7fe74-10.jpg

Ortadoğu’da toprağın altından petrol, üstünden kan ve ruhundan azap fışkırır…

Ortadoğu’da vekâlet savaşları hızla devam ediyor. Farklı emperyalist blokların ve onların bölgesel taşeronluğuna soyunanların sponsorluğunda cereyan eden savaşlar, bir kan deryası yaratmış durumda.

20 Temmuz 2014 Pazar

Ortadoğu'da muktedirlerin besin zinciri: Kan, para, silah ve petrol

Ercan Geçgin 

 

Ortadoğu'da vekâlet savaşları hızla devam ediyor. Farklı emperyalist blokların ve onların bölgesel taşeronluğuna soyunanların sponsorluğunda cereyan eden savaşlar, bir kan deryası yaratmış durumda.

Emperyalistler ve onların bölgedeki işbirlikçi muktedirleri öyle bir çatışmalı dengeler kurmuşlar ki kendileri için adeta bir besin zinciri sistemi yaratmışlar. Basit bir şekilde kısaca özetlersek bu zinciri;

Türkiye'deki hükümete yakın şirketler aracılığıyla Barzani petrolü hem Batı'ya hem İsrail'e satar. AKP'nin sunduğu bu imkân karşılığında Türkiye'de kurulan ve Barzani çizgisinde hareket eden Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye (KDP-T), Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ı destekleyeceğini açıklar. İsrail ise petrolü enerjiye dönüştürür, jet yakıtı olarak kullanır ve Gazze'nin üzerine bomba olarak yağdırır. Küresel para lobilerinin şebekelerinden de istifade etmekle birlikte teknolojisini de ihraç eden İsrail'in üzerine para yağarken Filistin'in üzerine bomba yağar. Ölen masumlar Türkiye'deki ve bölgedeki yerli muktedirlerce iç siyasetin popülist malzemesi haline getirilir. Öfke emperyalist sistem yerine Yahudi düşmanlığına dönüşür. İsrail, Yahudi düşmanlığını yapacağı katliamların, operasyonların kılıflarından biri haline getirip dünya kamuoyuna sunar. Başta Türkiye'dekiler olmak üzere bölgedeki muktedirler, manipülasyonla desteğini aldıkları halkın umutlarını bölgedeki selefi örgütlerin cephanesine dönüştürürler. El altından yardımlar yapılır, çatışmalar körüklenir. Türkiye'nin iç siyasetindeki sorunlar bölgeye ihraç edilir. Örgütlerin silahları başlangıçta Batılı emperyalistlerce karşılanır. Çatışmalar büyüdükçe yardımlar kesilir ve yerine silah ticareti getirilir. Atılan her kurşun aynı zamanda emekçilerin el konulan artı-değeridir. Öldürülen her insan, bir sonraki öldürmeye gerekçedir. Gerekçeler etnik bir kimlikle bütünleştirilir, mezhepsel bir formla derinleştirilip tarihselleştirilir ve düşmanlaştırılır. Binlerce yıllık kültürel zenginlik ve binlerce yıllık gelecek, emperyalizmin ve bölgedeki muktedirlerin refahını sağlayan besin zinciri tarafından ipotek altına alınır. Ortadoğu'da toprağın altından petrol, üstünden kan ve ruhundan azap fışkırır…

Rojava'dan Filistin'e…

IŞİD'in Musul'u ve diğer Irak kentlerini ele geçirmesinin ardından Kerkük'ü kontrolüne alan Barzani, kısa süre sonra halk oylamasına gidip bağımsızlığı ilan edebileceklerini duyurdu. Barzani güçleri ile halifelik ilan eden IŞİD güçleri arasında pek çatışmanın çıkmaması dikkatlerden kaçmadı. Ayrıca Rojava'da PYD/YPG öncülüğündeki özgürlükçü-laik devrim, ikinci yıldönümüne girerken IŞİD gibi gerici güçlerin tehdidi ile yüz yüze kalması ve Kobani'de bu örgütün saldırıları tırmandırmasına rağmen Barzani'nin buna karşı çok fazla adım atmaması da bir başka dikkat çeken ayrıntı oldu.

IŞİD'in Irak'ta Şiileri, Suriye'de Alevileri ve Rojava'da Kürtleri hedefine alması ile bölgedeki diğer güçlerin stratejileri arasında rabıtalar bulunuyor. Barzani'nin Kürdistan'ın bağımsızlığından söz etmesinin ardından İsrail'in bu bağımsızlığı ilk tanıyacak ülke olacağını ilan etmesini, aslında İsrail'in oluşturulacak ‘Barzani Kürdistanı' sayesinde, İran'ın hem güçlü ve bütünlüklü Irak politikasını hem de Şii hattını yarma girişiminin bir parçası olarak okuyabiliriz. IŞİD'le Şiiler arasındaki çatışmada, petrol ve diğer ticari ilişkilerle İsrail'in kontrol edeceği bir ‘Barzani Kürdistanı'nın, İsrail'in bölgedeki güvenlik aparatlarından biri olma işlevini üstleneceğini söylemek yanlış olmasa gerek. Böylece bölgedeki petrolün ve diğer kaynakların Avrupa'ya ve İsrail'e naklinin de güvencesi sağlanmış olacak. Diğer taraftan bu güvence yerüstündeki etnik savaşlarla da sigortalanmış durumda.

Nitekim başta Almanya ve ABD olmak üzere bazı ülkeler, İsrail'in Gazze'ye başlattığı kara harekâtına desteklerini ilan ettiler. NATO üyesi olmadığı halde NATO'nun Ortadoğu'daki en önemli ileri karakollarından biri olan İsrail'e karşı Türkiye'den de, Mısır'dan da ciddi somut bir adım da gelmiyor ayrıca. Mısır neredeyse ‘eti senin kemiği benim' havasında. Türkiye ise laftan ileri gidemiyor. Ayriyeten Mısır'ın Filistin'de Abbas'ı, Türkiye ve Katar'ın ise Hamas'ı desteklediğini belirtelim. Dolayısıyla emperyalistlerin vekâlet savaşına entegreli bir alt-vesayet savaşının da hem İsrail-Filistin arasında, hem Suriye ve Irak'ta sürdüğünü de görmüş oluyoruz.

Erdoğan ise meydanlarda bunun yeni bir haçlı seferi olduğunu söyleyerek yine bilindik dinsel-tarihsel düşmanlıkların mayasını Cumhurbaşkanlığı seçiminin popülist siyasetine katarak medet ummaya devam ediyor.

Ancak İsrail'le olan ticaret hacmini son yıllarda 4 katına çıkartan AKP'nin popülist söyleminden ileri gitmeyen İsrail karşıtlığı artık inandırıcılığını kaybetmiş durumda. Gazze'yi bombalayan savaş araçlarının yakıtının Barzani'den alınarak Haziran sonunda Türkiye'den İsrail'in Aşkelon limanına taşındığının ortaya çıkması, AKP'nin gerçek yüzünü meydana sermiş oluyor. Buna NATO'nun Malatya'da kurduğu radar üstüne izin vermesini, Esad'ı ve Irak merkezi hükümetini zayıflatma stratejisini de eklersek AKP'nin İsrail'e yeterince soluk aldıran, hatta onun bugünkü saldırgan tutumuna ortam sağlayan aktör olduğu sonucuna rahatlıkla ulaşırız. Keza 1961'den beri OECD üyesi olmayı bekleyen İsrail'e vetoyu kaldıran da, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun raporuna itiraz etmeyip çekimser kalarak ona onay veren de yine AKP olmuştu. AKP, siyasetini ‘tüccar zihniyeti' ile yapınca Filistin sevdası da söylemden ibaret kalıyor. Karakolda doğru söyleyen oğlan mahkemede şaşıyor. Amaç güya İsrail'i uluslararası ortamda yalnızlaştırmakken Türkiye yalnızlaşıyor. Komşularla sıfır sorun hedefinden sıfır temas noktasına gelinmişken yangına körükle gider gibi bölgedeki iç sorunların tarafı olmayı maharet sanıp ‘böl-çatıştır-yönet' egemenliğinin derinleşmesine hizmet etmiş oluyor.

12 yıl önce iktidara geldiklerinde ‘tüccar siyaseti' yapacaklarını söyleyen Erdoğan'ın sadece iç siyaseti değil, Ortadoğu'daki siyaseti de hep böyle oldu. Netice itibariye en büyük tüccarların/emperyalistlerin ekmeğine biraz daha fazla yağ süren zeminler ortaya çıkarıldı. Emperyalistlerin ve bölgedeki yerel muktedirlerin besin zincirleri zenginleştikçe mazlum halklar giderek daha çok yoksullaştı, bölündü, parçalandı, düşmanlaştı ama yine de umutlarını yitirmediler. İnsanlığın adil besin zincirini kurma kudretinden geri durmadılar.

Ezilenlerin besin zincirlerinden biri olmuştur şiir. Bu vesileyle, Paul Eluard'ın ‘Asıl Adalet' şiirini ‘Asıl Adaletsizlik' olarak bugünün küresel ve bölgesel emperyalistlerine uyarlarsak belki insanlığın alternatif besin zinciri haykırışına ve haklılığına minik bir katkı sunmuş olacağız:

Emperyalistlerdeki en soğuk kanun,

Kandan petrol yapmaları,

Petrolden silah yapmaları,

Sömürüden köle yapmalarıdır.

Emperyalistlerdeki en kolay kanun,

Savaşları, yoksulluğu, etnik farklılıkları,

Ayakta kalmak için kullanmaları,

Ve yaşama karşı ölümü savunmalarıdır.

Emperyalistlerdeki en çirkin kanun,

Suyu meta yapmaları,

Düşü kâbus yapmaları,

Kardeşi düşman yapmalarıdır.

Hep var olmuş kanunlar değildir bunlar,

Bir çocukcağızın tâ umutlarına hükmederek başlar,

Sömürür, yayılır, doğallaştırır kendini

Tâ aklın isyanına kadar.

 

Kaynak: birgun.net

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar