139404191608069085670154.jpg
  • Anasayfa» 
  • Alıntılar»
  •  Birçok İslam ülkesi İsrail'le işbirliği peşindeyken, İran gölgede kalan Filistin davasını öne çıkarıyor

Birçok İslam ülkesi İsrail'le işbirliği peşindeyken, İran gölgede kalan Filistin davasını öne çıkarıyor

Neredeyse hiç bir çizginin kalmadığı İslam coğrafyasında, Siyonist İsrail karşısında ortaya konan siyasi duruş ve Filistin davası hala doğruyu yanlıştan ayırmak için önemli bir ölçü olarak varlığını koruyor. İslami İran ile birlikte 'Direniş Cephesi' unsurlarının dışında geri kalan İslam ülkelerinin bir çoğu Filistin davasını unutmuş ve Siyonist İsrail ile ilişkilerini normalleştirmenin peşinde.

6 Mart 2017 Pazartesi
İNTİZAR - İslam coğrafyasında neredeyse çiğnenmedik kırmızı çizgi kalmadı. İslam coğrafyasını teşkil eden ülkelerin ortaya koyduğu politikaları neye göre hangi mihenk taşına göre değerlendirmek gerektiği sorusunun cevabını teşkil edecek bir zemin kalmadı. 
 
Bütün İslam coğrafyasında Siyonist İsrail, bir kanser tümörü, yek edilmesi gereken bir ortak düşman olarak bilinirken, bu günlerde birçok İslam ülkesi için bir başka ortak düşmana karşı stratejik işbirliği yapılabilecek ortağa dönüşmüş durumda. Bunun tabii bir sonucu olarak da bir zamanlar bütün İslam dünyasının ortak derdi, dolayısı ile bütünleştirici unsuru olan Filistin davası da gölgede kalıp unutulmaya yüz tutmuş durumda. 
 
Aslında yukarıda kurulan denklemin bir anlamda vucut bulmasında en önemli unsur olan 'İslam Devrimi'nden sonra İran İslam Cumhuriyeti'nin devrimci yaklaşımının ortaya koyduğu politikaların etkisi olduğunu de tespit etmek gerekiyor. Zira İslami İran Siyonist İsrail'i asla tanımadı ve yok edilmesini bir hedef olarak belirleyip, buna bağlı olarak da Filistin davasını bütün meselelerin esası kabul edip, bu davayı koşulsuz bir şekilde savunmaktan vazgeçmedi. 
 
İslami İran Siyonist İsrail'in yok edilmesi amacı ile birlikte Filistin davası yanındaki koşulsuz duruşu sebebiyle bu gün hem Siyonist İsrail'in, hem Amerika'nın, hem bütün Batı'nın ve hem de onların bölgedeki ortakalırı olan bazı İslam ülkelerinin hedefi olmuş durumda. 
 
Bu çerçevede kayda değer tespitler ve bilgiler içeren Al-Monitor'da yayınlanan iki yazıyı ilginize sunuyoruz. Bu yazılardan ilki bir gündem değerlendirmesi; 
 
 
İran gölgede kalan Filistin davasını ön plana çıkarıyor
 
ABD'nin Suudi Arabistan ve BAE gibi Arap devletleri ile İsrail arasında istihbarat paylaşımı sağlamaya çalıştığı bildirilirken İran, bu haberlere ve Trump yönetiminden aldığı “uyarıya” Filistin gruplarına desteğini artırarak yanıt veriyor.
 
Tahran'dan bildiren Ali Hashem şöyle yazıyor: “Yemen'den Suriye'ye kadar bölgesel savaşlar yoğunlaşırken ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi İran'ı resmen ‘uyarırken' İran yanıtını farklı bir şekilde veriyor. Bir yıl önce Filistin gruplarına desteğini artırıp bu konuyu açıkça öncelik ilan etme kararı veren İran şimdi bu kararı vurguluyor. (…) Belirtmek gerekir ki Tahran, bir yıldır Hamas ve diğer ana akım Filistinli gruplarla diyaloğunu yenilememiş olsaydı bu konuda fazla bir şey yapamazdı. Nitekim Filistinli gruplar, İsrail karşısında Arap ve Müslüman dünyası tarafından yalnız bırakılmaktan, Filistin davasının günbegün unutulmasından, ihmal edilmesinden şikâyet ediyor.”
 
İran'ın 21-22 Şubat'ta Tahran'da düzenlediği konferansta Hamas, El Fetih, İslami Cihat ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi büyük Filistinli gruplar temsil edildi. Konferansta hem İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney hem Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani birer konuşma yaptılar. Filistinli temsilciler Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü'nün komutanı Kasım Süleymani ile de görüştüler.
 
Adnan Abu Amer'e göre Gazze Şeridi'ndeki Hamas Siyasi Bürosu'nun başına İsmail Haniye'nin yerine Yahya Senvar'ın seçilmiş olması da İran-Hamas ilişkilerindeki yakınlaşma eğilimini yansıtıyor. Gazze'den bildiren Abu Amer şöyle yazıyor: “Senvar'ın zaferinin ardından dikkat çekici bir nokta İran'la ilişkilere sahip çıkma isteğinin yoğun bir şekilde konuşulması oldu. Hamas'la İran'ın arası 2012'den beri (Suriye nedeniyle) bozuk. Önemli bir mali ve askeri destek kaynağı olan İran'la ilişkilerin korunması (Hamas'ta) askeri yapının ısrar ettiği bir konu.”
 
Hamas'ın en önemli askeri liderlerinden biri olan Senvar, 1988'de İsrail tarafından tutuklanmış ve dört kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. 2011'de İsrailli asker Gilad Şalit'e karşılık binden fazla Filistinli tutuklunun bırakılmasını sağlayan takas anlaşmasıyla serbest kalan Senvar, Hamas yönetiminde üst kademelere getirildi. 2014 savaşında tutsak edilen İsrailli askerler de onun sorumluluğundaydı.
 
 
 
Diğer yazı ise yine Al-Monitor'da yayınlanan Körfez bölgesi ve Arap dünyasında siyasi ve ekonomik gelişmeleri izleyen Suudi gazeteci Fahd al-Otaibi'nin yazısı;
 
 
Hamas Suudi Arabistan'dan tamamen koptu mu?
 
Hamas'la Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler kimi Suudi dini çevrelerin beklentisinin aksine soğukluğunu koruyor. Kral Selman Bin Abdülaziz El Suud ocak 2015'te tahta çıktığında Suudi Arabistan'ın Hamas gibi siyasal İslamcı gruplara açılacağı beklentisi kamuoyunda heyecan yaratmıştı. Nitekim Hamas Siyasi Büro Şefi Halid Meşal temmuz 2015'te Suudi Arabistan'a gelerek Selman'la görüştü. Ancak Suudi Dışişleri Bakanı Adil El Cubeyr, Meşal'in aslında umre ziyareti için geldiğini ve siyasi konuların görüşülmediğini söyleyerek ziyaretten beklentileri aşağı çekti.
 
Körfez bölgesinden sorumlu Devlet Bakanı Samir Sabhan, Al-Monitor'a verdiği demeçte Hamas'la niçin temas olmadığını açıklarken Suudi Arabistan'ın örgüt ve hareketlerle değil devletlerle muhatap olduğunu vurguladı. Sabhan'a göre Suudi Arabistan Filistin Yönetimi'ni doğrudan destekliyor ve bu anlamda devlet dışı aktörlerle iş birliğine izin vermeyen uluslararası düzenlemeler doğrultusunda daha kapsamlı bir yaklaşım izliyor.
 
Sabhan, ayrıca İran'ın Filistin direnişini temsil eden Hamas'a destek vererek Müslüman kamuoyu nezdinde Suudi Arabistan'a herhangi bir üstünlük sağlamadığını öne sürdü. Bakana göre İran aslında Filistin davasını umursamıyor ve El Fetih'le Hamas'ın arasını açarak, Arapların Filistinlileri birleştirme çabalarını baltalayarak kendi menfaatlerine çalışıyor. Sabhan, Suudi Arabistan'ın Hamas'a desteğini kesmesine rağmen Filistin Yönetimi üzerinden Filistin bütçesine katkı yapmaya devam ettiğini kaydetti.
 
13 Şubat'ta Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki liderliğine silahlı kanat İzzeddin El Kassam Tugayları'ndan Yahya Senvar seçildi. Senvar'ın İran'la bölgedeki Sünni-Şii çatışmasını aşan güçlü ilişkileri var. Liderliğe bu ismin seçilmesi, Hamas'ın silahlı mücadeleden yana tercih yaptığına ve bu nedenle eğitim ve finansman açısından Arap dünyasında rakibi olmayan İran'a yöneldiğine işaret ediyor.
 
Senvar'ın başa geçmesi Hamas'la Suudi Arabistan'ın yakınlaşacağı beklentisini de geçersiz kılıyor. 1979 İslam Devrimi'ne mesafeli duran Hamas kurucusu Ahmed Yasin'in hayatta olduğu dönemde Hamas'ın Suudi yönetimiyle yakın ilişkileri olmuştu. Suudi Arabistan, kendisiyle aynı ideolojik çizgide olan Yasin'e hayatı boyunca saygı ve nezaket göstermiş, 1998'deki hac ziyareti dönüşünde özel bir araç tahsis etmişti. Ancak o günler çoktan mazide kaldı.
 
Hamas'ın üst düzey isimlerinden Ali Baraka, Beyrut'taki bürosundan telefonla yaptığı açıklamada dış ilişkilerde kararları veren Siyasi Büro'nun Suudi Arabistan da dâhil Arap ve Müslüman ülkelerle ilişkileri geliştirmeye çalıştığını belirtti ve ekledi: “Hamas'ın asıl önemsediği konu direnişe ve davaya destek. Bu nedenle İran konusunda daha istekli.”
 
Suriye ayaklanmasının başlarında Devlet Başkanı Beşar Esad rejimine karşı tavır alan Hamas, siyasi bürosunu Şam'dan Doha'ya taşımıştı. O günlerde pek çok siyasi yorumcu Hamas'ın Suudi Arabistan'la yeni bir sayfa açacağını, Esad'ın en büyük destekçisi olan İran ile Hamas'ın ayrı düşeceğini düşünmüştü. Ancak gelinen noktada Tahran hâlâ Hamas'a destek veriyor.
 
Hamas yönetimine yakın bir kaynak Al-Monitor'a şöyle konuştu: “Hamas lideri İsmail Haniye eylül 2016'da hac için Suudi Arabistan'a gittiğinde sıcak bir şekilde karşılanmadı. Kral Selman, Müslüman ülkelerden hac için gelen devlet başkanlarını ve diğer üst düzey yetkilileri sarayda kabul ettiğinde Haniye bu kabule katılma imkânı bulamadı. Bu, Hamas'ı fazlasıyla sarstı.”
 
Kimliğinin gizli kalması kaydıyla konuşan kaynağa göre Haniye krallıkta bulunduğu sırada Suudi yetkililer kendisiyle görüşmek için herhangi bir girişimde bulunmadı. Al-Monitor'a özel bir bilgiyi de aktaran kaynak, Suudi makamların 2016'da Hamas Siyasi Bürosu'nun bir üyesini El Kassam Tugayları'na para topladığı suçlamasıyla tutukladığını kaydetti. Söz konusu üye ancak Hamas'a yakın bazı ülkelerin araya girmesiyle serbest bırakılmış. İran, Suudi Arabistan'la gergin ilişkileri nedeniyle bu ülkelerin arasında yer almamış.
 
Kaynak şöyle devam etti: “Suudi halkı El Kassam Tugayları'nı her zaman destekledi. Suudi yönetimi halkına Hamas'a yardım etmeye müsaade etse İran'ın sağladığı paralar gölgede kalır. Ancak bazı işaretler Suudi Arabistan'ın Hamas'ı istemediğini gösteriyor. Örneğin Suudi büyükelçilikleri milli bayramlarda Hamas temsilcilerini artık davet etmiyor. Önemsenmediğimizi düşünüyoruz. Bu nedenle Hamas yönetimi, Meşal ve Haniye'nin Katar'daki Suudi Büyükelçiliği'nin (eylül 2016'daki) Milli Gün kutlamasına katılmasına itiraz etti.”
 
Hamas, Suudi Arabistan'ın tavrından duyduğu rahatsızlığı üst düzey yöneticilerin dolaylı açıklamalarıyla dile getiriyor. Örneğin Siyasi Büro'nun iki numaralı isimi Musa Ebu Marzuk 16 Haziran 2016'da Arap dünyasından hiç bahsetmeden İran'ın Filistin'deki rolünü övdü ve şu ifadeyi kullandı: “İran'ın gerek malzeme gerekse eğitim ve para olarak Filistin direnişine verdiği destek kıyas kabul etmez. Çoğu ülke bunu sağlayacak durumda değil.”
 
Hamaslı kaynak da Suudi Arabistan'ın sadece Ramallah'taki Filistin Yönetimi'ne destek sağladığını teyit etti ve şöyle devam etti: “Biz Mekke Anlaşması'na saygılıyız ve her ne kadar Suudi Arabistan aksini düşünse de bu anlaşmadan caymış değiliz. Haniye hükümeti meşrudur, Filistin Yasama Konseyi'nde çoğunluğa sahiptir. Ancak aşikâr gerçekleri de görmezden gelemeyiz. İsrail'in Gazze'ye yönelik 2014 savaşının ardından El Kassam Tugayları'nın askeri altyapısını bir yıl içinde toparlayan İran'dan başkası değildi.”
 
Suudi rejimine yakınlığıyla bilinen Körfez Araştırma Merkezi'nin başkanı Abdülaziz Bin Sakr ise Al-Monitor'a şu yorumda bulundu: “ABD'de yönetimin değişmesi ve buna bağlı olarak Filistinlilerin dışlanma ihtimali Hamas'ı ABD politikalarının karşısında duran aşırıcı kesimlere doğru itti.”
 
Sakr'a göre silahlı kanattan gelen Senvar'ın Hamas'ın başına geçmesi El Kassam Tugayları'nın hareket üzerindeki kontrolünü iyice pekiştiriyor ve Hamas'ı Suudi Arabistan'dan uzaklaştırıp İran'la yakınlaştırıyor.
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar