Evlat hakkındaki ayetlere ve rivayetlere genel olarak bakıldığında, İslâmî düşüncede evlatlara ve evlatların konumlarına İslâm'ın nasıl baktığına ulaşılabilir. Bu bakışın evlat eğitiminde önemli bir rolü vardır.
İslâm dininde evladı tanıtmak için çeşitli ayetler ve rivayetler vardır. Bunlardan evlatların ebeveynler yanında İlâhî nimetler oldukları, aynı diğer İlâhî nimetler gibi hem onlardan doğru şekilde istifadeyle kendilerinin ve onların tekâmül ve hidayet yolunda fayda sağlayabileceği, hem de onlardan doğru şekilde istifade etmeyerek kendilerini ve onları zillet toprağına bulayabileceği anlaşılmaktadır. Zira Kur'ân-ı Kerim'in buyruğuna göre evlat da mal-mülk ve diğer nimetler gibi, insanın imtihanı için bir vesiledir.
“Mallarınızın ve çocuklarınızın aslında bir sınama olduğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bilin.”[1]
Eğer insan bu imtihandan başarıyla çıkarsa büyük bir sevaba ulaşacaktır; hem dünyevî ve hem de uhrevî sevaba. Zira evlat doğru eğitilirse annesinin ve babasının yardımcısı olabilir. Nitekim İmam Seccad (a.s) şöyle buyuruyor:
“Erkeğin saadeti(nin göstergelerinden biri), ona yardımcı olacak bir evlat sahibi olmasıdır.”[2]
İmam Hasan Askerî (a.s) de şöyle buyuruyor:
“Ne güzel hâmidir evlat.
Hâmisi olan, kendisinden zulümle alınanları, geri döndürür,
Ve zavallı, hâmisi olmayan kimsedir.”[3]
Evlat, doğru bir eğitimle ebeveyninin gözünün nuru, kalplerinin meyvesi ve dünyalarının süsü olacaktır. Peygamber (s.a.a), yemekle dolu bir tabağı evlattan daha iyi bilen Eş'as Bin Kays'a cevabında şöyle buyurdu:
“Evlatlar kalplerin meyvesi ve gözlerin nurudurlar.”[4]
Kur'ân-ı Kerim de “İbadurrahman'ın (Rahmanın kulları)” kimler olduğu hakkında şöyle buyuruyor:
“Ve onlar, “Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et diyenlerdir.”[5]
Yine şöyle buyuruyor:
“Mal ve oğullar[6], dünya hayatının çekici süsüdür.”[7]
Evlatların doğru eğitilmesiyle insan, Allah'ın ecr-i azîm (büyük, ulu kazanç) olarak tabir ettiği uhrevî mükâfatı da elde edebilir. Bu durumda evlat; cennet güllerinden bir gül, bâkiyâtu's-sâlihat (iyi amellerin baki olması, kişinin ölümünden sonra da sevabının artmada devam etmesi), Allah için kulun mirası ve ebeveyninin duacısı ve şefaatçisi olacaktır. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor:
“İyi evlat, cennet çiçeklerinden bir çiçektir.”[8]
Yine şöyle buyurmuştur:
“Kızlar (ebeveynleri için) bâkiyâtu's-sâlihattır(kalıcı iyiliklerdir).”[9]
Zira evlatların yaptığı tüm iyi işler, ebeveynlerin hesaplarına da yazılacaktır. İmam Sâdık (a.s) da şöyle buyuruyor:
“Allah'ın mümin kulundan aldığı miras, müminin ölümünden sonra Allah'a ibadet eden evladıdır.”[10]
Yani aslında evladın ibadeti, Allah'ın kuldan aldığı miras gibi telakki edilmiştir.
Aynı şekilde evlatlar yaşarlarsa ebeveynlerinin duacısı kabul edilmişlerdir. Eğer ebeveynlerinden önce ölürlerse kıyamette onlara şefaat edeceklerdir. Hasan Basrî'nin bir gün şöyle dediği nakledilmiştir:
“Evlat ne kadar kötü bir şey. Zira eğer yaşarsa beni zahmete sokar ve eğer ölürse de beni rahatsız eder”.
Bu sözler İmam Seccad'ın (a.s) kulağına gitti ve İmam şöyle buyurdu:
“Allah'a andolsun ki yalan söylüyor, evlat ne iyi bir şeydir. Zira eğer yaşarsa sürekli (ebeveyni için) hazır bir dua olacaktır ve eğer ölürse (ebeveyni için) önceden gönderilmiş bir şefaatçidir.”[11]
İmam'ın, evladın hazır dua olduğunu buyurması, evladın onlar hakkında daha dua bile etmeden, sadece varlığının anne ve baba hakkında dua olması anlamındadır. Bu anlam, ebeveynlerin rızkını evlatlarının rızkıyla irtibatlandıran “Onlara da size de biz rızık veririz”[12] ayetine teveccüh edildiğinde daha da aydınlanmaktadır. Diğer bir rivayet de şöyledir:
“Kıyamette düşük yapılmış evlatlara cennete girmeleri emredilir. O der ki: Allah'ım, annem ve babam girmeden önce ben girmiyorum.”[13]
Diğer taraftan, eğer ebeveynler evlatları hakkındaki vazifelerine amel etmezler ve onları düzgün eğitmezlerse, hem onların hak yolundan sapmalarına yardım etmiş olacaklar ve hem de onların şerrinden dünya ve ahirette âmânda olmayacaklardır. Zira eğitilmemiş evlattan zarar görecek ilk kimseler ebeveynlerdir. Bazen eğitilmemiş evladın, isteklerinin yerine gelmesi için anne ve babasını her türlü şer'i olmayan işi yapmaya mecbur etmesi mümkündür. Bu yüzden bazı rivayetlerde evlatlar korku, cimrilik ve üzüntü sebebi bilinmişlerdir. Nitekim Resulullah (s.a.a) buyuruyor:
“Evlatlar kalplerin meyvesi ve gözlerin nurudurlar. Bununla beraber korku, cimrilik ve üzüntüye de sebeptirler.”[14]
Eğer ebeveynler cimrilik, korku ve üzüntü gibi gizlenmiş duyguların ortaya çıkmasına sebep olacak şekilde amel ederlerse, evlatlar ebeveynlerinin düşmanları hâline dönüşecektirler. Zira anne ve babalarının (ebeveynlerinin) ahiretini kendi dünyalarına satacaklardır. Kur'ân-ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Şüphesiz sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. O hâlde onlardan sakının.”[15]
Evlatlar ebeveynler için nimettir; tabii ki, eğer ebeveynler onlara karşı kendi vazifelerine amel ederlerse. Yani, eğer mukaddes şeriatın tavsiye ettiği şekilde onların eğitimine özen gösterirlerse, bu nimetlerden de diğer İlâhî nimetlerden olduğu gibi fayda sağlayabilirler. Nitekim bu nimet, diğer bazı nimetler gibi, onlar için bir afete dönüşebilir. Bu, onlara karşı kendi vazifelerine amel etmezlerse olur.
Öyleyse Mâsûmlar'ın (a.s) siyerinden bu İlâhî nimetlerden faydalanmanın doğru yolu bulunmaya çalışılmalıdır ki bu, onların doğru şekilde eğitilmesiyle müyesser olur. Evlatların eğitiminde Mâsûmlar'ın (a.s) eğitim üsluplarından faydalanarak onları doğru yola yönlendirebilir ve Allah'a yaklaşma ve tekâmül yolunda kendi kazancımızı artırabiliriz. Üstelik ebeveynlerin dünya süsü de artmış ve geride onlar için iyi amel ve Allah için bir miras bırakılmış olur.
Dr. S. Ali Hüseynîzade
[1] Enfal, 28.
[2] Kuleynî, Muhammed bin Yâkub; El-Kâfî, C. 6, s. 1, Hadis 2.
[3] Meclisî; Bihâru'l-Envâr, C. 51, s. 162.
[4] Nurî; Mustedreku'l-Vesâil, C. 15, s. 112, Hadis 17689.
[5] Furkan, 74.
[6] Kur'ân-ı Kerim'in evlatlar değil de sadece oğullar demesinin nedeni, oğlanın ailesini savunabilecek güce sahip olmasındandır. Bu yüzden süs olarak bilinmiştir. (Bkz. Mecmau'l-Beyân, C. 6, s. 731.) Elbette Kur'ân-ı Kerim'in bazı tercümeleri ve tefsirlerinde de “benun” kelimesi mutlak evlat olarak çevrilmiştir. Ayetullah Nasır Mekârim Şirazî'nin tercümesinde ve Tefsiru'l-Furkan'da olduğu gibi.
[7] Kehf, 46.
[8] Hurru'l-Âmilî; Vesâilu'ş-Şia, C. 15, s. 97, Hadis 2.
[9] a.g.e., s. 115, Hadis 17700.
[10] Kuleynî; El-Kâfî, C. 6, s. 3, Hadis 12.
[11] Meclisî; Bihâru'l-Envâr, C. 82, s. 132.
[12] İsra, 31: Evlâdınızı, yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; onları da biz rızıklandırırız, sizi de. Şüphe yok ki onları öldürmek, pek büyük bir suçtur.
[13] Hurru'l-Âmilî; Vesâilu'ş-Şia, C. 15, s. 96, Hadis14.
[14] Nûrî; Mustedreku'l-Vesâil, C. 15, s. 112, Hadis 17689.
[15] Teğabun, 14.