20190430134429.jpg

Seyyid Hasan Nasrallah’ın röportajı ve akılcı bir soru

İsrail'in önünde sadece iki seçenek vardır. Ya, Seyyid alçakgönüllü bir şekilde onlara iyilik yaparken gönüllü bir şekilde ortadan kaybolurlar, ya da büyük savaş ve tüm cephelerin fethedilmesiyle cebren yok olurlar. Burada sorulması gereken soru, Yahudi aklının bu seçimle savaşmaya çalışacağı yolların ne olduğudur.

29 Mayıs 2020 Cuma

İNTİZAR - “Lübnan'dan küçük düşürücü bir şekilde çekilmemiz, hafife alınacak bir durum değildir.” - İsrail Ordusu eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot-

Eizenkot tıpkı diğer Siyonist generaller gibi oldukça kibirli ve küstahtır. Amerikan elçiliklerinin Kudüs'e taşınma töreninin gerçekleştiği gün, Gazze Şeridi'nde yaşanan dikenli teller üzerindeki 64 Filistinlinin şehit edilmesiyle ilgili soruşturma sırasında söylediği sözler, bahsettiğimiz kibir ve küstahlığın açık bir örneğidir: “Arkaya baktığımda on binlerce durumda aşırı güç kullanıldığını gördüm.” Eizenkot şu sözleri ekledi: “Elçiliğin taşındığı gün silahlı olmayan kişiler öldürüldü ancak onlar sabotajcıydılar.” Küstahlığını vurgulayan Siyonist general, savcılık ile dalga geçerek sözlerini sürdürdü: “Herhangi bir hukukçunun bayrak kaldırdığını ya da “saldırıyı durdurun, ben bunu onaylamıyorum” dediğini görmedim. Bu yüzden hiçbir yetkileri yoktur.”

Bu küstahlığı, aşağılanmanın özelliklerinde somut olarak gördüğünüzde işin büyüklüğünden ve konunun sadece bir çekilme ya da yenilgiden ibaret olmadığına emin olabilirsiniz. İsrail onuru gibi savaşını da kaybetti. Ancak 2000 savaşındaki yenilgisi tüm ölçü ve standartlara göre büyük bir felaketti, çünkü yok olma yolunda atılan büyük bir adımdı.

Lübnanlı En-Nur radyosu, Lübnan'ın Siyonistlerden kurtuluş savaşının 20'inci yılı münasebetiyle Seyyid Hasan Nasrallah ile bir röportaj yaptı. Seyyid, 2035 yılında İsrail'in bekası hakkındaki öngörülerine yönelik kendisine doğrultulan soru karşısında şaşırmış görünüyordu. Seyyid'in Siyonist rejimi yok etmek üzere zihninde belirlediği tarihin çok daha yakın olduğu açıktır. Tebessümle örttüğü şaşkınlığını ve İmam Hamanei'nin verdiği tarihe atıf yapması bunu açıklamaktadır. Öyle görünüyor ki Seyyid, İmam Hamanei'nin o zamana kadar İsrail'in kalmayacağını söylediği ifadelerdeki dehşeti vurgulama fırsatını kaçırmadı.

Ben, bu miadın sadece Siyonist politikacılar ve generaller değil aynı zamanda Yahudi devletinin zihnine yerleştiğinden kesinlikle eminim. Hatta onlar, sekseninci kuruluş yıl dönümü kutlamalarını nefretle dolu bir gün olarak görüyor ve Seyyid Hasan Nasrallah'ın açıklamalarının, devlet aklına bunu kesin bir mesele haline getirmek üzere baskı yaptığını düşünüyorlar. Özellikle de, Nasrallah'ın devlet ve halkın zihnindeki güvenirliği asla zedelenmemiştir. Seyyid Nasrallah'ın savaşa girmek istemediğine dair düşmanlarına karşı hitap ettiği konuşmalarında bile mütevazı kişiliğine rağmen, onlar barış ve savaşsızlık halinin tekrarı olmayan bir fırsat olduğunu çok iyi biliyorlar. Hayatta kaldıkları her an, onlar için tarihi bir kazançtır. Çünkü bin yıl sonra burada bir devletleri olduğunu, böyle bir yıl, böyle bir ay ve böyle bir gün yaşadıklarını söyleyebiliyorlar.

Daha önce yazılarımda Sovyetler Birliği'nin çöküş deneyimi hakkında yazı kaleme almıştım. Bu, Direniş Ekseni'nin düşmanın varlığına karşı uygulamaya çalıştığı ve savaş olmadan onları sona erdirecek bir deneyim olabilir. Mesele, artık Seyyid Hasan Nasrallah ile yapılan röportajdan sonra analitik bir görüş olmaktan çıkmıştır. Nasrallah bunu şu şeklide ifade etti: “Uluslararası koşulların ve buna bağlı olarak Siyonist rejimin görevinin değişmesi, yerleşimcileri tek başına göçe itebilir.” İsrail'in önünde sadece iki seçenek vardır. Ya, Seyyid alçakgönüllü bir şekilde onlara iyilik yaparken gönüllü bir şekilde ortadan kaybolurlar, ya da büyük savaş ve tüm cephelerin fethedilmesiyle cebren yok olurlar.

Burada sorulması gereken soru, Yahudi aklının bu seçimle savaşmaya çalışacağı yolların ne olduğudur. Cevabı ise, Seyyid Hasan Nasrallah'ın Dahiye'den Şam ve Tahran'a geçmesinden çok daha kolaydır. Çünkü düşmanın şov niteliğinde içi boş zaferler üretmek için Suriye'deki kırmızıçizgilere saldırmaya kast edeceğini biliyoruz. Bu saldırılar Haşdi Şabi mevkilerine kadar uzanabilir. Almanya'nın yaptığı gibi Avrupa'da Hizbullah'ın faaliyetlerine yönelik uydurma istihbarat raporları sunulacaktır.

2000 yılında, Seyyid Hasan Nasrallah İsrail'i örümcek yuvasından daha zayıf olarak görürken, nasıl olur da bu örümcek ağı 20 yıl sonra, özellikle 2006 yılından sonra Binti Cubeyl'e ulaşarak bu teoriyi yıkmaya çalıştıktan sonra güçsüz hale gelir? Fakat Siyonist rejim, teoriyi kırmak konusunda yine başarısız oldu. Bundan dolayı artık “İsrail yok olacak mı?” sorusu aptalca bir soru haline geldi. Bunun yerin “Filistinliler, Araplar ve Müslümanların Seyyid Hasan Nasrallah'ın çağrısına kulak verip uçakları ve gemileriyle barışa gitmesine izin verecekler mi?” sorusu daha akla uygun ve mantıklıdır.

Bugün ulaşılması uzak gibi görünen ve refah aşamasının ötesine geçen tek şey, önümüzdeki iki yıl içerisinde Filistinlilerin çocuklarını Yafa, Hayfa, Kudüs ve tüm Filistin'deki okullara gitmeye hazırlamasıdır.

İyhab Zeki
Kaynak: El-Ahad
Çeviri: Merve Soydaş
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar