İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi üyesi: Henry Kissinger'in sözleri bana atfedilerek yayınlandı ve eleştirildi
İNTİZAR - İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi üyesi Rahim Bor Azghadi, Havza Haber Ajansı'nın gerçekleştirdiği röportajda kendisine yönelik iftiralara cevap verdi.
Geçtiğimiz haftalarda Irak ve Arap ülkelerindeki birtakım medya organları, size atfedilen bazı cümleler yayınladı. Bu konu hakkında ne düşündüğünüzü öğrenebilir miyiz?
Bu kez ne söylediler? Ahlaki bir soruşturma veya yasal bir kovuşturma olmaksızın ortaya atılan medya yalanları ve uydurma haberler, geçmişte olduğu gibi kendini tekrar ediyor. Ne yazık ki, bazı medya organlarında ahlak ve dürüstlükten eser yok. Öyle görünüyor ki, yaklaşan Irak seçimleriyle birlikte bu tür medya zehirleri tekrar yayılmaya başladı.
Size atfedilerek aktarılan dört nokta vardı. Bunlardan birincisi; Saddam'ı Iraklılar değil, İranlıların idam etmesi. İkincisi; 6 Arap ülkesinin Ayetullah Hamanei'nin kontrolü altında olduğu. Üçüncüsü; Bölgede Amerika'nın dostu olan ülkelere İran'ın müdahale etmesi ve kontrolü sağlamak için rejimlerini devirmesi. Dördüncüsü; İran imparatorluğunu bölgede ilan etmenin zamanını geldiği ve İranlılar olarak bizim, imparatorluğumuzu kurma isteğimizi ila ettiğimiz.
Bu iddialar maalesef ağır bir atmosferin yanı sıra suçlamalar ve yargılara yol açtı. Bu konu hakkında bir açıklamanız var mı?
Bu çok tuhaftır. Kissenger, Brzezinski, Suud yetkililer ve Siyonistlerden aktardıkları sözleri bana atfediyorlar, sonra da bunu yalanlıyorlar. Eğer internet ve iletişim çağında olmasak bile, bu tür yalanların gerçeği her zaman ortaya çıkar.
Şii hilali tehdidi gibi ifadeler, ilk kez Hüsnü Mübarek, Ürdün Kralı ve Siyonistler tarafından gündeme getirildi. Fars veya Şii imparatorluğu tehlikesi söylemleri de, İmam Humeyni zamanından beri Amerikalı, İngiliz ve Suudi liderler tarafından ortaya atılıyor. Bu söylemlerin birkaç amacı vardır. Birincisi; Sünni Müslüman kardeşlerimiz ve Arap ülkelerindeki devrimci kardeşlerimizi, İranlı kardeşlerimize karşı kışkırtmak. İkincisi; Arap ülkelerinde Direniş cephesindeki mücahitlerin hakarete uğraması. Üçüncüsü; Kuzey Afrika ve Batı Asya'daki İslami Uyanış Hareketinin, İran'a dil uzatarak kötülemesi.
İlk suçlama ile ilgili olarak, şunu söylemek gerekiyor; Evet, Irak'taki kardeşlerimiz Saddam'ı cezalandırdı. Irak hükümeti, Iraklı mücahitler ve şehid Muhammed Bakır Sadr'ın öğrencileri, Irak ve İran'da Şii, Sünni, Kürt, Arap, Farisi milyonlarca Müslümanı öldüren bu suçluyu, Şeriat mahkemesinden çıkan karara göre idam ettiler. Amerikalılar, Saddam'ın yandaşları ve Suudilerin Saddam'a desteğine rağmen, bu şeref kardeşlerimize aittir. Diğer konulardaki suçlamaların cevabı da böyle açıktır.
İran İslam Devrimi zaferinin ardından, Amerikalılar, İsrailliler ve İngilizler ülkeden kovulduğunda, bölgede ve dünyada bir İslami uyanış başladı. Bu hareket, sadece İranlıların veya Şiilerin değil, İslami, insani ve evrensel bir hareketti. Bu söylediklerim, Şii ya da Farisi imparatorluğu suçlamalarını ortaya atan İslam düşmanı basının iddialarına karşı, İmam Humeyni'nin 30 yıl önce kullandığı ifadelerdir. İmam bu suçlamalara şu sözlerle cevap vermişti: “Biz imparatorluğa karşıyız. Doğu ve Batının, Amerika'nın ve Sovyetler Birliğinin büyüklüğüne karşıyız. Biz, Siyonist rejimi ortadan kaldırmak ve Filistin'in özgürlüğüne kavuşturmak için çalışıyoruz. Siyonizm ile birlik olan İngiltere, Amerika ve Sovyetler Birliği tarafından kurulan rejimlere karşıyız. (Humeyni) Müslüman gençlerden zulme karşı devrim yapmalarını ve İslami İran'ı tüm Müslüman mücahitlerin ikinci vatanı olarak görmelerini istiyordu. (Şii, Sünni, Arap, Farisi, Türk, Afganlar ve diğerleri için)
Benim söylediklerim, insanların mezhep, ırk ve etnik kökenlere göre bölünmesine karşı olan İmam Humeyni'nin sözlerinin yeniden okunmasıdır. Devrimin çıkışı, küresel bir İslami davet, iyiliğe çağırma kötülükten alıkoyma ve İslam dünyasında adalet kurmak, diktatörler ve müstekbirler için kriz yaratmak ve Müslüman ülkelerdeki güvenlik ve istikrarı savunmaktır.
Evet, İmam Humeyni müstekbirlere karşı mustazafların imparatorluğundan bahsediyordu. İmam, Doğu ve Batı'daki iki süper güç karşısında, İslam için büyük bir güç kurulmasından söz ediyordu. Nitekim bizler de aynı şeyleri söylüyoruz. Bu, Iraklı, Suriyeli, Lübnanlı, Filistinli ve hatta Mısırlı, Faslı, Libyalı, Bahreynli ve mazlum Yemenli tüm mücahitlerin ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer tüm bölgelerdeki baskı altında olan Sünni ve Şii mücahitlerin sloganı ve çağrısıdır. Amerika ve avaneleri karşısında İslam'ın büyük gücü çağrısıdır. Evet, İran özellikle de tüm mezhepler, uyruklar, milletler ve ırklardan mücahitler için ve dünyanın tüm devrimcileri için, güvenli limandır.
İşgalci ve müstekbir orduları topraklarından ilk kovan Arap ülkesi olan Aziz Irak konusuna gelince, mücahit Irak, gerçek demokratik sistemi kuran ilk Arap ülkesidir. Kutsal Irak, vahşi vahhabi terörizmini yenilgiye uğratan ilk Arap ülkelerinden biridir. Batı, Suud ailesi ve Siyonistlerin desteğine rağmen ve en ağır savaşların gölgesinde, yabancıların topraklarını bölmesine izin vermeyen ilk Arap ülkesi Iraktır. Böyle bir halk asla hakir görülemez.
Her halkın kıymeti, yaptığı eylemlerde gizlidir. Irak, hiçbir zaman İranlılar için yabancı bir ülke olmamıştır. Saddam bile Irak ve İran halkını katlettiği sekiz sene zarfında iki ülke halkı arasında tefrika ve düşmanlık yaratamadı.
Irak'ta Ehl-i Beyt'in (a.s) türbeleri ziyaret edilmeye devam etti. Necef'te İmam Ali'nin (a.s), Kerbela'da İmam Hüseyin'in, Kazımeyn'in ve Samarra'nın ziyaretleri, bin yıldan fazla süredir olduğu gibi sürdürüldü. Burası, Şii, Sünni ve İranlı her aile için, güvenli ortam olmaya devam edecek.
Geçtiğimiz yüzyıl, müstekbirler bölgedeki tüm Müslüman halkların haklarını gasp etti. Bizim, sözümüz tek sözdür, dinimiz tek din, düşmanımız tek ve kurtuluş yolumuz da birdir. Baltalarımızı alalım ve Siyonist ağacını kökünden sökmek üzere birleşelim. İslam dünyasını işgal eden Nato ve Amerikan ordularını topraklarımızdan kovalım. Suud ailesi ve Siyonistlere hizmet eden yalancı medyanın ve İngiliz - Amerikan yetkililerin konuşmalarını değil kalplerinizin sesini dinleyin.
İran halkı ve İslam Devrimi liderleri, şeri görevleri gereğince mücahit Irak, direnişçi Suriye, mazlum Bahreyn, şerefli Yemen, fedakâr Lübnan'ın beraberinde Kuzey Afrika'daki mücadeleci halklar, esir düşmüş Filistin ve Arap yarım adası ile Hicaz'da baskı altında olan tüm halklarının yanında durmaktan ve durmaya devam edecek olmaktan dolayı gurur duyuyor.
Amerika ile Nato'nun, Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve diğerlerini işgali, Arap ve İslam ülkelerinin içişlerine gerçekten kötü bir müdahale değil miydi?! Suud ailesi, Katar ve BAE'nin Arap ülkelerine terörist müdahaleleri, katliamları ve Şii - Sünni milyonlarca ezilen Arap ailenin evlerinden sürmesi, terörist ve bölücü bir müdahale ve kriz kaynağı değil midir?
Filistinlilere silah gönderen tek ülke olan İslami İran'ın, Suriye'de, Irak'ta ve Afganistan'da saldırıya uğrayan halkların ve meşru hükümetlerin çağrısına cevap vermesi, diğer ülkelerin işlerine müdahale etmek, kriz çıkarmak ve diğer ülkelerin egemenliklerini tehdit etmek midir?
Eğer Ayetullah Humeyni ve İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamanei'nin sözleri bir tehditse, evet bu ancak küresel müstekbirlerin egemenliğine ve bölgedeki despotizme yönelik bir tehdittir. Bu, Müslüman dünyası için parlak bir umut ışığıdır. Yakında, Arap dünyasının kartalları, Kudüs ufuklarında uçacaktır ve İslam ümmeti, Hint yarımadasından Doğu Asya'ya, Orta Asya ve Balkanların merkezine, Yemen'den Hicaz'a, Mısır, Libya ve Fas'tan İran ve Filistin'e kadar, Muhammedi vahdetin izzetine geri kavuşacaktır. Ancak, ikiyüzlü medya ve Suud ailesi ile Siyonistlerin yandaşlarının yalanlarını değil, aracılar olmadan şeffaf bir şekilde birbirimizi dinler ve dürüst bir şekilde birbirimizle konuşursak bu birlik sağlanabilir.
Kaynak: Hawzahnews
Çeviri: Merve Soydaş