firat_kalkani_opera_yonu_h2356.jpg
  • Anasayfa» 
  • Alıntılar»
  •  Direniş Ekseni ülkelerinin medyasında Türkiye'nin bölge ve özelde Suriye politikasına itirazlar artıyor

Direniş Ekseni ülkelerinin medyasında Türkiye'nin bölge ve özelde Suriye politikasına itirazlar artıyor

Türkiye'nin darbe girişimi ardından bölgesel politikalarının ve özelde Suriye politikasının değişebileceğine dair beklentilerin gerçekçi olmadığı netleştikçe Direniş Ekseni ülkelerindeki medya organlarında yer alan analiz yazılarında da bu durum kendini belli etmeye başladı. Türkiye'nin söz konusu politikalarına dair değerlendirmeler darbe girişimi öncesindeki sertlik tununa ulaşmış gözüküyor.

22 Eylül 2016 Perşembe
İNTİZAR - Türkiye'nin dış politikası ile ilgili olarak 15 temmuz darbe girişimi ardından değişime gideceğine, farklılaşacağına dair bir beklenti söz konusu olmuştu. Fakat bu beklentinin gerçekçi olmadığı görüldükçe, Direniş Ekseni'nin lokomotifi olan İran İslam Cumhuriyeti'nin medya organlarında Türkiye'nin genelde bölge dışpolitika uygulamalarına, özelde ise Suriye politikalarına olan itirazlar netleşerek, artan bir şekilde devam ediyor.
 
Özellikle Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonu ile birlikte hem Suriyeli hem de İranlı yetkililerin verdiği tepkilerin de etkisi ile oluşan kafa karışıklığı giderek yerini daha net bir bakışa bırakıyor. Zira Türkiye'nin özellikle bölgesel ve Suriye politikalarında aslında hiç bir şeyin değişmediği gayet net bir şekilde farkediliyor artık. Bu çerçevede Parstoday'ın Türkçe sayfasında Seyid Ali Gaemmagami imzası ile yer alan analiz yazısını ilginize sunuyoruz...
 
 
Türkiye hükümetinin bölgesel hatalı dış politikalarını sürdürmesi
 
Irak ve Suriye'ye sınır ötesi operasyon konusunda hükümete verilen yetkinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi, TBMM Başkanlığı'na sunuldu. Türkiye başbakanı Binali Yıldırım'ın imzasıyla gönderilen tezkerede, "Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının Türkiye ulusal güvenliğini tehdit ettiği belirtildi.
 
Tezkerede Türkiye'nin, Irak'ın toprak bütünlüğü, milli birliği ve istikrarının korunmasına büyük önem verdiği,  "Diğer taraftan, Irak'ın kuzey bölgesinde PKK terör unsurlarının varlığını sürdürdüğü, ülken güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturduğu, DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin Suriye'nin kuzeyindeki mevcudiyeti devam ettirdiği, Türkiye'ye yönelik silahlı eylemler ve bombalı intihar saldırıları gerçekleştirildiği" belirtildi. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti ve Türkiye başbakanı yıldırım Irak ve Suriye'deki tekfirci teröristlerle etnik milliyetçi sözde Türkmen ordusu kurup  Amerika ve Suudi Arabistan Krallığıyla ittifak halinde destekledikleri halde Suriye hükümetini halka yönelik zulüm, şiddet ve saldırılarını, terör gruplarına desteğini, etnik ve mezhepsel politikalarını sürdürmekle suçlamaktadır. AKP hükümeti ayrıca Türkiye'nin Irak ve Suriye'den kaynaklanan, ulusal güvenliğinin tehlikeye girdiğini iddia edip, Amerika özel timleri ve şemsiyesi altında tehdit ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan doğan hakları kullanıp, bu ülkelere askeri müdahalelerde bulunmaktadır. AKP hükümeti, BMGK'nin bazı kararlarını suistimal edip, tezkerede TSK'nın gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasını istemektedir.
 
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyıp Erdoğan'da BM'deki konuşmasında pek çok ülkede terör saldırılarından ötürü yüz binlerce insanın öldürüldüğünü, DAİŞ, El Nusra ve PYD/YPG gibi terör örgütleri bölgedeki eylemlerinin sürdüğünü,  Yemen'den Ukrayna'ya pek çok sorunun yaşandığını söyledi.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suriye topraklarında kimsenin gözünün olmaması gerekir” dediği halde, çok sayıda tekfirci terörist ve etnik Türk milliyetçisinden oluşan ve El Kaide uzantısı çetelerden oluşan ve DAEŞ gibi kana susamış olan  sözde Suriye muhalefetini Fırat Kalkanı Harekatıyla desteklediklerini, Suriye'deki ılımlı muhalif unsurların özgüvenlerinin yerine gelmesini de sağladıklarını belirtip, Suriye topraklarında gözü olmadığı iddiaları kendiliğinden yalanlanıyor.
 
Erdoğan bir taraftan PKK ve PYD ile DAEŞ'i terör örgütü olarak ilan ediyor, diğer taraftan Amerika'nın Irak ve Suriye'deki saldırgan ve müdahaleci girişimlerini destekleyip işbirliği yapıyor. Amerika Irak'ın kuzeyinde bağımsızlık sloganı atan ve Suriye'nin Kürt bölgelerini de kendine katmak isteyen Irak Kürdistan demokrat partisi ve onun Suriye uzantısını destekliyor. PKK da kuzey Irak'ta yani Amerika'nın tam denetimi altında konuşlandırılmıştır. Amerika ayrıca PYD ile de ittifak kurmuştur. Barzani ile PKK ise sadece güç ve iktidar kurma mücadelesi içindedirler. Her iki örgüt Amerika tarafından desteklenmektedir. Amerika bir taraftan AKP hükümetini ve diğer taraftan PKK gibi örgütleri desteklemektedir. Yani denge politikası uygulamaktadır. Amerika'nın Suriye ve ırak'ta DAEŞ başta olmak üzere Selefi Vahhabi tekfirci terör örgütleri desteklediği de inkar edilmez bir gerçektir. Bundan amacı İslam ve Arap ülkelerini terörizmle terbiye etmek ve İslam ile Müslümanlara karşı dünya toplumunda kin ve nefreti uyandırıp körüklemektir. Suriye ve Irak ile Yemen'de milyonlarca masum insanın mülteci duruma düşmesinin nedeni aşırıcı tekfirci terör örgütlerinin katliamları ve yıkıcı saldırıları veya Suudi krallık rejiminin vahşi savaşları dayatıp sürdürmesidir. Türkiye hükümetiyse gerici Amerika işbirlikçisi dikta Arap rejimleriyle birlikte tekfirci terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmaktadır.
 
Erdoğan haklı olarak dünya beşten büyüktür diyor. Elbette Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinin tekelci vetosu, uluslar arası hak ve eşitlikle adaleti ihlal etmektedir. Ancak Erdoğan'ın bu sloganı Rusya ve Çin'in vetosu üzerine Amerika'nın Suriye işgalini önlemesinden doğan itiraz sesi olup gerçekçi bir talep değildir.
 
Erdoğan Suriye'de uçuşa yasak ve tampon ile güvenlik bölgesinin kurulması çağrısını tekrarlamaktadır. Bu çağrıda Amerika ve batılı güçler ve NATO'nun işgali anlamındadır ve Suriye toprakları ve milli hakimiyet hakkının parçalanması anlamındadır.
 
AKP hükümeti, Amerika'yı işgale çağırdığı, NATO'nun saldırı mızrağı olduğunu ilan ettiği, Yemen halkının Suudi krallık rejimi tarafından katliamına lojistik ve istihbarat desteği verdiği, Suriye Irak ve Yemen ile Lübnan'da Alevi, Şii, Zeydi Müslümanları Rafizi ve Safevi diye tekfir edip, katliamdan geçireceklerini küstahça ilen eden terör örgütlerini beslediği halde Suriye ve Irak hükümetlerini mezhepçilikle suçlaması ve kendini kurtarıcı olarak sunmaya çalışması inandırıcı değildir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar