97649-us_imperialism.jpg

Ne kadar ÖZGÜRLÜK, Amerika'nın çıkarlarına hizmet ettiği kadar!

İslam coğrafyasında ne kadar sorun varsa hepsi Amerika ile birlikte diğer Batılı güçlerin hesaplarına hizmet edecek şekilde kullanılmaktadır. Bu egemen güçlerin emelleriyle çıkarlarını birleştiren bölgesel güçler ertesi güne, çıkarlarını temin edemedikleri gibi haysiyetlerini de kaybetmiş olarak uyanacaklar! Böylece kazanan hep egemen güçler, kaybeden ise işbirlikçiler ve geri kalanlar olmaktadır.

30 Kasım 2019 Cumartesi
İNTİZAR - Bu gün dünyada egemen güçlerin öteden beri insanlığın tümüne ait bütün değerleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak ürettiği siyesete yeniden tanıklık ediyoruz. Bu yeni bir şey değil, sadece tanık olduğumuz yeni olaylar söz konusudur. 
 
Başta Amerika olmak üzere hakim egemen güçlerin sıklıkla baş vurduğu bir yöntem olarak, özgürlük gibi, insan hakları gibi, adalet gibi bir takım değerleri kendi çıkarları doğrultusunda yeniden istismar ettiğine şahitlik ediyoruz. Bu gibi değerlerin dünyada aşındığı, bu alanlarla ilegili dünyanın bir çok yerinde sorun olduğu bilinen bir gerçektir. Fakat özellikle Amerika gibi egemen güçler bu alanlardaki sorunları kendi çıkarlarını temin edebilmek için sömürmektedir. 
 
Aslında insanlığın ortak değerlerine dair yozlaşma, aşınmanın esas sebebi Amerika gibi egemen güçler olmasına rağmen bu, kitle iletişim araçları üzerindeki hakimiyet kullanılarak gözlerden kaçırıldıktan sonra, kitlelerin hassasiyetlerinin bu alanlarda kolay cezbedelebilirliği üzerinden yine aynı güç sahipleri sahaya çıkıp bir çok sosyal hareketliliği kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmenin peşine düşebilmektedirler. 
 
Amerika gibi ülkelerin başını çektiği Batılı güçler en çok da insan hakları, özgürlük gibi kavramların üzerinden bu tip operasyonlarını gerçekleştirmektedirler. "Özgürlük" ama nereye kadar özgürlük?! Bu egemen güçlerin çıkarlarına hizmet ettiği müddetçe özgürlük adeta bir bayrak gibi sallanır bu güçlerin ellerinde. Ne zaman ki bu güçler "özgürlük" üzerinden çıkarları zarar görmeye başlar o zaman birden bire kısıtlamalar yine bu güçler tarafından devreye sokulur. Mesela "sosyal medya" alanında "topluluk kriterlerimize uymuyor" ifadeleri ile karşılaşmayan pek kimse neredeyse kalmamıştır. Oysaki bu alan insanlara daha önce sınırsız özgürlük alanı olarak sunulmuştu. 
 
"Sosyal medya" alanı bu egemen güçlerin elinde çıkarlarına engel gördükleri iktidarları devirmek ve yerlerine kendilerinin çıkarları ile uyum halinde çalışabilecek yeni iktidarlar kurmak için çok verimli bir imkan sunuyor. Eğer "sosyal medya" araçları bu egemen güçlerin çıkarları ile çelişecek bir şekilde iş görmeye başlarsa o zaman bakıyorsunuz hemen müdahaleler başlıyor. Özellikle de Amerika'nın Batı Asya'daki biricik varlığı İsrail aleyhine paylaşımlar söz konusu edilirse birden bire "topluluk kriterleri" gibi bir kale kapısı karşınıza dikiliveriyor!
 
Aynı emperyal güçler "sosyal medya" araçlarını ve özellikle insanlığa ait değerleri, çıkarları için engel teşkil eden bölgelerin istikrarsızlaştırılması ve nihayetinde siyasi varlığı hegemon güçlere bağlı küçük parçalara bölünmesi için kullanmaktadırlar. Karşınıza çıkan insanlığın bu ortak değerleri ile ilgili vurgular içeren sosyal medya araçları ile paylaşılan şeyler karşısında size sadece çaresizlik düşmektedir. İtiraz etseniz bu değerlere karşı bir posizyon sahibi olursunuz, itiraz etmezseniz bu egemen güçler maksatlarına ulaşmış olurlar. En sonunda bütün bu denklemleri aşıp ortaya işin aslını koyan paylaşımlar ile kitlelere ulaşmanın bir yolunu bulabilirseniz birden bire iletişim araçlarını elinde tutan güçlerin engellemeleri ile karşı karşıya kalmanız söz konusu olumaktadır.
 
Bunun en yakın örneğini Irak'ta yaşanan sokak hareketlerinde yaşadık. Lübnan'da da bunun bir örneği yine bu günlerde yaşandı. Şimdi de dikkat çekici bir şekilde Amerika'nın Çin ile yaşadığı ticaret savaşları sürecinde bir başka örneğini yaşamaktayız. Çin'deki Doğu Türkistan (Sincan) problemi Amerika tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmaktadır. Amerika bunu yaparken ortaya koyduğu suçlamaların en beterini uygulamış ve halen uygulamaktayken büyük bir yüzsüzlükle çıkarlarını temin edebilmek için halkların problemlerini bu doğrultuda kullanmaktadır. Sorun şu ki diğer dünya coğrafyaları bir tarafa özellikle de İslam coğrafyasında Amerika ve beraberindeki güçlerin bu kadar kolay bir şekilde iş görebilmesi, Müslümanların her seferinde Amerika gibi hatta İsrail gibi kötülükte İblis'i bile geride bırakmış olan güçlerle işbirliğine girebilmesi, islam'ın en temel değerleri ile çelişmesi sebebiyle anlaşılabilir gibi değildir!
 
Amerika'nın çıkarları doğrultusunda Çin'in Doğu Türkistan meselesini kullanması ile ilgili olarak WSWS'de Peter Symonds imzası ile yayınlanan yazı bu çerçevede dikkat çeken tespitler içeriyor...
 
 
ABD medyası Uygurların “insan hakları” üzerinden Çin karşıtı kampanyayı arttırıyor
 
ABD'nin ve müttefiklerinin Çin'e karşı tırmanan propaganda yağmuru, Çin'in batısında bulunan Sincan bölgesindeki Müslüman Uygur azınlığa karşı baskıcı önlemlere başvurulduğu hakkında sızan Çin belgelerinin New York Times ve Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu tarafından yayımlanması ile yeni bir aşamaya geçti.
 
ABD'deki medya ve politikacılar, Çin Komünist Partisi (ÇKP) rejimini yermek ve Washington'ın Pekin'e cezalandırıcı önlemler uygulanması yönündeki taleplerini desteklemek için belgelere sarıldılar. Çarşamba günü, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ÇKP'nin “insan hakları ihlalleri yaptığı ve toplu gözaltına alınan bireylere kötü davrandığı” yönünde “ezici” kanıtlar olduğunu söyledi.
 
New York Times, 16 Kasım'da yayımlanan ve edindiği 24 belgenin bazı yönlerini ayrıntılandıran yazısının ardından Çin yönetimini kınayan birçok yorum yayımladı. Söz konusu belgeler arasında, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in ve başka önderlerin yaklaşık 200 sayfalık iç konuşmaları da var.
 
18 Kasım'da “Bu, distopik bir kurgu değil. Bu, Çin,” başlıklı bir başyazıda, belgelerin 1984'ü ve Brave New World'ü yankıladığı belirtiliyor ve Çin'in “yeniden ıslah” kampları “modern zaman totaliter beyin yıkama” kampları olarak damgalanıyordu. Aynı gün yayımlanan “Pekin'in Sincan Sırları” başlıklı başka bir yorumda, Batı “büyük ölçüde sessiz” kalmakla eleştiriliyor ve “Batılı önderlerin, Dünya Bankası'nın ya da Birleşmiş Milletler'in” bu konuda sesini yükseltmemesinin “hiçbir bahanesi olamaz” deniyordu.
 
Medya Çin'e yönelik heyecan uyandıran suçlamalarını arttırmaya çalışırken, bunların hepsi CIA ve ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından kaleme alınmış bir senaryo içindir. 3 Kasım'da Washington Post'ta “Çin'de her gün Kristal Gece,” başlığıyla özellikle kirli bir yorum yayımlandı. Yazı, kışkırtıcı bir şekilde, Çin'in etnik Uygurlara yönelik kültürel baskısını ve onları kamplara kapatmasını, II. Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında katledilen milyonlarca Yahudi'ye yönelik Nazi soykırımına benzetiyordu.
 
Dünya Sosyalist Web Sitesi, Pekin'deki ÇKP rejimini savunmamakta ve ona hiçbir şekilde siyasi destek vermemektedir. ÇKP önderliği, 1978'den itibaren kapitalist restorasyonu uygulamaya koyarken, sağlam olmayan sosyal tabanını sağlamlaştırmaya çalışmak için gitgide daha fazla Çin milliyetçiliğini kışkırtmaya bel bağlamıştır. Yönetimin büyük Han şovenizmine başvurması, hem Sincan'da hem de Tibet'te ve başka yerlerde yaşayan etnik azınlıkları yabancılaştırmış ve yalnızca polis devleti baskısıyla karşılık verdiği ayrılıkçı duyguları ve terör eylemlerini derinleştirmiştir.
 
Pekin'in Sincan'daki gözaltı merkezlerini “yeniden ıslah” tesisleri olarak resmetme girişimleri ve sızan son gizli belgeleri sahte diyerek reddetmesi, tek kelimeyle güvenilir değildir. Diğer taraftan, ABD emperyalizminin ve müttefiklerinin Uygurlara yönelik baskıdan kendi gerici amaçları için sinikçe yararlanma şekli, belgeler hakkındaki abartılı iddialarda kendini belli etmektedir.
 
İngilizceye çevirip yayınlandıkları kadarıyla, iki belge yığınından hiçbiri, Batı medyasında durmadan ortaya atılan, en az bir milyon Uygur'un Çin'deki “yeniden ıslah kampları”ndan tutulduğu iddiasını desteklememektedir. Çeşitli “uzmanlar”ın “tahminleri”nden başka hiçbir şeyle kanıtlanmadan durmadan dolaşıma sokulan bu rakam, büyük bir yalan niteliğindedir.
 
New York Times, 24 Kasım'da, Sincan'daki toplu gözaltı durumunu gösteren “gigabaytlarca dosya, bir sürü rapor, binlerce hesap tablosu” hakkında ortaya atılan sansasyonel iddialara katkı yapması için bu tür bir “uzman”a –Adrian Zenz– sayfalarını açtı. Zenz, kendisinin de –henüz kamuoyuna açıklanmamış olan– “çok sayıda gizli hükümet dosyası”nı edindiğini iddia ediyor ve 2017'den beri 900 bin ile 1,8 milyon arasında insanın alıkonulduğu yönündeki tahminini bunlara dayandırıyor.
 
Bu tür “tahminleri” doğru kabul etme konusunda tedbirli olmak için çok sayıda neden bulunmaktadır. Zenz, her ikisi de CIA paravanı Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) tarafından finanse edilen Dünya Uygur Kongresi ve Amerikan Uygur Derneği gibi sürgündeki Uygur örgütleri ile bağlantılı bir sağcı düşünce kuruluşları ve yayınlar ağı ile ilişkili bir Alman öğretim görevlisidir. Almanya'daki Avrupa Kültür ve Teoloji Okulu'nda öğretim üyesi ve Washington'daki Komünizm Kurbanlarını Anma Vakfı'nın üyesidir. Kendisine, Radio Free Asia (ABD Dışişleri Bakanlığı'nın propaganda kanalı) ve İtalya merkezli Yeni Din Araştırmaları Merkezi tarafından yayımlanan Bitter Winter gibi medya organları tarafından yer verilmektedir. (bkz. “New York Times ve onun Uygur ‘aktivist'i”)
 
Geçtiğimiz Pazar günü Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu tarafından yayımlanan belgeler, Çin'in Sincan'daki gözaltı merkezleri içindeki baskı rejiminden kısa bir görüntü veriyor gibi görünüyor fakat belgeler büyük bir hazineyi temsil etmiyor ve her durumda kapsamlı değiller. Belgeler arasında, Çinli güvenlik yetkililerinin merkezlerin yönetimiyle ilgili olarak kaçışların önlenmesi ve alıkonanların yaşamının her yönden idare edilmesi gerektiğini vurgulayan dokuz sayfalık bir telgrafı; şüpheli Uygurlara yönelik toplu gözetlemeyi gösteren dört kısa istihbarat bilgilendirmesi ve bir Uygur erkeğin “etnik nefret” ve “aşırı düşünceler” kışkırtma gerekçesiyle yargılanıp hüküm giymesi ile ilgili bir mahkeme belgesi var.
 
New York Times'ın belge “zulası” farklı bir nitelik taşıyor ve Uygur aşırılıkçıların artan şiddetli saldırılarıyla gözetlemenin ve “yeniden ıslah” programının doğuşunu gösteren, ÇKP'nin iç tartışmalarına odaklanıyor. Devlet Başkanı Şi, Nisan 2014'te, güney Çin'deki Kunming tren istasyonundaki yolculara ve çalışanlara yönelik özellikle kanlı bir saldırının ardından Sincan'ı ziyaret etmişti. Bıçaklı ve satırlı sekiz saldırgan, 29 kişiyi öldürüp 130'dan fazla kişiyi yaralamıştı. Şi, kamuoyu öfkesinin ortasında, yetkililerin sert olması ve “kesinlikle merhamet etmemesi” gerektiğini ilan ederek, “teröre, sızmaya ve ayrılıkçılığa karşı mücadele” çağrısı yapmıştı.
 
New York Times yayın kurulu, Şi'nin “kendisini haklı çıkarmak için Batılı örneklere başvurması”ndan ve Çinli yetkililerden ABD'nin 11 Eylül terör saldırılarına nasıl karşılık verdiğini incelemelerini istemesinden “şaşırdığını” ifade ediyor. Aslında Şi, sadece, ABD'nin “terörle mücadele”sinin tüm dünyadaki otokratik rejimler için model haline gelmiş olduğunu doğrulamaktadır. Bush yönetimi, 2001 saldırılarından, hem Afganistan'a ve Irak'a yönelik yasadışı istilalarının bahanesi olarak hem de her iki ülkede de gözaltı ve işkence merkezleri kurmak için yararlanmıştı. Ayrıca, sözde düşman savaşçıların suçlama olmadan süresiz alıkonulduğu kötü ünlü Guantanamo Körfezi'ndeki cehennem çukurunu kurmuştu.
 
ABD emperyalizminin suç oluşturan faaliyetleri, Çin'e karşı son “insan hakları” kampanyasının ikiyüzlülüğünü vurgulamaktadır. Guantanamo Körfezi'ndeki hapishane kampı hâlâ faal; dahası ABD, tek “suç”ları kendileri ve aileleri için daha iyi bir yaşam istemek olan göçmenler ve sığınmacılar için 200'den fazla gözaltı merkezinden oluşan bir ağı yönetiyor. 2018 mali yılında, ABD'de günlük olarak 40.000'den fazla kişi ve yıl boyunca da yaklaşık 400.000 kişi gözaltında tutuldu. 2013-2016 yılları arasında en az 166 kişi gözaltında öldü.
 
Washington toplu kötü muamelelerde bulunur ve başlıca müttefiklerinin yaptıklarını görmezden gelirken, rejim değişikliği operasyonlarını, askeri provokasyonları ve savaşları gerekçelendirmek için “insan hakları” kampanyaları yürütme konusunda uzun bir sicile sahiptir. Doğrusu, Bush yönetimi Afganistan ve Irak savaşlarında Çin'in desteğine gerek duyarken, Pekin'in Sincan'daki “terörle mücadele”sini görmezden geliyordu. Şimdi ise Trump yönetimi Asya'da Çin'e karşı ticaret savaşını ve askeri yığınağını arttırırken, Çin'i zayıflatıp sonunda parçalamak amacıyla Uygurların ezilmesi üzerinden propaganda kampanyasını geliştiriyor.
 
Sincan'ın hedef alınması rastlantı değildir. Ülkenin batı bölgesi enerji zengini ve stratejik konumlu olmasının yanı sıra, Devlet Başkanı Şi'nin, Avrasya'yı Afrika ve Ortadoğu ile birleştirmeyi ve ABD'nin Çin'i kuşatma çabalarının altını oymayı amaçlayan devasa altyapı planı Kuşak ve Yol Girişimi'nin odak noktasıdır. ABD, uluslararası tepkiyi arttırma ve Sincan'daki muhalefeti ve huzursuzluğu teşvik etme, hatta kışkırtma yoluyla, Pekin'in planlarını bozabileceğini hesaplamaktadır.
 
CIA ve ABD Dışişleri Bakanlığı, Dünya Uygur Kongresi ve Amerikan Uygur Derneği gibi örgütler üzerinden Avrupa'daki ve ABD'deki Uygur diasporası ile eskiye dayanan sıkı bağlara sahip ve Ortadoğu'da savaşan İslamcı Uygur savaşçılarla da yeni bağlar geliştirmiş durumda. CIA ve ABD ordusu, Suriye'de sözde İslam Devleti'ni (IŞİD) hedef alan ama gerçekte Rusya ve İran destekli Esad yönetimini devirmeyi amaçlayan kirli savaşta El Kaide bağlantılı savaşçılara yaslanmıştır.
 
Lahey'deki Uluslararası Terörle Mücadele Merkezi'nin 2017 politika raporuna göre, Suriye'de binlerce Uygur aşırılıkçısı savaşıyordu. Onların bir kısmı İslam Devleti'ne katılırken, en büyük kısmı, El Kaide'ye bağlı El Nusra Cephesi şemsiyesi altında faaliyet gösteren Türkistan İslam Partisi'ne (TİP) bağlı. Suriye'deki Uygur milisleri, 2017'den itibaren giderek artan oranda, Ortadoğu'dan çok Çin'i propagandalarının odak noktası haline getirdiler. El Kaide'nin ve İslam Devleti'nin Çin'e karşı cihat çağrılarının ortasında, TİP önderi Abdülhak, “Çin sadece bizim değil, tüm Müslümanların düşmanıdır,” diye ilan etti.
 
Bu cihat ilanı ile ABD'nin saldırgan propaganda kampanyasının son iki yıldır tırmanması arasındaki eşzamanlılık anlamlıdır. ABD emperyalizminin 1980'lerde Sovyetler Birliği'ni Afganistan'da kazanılması mümkün olmayan bir savaşa saplarken El Kaide dahil sağcı İslamcılardan yararlanmasında olduğu gibi, CIA ve Pentagon içinde, Pekin'deki ÇKP rejiminin altını oymak için Sincan'da yeni bir “kutsal savaş”a arka çıkıp yardım etmeyi en azından değerlendiren kesimler olduğundan kuşku duyulamaz.
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar