17482-ShowImage.jpg

Suriye’de savaş yeniden ısıtılıyor

Esad’ın geleceğine Suriye halkının karar vermesi gerektiğini söyleyen Tillerson’ın, bu kimyasal saldırı iddiasından sonra yaptığı açıklamada değişen söylemi ve İsrail, Türkiye, AB, Fransa’nın yaklaşımları kimyasal saldırı iddiasının Suriye yönetimi ve müttefiklerine karşı nasıl kullanılacağına dair önemli işaretlere sahip

6 Nisan 2017 Perşembe
ABD liderliğindeki “IŞİD Karşıtı Koalisyon”un Musul ve Rakka'da gerçekleştirdiği son sivil katliamlarının üzerinden yaklaşık iki hafta geçti. Koalisyon savaş uçaklarının sadece Musul'un Cedide Mahallesi'ne düzenledikleri bir saldırıda 229 Iraklı sivil katledilmişti.
 
ABD askeri yetkilileri yaptıkları açıklamada, Cedide'deki katliamın koalisyon uçaklarının bombalaması sonucu gerçekleştiğini kabul ettiler ve konuyla ilgili soruşturma başlattıklarını ifade ettiler.
 
Rakka ve Musul katliamlarının ardından, Batı basınında IŞİD'in sivilleri nasıl canlı kalkan olarak kullandığını ve bu nedenle sivil kayıpların kaçınılmazlığını anlatan bir haber-yorum sağanağı vardı…
 
IŞİD'in geçmiş pratikleri dikkate alındığında, insanları bombalara karşı kalkan olarak kullanmasında kuşkusuz şaşılacak bir şey yok, ama hepsi bu kadar mı?
 
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiseri konuyla ilgili açıklamasında, Musul Operasyonu sırasında 300 bin'den fazla insanın yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldığını, sivil kayıpların hızla arttığını belirtti ve koalisyona savaş taktiklerini değiştirme çağrısı yaptı.
 
Konuyla ilgili soruları yanıtlayan CENTCOM komutanı Votel, IŞİD'le savaşın zor olduğunu, IŞİD'in Musul'da sivillerin arasında savaştığını söylerken, ABD Savunma Bakanı Mattis sivil kayıpların kaçınılmazlığını vurguluyordu. Mattis son basın açıklamalarında sorulan sorular karşısında sık sık geçmiş Irak deneyimlerine referans veriyor.
 
Mattis, düşmanı çok iyi tanıdığını, düşmanın zorlu olduğunu çok iyi bildiğini söylüyor. Bugünkü IŞİD'e dönüşen gruba karşı Irak'ta sahada mücadele ettiğini sık sık anımsatıyor. Mattis, 2004 yılında Felluce'yi yerle bir eden büyük ABD saldırısının komutanıydı. ABD Ordusu “terörizmle savaş”ta örnek oluşturacak “model”olarak ABD işgaline karşı en güçlü direnişin sergilendiği Felluce'yi seçmişti.
 
ABD Ordusu Felluce'yi zaptettiğinde, kent bir hayalet şehre dönmüştü. ABD'nin “terörle savaşı”nın ne derece yıkıcı ve kıyıcı olacağı dünyaya gösterilmiş, “terör” ezilmişti. Ezilen “terör” bir süre sonra aynı bölgede bu kez IŞİD kılığında tekrar fışkırdı.
 
Lakabı “kuduz köpek” olan Felluce kasabı Mattis, ABD emperyalizmine hizmetlerinden dolayı ödüllendirildi ve dünyanın en büyük işvereni olan -Fortune dergisinin araştırmasına göre 3 milyon 200 bin çalışanı var-ABD Savunma Bakanlığı'nın başına getirildi. Çok iyi tanıdığı düşmana karşı bu kez Savunma Bakanı olarak savaşıyor. Onun kumandasındaki aygıt Rakka'da şimdilik otuz otuz, elli elli sivil öldürürken, Musul'da el yükseltti ve iki yüz iki yüz öldürmeye başladı.
 
Ve tabii sivil ölümler ilgili merciler tarafından soruşturuluyor…
 
Felluce'dekiler gibi, Afganistan'dakiler gibi, Yemen'dekiler, Libya'dakiler gibi…
 
Suriye'nin “ılımlı muhalefet”inin Yüksek Müzakere Heyeti Başkanı olarak Cenevre görüşmelerine katılan İslam Ordusu lideri Alluş'un çetelerinin ele geçirdikleri Alevi kadın ve çocukları kafesler içine kapatarak bulundukları alanlarda nasıl canlı kalkanlara dönüştürdükleri fotoğrafları ve videolarıyla basına yansımıştı. Bu görüntüler tüm dünya tarafından izlendi. Alluş'un çetelerinin Suriye'de gerçekleştirdiği mezhepçi katliamlar herkes tarafından çok iyi biliniyor.
 
Ama Alluş Suriye Savaşı'nda “doğru safta” yer aldığı için ödüllendirildi ve Yüksek Müzakere Heyeti'nin başına getirildi. Cenevre'de “uluslararası toplum”un yani Batılı emperyalistlerin Suriye'deki müttefiklerinin temel unsuru olarak dünyaya lanse edildi…
 
Batılı emperyalistler “IŞİD fetişi”ni kullanarak Alluş ve benzeri katillerden desteklenmesi gereken “ılımlı muhalifler” ürettiler, ne de olsa “ılımlı muhalifler”in para ve silah kaynakları Körfez Krallıkları ve Türkiye'de, onların ipleri de sıkı sıkıya kendi ellerindeydi.
 
Geçtiğimiz hafta Ürdün'de düzenlenen 28. Arap Birliği Toplantısı'nda, ABD'nin örgütlemekte olduğu yeni “Sünni İttifak” yolunda önemli adımlar atıldı. Toplantıda konuşan Mısır Devlet Başkanı Sisi, “İran'ın bölgede gelişen nüfuzuna karşı şiddetle karşı koymak lazım” diyerek, “Sünni İttifakı”na yeşil ışık yakmış oldu.
 
Sisi de bu tercihinden dolayı ödüllendirildi. İlk ödül, Suudi Arabistan tarafından 6 aydır kesilmiş olan  Mısır'a yönelik 700 bin tonluk petrol hibesinin yeniden başlatılması oldu. İkinci ödül ise toplantıdan kısa bir süre sonra gerçekleşen Beyaz Saray ziyaretinde Sisi'nin gördüğü itibardı. Trump görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Mısır'la askeri işbirliğini en üst düzeye çıkaracaklarını söyledi ve Sisi'nin çok zor koşullar altında harika işler yaptığını vurguladı.
 
2011 yılında Bahreyn'de Şii'lere yönelik kanlı saldırılardan sonra ABD yönetimi tarafından dondurulan silah satışlarının serbest bırakılması için Trump yönetimi harekete geçti. Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Corker, Dışişler Bakanlığı'nın Bahreyn'e silah satışını tamamlamaya dönük planlamayı komiteye ilettiğini duyurdu.
 
Arap Birliği Toplantısı'nın en dikkat çekici sahnelerinden birisi, toplantıya ev sahipliği yapan Ürdün Kralı Abdullah'ın Suudi Kralı Selman'ı 21 pare atışla selamlayarak karşılamasıydı. Pek alışık olunmayan bu karşılama töreni dikkat çekti. Haaretz'den Zvi Barel'e göre, her ne kadar Londra'da yayınlanan Suudi gazetesi El Hayat'ta 21 pare atışla selamlamanın tarihi anlamı üzerine aynı günlerde uzun bir yazı yer alsa da, bu selamlama esas olarak Suudi Arabistan ve yoksul komşusu Ürdün arasında Arap Birliği Toplantısı esnasında imzalanan bir kaç milyar dolarlık bir yardım anlaşmasının ürünüydü.
 
Zvi Barel Arap Birliği Toplantısı hakkındaki esas yorumunu yazısına başlık yapmıştı: “Arap Birliği'nde İsrail'le “normalleşme” kirli bir sözcük değil”… Arap Birliği Toplantısı'nın iki öncelikli gündemi vardı: İlki Filistin-İsrail meselesi, ikincisi “İran tehdidi”. Suudilerin başını çektiği unsurlar için asıl olan, Filistin İsrail meselesini gündemde tutuyor görünüp meşruiyet alanı yaratarak, esas meseleleri olan “İran tehdidi”ne yönelmekti.
 
Geçtiğimiz yıl ABD ve İsrail'le birlikte İran karşıtı bir askeri tatbikata hava kuvvetlerine bağlı uçaklarla katılmış olan Birleşik Arap Emirliği'nin savaş uçakları, Arap Birliği toplantısı esnasında yine İsrail, ABD, İtalya ve Yunanistan güçleriyle beraber bir hava tatbikatındaydı. Diplomatik temaslarının olmadığını iddia ettikleri İsrail ile askeri alanda işbirliği yapıyorlardı.
 
 
Batının demokratik ve özgürlükçü değerlerinin gür sesli sözcülerinden İngiliz Başbakan May, ticaret ve güvenlik konularında bölgedeki en sağlam müttefikleri olduğunu bir kez daha kuvvetle yinelediği Suudileri geçtiğimiz gün bir kez daha ziyaret etti. May'in ziyaretinde, önderliğini Suudiler'in yaptığı Körfez İşbirliği Örgütü üyesi ülkelerle geniş bir ticaret anlaşması yapmayı hedeflediği kulislere sızan bilgiler arasında.
 
May'ın bu gezisine katılan Xavier Rolat heyette yer alan az sayıdaki özel sektör temsilcilerinden ve Londra Menkul Kıymetler Borsası'nın şef yöneticisi. Ziyarete katılmasının nedeni Suudi devlet şirketi olan Aramco'nun bütün zamanların en büyüğü olarak adlandırılan 2018'in ikinci yarısında gerçekleşmesi planlanan halka arzından büyük bir pay kapmak. Bu konuda, Londra ve New York arasında kıyasıya bir mücadele devam ediyormuş. Suudiler hazırlık işlemleri için JP Morgan, Morgan Stanley ve HSBC'yi görevlendirmişler.
 
Tabii bu yağlı işlemlerden pay kapmak için Arabistan çöllerine kadar gitmişken, Batının “demokrasi ve insan hakları değerlerinden” bir miktar söz etmemek de olmaz. May, Suudiler'e Yemen'deki insani yıkım nedeniyle dünyada ve ülkesinde çok tepki olduğunu söylüyor, Yemen'de zor durumdaki insanlara insani yardım yapmaları konusunda telkinde bulunuyormuş…(May and LSE chief lobby for Aramco listing on Saudi visit, Financial Times, April 4)
 
May'i kıracak değiller tabii…
 
Ve Suriye…
 
Suriye'de savaş yeniden ısıtılıyor. Şubat ayında kıpırtıları gözlenmeye başlayan saldırılar Mart ayında yoğunlaşmaya başladı. Şam'da işaret fişeği niteliğindeki bombalı saldırıların ardından yeni bir yoğunlaşma gözlenmeye başladı. Rojava'da alandan haber ve yorumlar yazan gazeteci Seyit Evran'ın ANF'deki yeni yazısında verdiği bilgiler dikkat çekiyor. Evran şunları yazdı:
 
“Geçtiğimiz Şubat ayında Türkiye ve ABD savunma bakanları arasında yapılan görüşmeden sonra atılan bu adım bazı sonuçlar da açığa çıkardı. Zira bu anlaşma henüz kamuoyuna yansımadan, oluşturulan birlikte yer alan gruplar Şam, Hama ve Humus'ta başını Nusra ve Ehrar Şam'ın çektiği bir savaş başlatıldı…
 
ABD ve Türkiye'nin anlaşması sonucu çete gruplarından oluşturulan birliğin hedefi, her iki güç tarafından ayrı ayrı ele alınıyor. ABD bu yeni oluşum ve birliğe ayrı bir anlam yükleyerek hedef belirliyor. O da Kürtler ve onlarla ittifak halinde olan halklardan oluşan siyasi ve askeri güçlerle bunları yan yana yürütmektir. ABD bunu yaparken Kuzey Suriye topraklarında Derik'ten başlayıp İdlip'e kadarki alan içinde kendisinin hakim olacağı bir hat oluşturma çabasında. Türkiye ise çetelerden oluşan bu birliği daha çok Kürtler ve onlarla ittifak halinde olan güçlere karşı Kuzey Suriye ve Rojava'da kullanmak istiyor.” ( RTE ve AKP'nin Suriye oyunları sürüyor, ANF, 4 Nisan)
 
Sol Portal'ın yaptığı yeni bir haber ise savaşın nasıl ve kimler tarafından ısıtılmakta olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor:
 
“El Kaide bağlantılı Fetih Ordusu'nun kontrolündeki İdlib'de, Suriye karşıtı yeni bir ittifak doğdu.
 
İdlib'deki yeni ittifakın içerisinde Müslüman Kardeşler ve ÖSO bağlantılı Feylak'uş Şam, Fastakim, Mücahid Ordusu ve İdlib Ordusu yer alıyor.
 
Yeni ittifakın liderliğine Feylak'uş Şam'dan Fadlallah Hacı seçildi. Ocak ayında Festakin ve Mücahid Ordusu, El Kaide'nin Suriye kolu Şam'ın Fethi Cephesi'nden korunmak için Ahrar'uş Şam'a katılmıştı.
 
İdlib'in yanı sıra Batı Halep ve Lazkiye kırsalında da faaliyet yürütecek ittifak, Körfez, Türkiye ve CIA tarafından yürütülen “Müşterek Operasyon Merkezi (MOM)” tarafından desteklenecek.
 
Al Jazeera‘ya konuşan bir ÖSO komutanı, ittifakın Kuzey Suriye'de Suriye ordusuna karşı savaşacağını söylerken, El Kaide'nin kurduğu Heyet Tahrir'uş Şam'a karşı olmadıklarını söyledi.
 
ÖSO komutanı, Şubat ayında dondurulan CIA fonlarının kısmen yeniden başladığını, ABD'den gelen para ve lojistik desteğin sürdüğünü kaydetti.
 
Bir başka ÖSO komutanı, ABD ile Türkiye'nin yeni ittifakın nasıl bir form alacağına ilişkin kararı henüz vermediğini, diğer silahlı gruplara da ittifaka katılmaları yönünde baskı kurulduğunu belirtti.
 
ÖSO'cu, Ocak ayında CIA'in kendilerine gelerek Astana görüşmelerine katılmamalarını istediğini de aktardı.” (İdlib'de silahlı çeteler yeni ittifak kurdu: CIA ve Türkiye destek veriyor, Sol Portal, 4 Nisan)
 
Suriye Ordusu ve müttefiklerinin İdlib'e yönelik büyük bir operasyon hazırlığı yaptığı bir süredir gündemdeydi. Bir Cihatçı merkezine dönüşmüş olan İdlib'e yönelik operasyonun önemli sonuçlar yaratacağı da kimse için sır değildi…
 
Ve bu sabah Suriye Ordusu'nun İdlib'in Han Şeyhun kasabasında kimyasal silah kullandığı ve yüzlerce kişinin öldüğü haberi düştü.
 
İlk tepki, insan haklarına duyarlılığı konusunda müthiş bir sicile sahip olan İsrail Başbakanı Netanyahu'dan geldi: Netanyahu, “masum Suriyeliler üzerinde kimyasal silah kullanılmasını” kınadı ve “Suriye'deki korkunç görüntüler her insanı şoke etmeli” dedi.  Uluslararası toplumu 2013 yılındaki sözünü tamamlamaya ve tüm kimyasal silahların Suriye'den çıkartılmasını sağlamaya çağıran Netanyahu, Suriye'deki “barbarca savaş”ın İsrail'in kendisini düşmanlara ve tehditlere karşı korumasının önemini gösterdiğini savundu.
 
Netanyahu'nun Suriye halkının can güvenliği hakkında ne derece büyük bir hassasiyete sahip olduğu zaten İsrail hastanelerinde tedavi ettirdiği ve sıkıştıklarında savaş uçaklarıyla imdatlarına yetiştiği Cihatçılara olan sevgi ve desteğinden biliniyor…
 
Suriye halkının can güvenliği ile derinden bağlı bir başkası AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini idi. O da yaptığı açıklamada, saldırıda baş sorumlunun Esad olduğunu söyledi.
 
Fransa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni toplantıya çağırdı.
 
Türkiye'de saldırının Suriye yönetimi tarafından düzenlendiğini hemen netleştiren taraflardan biriydi. Yaptığı açıklamayla hızla koroya katıldı.
 
Beyaz Saray'dan yapılan açıklama ise en tuhafıydı. Beyaz Saray saldırıyı kınadı, “uygar dünya” tarafından görmezden gelinemeyeceğini söyledi ve bundan Obama'nın zayıf politikalarını sorumlu tuttu. Obama'nın 2012'de kimyasal silah kullanımını kırmızı çizgi olarak ilan ettiğini, ancak bunun gereğini yerine getirmediğini ifade etti. Yani Beyaz Saray'a göre, Obama 2013'te Suriye'ye saldırmadığı için sorumluydu.
 
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'a göre, bu saldırı Suriye Ordusu tarafından düzenlenmişti, ama rejimin koruyuculuğunu yapan İran ve Rusya'da yaşanan ölümlerden ahlaki olarak büyük sorumluluk sahibiydi ve Suriye'de gerçek bir ateşkese ihtiyaç vardı. (Rex Tillerson: Russia, Iran ‘Morally Responsible' for Chemical Attack in Syria April 4)
 
Suriye Ordusu yaptığı açıklamada, kimyasal silah kullandığına dair iddiayı reddetti. Konuyla ilgili açıklamalar yapan Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, Suriye'nin İdlib kentinde, militanların ürettiği kimyasal silahları içeren bir mühimmat deposunun Suriye ordusuna ait uçaklar tarafından vurulduğunu belirtti. Konaşenkov, deponun zehirli gazların üretimi ve saklanması amacıyla kullanıldığını söyleyerek, kimyasalların Irak'a sevkedilmekte olduğunun, Irak'ta bu gazların kullanıldığının uluslararası örgütler ve Irak tarafından da teyit edildiğinin altının çizdi.
 
Suriye ve müttefiklerinin son bir yılda elde ettikleri başarıların ardından böyle basit bir hata yapmaları için pek fazla neden bulunmuyor. Tam tersine kaybettikleri giderek daha fazla gözle görünür hale gelenlerin hiç te yabancı olmadıkları bu tip provokasyonları yapma olasılığı çok daha yüksek görünüyor. Öyle ki, New York Times konuyla ilgili haberinde İdlib'deki muhaliflerden telefon görüşmeleriyle elde ettiği bilgileri sıralarken, bir yerde “muhaliflerin” bunu rejimin yaptığından emin olduklarını söylüyor ve hatta saldırıyı düzenleyen uçağın pilotunun kim olduğunu bile bildiklerini dile getiriyor. Suriye'nin “muhalifleri” böyle, üzerlerine bomba atan uçağın pilotunu o can pazarında görüp tanıyabiliyorlar. Hadi diyelim bir “muhalif” şoka girmiş böyle konuşuyor, nerede New York Times'ın hep övünülen editoryal titizliği?
 
Geçtiğimiz hafta Trump yönetimi mensuplarından art arda gelen Esad'ın geleceğine Suriye halkının karar vermesi gerektiğine yönelik açıklamalarla son 2 ayda sahada gelişen yukarıda aktardığımız ittifaklar ve Cihatçı çetelere sunulan destek, ABD'de, Suriye ve Ortadoğu'da politikaları yürüten asıl güçler olarak sahada Pentagon ve CIA'nın var olduğunu açık biçimde gösteriyor. Esad'ın geleceğine Suriye halkının karar vermesi gerektiğini söyleyen Tillerson'ın, bu kimyasal saldırı iddiasından sonra yaptığı açıklamada değişen söylemi ve İsrail, Türkiye, AB, Fransa'nın yaklaşımları kimyasal saldırı iddiasının Suriye yönetimi ve müttefiklerine karşı nasıl kullanılacağına dair önemli işaretlere sahip.
 
Tillerson'ın “Suriye'nin gerçek bir ateşkese ihtiyaç duyduğunu” söylemesi, Suriye Ordusu ve müttefiklerinin İdlib operasyonu hazırlıkları da içinde olmak üzere Cihatçı çetelere dönük operasyonlarını engellemeyi, en azından yeni Cihatçı oluşumlar toparlanıncaya kadar zaman kazanmayı hedeflediği açık. Bu Obama yönetiminin de geçtiğimiz iki yılda defalarca başvurduğu bir yöntemdi.
 
Rusya'da gerçekleşen bombalı saldırı ile aynı zaman diliminde yaşanan tüm bu gelişmeler, bölgedeki çatışma noktalarında bir yoğunlaşmanın yaşanacağı yönünde işaretlere sahip. ABD ve İsrail önderliğindeki Yeni “Sünni İttifakı” bölgede her alanda yüklenmeye çalışıyor.
 
Tüm Batı basınının sayfaları Esad'ın yeni katliamının haber ve fotolarıyla kaplanmış durumda…
 
Peki Yemen'de, Rakka'da, Musul'da bir kaç hafta önce gerçekleşen katliamlar?
 
Onlar en derin insani duygular eşliğinde, en medeni ve insan haklarına uygun biçimde  “soruşturuluyor”…
 
 
Cenk Ağcabay
sendika.org
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar