46314-cats.jpg

İran Türkiye’nin Afrin harekâtına nasıl bakıyor?

Türkiye'nin kuzey Suriye'deki askeri harekatına nispeten sessiz kalan İran, bölge genelindeki Kürt grupların tetiklenmesi dahil bir dizi karmaşık ihtimali göz önünde bulunduruyor. Suriye'de etkili bir oyuncu olan İran harekâta topyekûn karşıtlık ile topyekûn kabul arasında bir çizgi tercih etti.

10 Şubat 2018 Cumartesi
Türkiye'nin Afrin'deki Kürt savaşçılara karşı tek taraflı olarak başlattığı harekâta operasyonun hedef ve yansımalarının nasıl okunduğuna göre Suriye krizine dâhil olan taraflardan farklı tepkiler geldi. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bünyesindeki Kürt güçlerine destek veren ABD harekâta karşı görünürken Rusya operasyonu sessizce kabul etmiş durumda. Suriye'de bir başka etkili oyuncu olan İran ise harekâta topyekûn karşıtlık ile topyekûn kabul arasında bir çizgi tercih etti.
 
Tahran'ın ilk tepkisi Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi'den geldi. Sözcü 21 Ocak'ta Suriye'de istikrarsızlığın artmasını önlemek adına Afrin harekâtının bir an önce sona ereceği “umudunu” dile getirdi. İslam Cumhuriyeti'nin “son gelişmeleri yakından ve kaygıyla izlediğini” belirten Kasımi “Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruma ve ülkenin ulusal hükümetine saygı gösterme” gereğini vurguladı. Ertesi gün İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Hüseyin Bakıri Türk mevkidaşı Hulusi Akar ile bir telefon görüşmesi yaptı. İran tarafı yine Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak gerektiğini vurguladı ancak Türkiye'ye operasyonu sonlandırma çağrısından geri durdu.
 
Bu açıklamalar doğrultusunda İran'ın Türk harekâtına karşı oldukça mütevazı bir tutum benimsediği söylenebilir. İran operasyonu doğrudan kınamadı ama destek de vermedi.
 
Bu tutumun arkasındaki nedenler irdelenirken öncelikle şu hususu belirtmek gerekir: İslam Devleti (IŞİD) sonrası dönemin İran açısından başlıca zorluklarından biri Washington'ın SDG gibi “vekil” güçler kullanarak Suriye'deki nüfuzunu korumak ve artırmak istemesi. Etkili bir silahlı muhalefet oluşturmakta daha önce başarısız olan ABD SDG ile daha başarılı bir deneyim ortaya koydu. Rakka'nın IŞİD'den kurtarılması SDG'nin en büyük başarısı oldu. SDG'nin önemli bir bölümünün Kürt savaşçılardan oluştuğu düşünülürse Türkiye'nin Afrin harekâtı SDG'nin artan nüfuzuna, dolayısıyla da ABD'nin nüfuzuna darbe anlamına geliyor.
 
Bu bağlamda Ankara'nın Washington'ı Suriyeli Kürt gruplara verdiği destek ve kuzey Suriye'deki askeri planları konusunda açıkça kınayıp uyarması, onun aslında eski NATO müttefikinden iyice uzaklaşması anlamına geliyor. Türkiye'de temmuz 2016'da yaşanan başarısız darbe girişimiyle başlayan bu çatlağın Tahran tarafından olumlu karşılandığı sır değil. Bu gidişat, Tahran açısından ABD'nin İran'a yönelik tecrit politikasında yeni engellerle karşılaşması anlamına geliyor.
 
Bölgedeki Kürtlerin ayrılıkçı duygularından İran'ın genel anlamda endişe duyduğu da hesaba katılmalı. Kürtler, kuzey Suriye'deki hâkimiyetlerini korumayı başarırsa bir sonraki adımda merkezi Şam hükümetinden bağımsızlık olmasa da ciddi düzeyde özerklik talep edecek. Iraklı Kürtlerin henüz soğumamış olan bağımsızlık arzusu da düşünüldüğünde bu durum bölgedeki Kürt meselesini yeniden alevlendirebilir ve sadece Şam için değil Tahran, Ankara ve Bağdat için de büyük sıkıntı yaratır.
 
Son ama aynı derecede önemli bir husus da İran'ın en azından şimdilik Türkiye ve Rusya arasındaki “İdlib'e karşılık Afrin” anlaşmasından memnun görünmesi. Başka bir deyişle Tahran'ın Moskova'yla beraber şu sonuca vardığı anlaşılıyor: Ankara'ya Afrin'de istediğini almasına müsaade edilirse Suriye hükümeti de İdlib'te Türkiye destekli isyancı grupların kontrol ettiği bölgeleri geri alabilecek. Bu açıdan kuzeyin ileride yeniden Suriye'yle bütünleşmesi gündeme geldiğinde Türkiye, meşru milli güvenlik hedefleri olan bir devlet olarak Kürtler ya da başka silahlı gruplar gibi hedefleri hâlâ muğlak olan devlet dışı oyunculardan daha kolay bir muhatap olacak.
 
Ancak tüm bu gerekçeler İran'ın Afrin harekâtında destekleyici bir tutum almasını sağlamış değil. Peki neden?
 
Birincisi Türkiye'den farklı olarak İran bölgedeki çeşitli Kürt gruplarını tümden küstürmemeye özen gösteriyor. 21 Ocak'ta Zeytin Dalı Harekâtı daha yeni başlamışken İran, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başbakanı Neçirvan Barzani'yi ağırlıyordu. Barzani Tahran ziyaretinde KYB topraklarının İslam Cumhuriyeti aleyhine kullanılmayacağını vurguladı, ayrıca Irak'ın bütünlüğüne destek ifade etti. Ziyaretin zamanlaması da Kürtler İran'ın bölgedeki temel menfaatlerini gözettiği sürece İran'ın onları muhatap almaya hazır olduğu sinyali olarak yorumlanabilir.
 
Bu bağlamda İran şu kaygıyı taşıyor: Türkiye ilan ettiği hedeflerin ötesine geçerek kuzey Suriye'nin tamamını Kürt gruplarından temizlemeye kalkarsa sadece Suriye'deki Kürtleri değil bölge genelindeki Kürtleri harekete geçirip radikalleştirebilir ve bu da bölgesel istikrarsızlığı iyice artırabilir. Bu arada Kürt grupların Soçi'deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne katılmayı reddetmesinden de görüldüğü üzere siyasi süreçte yaşanacak sıkıntılar radikal ve terörist gruplara tekrar ivme kazandırabilir ve Suriye'deki kaos iyice derinleşebilir. Nitekim Kasımi de bu noktaya dikkat çekmiş ve “Afrin'deki krizin tekfirci terörist grupların yeniden güçlenmesine yol açabileceği” uyarısında bulunmuştu.
 
Son olarak Ankara'nın harekâtı doğuya doğru Menbiç'e kadar genişleteceğini söylemesi, ayrıca Türk ve Suriye ordularının Halep'te karşı karşıya gelmesi İran için Türkiye'nin Kürtleri bertaraf etmekten öte daha büyük bir hedefin peşinde olduğu anlamına gelebilir. Türkiye kuzey Suriye'de kalıcı bir nüfuz alanı oluşturmak isteyebilir ki bu, İran'ın kabul edebileceği bir şey değil.
 
Neticede olumlu ve olumsuz faktörlerin iç içe geçmesi, İran'ı Türkiye'nin askeri hamlesi karşısında ihtiyatlı bir tutum benimsemeye itti. Ancak Ankara'nın Suriye'de bundan sonra yapacağı tercihlere bağlı olarak bu tutum her an değişebilir.
 
 
Hamid Reza Azizi*
Al-Monitor
 
 
 
------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
*Şehit Beheşti Üniversitesi İktisat ve Siyaset Bilimi Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapıyor, ayrıca Tahran'daki İran ve Avrasya Araştırma Enstitüsü'nün (IRAS) bilim kurulunda yer alıyor.
 
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar