DCxmrFGWsAEXNoV.jpg

Irak Direniş Ekseni'nin bir parçası olabilecek mi?

Irak'taki bir takım resmi makamlardan ve özellikle Sadr hareketi lideri Mukteda El Sadr tarafından gerçekleştirilen Suudi Arabistan ziyaretinin kafalarda oluşturduğu soru işaretleri ve bu sorular ile birlikte oluşmakta olan cevaplar, içinde bulunulan durumun daha da girift bir içeriğe sahip olduğunun ip uçlarını barındırıyor.

25 Ağustos 2017 Cuma

İNTİZAR - Irak'ın Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin vekil güçleri olan terör örgütleri tarafından işgali daha henüz tam anlamıyla son bulmamışken, bir takım siyasi ve resmi figürler vasıtası ile yine bu ülkelere dönük iyi ilişkiler kurmanın peşine düşülmüş olması geleceğe dair oluşmakta olan fotoğrafın flulaşmasına sebep oluyor.

Irak'ta daha çok kısa bir zaman önce şimdi iyi ilişkiler kurma peşine düşülen ülkelerin desteklediği terör örgütlerinin eliyle işgal, Bağdat'a bir kaç kilometre kalacak noktaya kadar ulaşmıştı. Eğer bu işgal nihayi başarıya ulaşsaydı bütün kutsal beldelerin ağır bir şekilde yerle bir edilişine şahit olunacaktı. Bütün hürmetler çiğnenecek, belki de Amerikan işgalinin oluşturduğu travmanın çok daha ötesinde bir travma ile karşı karşıya kalınmış olunacaktı.

Bu kötü sondan kurtulmak noktasında en büyük desteğin İran İslam Cumhuriyeti'nden geldiği, bütün kurumları ile çökme noktasına gelen Irak'ı yeniden ayağa kaldırma noktasında İslam İnkılabı iradesinin Irak'ın haricindeki bir destek olarak tek başına devreye girdiği halde bu gün Direniş Cephesi açısından geleceğe dair bulanıklaşan bir fotoğraftan bahsedilebiliyor olması dikkat çekicidir.

Bölge için en büyük tehlikenin milliyetçi saiklere dayalı endişelerle geleceğin planlanması gayreti olduğu ortada. Bölge dışı güçlerin istikrarsızlaştırıcı politikaları için bu durum en bulunmaz imkanları oluşturuyor. Oysa ki; IŞİD gibi tekfirci terör örgütleri eliyle bölgede oluşturumaya çalışılan kaos, bölgenin bütün unsurlarının birbirlerine dayanışarak ayakta kalabileceklerini öğretmiş olmalıydı.  

Al-Monitor'da Ali Mamouri imzası ile yayınlanan ve Irak'ın geleceğinde hangi motiflerin yer alacağına dair ip uçları içeren yazıyı bu endişeler çerçevesinde ilginize sunuyoruz... 

 

 

Suudi Arabistan'ın Irak açılımı İran'ı rahatsız etti
 
Musul'un kurtuluşuyla neticelenen askeri harekâtta İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Irak'ta İslam Devleti'yle mücadele görüntüleri internette dolaşmaz oldu. Musul çatışmalarında İran'ın varlığı ve desteği yoktu.
 
Eş zamanlı olarak Irak'tan Suudi Arabistan başta olmak üzere Sünni eksenini destekleyen Arap devletlerine bir dizi ziyaret gerçekleşti. 13-15 Ağustos'ta Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) ziyaret eden Sadr hareketi önderi Mukteda El Sadr, siyasiler ve din adamları tarafından Irak'ın liderlerinden biri gibi karşılandı. Sadr BAE ziyareti sırasında bu ülkede yaşayan tanınmış Iraklı Sünni din adamı Ahmed Kubeysi ve önde gelen siyasetçilerle görüştü. Sadr temmuz sonunda da Suudi Arabistan'a gitmiş ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman dâhil Suudi yetkililerle görüşmüştü.
 
Bu ziyaretin ardından Suudi Arabistan Irak'a yönelik bazı olumlu adımlar attı, Sadr'ın yaşadığı kent olan Necef'te konsolosluk açacağını duyurdu. Irak'ın en yüksek Şii din otoritesi Büyük Ayetullah Ali El Sistani'den buna herhangi bir itiraz gelmedi. Sistani geçmişte de ikili ilişkilerde diyaloğu savunmuştu.
 
Sadr'ın Suudi Arabistan ve BAE ziyaretlerine İran'dan sert eleştiriler geldi. Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney'e yakınlığıyla bilinen Tesnim Haber Ajansı, Sadr'ın Suudi Arabistan'a giderek bir yılı aşkındır Suudilerle mücadele eden Yemen halkına ihanet ettiğini öne sürdü. Tesnim ayrıca Suudi Arabistan'ın Irak'ta nüfuz elde etmek için Sadr hareketini kullandığını iddia etti.
 
Başbakan'ın; içişleri, dışişleri, petrol ve ulaştırma bakanlarının Suudi Arabistan ziyaretlerinin yanı sıra Sadr'ın önümüzdeki günlerde Mısır'a gideceği duyuruldu. Suudi Arabistan'ın bölgesel rakibi olan İran'a ise bu kadar üst düzey ziyaret yapılmadı.
 
Başbakan Haydar El Ebadi İran yanlısı silahlı gruplara yönelik eleştirilerini son dönemde artırmış durumda. Ebadi bu grupları kanunu çiğnemekle, Irak devletine itaat etmemekle suçluyor. İran bağlantılı çevreler yolsuzluğa karışmak, milli menfaatleri gözetmemek gibi iddialarla Irak'ta itibar kaybetmiş durumda. Bu süreç, özellikle İran rejimine ve bilhassa Hamaney'e yakın olan Nuri El Maliki'nin ikinci başbakanlık dönemiyle gelişti. Basra Valisi Macid El Nasravi'nin şeffaflık komisyonunca yolsuzlukla suçlanmasının ardından İran'a gitmesi her şeyin üstüne tuz biber ekti. İran'ın yolsuzluk yapanlara sahip çıktığı algısı oluştu.
 
İran ise kendi menfaatlerine hizmet eden vekiller ve ikili anlaşmalar üzerinden durumu kontrol etmeye, Irak'taki kazanımlarını korumaya çalışıyor. Son olarak 23 Temmuz'da İran'a giden Irak Savunma Bakanı İrfan El Hayali ile bir güvenlik anlaşması imzalandı. Görünen o ki anlaşma aceleyle imzalandı. Zira diplomatik teamüllerin aksine imza aşamasından önce iki taraf arasında herhangi bir ön görüşme yapılmadı. Bu da Irak'ın Sünni eksenle yakınlaşmasından İran'ın telaşlandığını ve Irak'ta güvenlik alanında elde ettiği etkinliği sağlamlaştırmak istediğine işaret ediyor.
 
İran'ın resmi haber ajansı İRNA'ya göre Hayali, İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şamkani ile görüşmesinde şöyle dedi: “Irak ordusu mücadele edecek ve ne yeni bir iç çatışmaya ne de Irak'ı bölmeye dönük gayrimeşru adımlara izin verecek.”
 
Bu haber Bağdat'la Irak Kürdistanı arasındaki tansiyonu artırdı. Zira Hayali'nin sözleri bağımsızlık referandumu nedeniyle Kürt bölgesine askeri müdahale tehdidi olarak algılandı. Hayali ise böyle bir açıklama yapmadığını söyledi ve İRNA'yı asılsız haber geçmekle suçladı.
 
Bu arada Suudi Arabistan da Irak'a yardımlar önererek İran'ın önüne geçmeye, mezhepsel gerilimlere rağmen Irak'ı pragmatik bir yaklaşımla kazanmaya çalışıyor.
 
Irak Petrol Bakanı Cabbar El Luaybi, 15 Ağustos'ta Suudi Arabistan dönüşü yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Suudi kralının yardımcısı; petrol, enerji, sanayi, maden, teknoloji, yatırım, ticaret, bankacılık ve ortak projeler alanında çeşitli anlaşmaları hayata geçirmek için Suudi-Irak koordinasyon komitesinin hızla çalışmaya başlamasının önemini vurguladı.”
 
Bahsi geçen komitenin kuruluşu Suudi kabinesi tarafından 14 Ağustos'ta duyurulmuştu. Yapılan açıklamaya göre komite, Iraklı yetkililerin son haftalardaki ziyaretlerinde mutabık kalınan konuları hayata geçirmek için çalışacak.
 
Luaybi'ye göre “Suudi Arabistan, masraflarını kendisi karşılamak üzere bazı sağlık ve insani yardım projeleri hayata geçirecek. Bağdat ve Basra'da birer hastane yapacak, Suudi üniversiteleri için (Iraklı öğrencilere) burs verecek. Ayrıca sınır kapılarını açacak ve serbest ticaret bölgeleri kuracak.”
 
Suudi Arabistan Irak'a yönelik ekonomik projelerini gerçekleştirmeyi başarırsa güç dengesini kendi lehine değiştirmiş olacak. Zira İran 2003'ten bu yana ne doğrudan kendi eliyle ne de kendisine yakın Şii partiler üzerinden Irak'ta büyük ekonomik projeler hayata geçiremedi.
 
Suudi Arabistan'ın yaklaşımı yeni bir stratejiye işaret ediyor. 2003 sonrası dönemde Irak'ı siyaseten tecrit etmeye çalışan, ülkedeki yeni siyasi gerçekliği kabul etmeyen Suudi Arabistan İran'la rekabet etmek için olumlu, “yumuşak güç” yöntemlerine yöneliyor. Zira Suudilerin eski yaklaşımı İran'a fazlasıyla yaramış ve nüfuzunu Irak'ta her alana yaymasına imkân vermişti.
 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar