thumb2-usa-flag-american-flag-america-prapor-usa-usa.jpg

ABD “artık bir imparatorluk gücü” değildir

"..Zbignew Brzezisnki’nin The American Interest’te yayınlanan “Towards a Global Realignment” (Küresel bir Yeniden Dizilime Doğru) başlıklı makalesi medya tarafından geniş ölçüde göz ardı edilirken; bu yazı, politika belirleyen kuruluşun güçlü üyelerinin, Washington’un ABD hegemonyasını Orta Doğu ve Asya’ya yayma serüveninde üstünlüğünü sürdüreceğine artık inanmadığını da ortaya koyuyor.."

14 Eylül 2016 Çarşamba
İNTİZAR - Dünyanın nereye gittiğini, yarının ülkemiz, bölgemiz ve dünya için neleri getireceğini görmek. hamasetten uzak, rasyonel olabilmeyi gerektiriyor. Rasyonaliteden kopan medeniyetlerin aynı zamanda gelecekleri ile ilgili sağlıklı öngörülerde bulunmaları ve buna dayalı olarak sağlıklı tedbirler alabilmeleri mümkün değildir. Belki ülkemiz için sıradan olan bu hastalıklı durum galiba dünyanın en büyük gücü durumunda olan Amerika'nın muhtemel yöneticileri için de sözkonusu gibi gözüküyor.
 
Brzezisnki'nin yaptığı rasyonel tespitler ve buna dayalı yapılması gerekenlere dair önerileri Amerika'nın artık bir imparatorlık gücü olmadığı durum tespitini de içerirken, yıl sonunda yapılacak seçimler sonrasında muhtemel ABD başkanı olma durumunda olan Hillary Clinton'un ise rasyonaliteden uzak, hala Amerikanın bir imparatorluk gücü sahibi olduğu vehmiyle, bu gücü savaşlar vasıtasıyla kullanma yoluna sapacağı tespiti, önümüzdeki kısa vadede nelerle karşılaşabileceğımızı ortaya koyuyor. Bu tespit Mike Whitney imzası ile Counterpunch.org'da yayınlanan, Ulaş Tekin'in çevirisi ile sendika.org'de alıntıladığımız ve aşağıda ilginize sunduğumuz yazının önemli tespitlerinden biri...
 
 
Kırık Satranç Tahtası: Brzezinski imparatorluktan vazgeçiyor
 
Washington'un dünyayı yönetme planının ana mimarisi şekil değiştirdi, Rusya ve Çin'le bağ kurmaya ihtiyaç duydu. Zbignew Brzezisnki'nin The American Interest'te yayınlanan “Towards a Global Realignment” (Küresel bir Yeniden Dizilime Doğru) başlıklı makalesi medya tarafından geniş ölçüde göz ardı edilirken; bu yazı, politika belirleyen kuruluşun güçlü üyelerinin, Washington'un ABD hegemonyasını Orta Doğu ve Asya'ya yayma serüveninde üstünlüğünü sürdüreceğine artık inanmadığını da ortaya koyuyor. Bu fikrin başlıca destekçisi olan ve imparatorluğun genişlemesinin detaylı planını 1997'de yayınlanan kitabı Büyük Satranç Tahtası: Amerika'nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri isimli kitabında kaleme alan Brzezinski yüz seksen derece döndü ve stratejiyi geniş ölçüde revize etme ihtiyacı hissetti.
 
American Interest'te yayınlanan makaleden bir parçayı buraya alırsak:
 
“Küresel anlamda egemen olduğu çağ sona ererken, Birleşik Devletler'in, küresel güç mimarisinin yeniden şekillenmesine ön ayak olması gerekiyor.
 
Yeni şekillenen küresel politik iktidar ilişkilerinin dağılımına ve Orta Doğu'daki şiddetli siyasal uyanışa ilişkin beş temel olgu yeni bir küresel yeniden dizilişin ortaya çıkış sinyallerini veriyor.
 
Bu olgulardan ilki Birleşik Devletler'in hala siyasi, iktisadi ve askeri bakımdan dünyanın en büyük oluşumu olduğu; ancak bölgesel dengelerdeki karmaşık jeopolitik değişiklikler göz önünde bulundurulursa küresel anlamda artık bir imparatorluk gücü olmadığıdır.” (Toward a Global Realignment, Zbigniew Brzezinski, The American Interest)
 
Tekrar edersek: ABD “artık bir imparatorluk gücü” değildir. Bu değerlendirmeyi Brzezinski'nin yıllar önce ABD'nin “dünyanın en büyük gücü” olduğunu iddia ettiği zamanlar Satranç Tahtası'ndaki şu ifadeleriyle karşılaştıralım.
 
“Yirminci yüzyılın son on yılı, dünya meselelerinde tektonik bir değişime şahit oldu. Tarihte ilk kez, Avrupalı olmayan bir güç Avrupa iktidar ilişkilerinin başhakemi olmakla kalmadı, aynı zamanda dünyanın en büyük gücü olarak belirdi. Sovyetler Birliği'nin başarısızlığı ve çöküşü, Batı Yarıküresi'nden bir gücün, Amerika Birleşik Devletleri'nin, tek başına ve aslında gerçek anlamıyla ilk küresel güç olarak hızlı yükselişinin son hamlesiydi.” (“The Grand Chessboard: American Primacy And Its Geostrategic Imperatives,” Zbigniew Brzezinski, Basic Books, 1997, p. xiii)
 
AI'de yayınlanan makaleden devam edelim:
 
“Gerçek şu ki; Amerika tarih sahnesine çıkana kadar gerçek anlamda küresel olarak ‘egemen' bir güç hiçbir zaman olmamıştı…. Yeni ve kesin küresel gerçeklik Amerika'nın aynı anda hem en zengin hem de askeri olarak en büyük güç olarak tarih sahnesinde belirmesiydi. 20. Yüz yılın ikinci yarısı boyunca hiçbir güç onun yanına bile yaklaşamadı. Bu dönem şimdi sona eriyor.” (AI)
 
Ama neden “bu dönem şimdi sona eriyor”? Brzezinski'nin ABD'yi “dünyanın en büyük gücü” olarak tanımladığı 1997'den bu zamana ne değişti?
 
Brzezinski, bu ani geri dönüşün yakın nedenleri olarak Rusya ve Çin'in yükselişini, Avrupa'nın zayıflığını ve “post-kolonyal Müslümanlar arasındaki şiddetli politik uyanış”ı işaret ediyor. İslamiyet üzerine yorumları özellikle öğretici, öyle ki Brzezinski “özgürlüklerimize yönelen tehdit” gibi tipik hükümet klişelerinden ziyade terörizmin rasyonel bir açıklamasını sunuyor. Kendi adına Brzezinski, terörün ortaya çıkmasını fanatik psikopatların düşüncesiz şiddeti olarak değil, (derin adaletsizlik duygusundan doğan) “tarihsel intikamların zembereğinden boşalması” olarak görüyor.
 
1500 kelimelik kısa bir makalede Brzezinski, doğal olarak, ABD'nin gelecekte karşılaşabileceği tüm zorlukları (veya tehditleri) ele alamazdı. Ama şurası açık ki, Brzezinski'yi en çok endişelendiren şey Rusya, Çin, İran, Türkiye ve diğer Orta Asya ülkeleri arasındaki iktisadi, siyasi ve askeri bağların güçlenmesi. Bu, Brzezinski'nin kaygı duyduğu temel alan ve aslında bunu daha 1997'de Satranç Tahtası'nı yazdığı zaman da sezmişti:
 
“Dolayısıyla Amerika Birleşik devletleri, Amerika'yı Avrasya'dan atmaya çalışan, bu nedenle Amerika'nın küresel güç olarak statüsünü tehdit eden bölgesel koalisyonlarla nasıl baş edeceğine karar vermek zorunda kalabilir.” (p.55)
 
“Eski imparatorlukların acımasız çağlarını çağrıştıran bir terminolojiyle söylemek gerekirse, yayılmacı jeostratejilerin üç büyük önkoşulu, gizli anlaşmaları önlemek, güdümlü devletlerin güvenlik açısından bağımlılıklarını devam ettirmek, tebaaları itaatkar kılmak, koruma altında tutmak ve barbarların bir araya gelmesini önlemektir. ” (p.40)
 
“… vassallar arasında gizli anlaşmaları önlemek” işte bu her şeyi söylüyor öyle değil mi?
 
Obama yönetiminin pervasız dış politikası, özellikle de Libya ve Ukrayna'da hükümetlerin devrilmesi, bu anti Amerikan koalisyonların oluşmasını ciddi biçimde hızlandırdı. Başka bir deyişle, Washington'un düşmanları, yine Washington'un davranışına yanıt olarak ortaya çıktı. Obama bunun için yalnızca kendisini suçlayabilir.
 
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin büyüyen bölgesel istikrarsızlık tehdidine ve NATO güçlerinin Rusya'nın çeperindeki ve Orta Doğu'daki ülkelerle ittifaklarını güçlendirerek Rusya sınırlarına yerleşmesine yanıt verdi. Aynı zamanda, Putin ve BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkelerindeki meslektaşları, ABD'nin küresel gücünün kaynağını oluşturan dolara dayalı sistemi er geç zora sokacak, alternatif bir bankacılık sistemi (BRICS Bank ve AIIB) kurdu. Bu yüzden Brzezinski, 180 derecelik hızlı bir dönüş yaptı ve ABD hegemonyası için planını değiştirdi; bunun sebebi ise gelişmekte olan ve henüz hizaya sokulmamış ülkeler arasında meydana gelmekte olan dolara dayalı olmayan ve batılı Merkez Bankası oligopolünün yerini alabilecek bir sistemin tehlikelerine ilişkin endişesidir. Eğer bu gerçekleşirse, bu durumda ABD, küresel ekonomi üzerindeki mutlak iktidardaki pozisyonunu yitirecek ve balık istifi dolarların değerli mal ve hizmetlerle takas edilmesini sağlayan bu zorba sistem sona erecektir.
 
Ne yazık ki, Brzezinski'nin bu daha temkinli yaklaşımı, silahların gücüyle imparatorluğun yayılmasına güçlü biçimde inanan, başkanlığın favorisi Hillary Clinton tarafından benimsenecek gibi görünmüyor. 2010'da yaptığı “Amerika'nın Pasifik Yüzyılı” başlıklı konuşma ile stratejik sözlüğe “dönüm noktası” (pivot) sözcüğünü kazandıran kişi bizzat Clinton'un kendisiydi. Foreign Policy'de yayınlanan konuşmanın bir bölümünde:
 
“Irak'taki savaş duruldukça Amerika güçlerini Afganistan'dan çekmeye başladı. Amerika şu anda tam dönüm noktasında duruyor. Son 10 yılda, bu iki tiyatroya muazzam kaynaklar ayırdık. Önümüzdeki 10 yılda zamanımızı ve enerjimizi nereye harcayacağımız konusunda akıllı ve sistematik olmalıyız. Böylece, kendimizi liderliğimizi sürdürmemizi, çıkarlarımızı güvence altına almamızı ve değerlerimizi geliştirmemizi sağlayacak en iyi pozisyonda konumlandırılabiliriz. Bu yüzden, Amerikan devlet idaresinin önümüzdeki 10 yılda önünde duran en önemli görevlerden bir tanesi Asya-Pasifik bölgesinde ciddi biçimde arttırılmış – diplomatik, ekonomik, stratejik ve başka biçimlerdeki – yatırımlara odaklanmak olacaktır…
 
Asya'daki büyümenin ve dinamizmin dizginlenmesi Amerikan ekonomik ve stratejik çıkarları için merkezi konumda ve Başkan Obama için birinci önceliktedir. Asya'daki açık pazarlar Birleşik Devletler'e eşi benzeri görülmemiş yatırım, ticaret ve ileri teknolojiye erişim fırsatları sunuyor….Amerikan şirketleri Asya'daki geniş ve büyümekte olan tüketici tabanına erişme (ihtiyacı duyuyor)…
 
Bölge, hali hazırda küresel çıktının yarısından fazlasını üretiyor ve küresel ticaretin yaklaşık olarak yarısı burada gerçekleşiyor. Başkan Obama'nın 2015 itibariyle ihracatı ikiye katlama hedefini gerçekleştirmek için çabalarken, Asya'da daha fazla ticaret yapma fırsatlarını… ve Asya'nın dinamik pazarlarındaki yatırım fırsatlarımızı da kolluyoruz.”
 
(“America's Pacific Century”, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton”, Foreign Policy Magazine, 2011)
 
Clinton'un konuşmasını Brzezinski'nin 14 yıl öncesinde Stranç Tahtası'nda yaptığı değerlendirmelerle karşılaştıralım:
 
“Amerika için en önemli jeopolitik ödül Avrasya'dır… (p.30)….. Avrasya yerkürenin en büyük kıtasıdır ve jeopolitik olarak bir eksendir. Avrasya'ya hükmeden bir güç, dünyanın en ileri ve ekonomik olarak en verimli üç bölgesinden ikisini kontrol edecektir…. Dünya nüfusunun yaklaşık % 75'i Avrasya'da yaşamaktadır ve dünya fiziksel zenginliklerinin çoğu, hem yatırımlar hem de yeraltı zenginlikleri bakımından burada bulunmaktadır. Avrasya, dünya GSMH'sinin % 60'ına ve dünyanın bilinen enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir.” (p.31)
 
Stratejik amaçlar her iki yaklaşımda da özdeştir, tek fark Brzezinski'nin değişen koşullar ve ABD zorbalığına, egemenliğine ve yaptırımlarına karşı büyüyen direnişi baz alarak yaptığı rota düzeltmesidir. ABD küresel egemenliğinin taşma noktasına henüz gelmedik, ancak o gün hızla yaklaşıyor ve Brzezinski bunun farkında.
 
Bunun aksine Clinton hala kendisini ABD hegemonyasını Asya'ya yayma hedefine ciddi biçimde adamış durumda. Bunun ülke veya dünya için taşıdığı riskleri anlamaktan uzak ve ABD savaş makinesi durdurulana kadar müdahaleler konusunda ısrar etmeye devam edecek. Kendisinin abartılı retoriğini yargılayarak bir kestirimde bulunursak, bu muhtemelen onun ilk döneminde bir yerlerde gerçekleşecek.
 
Brzezinski, alttan alma, gelecekteki çatışmaları asgariye indirme, nükleer bir felaketten kaçınma ve küresel düzeni (namı diğer “dolar sistemi”ni) koruma konusunda rasyonel ama kendine hizmet eden bir plan sunuyor. Ancak kana susamış Hillary onun tavsiyelerine uyar mı?
 
Asla mümkün görünmüyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar