Mübarek Ramazan ayı münasebetiyle Suudi Arabistan'ın MBC televizyon kanalında yayınlanmaya başlayan "Mahrec 7" ve "Ümmü Harun" isimli diziler başta Filistin olmak üzere pek çok Arap ülkesinden izleyicilerin tepkisine neden olurken, sosyal medyada yapılan paylaşımlarda Suudi Arabistan'a ait olduğu MBC Medya grubuna bağlı kanalın boykot edilmesi çağrıları yapılıyor.
Mehr Haber Ajansı muhabiri Rüya Fereyduni, Suudi Arabistan'ın bu tür diziler yapmaktan ne gibi amaçlar peşinde olduğunu Azerbaycanlı Araştırmacı-Yazar ve Yönetmen Mehdi Ferec'e sordu.
İşe Mehdi Ferec'in vediği yanıtlar:
1- Bilindiği üzere Suudi Arabistan kendi güvenliğini sağlamak amacıyla Siyonist rejim ile ilişkileri normalleştirmeye çalışıyor. Sizce Suudi Arabistan bu kez neden dizi yapmak yolunu hedeflerine ulaşmak için seçmiştir?
Öncelikle, özür dileyerek, ben 'normalleşme' teriminin kendisine değinmek isterim. Suudi rejimi ile Siyonist rejimi arasında ne zaman kötü bir durum, kötü bir ilişki söz könusu oldu ki, şimdi de 'normalleşme' sürecine girsinler. 1948'de bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki savaşta kendi çapında savaşa en az asker (1200) gönderen Suudi rejimiydi. İsrail'le bir sonraki savaşta, (1967 "Altı günlük" savaşta) da artık bulunmayan aynı Suudi rejimiydi. Bazen yanıltmak için ufak şeyler yaptılar, ama bunlar da göz boyamk içindi.
Her iki işgal rejiminin kuruluşunda yer alan ana aktör aynı. Aynı aktör nasıl 1878'de Hicaz topraklarının işgali sonucunda Vahhabi zihniyyetli Suudi rejimini kurduysa, aynı işgalin devamı olarak I. Dünya Savaşı ile Siyonist rejimin temellerini attı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra bu günlere denk gelen tarihte, Filistin topraklarının neredeyse tamamının işgali sonucunda 14 mayıs 1948'de Siyonist rejimi kurulmuş oldu. Bu açıdan bu iki işgal rejimi arasında normal olmayan bir ilişki yok. Biz ne zaman Suudi rejiminin Filistin konusunda bağırdığı, sesini yücelttiğini gördük? Biz ne zaman Suudilerin sözde Yüzyılın Anlaşması'na tepki verdiğine şahit olduk? Oysa, Suudi Arabistan değil mi bu anlaşmanın ana aktöründen sadece bir anlaşmada 480 milyar dolarlık silah alıp onu mazlum Yemen halkına doğrultan? Bu aynı Suudi değil mi ki, şimdiki ana aktörün sağmal ineği konumuna inen? Son yıllarda bu iki işgal rejimi arasında değişen ne oldu ki, normalleşme sürecine de gidilsin? Değişen ana aktör, ilişkiler ve hedefler değildir. Yapılması istenen ise başka bir şey.
Gelelim "Suudi Arabistan bu kez neden dizi yapmak yolunu hedeflerine ulaşmak için seçmiştir?" sorusuna. Çok güzel bir soru, biraz daha inceleyelim; "Neden dizi?" ve "hedefleri" konusu çok önemli. Acaba bu hedefler ne, Suudi işgal rejiminin bu dizilerle asıl hedefi ne? Bence, üzerinde düşünülmesi gereken asıl konu bu.
Diziler, bilindiği gibi, son yıllarda sinemanın en etkili silahlarından. İşini ustaca yapan bir yönetmen ve ekibinin yaptığı dizinin etkileri çok derin, daimi ve kalıcı olabilir. Aynı zamanda sinema filmleri ve diziler halkları, vatandaşları uyutmakta ve istenen düşünceye getirilmekte eşsiz role sahip. Aynı şeyler Hollywood tarzı bir sürü sinema filmleri için de geçerli. Yani sinema ve onun önemli bir aracı olan diziler medyanın bir kolu ve propaganda aracı olmakla diğer kollarla en etkili rekabeti sürdürecek kapasiteye malik. Bu tarz faaliyetlerin kitlesel bilincin devşirtilmesinde, hakikatlerin örtbas edilip unutturulmasında belki de üstüne yok. Neden, tekrar vurgulamak isterim, çünkü usta bir yönetmen ve ekibi tarafından yapılmış bir dizi bireyleri değil de, tüm aileyi, ardında da tüm toplumu kendi cazibesine çekebilir. Böylelikle de hedefe ulaşılmış olur. Şu günlerde Netflix platformunda Türkiye'de ahlaksız bir dizinin yayımına başlandı, neden? Türkiye toplumunun nabzını ölçmek, aynı zamanda zihnindeki Müslüman bilinci, şuuru yerle bir edilmek isteniliyor. Aynı oyun genel anlamda dünya sinema sektöründe de bilinçli şekilde yapılmakta. Festivallerin yapımcı ve yönetmenlerini yapılmasına dair ittikleri ana konu genelde eşcinsellik ve onun propagandası yönünde. Tüm bunları göz önüne alırsak, bu dizilerdeki ana hedef "normalleşme" değil de, sözde "Asrın Anlaşması" ile Filistin'in tamamının işgal planının gerçekleşmesi amacına hizmet eden Overton penceresini olabildiğince açmaktır. Özellikle Suud halkı, genelde tüm İslam alemi acilen bu dizilere en sert tepkileri ortaya koymalı, aksi taktirde bunun sonucları çok kötü olacak.
2- Suudi Arabistan'ın siyasi alanda Siyonist rejim ile ilişkileri normalleştirmeye çalışmalarının ardından, şimdi çektiği bu dizilerle ilişkileri kültürel alanda da normalleştirmeye çalıştığını söyleyebilir miyiz?
Medyanın yaşananları kendisinin nasıl algılayıp nasıl yansıttığı çok ömenli. Bu bağlamda genelde ABD ve Batı güdümlü medyanın haber tarzını, haber akışını ve yansıtmak istediği mana çok dikkat edilmesi gereken bir konu. Aradaki ufak olaylar haricinde terörcü, işaglci Suudi rejimi ile aynı paydayi paylaşan terörcü, gasıp ve işgalci İsrail arasında zaten normal ilişki vardı. Hatta bırakalım kültürel alanı, dini, biraz daha ileriye gidelim, İslami hassasiyyetli konularda sadece normal ilişki değil, diğerlerine, hatta Müslümanlara bile tanınmayan imkanlar Siyonist rejime tanındı. Örneğin, mukaddes Kabeyi-Muazzama'nın çevresindeki inşaat işleri genelde İsrail şirketlerine veriliyor. Günümüzde hacıların koluna takılan elektronik bileklikler bile İsrail ürünü, hacıları takip ve denetleyen şirket İsrail'in ve hacıların tüm verileri Suud'dan önce Siyonist rejime aktarılmakta. Hal böyleyken, hangi normalleşmeden söz edilebilir?!
3- Arap ve Müslüman ülkelerin bu tür dizilerin Suudi TV kanallarından yayınlanmasına tepkisi nasıldı?
Çok üzücü konuya girdiniz, maalesef özellikle Filistin konusunda ve bir çok meselede olduğu gibi Arap ve Müslüman alemi sınavında geçemedi. Dünyanın getirilmiş olduğu halihazırki durum yüzünden bu defa bunun objektif yönleri de olabilir. Koronavirüs önlemleri çerçevesinde bir çok ülkede halklar izolasyon durumunda, kimse dışarı çıkamıyor. Dolayısıyla Türkiye'deki gibi hassas Müslümanlar bile etkili bir şekilde buna itirazlarını duyuramıyorlar. Aynı zamanda son dönemlerde dünyayı öyle bir duruma soktular ki, her ülke kendisi ile uğraşmakta. II. Dünya Savaşı ile biten ikinci paylaşım dönemin ardından şu anda üçüncü paylaşım dönemine girmiş bulunmaktayız. Bu dönem önceki ikisindeki gibi gerçek savaşla değil, biyoterör ve dijitalizm devrimi ile gerçekleşmekte. Bu durum ekonomisi çok da iyi olmayan Müslüman halkları daha da zor durumda bırakmakta, ama bu bize düşmanın dayatmak istediği asıl hedefleri, amaçları unutturmamalı, onlara karşı koymamızın önünü almamalıdır. Bu açıdan İran halkının ve devletinin bu savaşta özel bir yeri vardır, dizi konusunda da aynı tarzda tepkilerini ortaya koymaktadır. Türkiye'de daha çok medyada bu itirazlar duyulmakta, devamlı konu ile ilgili haberler basında yer almakta. Aktif protestolardan ise söz edemeyiz. Arap ülkelerine geldiğimizde ise, maalesef pek fazla kayda değer bir tepkiye tanık olmuyoruz. Dünyanın şuanki durumuna rağmen yine de etkili protesto yöntemlerinin var olduğuna inanıyorum. Konunun gündemde tutulması ve gerekli sonuclar doğurması için internet üzerinden bir dizi işler yapılabilir.
4- Sizce bu tür dizilerin yayınlanması ABD'nin açıkladığı sözde barış planının (Yüzyılın Anlaşmas) uygulanması yönünde midir?
Kesinlikle öyledir. Bakın, rahmetli İmam Humeyni (ra) bundan daha 40 sene önce "Amerika büyük şeytandır" dediğinde, belki de hatta birçoğu Müslüman bile bu mesajın ne kadar basiretli bir mesaj olduğunun farkında olmamıştır. Günümüz dünyasında yaşanan bunca ölümlerin, savaşların, terörün, terör ile mücadele adı ile dünya çapında terör planları icra eden, terör ve işgalleri ile halkların servetlerini gasp eden, hukuklarını ellerinden alan kim? Şu anda devam etmekte olan ve tüm dünyayı sarsan, insanların hayat şartlarını zorlaştırarak kendi amaçları doğrultusunda ortaya çıkarılan koronavirüs sürecinin arkasından kim çıktı? Tüm dünya genelinde sağlık sorunu yaratan ve barışı tehlikeye atan ana aktör Batı Asya'da şunu yapamaz mı? ABD'nin bu tür eylemlerinin bir amacı da bizleri esas hedeften olabildiğince uzaklaştırmak. İslam İnkılabı'nın öncelikli, şiarlarından bir tanesi Filistin'dir. Filistin konusu hiçbir halde, hiçbir koşulda arka plana atılamaz ki, istenen de bu zaten. Tüm Müslümanlar, özellikle Arap dünyası bu konuda her zaman teyakkuzda olmalı. Aslına bakılırsa, Filistin konusu yalnız Müslüman aleminin değil de, hem hakiki Hristiyanların hem de hakiki Musevilerin ana konusudur. Bu bağlamda karşılamakta olduğumuz "Dünya Küdus Günü"nün ilanının ne kadar basiretli bir öngörü olduğu, bu günün mesajlarının ne kadar evrensel olduğu anlaşılmakta. Bu günün evrensel mesajlarını tüm dünyaya, tüm halkara anlatmakla ABD'nin sözde barış planının ne kadar karanlık, ne kadar aşağılayıcı bir plan olduğunu dünya halkları da görmüş olucaktır.