82303-cats.jpg

Suriye’de ABD-Rusya çatışması riski artıyor

ABD ile müttefiklerinin diplomatları, Pazar günü, BM Güvenlik Konseyi toplantısında, kışkırtıcı bir şekilde, Moskova’yı Suriye’de “savaş suçları” işlemekle suçlayarak ve bu nükleer silahlı güçle doğrudan bir askeri çatışma riskine hazır oluşlarını göstererek, Rusya’ya karşı saldırıyı sürdürdüler.

28 Eylül 2016 Çarşamba
ABD ile müttefiklerinin diplomatları, Pazar günü, BM Güvenlik Konseyi toplantısında, kışkırtıcı bir şekilde, Moskova'yı Suriye'de “savaş suçları” işlemekle suçlayarak ve bu nükleer silahlı güçle doğrudan bir askeri çatışma riskine hazır oluşlarını göstererek, Rusya'ya karşı saldırıyı sürdürdüler.
 
Güvenlik Konseyi'nin acil toplantısının çağrısı, Rusya'ya karşı savaş suçları işlemeye ilişkin doğrulanmamış suçlamalar yapma açık amacıyla sürekli üyeler ABD, Britanya ve Fransa tarafından yapıldı.
 
Geçtiğimiz Pazartesi günü bir BM yardım konvoyuna düzenlenen saldırıya değinen ABD'nin BM temsilcisi Samantha Power, toplantıda, “Rusya'nın desteklediği ve yaptığı şey terörle mücadele değil, barbarlık.” diye konuştu.
 
Power, konuşmasını, Perşembe günü Halep'in asi kontrolündeki bölgelerine bir saldırı başlatan Suriye hükümetinin, Rusya'nın desteğiyle, yerleşim yerlerini ayrım gözetmeksizin bombaladığını söyleyerek sürdürdü. O, “Rusya ve Esad, barış peşinde olmak yerine, savaşıyor. Rusya ve Esad, sivillere hayat kurtarıcı yardımları ulaştırmaya yardım etmek yerine, insani [yardım] konvoylarını, hastaneleri ve çaresizce insanları hayatta tutmaya uğraşan ilk müdahale ekiplerini bombalıyor.” iddiasında bulundu.
 
Britanya Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Pazar günü BBC ile bir röportajında, Rusya'nın savaş suçlarından soruşturulması gerektiğini söyleyerek, daha da ileri gitti.
 
ABD'li ve Britanyalı politikacıların iddia edilen insan hakları ihlalleri üzerine kampanyası, bütünüyle ikiyüzlüdür. Gerçekte, bir haftadır devam eden ateşkesin geçtiğimiz hafta başında çökmesi, koalisyon güçlerince çok iyi bilinen Suriye ordu mevzilerinin ABD savaş uçakları tarafından kasten vurulmasıyla tetiklenmiş; saldırı, IŞİD savaşçılarına bölgenin kontrolünü ele geçirme imkanı sağlamıştı. Buna ek olarak, El Kaide'nin eski Suriye kolu El Nusra Cephesi'nin hakim olduğu ABD destekli “asiler”, çeşitli vesilelerle ateşkes şartlarını sistematik olarak ihlal ettiler. Yardım konvoyuna yönelik daha sonraki saldırı, sivillerin kaçmasını engellemekle suçlanan bu güçler tarafından yapılmış olabilirdi.
 
Rusya'nın BM temsilcisi Vitali Çurkin, Suriye'de bir barış anlaşmasına ulaşmanın, Washington'ın El Nusra'ya devam eden desteği nedeniyle, “neredeyse imkansız” olduğunu belirtti. Çurkin, Güvenlik Konseyi toplantısında, “Onlar, tanklarla, APC'lerle [zırhlı personel taşıyıcı], saha topçularıyla, çoklu roket atarlarla… ağır silahlar dahil onlarca donanımla silahlandırılıyorlar… Kuşkusuz, bu donanımları kendileri yapamazlardı. Bunların hepsini onlardan aldılar ve bunlar, hala, onlara, muhtemelen görmezden gelinerek, ABD ile birlikte Batılı destekçileri tarafından sevk ediliyor.” diye konuştu. Çurkin, konuşmasını, El Nusra'yı Halep'e insanı yardımı engellemekle ve hükümetin kontrolündeki bölgelere ayrım gözetmeyen saldırılar başlatmakla suçlayarak sürdürdü.
 
Pazar günü, çatışmalar, ülke genelinde şiddetlendi. El Nusra'nın hakim olduğu Esad karşıtı güçlerin kontrol ettiği Halep'in doğusuna yönelik hava akınlarında 26 ile 43 arasında sivilin öldürüldüğü bildirildi. Aynı anda, asiler, hükümetin elindeki Masyaf'ı art arda ikinci gün topçu ateşine tuttular.
 
Washington'ın ve müttefiklerinin, ateşkesi, hiçbir zaman, beş yıllık çatışmaya son vermenin bir aracı olarak görmediği giderek açık hale geliyor. Onlar, bunun yerine, İran ve Hizbullah savaşçılarının desteğine sahip Esad birliklerinin artan saldırısı altında olan vekil güçlerine yeniden ikmal sağlamak ve Şam'daki rejim değişikliği savaşının büyük çaplı bir yoğunlaşmasını hazırlamak için anlaşmayı kabul ettiler.
 
Bu, Pazar günü, çoğu ABD tarafından desteklenen bir dizi asi grubunun imzaladığı ve savaşın sona ermesi için herhangi bir görüşmeyi reddeden bir açıklama yayınlandığında, açıkça ortaya kondu. Açıklama, “Müzakereler, mevcut koşullar altında, artık faydasız ve anlamsızdır.” diye ilan etti.
 
Power ile Fransa'nın ve Britanya'nın BM temsilcileri, Esad hükümetinin, rejim değişikliği yönündeki planlarına tamamen teslim olmasından başka hiçbir şeyi kabul etmeyeceklerini açıkça ilan edecek şekilde, Suriye temsilcisi konuşurken Güvenlik Konseyi toplantısını terk ettiler.
 
Rusya'ya yönelik saldırgan suçlamaların açık hedefi, savaş için sahte bir bahane sağlamaktır. Libya lideri Muammer Kaddafi'nin Mart 2011'de Bingazi'deki sivilleri katletmeye hazırlandığı iddiasından, Suriye hükümet güçlerinin Ağustos 2013'te zehirli gaz saldırısı başlattığına ilişkin yalan suçlamalara ve şimdi de, Rusya'nın sivil halka karşı “savaş suçları” işlediği üzerine doğrulanmamış iddialara kadar, Washington ve müttefikleri, Ortadoğu genelinde büyük bir askeri şiddet tırmanmasını meşrulaştırmak için tekrar tekrar bu tür insan hakları propagandasına sarılmıştır.
 
Şirket kontrolündeki medya, Rusya'yı şeytanlaştırma ve ABD'yi ihlal edilmiş bir görgü tanığı olarak sunma amacıyla kolları sıvamış durumda. Makaleler ve televizyon haberleri, düzenli biçimde, ateşkesin bozulmasının nedeni olarak, herhangi bir somut delil olmaksızın Rusya'yı ve Suriye hükümetini sorumlu tuttukları yardım konvoyu saldırısından söz ediyor.
 
New York Times, Cumartesi günü, Anne Barnard ile Somini Sengupta'nın yazdığı ve neredeyse kesin bir şekilde Rusya'nın sorumlu olduğunu ileri süren, “Cennetten cehenneme: Suriye'de bir yardım konvoyu nasıl vuruldu” başlıklı bir başka propaganda yazısı yayınladı. Gazete, bazı ABD yanlısı ve Esad karşıtı asilerle bağlantılı güçler dahil, ismi açıklanmayan kaynaklarla görüşmelere dayanarak, “Röportajlar ve diğer malzemeler, Rusya ya da Suriye uçaklarının –muhtemelen her ikisinin de– gerçekleştirdiği aralıksız, koordineli bir saldırı olduğunu gösteriyor.” diye ilan etti.
 
Daha sonra, Pazar günü, Halep mahallelerine karşı misket bombaları, beyaz fosfor, kimyasal silahlar ve varil bombaları konuşlandırılmakta olduğunu iddia eden haberler ortaya çıktı.
 
ABD'nin Suriye'deki kışkırttığı rejim değişikliği savaşı, halihazırda, yarım milyon insanın yaşamına mal olmuş; ülke nüfusunun yarısını yerinden yurdundan etmiş ve tüm bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmıştır.
 
Rusya'nın şeytanlaştırılması, büyük güçleri hızla bölgesel ve küresel bir çatışma içine çekecek bir savaşa zemin hazırlıyor. Bu, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford'un geçtiğimiz hafta Kongre'ye yaptığı açıklamalarla da vurgulandı. Dunford, Cumhuriyetçi Senatör Roger Wicker'ın ordunun bir uçuşa yasak bölge uygulama yönünde kararlı bir harekette bulunup bulunamayacağına ilişkin sorusuna, şu yanıtı verdi: “Şu an için, Suriye'nin tüm hava sahasını kontrol etmek, Suriye ve Rusya ile savaşa girmemizi gerektirecektir. Bu, benim kesinlikle almayacağım oldukça temel bir karardır.”
 
Pentagon'daki üst düzey ordu subayları, ateşkes anlaşmasını hiçbir zaman desteklemediler ve ona uymaya hiç niyetleri yoktu. Dunford'un senatörlere açıkça itiraf ettiği gibi, “Rusya, ulusal çıkarlarımıza yönelik en önemli tehdittir.”
 
Bir uçuşa yasak bölgenin savaş anlamına geldiğine ilişkin açık kabule rağmen, bu kışkırtıcı politika, Dışişleri Bakanı John Kerry'yi de kapsayan artan bir destek buluyor. ABD, Ağustos ayında, Türkiye'nin Kürt savaşçıları bölgeden çıkarma yönündeki kuzey Suriye istilasına destek vermişti. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'nin kuzeyindeki geniş bir bölge boyunca sözde bir güvenli bölge kurma sözü verdi. Bu, Rusya ile bir başka parlama noktası yaratacak şekilde, Suriye içinde bir NATO üyesinin askerlerinin kalıcı varlığını zorunlu olarak içerecektir.
 
Washington'ın Ortadoğu'daki pervasız savaş yönelimi, Şam'daki ve Moskova'daki karşıtlarından gelen artan uzlaşmazlıkla karşılaşıyor. Geçtiğimiz hafta BM Genel Kurulu görüşmesinde konuşan Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, ABD'nin, 60'tan fazla askeri öldürüp, yüzden fazlasını yaralayacak şekilde Suriye ordu karakolunu bombalamasını kasıtlı bir eylem olarak tanımladı. Muallim, Şam, “saldırganlığın tüm sorumluluğunu ABD'ye yüklüyor” diye sürdürdü ve ekledi: “Bu alçak saldırı, ABD ile müttefiklerinin İslam Devleti'nin (IŞİD) ve diğer terör gruplarının suç ortakları olduğunu kanıtlıyor.”
 
Muallim, ayrıca, ABD destekli operasyonun Suriye'nin egemenliğinin aleni bir ihlali olduğunu belirterek, Türkiye'nin istilasını sert bir tonda kınadı.
 
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise, Cumartesi günü bir Rusya televizyonundaki uzun bir röportajda, Kremlin'in, Washington'ın provokatif eylemleri karşısında bir anlaşma için giderek artan biçimde isteksiz olduğu uyarısı yaptı. Lavrov, El Nusra Cephesi ile diğer cihatçı güçleri sözde ılımlı muhalefetten ayırma yönünde hiçbir ilerleme sağlanmamış olduğu suçlamasında bulundu. O, Washington bunu yapmak için adım atmadığı sürece, “Tüm bunların El Nusra Cephesi üzerindeki baskıyı azaltmak için yapıldığına ilişkin kuşkularımız güçlenecek.” diye ilan etti.
 
Perşembe günkü açıklamalarını çok daha açık bir şekilde yineleyen Rusya dışişleri bakanı, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Eğer her şey bir kez daha Rusya'nın ve Suriye'nin hava kuvvetlerinin tek taraflı adımlar atmasını (‘Bize üç-dört gün daha verin, bunun ciddi olduğu ve El Nusra Cephesi ile bağlarını kesmeleri gerektiği konusunda tüm muhalefet gruplarını ikna edeceğiz gibi) istemeye indirgenirse, bu tür konuşmalar artık bizim tarafımızdan ciddiye alınmayacak.”
 
 
Jordan Shilton
wsws
 
 
 
 
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar