_112952600_216d88e2-335e-48a7-bf2e-274a614d31ae.jpg

‘Sezar’ Yasası: ABD umduğunu bulan mı, kumarı kaybeden mi olacak?

ABD Suriye elçisi Jeffrey, Esad'a, ülkesini krizden kurtarması için bir teklifte bulunduğunu söyledi. İran'ın ve Hizbullah'ın Suriye'deki varlığını sonlandırmasını istedi. ABD'nin bu talebi, doğrudan İsrail'in de talebidir. Zira “Suriye'nin yıkılışı ve beraberinde İran'ın zayıflaması” beklenirken, tersine İran'ın Suriye'de etki alanını genişletmesi, İsrail'in güvenlik kaygısını maksimuma ulaştırdı

22 Haziran 2020 Pazartesi
Amerika'nın Suriye halkını adeta açlıkla cezalandırdığı "Sezar" yasası ... yürürlüğe girdi. ABD'nin “son kozu” olarak değerlendirilen bu yaptırımların yürürlük öncesinden başlayan bir psikolojik savaş hamlesiyle halkın kaygı düzeyine zirve yaptırıldı. Son zamanlarda Suriye ekonomisinin belirgin bir şekilde kıskaca girdiği, Suriye lirasının hızla değer kaybettiği bir süreçte daha Sezar yasası yürürlüğe girmeden hissedilen kaygı nedeniyle kriz ciddi boyutlara ulaşmıştı. Suriye lirasındaki değer kaybı bir ara tarihsel eşiği aştı, 3 bine ulaştı. Sonra 2.500'lere geriledi. Ama ABD ve bütün muhaliflerin muazzam bir çabayla yaymaya çalıştıkları korku psikolojisinin Suriye halkı üzerindeki etkisi görünür hale geldi. Suriye halkını etkisi altına alan korku ve kaygının haklı temelleri vardı çünkü. Zira Suriye'nin petrol sahaları önce IŞİD'in, şimdi de ABD'nin işgali altındadır ve Suriye halkının petrolleri Suriyelilere akmıyor uzun zamandır… Ayrıca son zamanlarda binlerce dönümlük buğday tarlaları hasattan önce bir bir ateşe verilmeye başlandı. Kimini ABD yaktırdı, kimini Türkiye yanlısı cihatçı gruplar. Keza ABD, Suriye'nin kuzeydoğu bölgelerindeki üreticilere Şam hükümetine buğday satmamaları konusunda baskı yapmaya başladı. Görünen o ki, Suriye'nin kuzey doğusundaki tahıl ürünlerinin Şam hükümetine satılmaması konusundaki ABD'nin talebini Kürtler kabul etmiş durumdalar. Ki zaten SDG de Sezar Yasasını kabul ettiğini açıkladı. Öte yandan Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde Suriye lirası yerine Türk lirası kullanılmaya başlandı. Bunun için Türkiye'den taşınan TL banknotları, bölgedeki PTT şubeleri kanallarıyla piyasaya sürüldü. Yani Suriye'nin bir bölümünde Türkiye eliyle fiili olarak para birimi değiştirildi.
 
Bütün bunlar, açlık yasası da denilen “Sezar” yasasının yürürlüğe girmesi öncesindeki gelişmelerdi. Yani Şam yönetimine ve daha çok Suriye halkına “gelecekteki açlığı” göstermenin ön hazırlığıydı hepsi ve şimdi bu yasa yürürlüğe girdi…
 
Sezar yasası nedir ve neden adı "Sezar"? 
 
Suriye yönetimine katı ekonomik ambargo uygulamayı esas alan bu yasanın adı, Suriyeli bir muhalifin kullandığı takma isimden geliyor. Muhalefet saflarına katılmadan önce Şam'da askeri polis departmanında çalışan bir fotoğrafçıyken, elinde cihatçıların tutuklu oldukları hapishanelerdeki “hak ihlallerini belgeleyen fotoğraflar olduğunu” söyleyerek 2013 yılında muhaliflerin yardımıyla Fransa'ya sığınan bu Suriyeli “aktivist”, ismini gizlemek için Kaysar, yani, “Sezar” (ing. Caesar) takma ismini kullandı. Suriyeli muhalif örgütler, “Sezar” kod adıyla ismini gizleyen bu aktivistin önce öldüğünü ilan ettiler, sonra uluslararası kuruluşların yardımıyla şu anda ailesiyle birlikte yaşadığı Fransa'ya kaçmasını sağladılar. Bu kaçışı organize edenlerden Hasan Şalabi ve İmadeddin Raşid isimli iki muhalif, “Sezar”ın Uluslararası Af Örgütüyle temasa geçmesini sağladılar. Hâlâ Fransa'da yaşayan Kaysar/Sezar lakaplı bu muhalifin, Amerika'daki Suriye-Amerikan Konseyi aracılığıyla Temmuz 2014'te ABD Temsilciler Meclisinde “Suriye'de hak ihlalleri” adı altında 55.000 fotoğraftan oluşan bir sergi açması sağlandı. 2005 yılında Washington'da kurulan Suriye-Amerikan Konseyi adlı kuruluş, ABD'den, “sivilleri koruma” adı altında Şam'a yaptırım kararı uygulaması için uzun süre uğraştı. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya, Suudi Arabistan, Türkiye, Mısır ve Ürdün'den oluşan “Suriye'nin Dostları” grubu ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu SMDG'nin de desteğini alan Suriye-Amerikan Konseyi'nin iki yıl boyunca verdiği uğraştan sonra 2016 yılında ABD Temsilciler Meclisi, Şam'a yönelik ekonomik yaptırım kararlarını içeren “sivilleri koruma” tasarısını kabul etti. Bu yaptırım tasarısını, muhaliflerin isteği üzerine o meçhul aktivistin lakap olarak kullandığı “Sezar” ismi verildi. Tasarının tam adı, “Suriyeli sivilleri korumak için Sezar yasası” oldu…
 
Sezar yasası 2016'da ABD kongresinden “tasarı” olarak geçti, ama yaklaşık üç yıl sonra Aralık 2019'da Trump tarafından onaylandı. Bu onay da yine Suriye-Amerikan Konseyinin ve Amerika'daki “Suriye topluluğunun” yürüttükleri çaba sonucunda geldi. Konsey başkanı Zeki Lababidi, bu tasarının kabul edilmesi ve onaylanması konusundaki çabalarını şöyle dile getiriyor:
"Sezar tasarısı, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Suriye topluluğunun, işadamlarının yanı sıra çok sayıda insan hakları ve siyasi örgütün ortak çabası sayesinde ABD Temsilciler Meclisi tarafından onaylandı. Bu konuda ABD kongre üyelerini ikna etme çabamız, sürecin tamamlayıcısı oldu.” 
Trump'ın 20 Aralık 2019'da imzaladığı yasaya göre, en geç 180 gün sonra yaptırımlar uygulanacaktı. Yürürlüğe girme tarihinden yaklaşık bir hafta önce Amerika'nın Suriye elçisi James Jeffrey, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'a, ülkesini krizden kurtarması için bir teklifte bulunduğunu söyledi. Muhalif kaynaklar, geçtiğimiz Pazar akşamı Amerika'daki Suriye topluluğu ile yaptığı online toplantıda Jeffrey, "Esad'a krizden kurtulması için bir teklifte bulunduk. Eğer halkıyla ilgileniyorsa bu teklifi kabul edecek" dediğini aktardılar, ancak ABD elçisinin bu teklifinin içeriği hakkında bilgi vermediler. Fakat El-Cezire'nin aktarımını esas alan aynı kaynaklara göre Jeffrey, "rejimin değişmesine yol açacak herhangi bir siyasi süreci değil, ama davranışlarını değiştirmeye zorlamayı hedeflediklerini” açıklamış. Bu “davranış değişikliği” de şudur: “Esad'dan, İran'ın bölge üzerindeki hegemonyasını kırması yönünde bir adım atması ve ülkesini terör örgütleri için bir sığınak olmaktan çıkarması.” Yani daha açık bir deyimle İran'ın ve Hizbullah'ın Suriye'deki varlığını sonlandırmasını istedi Jeffrey.
 
ABD'nin bu talebi, doğrudan İsrail'in de talebidir. Zira “Suriye'nin yıkılışı ve beraberinde İran'ın zayıflaması” beklenirken, tersine İran'ın Suriye'de etki alanını genişletmesi, İsrail'in güvenlik kaygısını maksimum düzeye ulaştırdı. Ancak Jeffrey tarafından Esad'a bu teklif iletilmişse de belli ki ne kabul edilmiş ne de herhangi bir kapı aralanmıştır. O yüzden ablukanın uygulanma tarihi yaklaştığında ABD'nin açıktan ilan ettiği tehditleri daha çok Suriye yönetiminin askeri kazanımlarına yönelik olmaya başladı.
 
ABD Suriye halkını cezalandırarak Şam'dan neler istiyor ve alabilecek mi? 
 
Amerika'da ve muhaliflerde açığa çıkan beklenti, “Sezar yasasının Esad'ı dize getireceği” yönündedir. Peki, hangi çizgilerde “dize gelmesi” umut ediliyor? Umut edilenin bir kısmını, ABD'li uzman Charles Lister yazdı. Lister, “Esad düşmek üzere mi?” başlıklı yazısında bu Sezar yasasının, “halkın yoğun tepkisine yol açacağını, görünüşte Esad'ı destekleyen ya da sessiz kalan büyük bir kesimin hoşnutsuzluğunu açığa çıkaracağını, Suveyda'da başlayan protestoların kısa sürede her kente yayılacağını” düşünüyor ve bunu ABD için “benzeri görülmemiş bir fırsat” olarak görüyor. O'na göre ABD, “Esad'ın savunmasız pozisyonundan yararlanmak için Batı ve Ortadoğu'daki müttefikleriyle şu ana kadar gerçekleştiremediği bütün planlarını hemen hayata geçirmelidir, aksi takdirde hepsi çöpe gider!”
 
Adı geçen yazıda Lister, Suriye için “ufukta üç seçenek” görüyor: Esad ya Suriye'yi Kuzey Kore rotasına çekerek bütün dünyadan izole hale getirecek, ya Somali tipi bir açlık ülkesine dönüştürecek ya da Esad gidecek!.. O yüzden bu uzmana göre “en zayıf” olduğu şu dönemde ABD, Esad'dan anlamlı siyasi tavizler koparmalıdır. O da şu; “siyasi tutukluların serbest bırakılması ve ülke çapında ateşkes ilan etmesi…” 
 
Görüldüğü gibi Charles Lister'ın ABD yönetimine tavsiye ettiği temel talepler dönüp dolaşıp, muhaliflere yönelik askeri operasyonların durdurulmasına dayanıyor. Aslında ABD'lilerin resmi beyanlarında da bu Sezar yasasıyla, muhaliflere yönelik askeri operasyonları durdurma konusunda Şam'a baskı oluşturma hedefi açıkça ortaya konuluyor. 
 
Sezar yasasının yürürlüğe gireceği günün arifesinde “ABD'nin Suriye Büyükelçiliği”resmi twitter hesabında şu paylaşım yapıldı: “Beşar Esad ve rejimi, Suriye'deki ekonomik çöküşten doğrudan sorumludur. Çünkü Suriye halkının temel ihtiyaçlarını karşılamak yerine gereksiz bir savaşı finanse etmek için ayda on milyonlarca dolar harcıyor.” Yani Amerikalılara göre Esad'ın cihatçılarla yürüttüğü savaş, “gereksiz” bir savaştır…
 
Ardından ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Kelly Craft, BM Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmada, Trump yönetiminin Esad rejiminin askeri zafer elde etmesini önlemekte kararlı olduğunu söyledi. Yaptırımları anlatmaya başlarken “Esad'ın askeri zafer kazanmasını önleme” ve “ülke genelinde ateşkesi kabul etmeye zorlama” vurgusunun yapılması, doğrudan muhaliflere bir mesajdır aslında. Ve istisnasız muhaliflerin tümü bu mesajı aldılar zaten. BM'nin terör listesine aldığı HTŞ gibi el Kaideci gruplar da dahil Suriye sahasındaki bütün muhalif örgütler, ABD'nin Sezar yaptırımlarını iki gündür alkışlıyorlar… Böylelikle Suriye'nin kendi topraklarını cihatçılardan arındırma kararlılığına karşı ABD de bu cihatçıları koruma ve Suriye'deki pozisyonlarını kalıcılaştırma konusunda kendi kararlılığını ilan etmiş oldu. Bu ilan, Sezar yaptırımlarının birinci ayağıydı ve asıl mesele ikincisindedir. Ama şu anda ABD'nin, uzun zamandır hazırlığı yapılan ve hızla yaklaşmakta olan İdlib operasyonunu durdurmayı hedeflediği açıktır.
 
ABD'nin ekonomik yaptırımları, kapıya dayanan İdlib savaşını durdurur mu? 
 
Daha bir iki gün öncesine kadar İdlib'de savaş davullarının her an yeniden çalabileceği konuşuluyorken, bugün ABD'nin şu ana kadar Suriye'ye karşı çektiği en keskin kılıcını, yani halkın tamamını hedef alan ekonomik yaptırımlarını konuşuyoruz. Ama bunu konuşurken de İdlib cenahında savaş geriliminin durduğu yok. Türkiye'nin askeri sevkiyatları ara vermeden devam ediyor… Öte yandan Suriye ordusunun da operasyon hazırlığına büyük oranda ağırlık verdiğini görüyoruz. Çünkü İdlib'de ateşkesin süresi doldu!..
 
Türkiye ile Rusya arasındaki mutabakata göre 5 Mart'ta imzalanan ateşkes kapsamında M4 yolunun Türkiye tarafından cihatçılardan arındırılarak güvenli bir şekilde sivil geçişlere açılması gerekiyordu ve bunun için Türkiye'ye süre verilmişti. Bu süre 14 Haziran'da bitti, fakat M4 yolu hâlâ açılmadı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Türkiye'ye verilen sürenin dolduğu gün İstanbul'a geleceklerdi, ama son anda bu ziyaret de ertelendi.
 
Çavuşoğlu ve Lavrov, ziyaret programı öncesi telefonda görüştüler ve bu görüşmenin ardından ziyaretin ertelendiği açıklandı. Ama ertelemenin altında yatan sebeplere dair hiçbir şey söylenmedi. İddiaya göre Rusların Libya ile ilgili talepleri Rus heyetinden önce Türkiye'ye ulaştı. Geçtiğimiz Cumartesi günü Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Ankara'ya geldi ve Moskova'nın taleplerini iletti. Bu bağlamda Libya konusunda Rusya'nın Türkiye'den istediği şey, Kahire deklarasyonuyla bire bir aynı olan bir müzakere sürecini desteklemesiydi. Muhtemelen bunu kabul etmeyen Türkiye'den biraz daha düşünmesi istendi ve ziyaret ileri bir tarihe ertelendi. Yani Rusya'nın İdlib ve Libya'yı aynı dosya içinde Türkiye'nin önüne getirdiği görülüyor. Dolayısıyla İdlib'de Türkiye'ye verilen sürenin yeniden uzatılıp uzatılmayacağı, Libya konusundaki uzlaşmaya bağlı olacaktır ve şu anda herhangi bir uzlaşma olmadığı, İdlib sahasındaki hareketlilikte de belli oluyor zaten… 
 
İki Sergey'in Türkiye ziyaretinin iptal edilmesinin ertesi günü Suriye ordusu, İdlib güneyindeki cephelere sevkiyatlarını arttırdı. Zaten uzun zamandır Türkiye'nin İdlib'e yönelik olağanüstü askeri sevkiyatları var, hâlâ da devam ediyor. Ama M4'le ilgili Türkiye'ye verilen sürenin bitmesinden sonra Suriye ordusunun cepheye sevkiyat yapması dikkat çekicidir. Peki, bu ne anlama geliyor? 
 
Suriye Ordusundan bir askeri kaynak, bu sevkiyatın farklı bir anlam taşıdığını söylüyor. Çünkü Türkiye'nin taahhütlerine rağmen zaten bölgede sürekli olarak Suriye ordusuna saldırılar devam ediyordu. Kaynağa göre M4 yolunun çatışmasız bir şekilde açılması taahhüdünü veren Türkiye, grupları durdurma konusunda ciddi değildi ve üstelik bu hiziplere Türk desteğinin hâlâ devam ettiğine dair sağlam deliller vardı. Bu askeri yetkiliye göre özellikle Cebel Zaviye'de ve Gap Ovası'nda Türkistan İslam Partisi'ne bağlı yabancı cihatçıların neredeyse günlük ihlallerine maruz kalan Suriye ordusu artık bundan böyle savunmada kalmayacak! Aynı kaynak, Suriye Ordusunun iki stratejik hedefi olduğunu söyledi. Birincisi, İdlib'in güney kırsalındaki Cebel Zaviye ve ikinci olarak Hama kırsalındaki Gap Ovası… Suriye ordusunun sahada askeri hazırlıklarını tamamladığını söyleyen yetkili, operasyon için herhangi bir tarih vermedi ama “İdlib savaşı kapıda diyebiliriz” dedi. Bunu, Sezar yasasının yürürlüğe girmesinden 2 gün önce söylemişti. Ve hâlâ aynı hızla sevkiyatlar devam ediyor, hem Türkiye tarafından hem de Suriye'den… 
 
Görüldüğü gibi uzun zamandır bir yandan Türkiye'nin askeri sevkiyatları, diğer yandan Suriye ve hatta Rusya'nın cephe hazırlıkları İdlib savaşının hızla yaklaşmakta olduğuna işaret ederken, ABD, yaptırımlarla ateşkes kararı çıkartmaya, yani İdlib savaşının önüne geçmeye çalışıyor. Ama açıkçası bunu başarıp başaramayacağı konusundan çok, bunun ABD'ye yarar mı yoksa zarar mı getireceği konusu konuşuluyor. Çünkü çoğunlukla adeta AKP'nin savaşçıları haline gelen ve hem sözde devrim iddiasını kaybetmiş hem de Suriyeliler nezdinde inandırıcılığını çoktan yitirmiş olan muhalefeti, ABD'nin bu sert yaptırımları kurtaracak gibi görünmüyor. Kaldı ki, “Esad'ı değil halkı cezalandıran bu yaptırımlara alkış tuttukları” için muhaliflere kendi destekçilerinden de yoğun tepkiler geliyor şu anda. Dolayısıyla “sivilleri koruma” adına Suriye'deki bütün sivil halkı cezalandıran, yediden yetmişe hepsini topyekûn açlıkla terbiye etmeye kalkışan ABD'nin bu çelişkisini dünya kamuoyu da görüyor. Bu yüzden aslında ABD “muhalifleri Esad'ın operasyonlarından koruma” hedefini görünür kılıyor ama asıl amacının bu olmadığı da konuşuluyor. Ve asıl amaç, Suriye yönetimini neye zorlamak istediği konusunda gizlidir. 
 
Suriye'nin müttefiklerini yaptırımlarla durdurmayı umut eden ABD hayal kırıklığına uğrayabilir
 
Sezar yaptırımlarıyla muhaliflerin taleplerini öne çıkaran ABD'nin, aslında bu cihatçı karmasına sadece göz kırptığı, ama asıl olarak İran'ı sınırlama konusunda Esad'ı bir çizgiye çekmeye çalıştığı biliniyor. Başta da söylediğimiz gibi ABD ve İsrail'in Suriye savaşındaki bütün yatırımları, İran'ın bölgedeki etkisini baskılamak içindi. Ama beklenenin tersine bir süreç gelişti ve İran Suriye'nin o kadar içinde ki, Kalamun'a kadar uzandı, nerdeyse İsrail'e komşu oldu… Bunun üstüne Rusya'nın da Suriye'deki pozisyonunu güçlendirmesi eklenince, ABD'nin şu andaki önceliği iki şeye odaklanmış durumdadır. Birincisi, İran'ın Suriye'deki kolunu kesmek, ikincisi de Rusya'nın genişlemesini Suriye'de durdurmak. Şu anda ABD'nin Esad'ı bu iki öncelik için karar almaya zorlama, yani hizaya çekme hedefine kilitlendiği düşünülüyor. Peki, şu aşamadan sonra bu kurgunun başarıya ulaşma şansı nedir?
 
Öncelikle altını çizelim ki, Suriye'ye yönelik ekonomik yaptırımlar zaten yeni değil. Dokuz yıldır ABD ve AB ülkeleri ekonomik ambargo uyguluyorlar. Ancak yeni yaptırım yasası, Suriyeli yetkililer hariç, müttefiklerini de kapsayacak şekilde hedef çemberini genişletiyor. Yani bugüne kadar uygulanan ambargoya karşı Suriye'yi desteklemeye devam eden İran, Rusya ve Çin'in önünü kesmek istiyor. Ama zaten bu ülkeleri hedef almıştı ABD… Ancak şu anda ülkenin yeniden yapılandırılması kapsamında yatırım yapmayı ve Suriye'de etkin bir rol almayı hedefleyen Birleşik Arap Emirlikleri gibi yeni müttefik adaylarının önünü kesebilir belki. Lakin genel görüş şu ki, dokuz yıldır Suriye'ye uygulanan yaptırımların aşılmasında BAE gibi ülkeler zaten yoktu, Moskova ve Tahran'ın da alışkın oldukları “yaptırımları aşma” deneyimleri vardı. Şimdi de değişen bir şey olmayacak. Bundan ötürü sonuç ABD'nin umduğu gibi de olmayacak. Yani Rusya ve İran'ın Suriye'deki nüfuzunu daraltmak yerine, daha fazla genişlemelerine yol açan yine Amerika olacaktır. Çünkü yıllardır uygulanan ambargoyu bir şekilde aşıp Suriye'ye el uzattıkları içindir ki, Suriye'deki pozisyonlarını güçlendiren iki ülke İran ve Rusya oldu. Şimdi tamamen kuşatıldığı bir dönemde Şam'a el uzatacak olan yine bu iki ülke (ve belki de Çin) olacaktır. Nitekim hem Rusya hem de İran, ABD'nin Sezar yaptırımlarına karşı Suriye'yi desteklemeye devam edeceklerini ilan ettiler. Hatta bir iddiaya göre Sezar Yassının yürürlüğe girmesinden bir gün önce gıda yüklü dört Rus kargo uçağı Hmeymim üssüne indi. Keza geçtiğimiz Çarşamba günü Rusya ve İran, ABD'nin Sezar Yasasına karşı atılacak adımları planlamak üzere Şam'a ekonomistlerden oluşan uzman heyetler gönderdiler. 
 
Bu durumda, Suriye'nin en çok desteğe muhtaç olduğu bir dönemde her şeye rağmen el uzatan bu iki ülkenin Suriye'de nüfuzlarını daha fazla arttıracakları ve Şam'ın da bunun için kapıları daha çok açık tutacağı aşikârdır. Bu da ABD'nin beklentisinin tam tersi bir sonuç doğurmuş olacaktır. Yani Sezar hamlesinin, Şam'a diz çöktürmeye kalkışan ABD'yi rahatsız edecek sonuçlar doğurması ve dolayısıyla cihatçılar gibi iddiasını kaybetmesi olasıdır. Elbette ki bunu zaman gösterecek ama önceki süreçlerde ambargoları aşma deneyimleri şimdi sadece tekrar ederken, bu arada İdlib'de Türkiye'ye tanınan sürenin dolduğu gerçeği de kendini sahada yeniden hatırlatacaktır.
 
Hamide Yiğit
Artıgerçek
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar