1_8369_1.jpg

İdlib: Rus-Türk ortaklığının Aşil Topuğu

İdlib restleşmesine rağmen Putin de Erdoğan da birbirlerine olan ihtiyaçlarının farkında. Birbirinin dilinden anlayan bu iki liderin, Rus-Türk ilişkilerinin Aşil Topuğu'na dönüşen İdlib'de nasıl bir yol izleyeceği merakla bekleniyor. Dahası, tüm kesimler İdlib'in El Kaide meşrebinden gruplara bırakılamayacağını farkında. Dolayısıyla bir operasyon olacağı muhakkak ama nasıl?

31 Temmuz 2018 Salı
Türkiye eli kulağındaki İdlib operasyonunu ötelemek için çırpınıyor. Ancak tüm uzlaşmazların toplandığı İdlib için uzlaşma bir  çıkar yol gibi durmuyor.
 
Suriye ordusunun güney cephesindeki Dera ve Kuneytra'dan sonra eylüle doğru İdlib'de operasyona başlayacağı öngörülüyor. Farklı bölgelerden tahliyelerle 100 binin üzerinde savaşçının toplandığı ve göçlerle nüfusu 2 milyonu bulan İdlib'e yönelik bir operasyon şimdiden Türkiye'yi germeye başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 14 Temmuz'da telefonla görüştüğü Rus lider Vladimir Putin'e olası bir operasyonun Rusya ve İran'ın da ortak olduğu Astana sürecini çökerteceği uyarısında bulundu.
 
Erdoğan Güney Afrika'daki BRICS zirvesine giderken konuyu tekrar Putin'le görüşeceğini belirtirken de şöyle konuştu: “Suriye'deki gelişmeler gerek Tel Rıfat gerek Menbic olsun istenilen istikamette henüz gelişmiyor. İstenilen istikamette gelişmiş olan tek yer Afrin'dir, Cerablus'tur, El Bab'dır. Bunlar belli bir yere oturdu, 4 bin kilometre karelik alan tamamıyla kontrolümüzün altında. Dara konusu var ki en sıkıntılı olaylardan bir tanesi. İdlib konusu var, tekrar ele alacağız. Bunları A'dan Z'ye tekrar ele alacağız. Çünkü buralarda her an her şey olabiliyor.” Johannesburg'da kaygılarını bir kez daha Putin'e ileten Erdoğan'ın operasyonu engellemeye çalışırken kullandığı birkaç koz var: Astana sürecinin geleceği, Türkiye'nin muhalifleri siyasi sürece katma çabası, Halep'in doğusu ve doğu Guta dahil İslam Devleti (IŞİD)'den kurtarılmış bölgelerin ordunun kontrolüne bırakılması ve silahlı grupların tahliye edilmesinde Türk hükümetinin gösterdiği iş birliği, caydırıcı unsur olarak İdlib'de kurulan 12 gözlem noktasındaki Türk askeri varlığı.
 
Bunlara ilaveten Erdoğan olası sivil kayıplar ve göç dalgasına da işaret ediyor. Ancak sahadaki yeni gelişmeler Türkiye'nin korktuğu senaryoyu kaçınılmaz olarak yaklaştırıyor. Ankara, doğu Guta'nın ardından ABD ve İsrail'in tutum değiştirmesine bağlı olarak Dera ve Kuneytra cephelerinin bu kadar hızlı çöküp sıranın İdlib'e geleceğini beklemiyordu. Türkiye İdlib'deki gelişmeler tırmanıncaya dek en azından Tel Rıfat ve Menbic'i kendi havuzuna katarak pazarlık gücünü iş bitirebilen bir seviyeye çıkarmayı umuyordu.
 
Ancak Türkiye'ye rağmen İdlib operasyonunun önündeki psikolojik bariyerleri eriten bir dizi faktör belirdi. Her şeyden önce muhalif cephelerin ardı ardına çökmesiyle Suriye ordusunu oyalayacak alanlar azaldı. Buna bağlı olarak Suriye yönetiminde cihatçı rezerv alanına dönüştürülen İdlib'in yanı sıra Türkiye'nin kontrolündeki Cerablus, Azez, El Bab, Afrin ve Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) elindeki Fırat hattı dahil her karış toprağın geri alınacağına dair kararlılık güçlendi. Nitekim Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, 26 Temmuz'da önceliğin İdlib olduğunu açıkladı.
 
Şam'a yakın kaynaklara göre “Rusya'nın Türkiye'ye taahhüdü ne olursa olsun İdlib operasyonu yapılacak. (...) Rusya ve Suriye, İdlib'deki sivillerin hükümetin kontrolündeki bölgelere geçmeleri için güvenli koridorlar açma konusunda anlaştı.”
 
Hama ve Lazkiye taraflarından da askeri hazırlıkların başladığına dair haberler de geliyor. İdlib vilayetindeki Şii beldeleri Fua ve Kefraya cihatçı grupların kuşatması altındaydı. Tutuklulara karşılık takas anlaşmasıyla burada sıkışan nüfus 17 Temmuz'da tahliye edildi. Böylece silahlı gruplar olası İdlib operasyonuna karşı ellerindeki caydırıcı kozu kaybetmiş oldu.
 
ABD, Suriye siyasetini önemli ölçüde İsrail'in güvenliğine ve İran'ın bölgeden çekilmesine endeksleyerek bir nevi Rusya'nın planlarını kolaylaştırdı.
 
Onlarca tahliye operasyonundan sonra Rusya'nın, Türkiye'ye ihtiyacı 2016 ve 2017'ye kıyasla azaldı. Yani Putin'in Erdoğan'ı daha fazla rahatlatmak için çaba harcamasının gerekçeleri birer birer ortadan kalktı. Bu öngörüyü destekleyen birkaç nokta daha var: Türkiye'nin Amerikan yönetimiyle anlaşarak Menbic'de yol alması, Ankara'nın fırsatını bulduğu an ikili oynadığı, Kürtler konusunda ABD'den daha fazla taviz kopardığı takdirde eski eksenine döneceğine dair endişeleri güncelledi.
 
11 Temmuz'da Brüksel'de düzenlenen NATO zirvesinde Ankara'nın fabrika ayarlarına dönme eğilimine girmesi de Rusların dikkatinden kaçmadı. Ayrıca Rusların Lazkiye'de konuşlandığı Hmeymim üssüne yönelik el yapımı insansız hava araçlarıyla düzenlenen saldırıların İdlib'den yönlendirilmesi Moskova'nın kararlılığını artıran bir diğer etmen.
 
Kuzey Kafkasya bağlantılı tüm savaşçıların İdlib'de toplanması da önemli zira Rusya'yı Suriye savaşına çeken nedenlerden birisi de evdeki “düşmanla” uzakta hesaplaşma planıydı.
 
Ne var ki, tüm bunlara rağmen hem Rusya hem Türkiye açısından Astana masasına tekme atmak için erken olduğu söylenebilir. Suriye yüzünden bozulan ikili ilişkiler normalleşirken ortaklık Astana sürecinin çok ötesinde ekonomik alanlarda derinlik kazandı. İdlib restleşmesine rağmen Putin de Erdoğan da birbirlerine olan ihtiyaçlarının farkında. Birbirinin dilinden anlayan bu iki liderin, Rus-Türk ilişkilerinin Aşil Topuğu'na dönüşen İdlib'de nasıl bir yol izleyeceği merakla bekleniyor. Dahası, tüm kesimler İdlib'in El Kaide meşrebinden gruplara bırakılamayacağını farkında. Dolayısıyla bir operasyon olacağı muhakkak ama nasıl?
 
Muhaliflerin ağır silahları teslim edip çatışmasızlık rejimini kabul ettikleri Dera senaryosunun İdlib'de işlemesinin zor olacağı ve çetin bir savaşın yaşanacağı öngörülebilir. Türkiye'yi teyakkuza geçiren de koruma taahhüdünde bulunduğu bölgeye yönelik operasyonun yol açacağı sonuçlar. Bunun başında yeni bir göç baskısı ve silahlı grupların Türkiye sınırlarına yığılması ya da Türkiye topraklarına sızması geliyor.
 
Peki yaklaşan bir operasyon karşısında Türkiye'nin olası seçenekleri ne? İlk akla gelen 12 kontrol noktasının caydırıcı olup olamayacağı sorusu. Türkiye'nin sınırlı askeri varlığıyla operasyonu sonsuza dek geciktirmesi mümkün değil.
 
İkinci seçenek Afrin senaryosunun İdlib'e taşınması. Bu da bütün tehlikeli örgütlerin düşmanlığının Türkiye'ye yöneltilmesi anlamına gelir ki şunu hatırlatmakta fayda var: İdlib'de toplanan gruplar önemli ölçüde ideolojik angajmanlarla savaşan, İslamcı motivasyonları güçlü, Hmeymim merkezli Rus Uzlaştırma Heyeti'nin yürüttüğü diyalog sürecine girmeyen, rejimle diyaloğu kesinlikle reddeden, Astana ya da Cenevre süreçlerini ihanet sayan savaşçılardan oluşuyor. Bu durum İdlib'i zorlu bir mesele yapmakla kalmıyor Türkiye'nin üstlendiği riskleri öngörülemez derecede tehlikeli hale getiriyor.
 
Senaryolardan bir diğeri ise Türkiye'nin Ruslarla ortaklığı bitirip ABD'ye yönelmesi. Bu da Trump yönetiminin eğilimleri dikkate alındığında derde deva bir strateji gibi durmuyor. İran'a karşı ekonomik ve siyasi ablukada Ankara'yı koşulsuz yanında görmek isteyen Washington, Suriye'de sıkışmış bir Türkiye'nin kaygılarıyla çok da ilgilenmeyebilir. Ayrıca Pentagon'un Kürtlere desteği sürerken Suriye'de tutarlı ve kapsamlı bir Amerikan-Türk ortaklığının şekillenmesi güç. Ankara'nın ABD'den en kritik beklentisi Kürtlerle bağın koparılması.
 
Beri tarafta bir açmaz daha var: Kürtlerin ABD'den uzaklaşıp Şam'la diyalog kurması da Rojava'daki fiili özerkliğin hukuki statü kazanması ihtimali nedeniyle Ankara'nın uykusunu kaçırıyor, ki Türkiye'yi korkutan bu ihtimal çok da uzak değil: Kürtler rejimle diyalog denemelerini sürdürüyor. Bunların en sonuncusu ve en yüksek profilli Demokratik Suriye Meclisi Başkanı İlham Ahmed ile Suriye Gelecek Partisi Başkanı İbrahim Kaftan'ın öncülük ettiği bir heyetin 26 Temmuz'da Şam'a gerçekleştirdiği ziyaretti.
 
Bu ziyaret öncesinde TEV-DEM Yönetim Kurulu Başkanı Eldar Halil de İdlib operasyonuna katılabilecekleri mesajı verdi: “Türkiye'nin Suriye topraklarından çıkarılması gerekir. Afrin'in kurtuluşuna hizmet edecek bir yaklaşımla bizden İdlib için rol oynamamız istenirse buna hazırız.” Yani Türk-Rus ortaklığından uzaklaşmanın alternatifi olarak Kürtlerin de dahil olabileceği bir İdlib denklemi ortaya çıkabilir.
 
Sonuçta İdlib'deki silahlı grupları himaye altına alma iddiası her biri birbirinden korkunç seçeneklerle Türkiye'yi zorluyor. Bir yandan İslam Devleti'nin (IŞİD) İdlib'de kendine yer açma çabası, El Kaide bağlantılı yapıların giderek güç kazanması bir yandan da grupların kendi arasında artan çatışmalar Türkiye'nin bölgeyi himaye etmesini zorlaştırıyor.
 
El Kaide bağlantılı muhtelif örgütler İdlib'de nüfuzlarını artırmaya çalışırken kent, iç düşmanlıklarıyla idare edilemez bir noktaya yuvarlanıyor. Muhalifler “Türkiye İdlib için garantör olsun” diye ısrar etse de Ankara günün sonunda daha az sancılı bir yolla İdlib'den kurtulma seçeneğine ikna olabilir ama öyle bir seçeneğin varlığı da şüpheli.
 
İdlib'in mevcut hakimleri savaşın en uzlaşmaz ve en azılı kesimlerini barındırıyor. Nitekim İdlib operasyonunu ertelenmez kılan da zaten bu.
 
Fehim Taştekin
Al-Monitor
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar