88791-indir.jpg

İmam Humeyni mektebinde sosyal adalet

İmam Humeyni (k.s.) düşüncesinde sosyal adalet ideal bir toplumda siyasi ve sosyal yasaların ve siyasi ve sosyal grupların faaliyetlerine hakim olan ruhun en bariz özelliğidir. İmam Humeyni (k.s) bu düşünceden hareketle dini hükümetin nihai amacını sosyal adaleti İslamî kriterlere göre gerçekleştirmek olduğunu belirtiyor.

3 Haziran 2020 Çarşamba
Sosyal adaleti gerçekleştirmek, tarih boyunca insanların ve İran İslam İnkılabında da İran milletinin en önemli ülkülerinden biri olmuştur.
 
İkinci dünya savaşından sonra Sovyetler Birliği liderliğindeki Doğu Bloku Marksist ve sosyalist ideolojiye dayanarak sosyal adaleti savunduğunu ve toplumda ayrımcılığı yok ettiğini iddia ediyor ve bu düşünceden hareketle dini mazlum kesimlere ve toplumun mustazaflarına yönelik zulüm sebebi gibi göstermeye çalışıyordu.
 
Ancak İmam Humeyni (k.s) İslam dini ve Şii mezhebinin öğretilerine dayanarak sosyal adalet sloganını gündeme getirdi ve böylece İran milletinin tarihi ülküsünü gerçekleştirmek istedi.
 
İran milleti 19. yüzyıldan sonra ülkede sosyal adaletin gerçekleşmesi için geniş çapta mücadele etmeye başladı. Ancak bu alanda bazı başarıları elde etmesine karşın 1979 yılına kadar toplumun mahrum kesimlerini savunan ve İran'da zulüm ve adaletsizliği bertaraf eden bir nizam kuramamıştı. İmam Humeyni (k.s) akılcı önderliği ile sosyal adaleti İran milletinin İslam İnkılabı sırasında en önemli sloganına dönüştürdü ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının politikalarını belirlerken sosyal adaletin gerçekleşmesini ve ayrımcılıklara son verilmesini temel aldı.
 
İmam Humeyni (k.s) düşüncesinde İslam dini ve Şia mezhebinin yerinden hareketle imamın sosyal adaletle ilgili görüşlerini beyan etmek için ilkin İslam dininde adaletin önemli yeri beyan edilmesi gerektiği söylenebilir.
 
Bilindiği üzere adalet dünyada siyasi ideolojilerin vurgu yaptığı en önemli kavramlardan biridir ve şimdiye kadar bir çok filozof ve düşünür adalet hakkında bir çok kitap yazdı. Aslında bu düşünürlerin ve filozofların her biri sosyal adaletin karmaşık boyutlarından herhangi bir boyutunu aydınlatmaya çalıştılar.
 
Batı dünyasının klasik döneminde Eflatun ve Aristo gibi büyük filozoflar ve İslamî dönemde Farabi gibi düşünürler ve bir çok çağdaş düşünür ve filozof adalet kavramını tanımlamaya çalıştı. Adalet İslam dini ve Şii mezhebinde de yüce konumu olan bir kavramdır ve Şii mezhebinin temel ilkelerinden biri sayılır. Yüce Allah'ın adil sıfatı Şii düşüncesinde Şii alimlerin siyasi ve sosyal düşüncelerinde önemli bir şekilde yer almış bir ilkedir.
 
Kur'an'ı Kerim'de adalet varlık alemi üzerinde inşa edilen en temel ilkedir ve alemin tedbirleri de bu ilkeye göre gerçekleşir. Bu eğilimde adalet varlığın başlangıcı ve temel ilkesi ve alemin ve insanların en yüce hedefi ve tüm dinlerin ve şeriatlerin nihai ülküsüdür.
 
Kur'an'ı Kerim'e göre adalet öz itibarı ile değerlidir ve tüm işlerin selameti ve güveni ona bağlıdır.
 
Bu yüzden yüce Allah tüm insanlara ve özellikle mümin kullarına adalet ve eşitliği inşa etmeye emrediyor . Kur'an'ı Kerim bakışında adaletin kökleri insan fıtratına uzanır ve insanlar adalet ve eşitliğin gerçekleşmesi için bireysel ve sosyal yaşamlarında sürekli çaba harcamalıdır. Kur'an'ı Kerim'e göre toplumda adaletin inşa edilmesi için çaba harcayan insanlar Allah katında en çok sevilen kullardır. İslam Peygamberi (s.a.a.) ve o hazreti izleyen İmam Humeyni (k.s) bu temel ilkeye göre toplumda sosyal adaletin inşa edilmesi için çaba harcadılar.
 
İmam Humeyni'nin (k.s) toplumda sosyal adaleti inşa etmek için izlediği teorik ve pratik model, Allah Resulü (s.a.a.) ve Hz. Ali'dir (s). İslam Peygamberi (s.a.a.) mübarek yaşamı boyunca sürekli adaleti inşa etmeye ve toplumda mustazaflara yönelik zulüm ve adaletsizliği bertaraf etmeye çalıştı. Allah Resulü (s.a.a.) risalet yıllarında İslam dini açısından sosyal adaletin boyutlarını beyan etmeye ve insanların bu konuya bakışını ıslah ederek adalet temelinde bir toplumun oluşması için zemin hazırlamaya çalıştı.
 
İslam Peygamberi'nin (s.a.a.) dini düşüncesinde sosyal adaletin çeşitli boyutu vardır. İlk boyut, insanların yaratılışta eşit olduğudur. Allah Resulü'ne (s.a.a.) göre tüm insanlar hangi ırk, dil, etnik grup ve kavime mensup olursa olsun, birbiriyle eşittir ve hiç kimse takva dışında başkasına nazaran üstünlüğü yoktur. İslam Peygamberi (s.a.a.) açısından insanlar yaratılışta eşittir ve sonuçta kendi kaderlerini belirlemekte de eşit özgürlük ve yetkiye sahiptir. O hazrete göre tüm insanlar eşit ve kardeştir ve adil bir toplum inşa etmek için birbiriyle işbirliği yapmaları gerekir.
 
İslam Peygamberi (s.a.a.) insanları kardeşliğe davet ederek onları adalet ve eşit temelinde ve her türlü zulüm ve ayrımcılıktan uzak olan bir toplum inşa etmeye yöneltti. İslam Peygamberi'nin (s.a.a.) düşüncesinde sağlam ve ideal bir toplum ancak adalet, eşitlik, insaf ve başkalarının hakkına saygı göstermek gibi ilkelere dayanarak inşa edilebilir.
 
İmam Humeyni (k.s) bu eğilimle ve özellikle İmam Ali (s) iktidarından esinlenerek adaletin bireysel bir fazilet olmadığını, adalet ve eşitliğın İslamî toplumun ideal özellikleri olduğunu belirtiyor. İmam Humeyni (k.s.) düşüncesinde sosyal adalet ideal bir toplumda siyasi ve sosyal yasaların ve siyasi ve sosyal grupların faaliyetlerine hakim olan ruhun en bariz özelliğidir. İmam Humeyni (k.s) bu düşünceden hareketle dini hükümetin nihai amacını sosyal adaleti İslamî kriterlere göre gerçekleştirmek olduğunu belirtiyor.
 
İmam Humeyni (k.s.) adaleti öz ve zati değer tanıyor ve tüm yasaların ister şer'i ister örfi olsun adalet temeline dayanması gerektiğini, zira bu yasaların hazırlanışının amacı adaleti gerçekleştirmek olduğunu savunuyor. İmam Humeyni (k.s.) El-Bey kitabında bu konuyu şöyle açıklıyor: "Şer'i ahkam, İslam yasaları ve hükümet şanından bir şan sayılır. Bunlar hükümeti ve adaleti yaygınlaştırmak için bir araçtır".
 
İmam bir başka yerde de şöyle diyor:
"İslam dini adil bir hükümet inşa etmek için kıyam etti. Bu hükümette vergi ve beytülmal ile ilgili tüm yasalar adalet temeline dayanmalı ve hukuk ve yargı yasaları adil olmalıdır".
İmam Humeyni (k.s.) düşüncesinde ilahi enbiyanın temel risaleti, bireysel ve sosyal alanlarda adaleti eşzamanlı gerçekleştirmektir. İmam bu konuda şöyle diyor:
"Tüm enbiyanın emeği sosyal adalet içindi, yani beşer için toplumda hakiki bir adaleti inşa etmekti, insanlar için bireysel bazda da öyledir".
İmam Humeyni (k.s.) bu düşünceden hareketle İran İslam Cumhuriyeti nizamının kuruluş temelini sosyal adaleti inşa etmek ve zulmü bertaraf etmek şeklinde beyan ederek şöyle diyor:
"İslam Cumhuriyeti'nde zulüm yoktur, zorbalık yoktur, fakirler için refah olacak ve mustazaflar haklarına kavuşacak, ilahi adalet topluma hakim olacaktır".
İmam Humeyni (k.s.) adaletin teorisini açıklarken, bu ilkenin bireysel ve sosyal yaşam boyutlarını birbirini tamamlayan boyutlar olarak ifade ediyor. İmam açısından sosyal adalet, bireysel adalet kadar önemlidir ve bu ikisi, birbirini tamamlayan unsurlardır zira insanların adaleti sosyal adaletin zeminini oluşturur ve sosyal adalet de bireysel adaletin yayılmasına yol açar.
 
İmam Humeyni (k.s.) sosyal adaletin gerçekleşmesini adil bir hükümdarın hakimiyeti ile mümkün olacağını ve adil imamın yokluğunda toplumda sosyal adaleti sağlama görevi adil fakihin üzerine düşen bir görev olduğunu belirtiyor. İmam Humeyni (k.s.) Velayet-i Fakih adlı kitabından adil fakihin imamın gaybeti döneminde hakimiyetinin temelini ve yetki alanlarını beyan ediyor ve ancak adil fakihin dinin hükümlerini yerine getirmek ve adaleti gerçekleştirmek üzere meşru hakim olacağını vurguluyor.
 
İmam Humeyni (k.s.) sulta düzenini kınayarak zulüm ile mücadele ve zalim hükümeti devirmenin her Müslümanın görevi olduğunu belirtiyor ve kendisi de bizzat aynı yolu izliyor.
 
İmam Humeyni (k.s.) açısından önderi adil bir fakih olan dini bir hükümet inşa etmeden sosyal adaleti inşa etmenin mümkün değildir.
 
 
İmam Humeyni (k.s.)'nin görüşünde İktisadi adaletin konumu
 
İmam Humeyni (k.s.) İslam dininin tealimine dayanarak sosyal adaletin çeşitli boyutlarını gözetliyordu ve buna göre de her boyutlu ilgili görüşünü beyan etmiştir.
 
Şimdi imamın sosyal adaletin çeşitli boyutları ile ilgili düşüncelerini daha iyi aydınlatmak için İmam Humeyni (k.s.) açısından iktisadi adaleti ele almak istiyoruz.
 
İktisadi adalet esas itibarı ile üretim ve dağıtım olmak üzere iki adalete ayrılır. Üretim adaleti sermaye düzeninin ekonomiye bakış temeline dayanır ve tüm vatandaşların iktisadi alanda eşit fırsatlardan yararlanmaları anlamına gelir. Böylece bu sayede üretim gelişir ve kalkınma ve ilerleme çarklarının harekete geçmesi ile birlikte toplumda yoksulluğun kökü kurutulur. Ancak dağıtım eşitliği ekonomi meselesine sosyalist bir bakışı vardır ve toplumun servetleri toplum bireyleri arasında eşit bir şekilde dağılması gerektiğine ve zenginlerden ve yüksek gelirli insanlardan vergi alınarak yoksulların arasında dağıtılmasını savunur.
 
Bu arada üçüncü bir görüş de vardır ki aslında ilk iki anlayışı birleştirerek bundan geniş kapsamlı adalet şeklinde söz eder.
 
İmam Humeyni'nin (k.s.) iktisadi adalete bakışı üçüncü şekli yani geniş kapsamlı adalete dayalıdır. Bu eğilimde toplumun tüm bireyleri için eşit iktisadi fırsatlar vardır, fakat aynı zamanda iktisadi açıdan onurlu bir yaşam için gerekli olan asgari imkanlar toplumun tüm bireyleri için karşılanır ve güvence altına alınır.
 
İnsanlar için iktisadi açıdan onurlu bir yaşam için gerekli olan asgari imkanları karşılamak ve güvence altına almak, hükümetin toplumun yoksul ve mustazaf kesimlerine karşı sosyal yükümlülüğüdür. Zira hükümetin temel ilkelerinden biri toplum bireyleri için tüm alanlarda genel güvenlik ve nisbi refahı temin etmektir.
 
Eğer bir toplumda insanların geçimi için asgari imkanlar temin edilmişse ve vatandaşları geçim kaygısı taşımıyorsa, o toplumun bireysel ve sosyal açılardan özellikle ekonomi alanında gelişmesi için daha uygun zemin oluştur ve üretim adaleti de daha uygun anlam kazanır.
 
Bu noktanın bilincinde olan İmam Humeyni (k.s.) İran İslam Cumhuriyeti nizamının hedeflerinden biri halkın refahını temin etmekten ibaret olduğunu belirterek şöyle diyor:
"Milletimiz ve devletimiz ve yetkililerimizin tüm ülkü ve arzusu bir gün bu toplumda yoksulluğun yok olması ve sabırlı ve cesur ve aziz İran milleti yaşamlarında maddi manevi her türlü refahtan yararlanmasıdır".
İmam Humeyni (k.s.) mağdurların ve mustazafların durumu ile ilgilenmenin sosyal adaletin gerçekleşmesinin gereği olduğunu belirtiyor ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının devlet adamlarında yoksulların ve varoşlarda yaşayan insanların geçim kaygılarına karşı daha ciddi hassasiyet göstermelerini belirterek şöyle diyor:
 
Fukara için bir şeyler yapmalısınız... hiç bir şeyleri olmayan şu zavallı varoşlarda yaşayan insanlar için bir şeyler düşünmelisiniz. Hükümet onlara aittir ve hükümet herkes için çalışmalıdır, fakat üst sınıflardakilerden ziyade fukara için daha fazla çalışmalısınız.
İmam Humeyni (k.s.) İslam dinini tebliğ etmek üzere ülkenin dört bir yanına giden din adamlarına da mahrum insanları ve mustazafları okudukları hutbelerde desteklemeye özen göstermeleri gerektiğini, zira bu konu sosyal adaletin gereği olduğunu belirterek şöyle diyor:
"Ulemanın gözardı etmemeleri ve başkalarının propagandalarından etkilenmemeleri gereken konu, mahrumların ve mustazafların desteklenmesidir zira kim bu konuyu gözardı edecek olursa, İslam'ın sosyal adaletini gözardı etmiş olur".
İmam Humeyni (k.s.) sınıflar arası uçurumun yok edilmesi ve servetin toplumda adil bir şekilde dağıtılması sosyal adaletin inşa edilmesi için gerekli olduğunu belirterek toplumda servetin adil bir şekilde dağıtılması için gönüllü ve hükümetin zorlaması olmak üzere iki mekanizma bulunduğunu belirtiyor.
 
İmam Humeyni (k.s.) gönüllü mekanizmada toplumun zenginlerini servetlerini dengeli hale getirmek ve yoksulları gözetlemekle sınıflar arasındaki uçurumu doldurmaya çalışmaya davet ediyor. Kuşkusuz bu tür bir yaklaşım toplumun müreffeh kesiminin de yararına olur, zira yoksulların öfkelerinin isyana dönüşmesini engeller.
 
İmam Humeyni (k.s.) bu konuda şöyle diyor:
"Artık bir kesimin yukarıda oturup her şeyi kendileri için istemeleri, bir kesimin de varoşlarda yaşamaları asla kabul edilemez bir durumdur. Bunun ne İslamî mantığı vardır, ne de insaflıdır. Sizin göreviniz bu farklılıkları ortadan kaldırmak için bir çare düşünmektir. Yani bunu dengelemelisiniz. İslam bunu istemektedir".
 
İmam Humeyni (k.s.) ayrıca toplumda servetin hükümet tarafından dağıtılmasını da gönüllü dağıtmayı tamamlayan bir hareket olduğunu belirterek şöyle diyor:
"Biz fazla malı olanlardan hesap sorar ve mallarının hesabı ile ilgileniriz. İslamî hükümet adil bir nizamdır".
İmam Humeyni'nin (k.s.) iktisadi adalete bakışı İran İslam Cumhuriyeti nizamının yasalarına en iyi şekilde yansımıştır. İran anayasasının çeşitli ilkelerinde hukukun en belirgin ilkesi olarak İran İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusunun iktisadi adaletle ilgili düşünceleri gözetilmiştir.
 
İran anayasasının önsözünde açıkça İslamî hükümetin temel görevi olarak insani yaratıcılıkların ortaya çıkması ve sonuçta eşit imkanların ve iş alanları ve istihdamın tüm vatandaşlar için temin edilmesi ve tekamül yönünde tüm zaruri ihtiyaçların karşılanmasına işaret edilmiş ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının iktisadi hedefi olarak toplumda eşitlik ve adaletin inşa edilmesine vurgu yapılmıştır. Anayasanın üçüncü maddesinde ise refah oluşturmak ve yoksulluğu gidermek ve mahrum kesimlerin beslenme, konut, iş, sağlık, sigorta gibi ihtiyaçlarının karşılanması hükümeti görevi olarak belirlenmiştir.
 
İran İslam Cumhuriyeti anayasası vatandaşların zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasından başka iktisadi adaletin sağlanması için bazı konuları yasaklamış ve haksız yere servet elde edilmesini engellemek istemiştir. Başkalarına yönelik iş sömürüsünün yasaklanması, başkalarına zarar verilmesinin yasaklanması, tekelciliğin yasaklanması, ihtikar, riba, batıl ve haram ticaret, tüketim, yatırım, üretim, dağıtım, hizmet gibi tüm iktisadi alanlarda israfın yasaklanması, servetin belli bir grubun elinde toplanması, hükümetin mutlak işveren olmasının yasaklanması, insanların zorla çalıştırılmasının yasaklanması, iş seçme hakkından mahrum bırakılmasının yasaklanması, İran anayasasında iktisadi adaletin sağlanması için yasaklanan bazı konulardır.
 
İran anayasasının 29. maddesinde ise sosyal sigorta, emeklilik, işsizlik sigortası, yaşlılık, çalışma gücünü kaybetmek, yetim kalmak, yolda kalmak, hadise durumları, sağlık hizmetlerine yönelik ihtiyaçlar, kamu hakları olarak telakki edilmiş ve hükümet bu hizmetleri kamu gelirlerinden yararlanarak sunmakla yükümlü hale getirilmiş ve tüm vatandaşların bu haklardan yararlanmalarına vurgu yapılmıştır.
 
İran anayasası İmam Humeyni'nin (k.s.) düşüncelerini ülkenin iktisadi sektörlerine uygulamak için kamu ve özel sektörlerin yanında, kooperatif sektörünü de ön plana çıkarmış ve hükümeti bu sektörü takviye ederek adalettalep politikaları hayata geçirmekle yükümlü hale getirmiştir.
 
İran anayasasının 44. Maddesi özel sektörü kooperatif sektörün faaliyetlerini tamamlayan sektör olarak telakki ediyor ve özel sektörün çabalarını diğer iki sektörün çerçevesinde tanıyor. Dolaysıyla İran ekonomisinin esas dayanağı kooperatif sektörüdür ki muhalapları da yeteri kadar sermayeleri bulunmayan ve özel sektör ile rekabet edemeyen toplumun önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
 
Bu önemli konu iktisadi adaletin gerçekleşmesi ve servetin belli bir kesimin elinde birikmesinin engellenmesi ve adil bir yaşama kavuşması bakımından önemlidir zira kooperatif sektörü özel sektörün tekelciliğini önlediği gibi devletin de mutlak işveren olmasına mani olur.
 
Parstoday
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar