1119891_620x410.jpg

Cihatçılar, vatan haini değil asıl vatan haini olan Batılı yöneticilerin askerleridir

Suriye provokasyonunda yolun sonuna doğru gelinirken, Batılı yöneticiler kendi ihanetlerini perdelemek için aslında yönettikleri operasyonların askerleri durumunda olan "Cihatçı" Batılı ülkelerin vatandaşlarına bütün hikayenin sorumluluğunu yüklemeye çalışıyorlar. Tabloyu doğru okumak gerekirse görevi veren Batılı yöneticiler ve görevi yerine getiren bu "Cihatçı" diye tabir edilen savaşçılardı.

28 Şubat 2019 Perşembe
İNTİZAR - Batı'nın Suriye'ye'de gerçekleştirmeye çalıştığı provokasyonun sonuna doğru geliniyor. Savaşı kazanan Direniş Ekseni ve tabî olarak liderliğini Beşşar Esad'ın yaptığı meşru Suriye yönetimi oldu. Her neticeye ulaşan olayın ardından yapıldığı gibi bu Suriye provokasyonunun sahibi, yenilen taraf olan Batılı yöneticiler de bir hesap süreci içerisindeler. Hukukun dışına çıkıp ihanet ehli olan kimdir?  
 
Thierry Meyssan'ın Fransa örneğinden cevabını aradığı bu soru aslında diğer Batılı yöneticiler ve onların bölgedeki ortakları olan ülkelerin yöneticileri için de sorulması gereken ve cevabının bu failler için belirleyici olması gereken bir sorudur. "Kimdir gerçekte ihanet ehli olan, bu güç sahiplerinin işaret ettikleri mi yoksa bizzat bu güç sahipleri mi?"
 
Cihatçılık ve vatana ihanet
 
Başkan Donald Trump Batılı müttefiklerinden, Suriye Demokratik Güçlerinin elinde tutsak olan kendi cihatçılarını ülkelerine geri getirtip, ülkelerinde yargılamalarını istedi. Birleşik Krallık buna karşı çıkarken, Fransa her bir durumu ayrı ayrı değerlendireceğini ve geri dönüşlerine ancak buna göre karar vereceğini belirtti.
 
ABD, Suriye topraklarından geri çekilirken, Suriye Demokratik Güçlerinin bir düzenli ordu değil, ama ABD yönetimi altındaki bir vekil güç olduğunu kabul etmektedir. Benzer şekilde, Suriye'de bir Kürt devleti olmadığını, « Rojava » nın sadece gazeteciler için yaratılmış bir kurgudan ibaret olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla, « Kürt Adaleti » bir mizansenden ibaretti ve aldığı kararların uygulanma imkanı birkaç hafta içinde ortadan kalkacaktır. İslamcı tutukluların ya serbest bırakılmaları, ya da onları Fransız hukukundan türetilen kendi yasalarına göre yargılayacak olan Suriye Arap Cumhuriyeti'ne teslim edilmeleri gerekecektir. Oysa bu devlet, Avrupalıların bugün karşı çıktığı ölüm cezasını uygulamaktadır.
 
Yasaya göre, Suriye'de cihada giden Avrupa ülkelerinin vatandaşları « düşmanla casusluk » faaliyeti yürüttü ve muhtemelen de Avrupa'nın menfaatlerine aykırı olarak « vatana ihanet » suçu işledi. Ancak, Batılı devletlerin bu savaştaki eylemleri göz önünde bulundurulduğunda, hiçbir Batılı cihatçı kendi ülkesinde bu suçlamalardan dolayı cezalandırılmayacaktır.
 
Bu savaşın sona ermesi gerçekliğe geri dönmemizi sağlamaktadır. Avrupalılar 8 yıl boyunca, « Nusayri diktatörlüğüne » karşı bir halk « devrimini » şaşkınlıkla keşfettiklerini iddia ettiler. Oysa Avrupalı devletlerin gerçekleştirdiği eylemlerin teşhir edilmesi ve kanıtlanması bugün artık çok daha kolaydır ve bu anlatımla hiçbir şekilde uyuşmamaktadırlar: 2011'de patlak veren olayları 2003'ten itibaren hazırladılar ve bugüne kadar örgütlediler [1]. Bu savaş o kadar uzun sürdü ki yalanları ortaya çıktı.
 
Eğer Avrupalı cihatçıların düşmana casusluk yapmak, hatta vatana ihanet etmek suçuyla yargılanmaları durumunda, mahkeme onları ancak Suriye'lilere yaptıkları vahşetten ve aynı şekilde ülkelerinde kendi yurttaşlarına yönelik işledikleri suçlarla –fanatizm kendi başına bir suç oluşturmadığı için– ilgili cezalandırabilecektir. Vatana ihanet suçlamasıyla ancak Batılı yöneticilerin yargılanmaları gerektiği yönünde karar alacaktır.
 
Her şeyden önce, El Kaide ve IŞİD gibi cihatçı grupların uluslararası olarak tanınan devletlerle bir tutulması gerektiği yolundaki itirazın geçerli değil olmadığının altını çizmeliyiz. Bu tür askeri imkanlara sahip örgütlerin devletlerin desteği olmadan var olamayacakları açıktır.
 
Örnek olması için, Fransa'da bu fanatiklere için nasıl bir savunma inşa edebileceğimi sunacağım:
 
Cihatçılar hain değil, askerdirler
- 1. Sanıklar, Suriye Arap Cumhuriyeti ve Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı savaşmaya giderek, sadece Fransız Hükümetinin talebini yerine getirmişlerdir. Fransız yetkilileri sürekli olarak Suriye Arap Cumhuriyetini « Nusayri Diktatörlüğü » olarak nitelemiş ve Devlet Başkanı Beşar Esad'ın öldürülmesi çağrısında bulunmuşlardır.
 
Bugün Anayasa Konseyi Başkanı olan Laurent Fabius, Dışişleri Bakanı iken « buradaki insanların sarsıcı tanıklıklarını duyduktan sonra (…) bunları duyunca, söylediklerimin ne kadar sert olduğunun bilincindeyim: Beşar Esad yaşamayı hak etmemektedir » açıklamasında bulunabilmiştir. Bu, ölüm cezasını yürürlükten kaldıran bir ülke için oldukça sert bir tavır alıştır.
 
Herhangi bir zihin bulanıklığı oluşmaması ve bu cinayet çağrısının sadece Suriyelilere değil ama tüm Fransızlara yönelik olduğunun iyice anlaşılması için, Paris Belediyesi, Belediye Başkanı Anne Hidalgo'nun girişimiyle Eyfel Kulesinde bir Suriye muhalefetiyle dayanışma günü düzenlemiştir. O gün, basında da yer aldığı gibi, Eyfel Kulesinin altında bir askere alma bürosu yerleştirilmiştir.
 
Gerçi devamında bu destek daha az görünür olmuş ve 2016'dan, yani olayların başlangıcından beş yıl sonra, Fransız yetkilileri Suriye'ye gidişleri durdurmak üzere etkin önlemler almaya başlamıştır. Ancak hiçbir zaman, Fransa'nın bu eylemin meşruiyeti konusunda tutumunu değiştirmediğini, uluslararası taahhütlerine uymaya çalıştığına sanıkların inanmalarını engelleyecek şekilde önceki açıklamalarını yalanlamamışlardır.
 
- 2. Tüm sanıklar, yürüttükleri cihat süresince Fransız Hükümetinin dolaylı yardımından yararlanmışlardır. Küçük cihatçı gruplarının tamamı yurtdışından finanse edilmiş ve silahlandırılmıştır. Pentagon'un ihale ilanları, Suriye'ye silah ithal etmek üzere daimi ticari kanallar oluşturduğunu ortaya koymaktadır [2]. Tarafsız basın organlarınca gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda, başlangıçta CİA'nın, ardından da KKR özel yatırım fonunun kontrolünde, Timber Sycamore harekatı sırasında, on binlerce silahın Suriye'ye gayrimeşru bir şekilde ithal edildiği kanıtlarıyla ortaya konulmuştur [3]. Aralarında Almanya ve Birleşik Krallık'ın da yer aldığı en az 17 devlet bu kaçakçılık faaliyetine katılmıştır. Şimdilik buna doğrudan katıldığı kanıtlanmamış olmakla birlikte, Fransa, bu silahların, bütünleşik komutanlığına yeniden katıldığı NATO'nun LandCom'u aracılığıyla dağıtımında görev alarak suç ortaklığı yapmıştır.
 
- 3. El Kaide'ye bağlı olduğunu belirten gruplara mensup sanıklar, Fransız hükümetinin doğrudan yardımından yararlanmışlardır. Büyükelçi Beşar Caferi'nin 14 Temmuz 2014'te Güvenlik Konseyi'ne sunduğu mektup bunu kanıtlamaktadır. 17 Ocak 2014 tarihli ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) başkomutanı tarafından imzalı belge, Fransa tarafından cihatçılara armağan edilen mühimmatın dağıtımını belgelemekte ve bunların üçte birinin Paris tarafından Özgür Suriye Ordusu'na verildiğini ve geri kalan üçte ikisinin El Kaide'ye (o dönem Suriye'de « El Nusra Cephesi » olarak anılan) iletilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Zaten Laurent Fabius da « El Nusra'nın iyi iş çıkardığını » söylemiyor muydu [4]?
 
Fransız hükümetinin talimatlarına itaat eden ve Fransız devletinden dolaylı olarak silah ve doğrudan mühimmat alan sanıklar, casusluk ve vatana ihanetten dolayı suçlanamazlar!
 
Asıl vatan hainleri Avrupalı yöneticilerdir
Aksine, kamuoyu önünde insan haklarına saygılarını açıkça ifade eden ve cihatçıları gizlice destekleyen Fransız yöneticilerinin mahkeme önünde hesap vermesi gerekir. Ayrıca, aynı şekilde Fransa'nın « düşmanı » olarak tanımladıkları Suriye Arap Cumhuriyeti'nin Fransız çıkarlarına nasıl zarar verdiğini de açıklamalıdırlar.
 
Anlaşmazlığın başlarında, 1981'de Lübnan iç savaşı sırasında Suriye'nin Fransa büyükelçisi Louis Delamare'i öldürttüğünü hatırlatmak gelenek haline gelmişti. Bununla birlikte, Suriye'ye karşı savaşın başlangıcından otuz yıl önce gerçekleşmiş olmasının dışında, bu olay, misilleme olarak Şam'da 175 kişinin ölümüne yol açan, askerlik şubesine yönelik gerçekleştirilen saldırıyla zaten cezalandırılmıştı. Söz konusu saldırı daha sonra dönemin DGSE Başkanı Amiral Pierre Lacoste tarafından üstlenmişti.
 
Aynı şekilde Suriye Arap Cumhuriyeti'nin, eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'ye suikast düzenleyerek Fransız çıkarlarını baltaladığı da söylendi. Fransa, Lübnan ve Suriye devlet başkanları Emile Lahud ve Beşar Esad'ı yargılamak üzere "Lübnan Özel Mahkemesi" olarak adlandırılan karma bir oluşumu destekledi ve hala desteklemektedir. Oysa bu oluşum (aynı zamanda hem hakim, hem de savcı rolünü üstlenen), dayandığı tanıklıkların parayla satın alındıkları ortaya çıkarıldıktan sonra suçlamalarını geri çekmiştir. Artık, merhumun çocukları da dahil olmak üzere bu oluşumun çalışanları ve destekleyicileri dışında hiç kimse, bu uydurma suçlamaya inanmamaktadır. Örneğin Refik Hariri'nin en büyük oğlu Baha Hariri, geçtiğimiz ay Devlet Başkanı Beşar Esad'a samimi bir ziyaret dahi gerçekleştirmiştir.
 
Fransız yöneticiler, dost bir ülkeye, Suriye'ye karşı savaş yürütmek üzere çekinmeden cihatçılara destek vermişlerdir. Böyle davranarak, Fransa'nın dünyadaki itibarını zedelemekle kalmamışlar ama Fransız çıkarlarına da zarar vermişlerdir: verimli bir terörle mücadele işbirliğini sonlandırmış ve bilinçli bir şekilde teröristlerin saflarına katılmışlardır. Himaye altına aldıklarının bazıları, daha sonra kendi iradeleriyle saldırılar düzenlemek üzere Fransa'ya geri dönmüştür.
 
Dolayısıyla bu yöneticilerin, Fransa'da suç işlemiş olan terörist örgütlerle suç ortaklığı, düşmanla casusluk yapmak ve vatana ihanet suçundan Fransız adaleti önünde hesap vermeleri gerekmektedir.
 
Thierry Meyssan
Çeviri: Osman Soysal
Voltairenet
 
--------------------------------------------------------------------------------------
[1] Bakınız Gözlerimizin önünde. 11 Eylül'den Donald Trump'a, Voltaire İletişim Ağı, 2017. Kitap altı dilde yayınlanmıştır: Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, ve Rusça (tükendi). Ve yakında Arapça olarak yayınlanacaktır.
 
[2] “Camp Darby'den, Suriye ve Yemen'e karşı savaşlar için ABD silahları”, yazan Manlio Dinucci, Tercüme Osman Soysal, Il Manifesto (İtalya) , Voltaire İletişim Ağı , 19 Nisan 2017.
 
[3] “Suriye'ye karşı milyarlarca dolarlık silah”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 18 Temmuz 2017.
 
[4] Bakınız « Pression militaire et succès diplomatique pour les rebelles syriens », Isabelle Maudraud, Le Monde, 13 décembre 2012
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar