2017-03-16-suriyedeki-asiretler-yeni-bir-oso-olusumu-icin-turkiyede-toplandi.jpg

50 aşiretlik yeni ordu: Yine kâğıttan kaplan

Türkiye açısından Suriye’de işler sarpa sararken Urfa’da buluşan 50 aşiret temsilcisi yeni ordu ilan etti. Hedefte yok yoktu: ABD, Rusya, İran, Suriye, Hizbullah ve PYD.

22 Mart 2017 Çarşamba
Haber büyük, iddia kocaman: “Suriye'den 50 Arap aşiretinin lideri Urfa'nın Harran ilçesinde toplandı (...) El Cezire ve Fırat Aşiretleri Ordusu kurulacak. (…) Suriye'de Rusya ve İran işgaline son verilecek; Fırat ve Cezire bölgesi DAİŞ (İslam Devleti-İD), PYD/PKK, Hizbullah ve Esad teröründen temizlenecek.”
 
14 Şubat'ta bir otelde düzenlenen toplantının açılış konuşmasını yapan Şaitat aşireti temsilcisi Şeyh Rafi El Raco Ukla yardımlarından dolayı Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'a teşekkür ederken şöyle dedi: "ABD, PYD'ye destek veriyor. PYD'nin DAİŞ'ten bir farkı yok. PYD birçok aileyi evinden etti. 50'den fazla köyde Arapları tehcire zorladı.”
 
Toplantıya hangi aşiretlerin katıldığını ya da 50 temsilcinin gerçekte kimi temsil ettiği belli değil. Haseke ve Deyrezor'daki aşiretlerin bir kısmı ABD'nin Rakka operasyonuna hazırladığı Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) asker vermiş durumda. Mesela Suriye Ulusal Koalisyonu'nun eski başkanı Ahmet El Cerba 3 bin adamıyla birlikte SDG bayrağı altında Rakka operasyonuna katılacağını duyurmuştu. Şimr aşiretinden gelen Cerba'nın Suriye Özel Kuvvetleri adını verdiği birliğine Şaitat gibi aşiretler de savaşçı gönderdi. 17 Ocak'ta Rakka'daki 28 aşiretin temsilcisi de Hacı Ali Köyü'nde bir basın toplantısı düzenleyip SDG'nin arkasında olduklarını duyurdu.
 
Suriye krizinin ilk dönemlerinde bu tür haberler manşetlere çekilir, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a en fazla iki hafta ömür biçen senaryolar yazılırdı. Peki, hayal köpürten hikâyelere Suriye pazarı kapandığına göre Türkiye'nin ev sahipliğinde yeni bir ordu vaat eden bu toplantı neyin nesi?
 
Toplantıyı izleyen yerel bir gazeteci Al-Monitor'a şu değerlendirmeyi yaptı: “Toplantıya katılanların Suriye'deki aşiretleri gerçekten temsil ettiğini söylemek mümkün değil. Aşiret lideri diye bahsedilen kişilerin çoğu Suriye'de bile yaşamıyor. Aralarında Türkiye'de yasa dışı kaçakçılıktan hakkında yasal işlem yapılmış olanlar da var. (...) Kalabalık ve güçlü bir görüntü vermeye çalıştılar. Önceki toplantılardan farkı yoktu. (...) Toplantının arkasında hükümet ve istihbaratın olmadığını söylemek mümkün değil. Alınan güvenlik önlemlerinden bile bunu anlamak mümkün.”
 
Önemli ölçüde Arap nüfusunun barındığı Urfa 2012'ten beri özellikle Kürtlerin kanton sistemiyle özerklik ilan ettiği Cezire bölgesine yönelik vekâlet savaşının hazırlıklarının yapıldığı bir merkez haline geldi. 23-24 Aralık 2012'de Urfa'da toplanan Arap aşiretleri “El Cezire ve Fırat Kurtuluş Cephesi”nin kuruluşunu ilan ettikten iki ay sonra Serekaniye'de YPG'ye karşı başlatılan çatışmalara katılmıştı. Ancak oluşum, Türk istihbaratının desteği ve yönlendirmesiyle varlık göstermeye çalışsa da sahadaki durumu değiştirememişti.
 
Arap aşiretlerinin Harran'daki son buluşması Türkiye'nin sadece Rojava'daki Kürtleri değil tüm Suriye'de güç dengelerini etkilemeye yönelik hamlelerinden bir yenisini teşkil ediyor.
 
Fırat Kalkanı Harekâtı ile birlikte “Hem sahada hem masada olacağız” sözünü tekrarlayıp duran Türk hükümeti belli ki kendisini açığa düşüren karşı hamlelere rağmen her koşulda etki kapasitesini yitirmek istemiyor. 50 aşiretlik boy gösterisi son birkaç hafta içerisinde Suriye etrafında yaşanan kritik gelişmelerden bağımsız olarak ele alınamaz. Nedir bu kritik gelişmeler?
 
Kürtlerin “Şehba” adını verdikleri Kobani ile Afrin arasındaki bölgeyi özerklik yapılanmasına entegre etme planlarını boşa çıkarmak ve YPG'nin ABD ile ortaklığını bitirmek amacıyla Türkiye tarafından ortaya konan çabalar bazı açmazlarla karşılaştı. Rakka yolunda El Bab'ın güneyinde önü kesilen Fırat Kalkanı Harekâtı daha sonra Menbiç'e yöneldiğinde Rus, Amerikan ve Suriye bariyeri ile karşılaştı. Böylece, Türkiye'nin Kürtleri ekarte ederek Rakka'ya gitme planı suya düştü.
 
Türkiye'nin, Fırat Kalkanı'na eşlik eden muhalif güçlerle Rakka'yı (IŞ)İD'den kurtarma önerisini gerçekçi bulmayan Trump yönetimi tercihini YPG'nin ana gövdesini oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nden (SDG) yana yaptı. Türk, Rus ve Amerikan genelkurmay başkanlarının 9 Mart'ta Antalya'da gerçekleştirdikleri sıra dışı zirvede Rakka ele alınırken, ABD SDG'ye askeri sevkiyata çoktan başlamıştı.
 
Türkiye “Menbiç'i PYD-YPG'den temizleyip oraya bölgenin halkını yerleştireceğim” derken, Menbiçliler Tel Abyad'takine benzer bir yolla öz yönetim tesis etti. Bu yapılanmanın organizatör gücünün Rojavalı Kürtler olduğunu söylemeye gerek yok. Bu, Menbiç'in güneyinde Rusya'yı, kuzey ve batısında Amerika'yı arkasına alan Kürtlerin el yükseltme hamlesiydi. Eş başkanlık sistemi ve 13 komiteden oluşan Menbiç Demokratik Yönetim Meclisi'nin üyeleri ana dillerinde yani Kürtçe, Arapça, Türkmence ve Çerkesçe yemin ederek göreve başladı. Üstelik fiili özerk yönetim yapılanmasına ne ABD ne de Rusya'dan itiraz geldi.
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Mart'ta Moskova'da görüştüğü Rus lider Vladimir Putin'den Kürtlere karşı istediği desteği alamadı. Erdoğan Putin'le görüşmesinden çıkan sonucu “Suriye'de ayrı bir devlet kurulmasını kesinlikle tasvip etmiyor. Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyulması gerektiğini ifade etti” sözleriyle aktardı. Ne var ki anlaşmazlık konusu zaten ayrı bir devletin kurulması ve toprak bütünlüğü değildi.
 
Suriye cephesine ilaveten Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) “Roj Peşmergeleri” adı verilen milis güçlerini Türkiye ile eş güdüm halinde Şengal'e gönderdi. Ancak PKK bağlantılı Ezidi güçleri bertaraf edip Rojava'ya güneydoğudan sokulma planı da yürümedi. Sadece Ezidiler değil Irak Kürdistanı'ndan Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Goran hareketi de Şengal operasyonuna karşı çıktı.
 
Bu olumsuz tablo üzerine eş zamanlı iki gelişme yaşandı. Birincisi, ABD ve Rusya ile istediği uyumu yakalayamayan Türk hükümeti oyun bozucu etkisini Astana'da gösterdi. 15-16 Şubat tarihlerinde Astana'da muhalefetle Şam yönetimini buluşturan toplantıya Türkiye'nin yönlendirmesiyle katılan muhalif gruplar, 14-15 Mart tarihlerinde düzenlenen ikinci toplantıya müzakereci heyeti göndermedi. Suriye'yi temsil eden BM Daimi Büyükelçisi Beşar El Caferi muhalifleri Türkiye'nin engellediğini öne sürdü.
 
İkincisi, Astana sürecine paralel olarak Harran'da da aşiretler bir araya getirildi. Burada alınan yeni ordu kurma kararı Türkiye'nin hassasiyetleri dikkate alınmadığı takdirde süreçlerin nasıl tıkanacağına dair bir mesaj içeriyordu. Bu kez verilen mesajın muhatabı sadece Kürtler değildi. Mesajın muhatapları arasında Kürtlerle ortaklıkta ısrar eden ABD, işgalci olarak nitelenen Rusya ve İran ile bu iki gücün desteklediği Suriye de vardı.
 
Ancak bu tür bir mesajın, Suriye sahnesinde altı yıldır süren kanlı tiyatrodan ve sonu gelmez oyunlardan sonra tabloyu değiştirmesi ve Türkiye'ye oyun kurucu payesi kazandırması pek mümkün gözükmüyor. Fırat hattındaki aşiretlerin gerçekten ordu kurma potansiyeli olsaydı böylesi bir ordu bugüne kadar zaten kurulurdu. Nitekim, geçen baharda Suriye'nin kuzeyinde Türkiye üzerinden beslenen gruplarla “Kuzey Ordusu” isimli yeni bir askeri birliğin kurulacağı ilan edilmiş ama bu ilanın da arkası gelmemişti. Fırat Kalkanı kapsamında muhaliflerden devşirilen güç Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sahadaki sevk ve idaresine rağmen bir ordu hüviyetini halen kazanabilmiş değil.
 
 
Fehim Taştekin
Al-Monitor
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar