Birliği ise, Türkiye'nin kuzeye askeri müdahalesini kınayan kararlar yayınlıyor ve toprak birliğini vurgulayarak bunu düşmanca bir saldırı olarak tanımlıyor. Başkaldıran ve şantaj yapmaya çalışan Kürt ayrılıkçılara gelince, onlar da Amerikalılardan yardım dileniyor ve bağımsızlıklarını kurmak için planlar yapıyorlar. Sırtlarını dayadıkları dayıları, ya da diğer deyişle sponsorları olan Amerika'nın hiç vakit kaybetmeden kendilerini terk etmesi ve düşmanları olan Türklere hazır lokma olarak sunmasının ardından Kürtler kötü günler yaşıyor.

Arap Birliği'nin bildirisinin önemi, Türkiye'nin saldırısını kınamakla sınırlı kalmadı, Arapların Suriye'ye geri dönüşünü de beyan etmiş oldu. Bu şekilde Suriye yeniden egemenlik sahibi bağımsız bir ülke olarak tanındı. Arap Birliği ve özellikle de Körfez ülkeleri, düne kadar Suriye'yi Araplıktan çıkarmış ve Farisiler ile Mecusilere bağlı, ateşe tapan bir ülke olmakla suçluyorlardı. Türkiye'nin saldırısının, Arapların ulusal güvenliğini tehdit ettiğinin vurgulanması ise, iyi niyetli olmayan bir dönüşün sergilendiği bir ikiyüzlülüktür.

***

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt'ın, “Her şeyi kendi ismi ile adlandırmalıyız. Türkiye'nin kuzeyde yürüttüğü askeri operasyonun adı, istila ve saldırıdır” sözleri bizleri şaşırttı. Çünkü hem Ebu Gayt, hem de bu konuşmasını hazırlayanlar ve bu cümleyi tekrar etmesini söyleyenler, bazı şeyleri tüm gerçekliğiyle ifade etmiyor. Özellikle Körfez ülkeleri olmak üzere Arpalar, Suriye'yi, ordusunu ve ekonomisini tükettiğini, on binlerce savaşçıyı ülkeye gönderdiklerini, rejimi devirmek ve ülkeyi yok etmek için yüzlerce milyar dolar harcadıklarını, milyonlarca insanı ülkelerinden göç ettirdiklerini de söylüyorlar mı?

Timsah gözyaşları Suriye'ye ve toprak birliğine dökülmeden önce bu kişilerin tövbe ettiklerini açıklamaları ve Suriye'nin devleti, halkı ve rejiminden özür dilemeleri gerekiyor. Ayrıca harabeye çevirdikleri Suriye'nin maddi manevi yeniden imarı için milyarları ile desteklenen yeni bir plan geliştirmeliler. “Hata işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.” Umulur ki Suriye halkı özürleri ve tövbelerini kabul eder.

Suriye liderliğinin Arap Birliği'ne herhangi bir önem vermediği ve hiçbir yetkilinin bu zayıf birliğe geri dönme isteğini yansıtan bir açıklama yapmaması dikkat çekti. Bundan önce Genel Kurul toplantısı sırasında BM koridorlarında Velid Muallim liderliğindeki bir heyet için oturum açıldığında, Arap Birliği lideri Ebu Gayt ile çok soğuk bir görüşme yaptılar.

Tövbekâr Araplar ile Türkler arasında Suriye'nin kalbini kazanmak için kızgın bir rekabet yaşandığını söylersek, sır vermiş olmayız. İkincisinin kazanması ile bu rekabet bitebilir. Çünkü kesinleşmiş bilgilere göre Suriye liderliği, duygu diliyle değil çıkar diliyle konuşmaya başladı. Dayanışma açıklamalarını artık ciddiye almıyor. Çünkü savaş meydanında yedi seneden fazla dayanarak, Rus, Çin İranlı ve Iraklılar ile güçlü, güvenilir ve gerçek bir ittifak kurduğunu çok iyi biliyor. Bu ittifak, siyasi, askeri ve güçler dengesini kendi lehine çevirmeyi başardı. Suriye 7 yıldır içinde olduğu darboğazdan çıkıp bağımsızlığı ile toprak bütünlüğünün büyük kısmını geri kazanmamış olsaydı, ne Amerikancı Araplar Arap Birliği'ne yeniden geri dönmesi için yalvarmaya koşar, ne de Türkler Suriye ile Rusya'nın gözetiminde bir diyaloğun kapısını açardı.

Türkiye'nin 1998 yılında imzalanan Adana Anlaşmasına geri dönüşü, Suriye'nin kuzeyine bu anlaşma çerçevesinde asker gönderdiğini vurgulaması ve üç milyondan fazla Suriyeli mültecinin, Kuzeyde kurmayı planladıkları yerleşim bölgesine dönüşüne işaret etmesi, işin sonunda Suriye'nin lehinedir. Ülkelerine geri dönen Suriyeliler, Türkiye için ağır bir yük haline geldikten sonra bırakıldı. Zaten sonunda Suriye yönetiminin bayrağı altında olacaklar. Uzlaşma sağlanması ve yeni bir anayasa oluşturulması maddelerinin başta geldiği Soçi ve Astana anlaşmalarının uygulanması için Rusya'nın katıldığı siyasi süreç bu gerçeği doğruluyor.

Suriye devleti, son gelişmeler karşısındaki tepkisinin de ortaya koyduğu gibi, uzun soluklu ve öfkesini bastıran bir politikayı benimsiyor. En azından şimdilik hiddetlenmeden misilleme ve intikama yönelmekten uzak duruyor. Esad rejimini devirmek isteyen diğer Araplar, Kürtler ve Türkler müdahalelerinin bedelini ciddi krizlerle ağır bir şekilde öderken, Suriye'nin girdiği krizden çıkışını büyük oranda bu politika sağlamıştır.

Makalemizi Ebu Gayt'ın ifadelerine geri dönerek tamamlayalım. Her şeyi hile yapmadan doğru tanımları ile ifade ediyor ve diyoruz ki, Şam'ın dehası özellikle Arap kabilelerinin aptallığı karşısında, her şeyin üstesinden gelerek birbiri ardına zaferler kazanıyor. İdlib'de kapıya dayanan savaş, çok yakında Suriye'nin bağımsızlığını tamamen geri kazandıracaktır.

Abdulbari Atvan
Kaynak: Raialyoum
Çeviri: Merve Soydaş
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar