Geçenlerde AB'nin Bağdat temsilciliği sözde Uluslararası Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü dolayısıyla eşcinsellerin bayrağını astı.
Ancak AB'nin bu hareketi gerçekte Irak'ta insanların arasındaki sosyal dayanışmayı ve aile bağlarını ve yine dini ve ahlaki inançlarına olan bağlılıklarını sınama hareketi sayılırdı.
AB yetkilisi eşcinsellerin bayrağını astıktan sonra da twitter sayfasında şöyle yazdı: Bugün Bağdat'ta Kanada ve Britanya'nın Irak büyükelçiliklerinin katılımı ile AB'nin dünya genelinde Uluslararası Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü dolayısıyla gök kuşağı bayrağını asan diğer temsilciliklerine katılıyoruz.
Oysa bu hareket gerçekte Batılı devletlerin Irak'ta Müslüman toplumu ahlaki ve diğer değerlerinden boşaltmak için başlattığı bir dizi uygulamaların devamından başka bir şey değildi.
Ahlaki değerleri yok etmek ve hedef toplumda ahlak ve maneviyat ilkelerini sorgulayarak çökertmek, askeri ve iktisadi saldırılardan ve savaşlardan kat kat daha tehlikeli olan bir savaştır. Bu yüzden Batılı devletlerin büyükelçilikleri son yıllarda Batı'nın sapkın kültürünü Irak'a dayatmaya çalışmış, fakat sürekli Irak'ın dindar ve mümin toplumunun sert muhalefeti ile karşılaşmıştır.
Peki ama, bu nüfuz projesinin perde arkasında kim veya kimler yer alıyor ve Irak'ta eşcinselliğin propagandası ve ahlaki sapkınlıklarını yayma çalışması hangi hedefleri gözetiyor?
Irak'ta bazı büyükelçiliklerin Amerikalı işgalci güçlere vekaleten uyumlu hareket etmeleri gerçekte Amerika'yı uluslararası kalkınmasında temsil eden örgütlerin etki ve nüfuz gücünü sınamak üzere zemin hazırlamak içindir. Bu örgütler genellikle medeni toplum örgütleri veya sivil toplum kuruluşları (STK) olarak bilinir. Söz konusu örgütler genç Iraklı kızları ve erkekleri cezbederek onlara sıkı kursların çerçevesinde eğitim veriyor. Bu kursların amacı ise özgürlük ve insani değerler adı altında Irak'ın dini ve sosyal değerlerine saldırmaktır. Söz konusu örgütleri son bir kaç yılda Irak'taki icraatı bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor.
Bu tür örgütlerin başta Irak olmak üzere Batı Asya bölgesinde nasıl çalıştıklarını ele almak istiyoruz.
...
STK'ların hakkında nihai bir tanım vermek gerekiyorsa, şöyle diyebiliriz:
STK'lar bağımsız hukuki kişiliği, devletten bağımsız siyasi olmayan bir kurumdur ve kültürel, sosyal, dini ve insani alanlarda gönüllü faaliyetlerde bulunur ve hazırlanan tüzüğü temelinde ve ülkenin cari yasalarına ve genelgelerine uygun olarak faaliyet yürütür.
STK'ların ortaya çıkışının köklerini 19. yüzyılın ortalarında aramak gerekir. nitekim o tarihlerde STK'lar kölelik düzeni ile mücadelede ve küresel silahsızlanma konferansında önemli rol ifa ettiler.
Öte yandan STK'ların ortaya çıkış zeminini ve gelişme sürecini gözden geçirmek bu kuruluşların kimliğini ve boyutlarını tanımakta faydalıdır.
Sivil toplum kuruluşu STK terimi günümüzde bilinen anlamıyla ilk kez 1945 yılında ve BM bağlantısı bulunduğu kurum ve kuruluşları mahiyetleri itibarı ile birbirinden ayırt edebilmek için her türlü devletten bağımsız teşekküle STK adını vermesiyle gündeme geldi. O tarihten sonra dünya genelinde birçok STK kuruldu. Bu teşekküllerin bütçelerinin önemli bir bölümü özel veya tüzel kişilerin mali yardımlarından karşılanıyor.
Dünyanın en büyük STK'larından biri, 1945'te Amerika'da kurulan ve ikinci dünya savaşının mültecilerine ve sığınmacılarına yardım eden “Care” örgütüdür. Gerçi halihazırda bu örgütün temel misyonunda birçok değişiklik yaşandığı anlaşılıyor. Care örgütü 72 ülkede 12 bin personeli ile bazı programları uyguluyor ve ABD, İngiltere, Japonya ve sekiz ülkede daha şubeleri bulunuyor.
Yine Bill Ve Melinda Gates vakfı da Amerika ve dünya genelinde en büyük STK'lardan biridir ve şimdiye kadar 33 milyar dolar harcama yapmıştır.
İngiltere'nin Oxford kentinde bulunan Oxfam örgütü da dünya genelinde yoksullukla mücadele ve refah seviyesini geliştirme amacıyla kurulan ve görecede de 70 ülkede bu hedefleri ve ayrıca cinsiyet eşitliği ve epidemik hastalıklarla mücadele doğrultusunda faaliyet yürüten örgütlerden biridir.
Aslında son yarım asırlık tarihe dikkatle baktığımızda bu tür STK'ların kuruluş amacı devletlere bazı alanlarda destek verme şeklinde beyan edilmiştir. Buna göre bu tür STK'lar kendilerini barış, güvenlik, insan hakları ve demokrasiyi geliştirmeyi amaçlayan teşekküller şeklinde tanıtır. Ancak gerçekten önem arz eden soru, STK'ların hakikaten bağımsız olup olmadıkları sorusudur.
Maalesef karineler, bu STK'lardan bazılarının gizli bir savaşın içinde yer aldıklarını gösteriyor. Gerçi STK'lar görünürde silah ve askeri teçhizat kullanmıyor, ancak propaganda üzerinden nüfuz ettikleri ve hedef ülkelerde fitne ve isyan hareketlerini organize ettikleri ve bunun için özel eğitim aldıkları anlaşılıyor. Bu durum söz konusu STK'ların faaliyetleri sırasında gün yüzüne çıkıyor.
***
Bir süredir STK'lar meselesi siyaset çevreleri ve hatta başka çevrelerin tartıştığı ve kaygı duyduğu önemli konulardan biri olmuştur.
Bu arada birçok devleti kaygılandıran esas konu, bazı küresel güçlerin STK'ların yapılandırılmasında etkili olmaları ve rol ifa etmeleridir. Bu yüzden birçok siyasi şahsiyet, BM, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar konunun önemine ülkelerin milli güvenliği, kültürel, sosyal ve siyasi konumları üzerinde eşi benzeri görülmemiş etkileri ve tehlikeleri sebebiyle vurgu yapıyor.
Uzmanlara göre Amerika gibi bazı küresel sultacı aktörler, çeşitli toplumlara para enjekte etmek ve ayrıca bazı STK'ları kurmakla zemini hedef ülkelerde isyan ve fitne çıkarmaya hazırlıyor. Bu konuya Amerikan–Siyonist eksenli George Soros Vakfı yıllardır üzerine vurgu yaptığı bir konudur ve Amerika terör devleti Demokrasiyi Savunma Vakfı gibi örgütleri kurarak bu tür örgütlere insan gücü cezbediyor ve onları örgütlüyor.
Bu yöntem bir dönem İran İslam Cumhuriyeti için de uygulandı. İran'da eski gençlik örgütüne bağlı 500'ü aşkın STK'nın kurulmasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir; nitekim bu örgütlerin hş. 1388 ve 1396 yıllarında fitne olaylarında ifa ettikleri rolün de inkar edilemeyecek kadar açıktı. Yine bazı Batılı ve İsrailli casusluk örgütlerinin ajanlarının İran'da yakalanmasını da bu çerçevede değerlendirmeliyiz.
Bundan başka son dönemde Irak ve Lübnan'da başlayan itiraz ve isyan hareketlerini de bu yöntemle ilgili olarak değerlendirmek gerekir. Bu iki ülkenin yapısı birbirine benzeyen yapılardır ve bundan önce sömürücü güçlerce onlar için belirlenmiştir.
Lübnan'da Fransa sömürüsü bu yapıyı tanımladı. Irak'ta ise Amerika terör devleti şimdiki yapıyı Irak milletine dayattı. Her iki yapıda ise amaç, devleti hissedarlardan oluşan bir firmaya benzetmektir.
Etnik temele dayanan bu yapıların üyesi olan ve devlet yapısında yer alan akımlar kaçınılmaz olarak birbirine katlanmak zorundadır.
Her iki ülke bir nevi bölgesel denklemlerde önemli birer aktör olarak tanımlanıyor, ancak aynı zamanda Siyonist rejim İsrail ve Amerika'ya muhalefet ediyor ve Direniş Ekseni'ne eğilim gösteriyor. Bu yüzden Amerika gibi küresel sultacı güçler STK'ların kalıbında bu ülkelerde izledikleri hedeflere ulaşmaya çalışıyor. Buna göre her iki ülkede STK'ların son iki yılda yaşanan fitne olaylarında rolü açıkça ortadadır.
Lübnan ve Irak'ta başlayan itiraz hareketlerinde dikkat çeken noktalardan biri, her iki ülkede düzenlenen protesto eylemlerine 17–25 yaş grubunda yer alan gençlerin aktif bir şekilde katılmasıdır. Bu gençler genellikle ne Lübnan'da aslında etnik savaş olan iç savaşta yaşanan katliamları gördü, ne de Irak'ta muhaliflere verilen en hafif ceza dillerini kesmek olan Saddam rejiminin baskı dönemini gördü ve işlenen cinayetleri yaşadı.
Yine her iki ülkede dikkat çeken bir başka nokta, itiraz hareketinin belli bir lideri ve belli ufuklarının olmamasıdır. Gençler itiraz etmek ve taleplerini dile getirmek üzere sokaklara dökülüyor, fakat önlerinde aydın bir ufuk bulunmuyor. Protestocular fesatla mücadele edilmesini ve mevcut hükümetin devrilmesini istiyor, fakat hiç bir alternatif sunamıyor.
Öte yandan hem Irak ve hem Lübnan'da yaşanan gelişmelerin ve köklerinin araştırılması, sokaklarda yaşanan isyan hareketlerinde sosyal paylaşım siteleri önemli rol ifa ettiğini gösteriyor. Gerçekte itiraz hareketlerini organize edenler medeni örgütler veya bir başka ifade ile sayıları her ülkede yüzlerce olan STK'lar olduğu anlaşılıyor. Bu STK'ların çok önceden başta ABD olmak üzere bazı Batılı devletlerce ve hedef toplumların içinden bazı insanları ve özellikle gençleri cezbedecek şekilde kurulduğu gözleniyor. Söz konusu STK'lar Amerika ve Batılı devletlerin geniş mali destekleri ile yurt dışında eğitim kursları düzenliyor. Yine her iki ülkede söz konusu STK'lar protestoculara yiyecek, çadır ve mali kaynak gibi yardımlarda bulunarak itirazların ve daha doğrusu fitnenin ateşini alevlendirmeye çalışıyor.
Her iki ülkede kamu binalarına ve diplomatik temsilciliklere yapılan saldırılar ve hatta bu mekanları ateşe vermek ve yine sözde barışçıl olan eylemlerde bazı protestocuların silah kullanması, bu akımların perde arkasında bir nüfuz projesi ve bölgeye yönelik yeni planların devreye sokma çabası söz konusu olduğunu gösteriyor.
Irak'ta Haşdi Şabi hareketinin bazı merkezlerine düzenlenen saldırıları ve hatta Irak'ta güvenliği temin etmekte büyük payı olan hareketin bazı liderlerine suikast düzenlenmesi gibi hareketleri de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Birçok bağımsız kaynak, Irak ve Lübnan'da başlatılan huzursuzluklardan nemalanma çabalarını, Amerika ve müttefiklerinin bölgede oluşan yeni düzen eksenini Sharp'ın neoliberal şiddetin mirasına sarılmak ve yerli STK'lar ve Albert Einstein Müessesesi'nin uydularından yararlanmak sureti ile istikrarsızlaştırmaya yönelik yeni adımı şeklinde değerlendiriyor.
Gene Sharp, Amerikan patentli renkli (kadife) devrimlerin babası olarak biliniyor. Gerçi Sharp'ın ölümü üzerinden yaklaşık iki yıl geçiyor, fakat Washington ve Tel Aviv'deki düşünce odalarında tasarlanan ve Batı'dan bağımsız olan ulus devlet yapılarının çökertilmesini amaçlayan planlarda ayak izlerine rastlamak mümkün.
Gerçi Sharp ve Albert Einstein Müessesesi'ndeki arkadaşları son otuz yılda Doğu Avrupa, Batı Asya, Kuzey Afrika, Asya, Kafkasya ve Latin Amerika bölgelerinde yaşanan isyan hareketlerinde, devrimlerle ve rejimlerin değiştirilmesinde asla rol ifa etmediklerini ve bu yönde hiç bir özel plan yapmadıklarını iddia ediyor; ancak Sharp'ın Ocak 2018'in son gününde Masachuset'te ölümünden sonra The Guardian ve Hufington Post gibi gazeteler ondan Arap baharı ve kadife devrimlerin fikir babası olarak söz ettiler. Bu hareketlerde STK'ların rolü inkar edilemeyecek kadar fazladır ve günümüzde de aynı şekilde devam etmektedir.
Bir medya aktivisti internetteki sayfasında bu bağlamda şöyle diyor:
Irak'ta yaşanan isyan hareketinin gizli katmanlarında genellikle Amerika'da kaydedilen ve uzun süre insani yardım çerçevesinde Irak'ta sosyal yapılanma ile uğraşan STK'lara rastlıyoruz. Ancak bunlar son aylarda yöntem değişikliğine gittikleri ve Irak direniş güçlerini zayıflatmak ve İran karşıtlığını körüklemekten ibaret olan isyanların iki temel çizgisine zemin hazırlamaya başladılar. Öte yandan anlaşılan bir STK'nın ötesinde bir dizi güvenlik ve istihbarat bilgisine ulaşabilen bir başka STK grubuna şahit oluyoruz. Bu STK'lara USAID adlı görecede insani yardım programı destek veriyor.
Yine Irak güvenlik kurumu bir raporda itiraz hareketleri internette bir çağrı üzerine başladığını ve ardından itirazlar sanal ortamda isyan hareketi şeklinde organize edildiğini ve bu süreçte Ilap'ın programlarına katılan gençlerin önemli rol ifa ettiğini açıkladı.
Bu gerçeği bir süre önce Trump karşıtı cumhuriyetçi senatörlerden oluşan bir gruba bağlı Barış ve saadet için Ran Pall vakfı Başkanı Danial McAdams ifşa etti. McAdams şöyle dedi:
CIA'nın Batı Asya'da yaşanan sosyal huzursuzluklarda eli bulunuyor.
***
Eldeki bilgiler, Amerikalı işgalcilerin Irak toplumuna nüfuzunu genişletmek ve bu ülkede konumlarını güçlendirmek için yıllar önceden Irak toplumu içinde bir dizi gizli planları uygulamaya başladıklarını gösteriyor.
Amerika bu planları Dünya Genç Liderler Örgütü, Dünya Öğrenme Örgütü ve Iylep adlı programların çerçevesinde yürütüyor. Söz konusu örgütler sosyal faaliyetleri çerçevesinde en az 2500 Iraklı genci yaz aylarında 4 haftalık seyahat turlarına Amerika'ya götürerek hedefleri doğrultusunda eğitiyor.
Bu programlardan biri 1997 yılında sözde bir rehabilitasyon merkezi şeklinde yürürlüğe kondu. Bu program, uluslararası Siyonizmin en önemli vakıflarından biri olan ve kültürel ve sosyal alanlarda faaliyet yürüten Amerika'nın Ford Vakfı ve Dünya Nüfus Konseyi'nin mali destekleriyle uygulandı.
Benzer bir programı bazı STK'ların temsilcileri UNDP'nin mali destekleri ile uyguladı.
Bir başka program ise son yıllarda Irak'ta kamu kurumları tarafından uygulandı. 2018 yılında uygulanan bu programda bazı kız öğrenciler program kapsamına alındı; üstelik bu programa katılmanın hiç bir mali bedelin ödenmesi gerekmiyordu ve tüm masraflar ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından karşılandı. Bu programın amacı Iraklı gençleri ABD kültürü ile tanıştırmak, medeni katılım yeteneklerini geliştirmek, vatandaşlık hakları ve sosyal sorumlulukları ile tanıştırmak şeklinde açıklandı.
Bu gençler sosyal paylaşım sitelerine sosyal veya hayır işleri çerçevesinde gruplara ayrılıyor ve amaçları mültecilere ve sığınmacılara yardım şeklinde ifade ediliyor; ancak zamanla siyasi meselelere doğru yönlendiriliyor.
Iraklı gençler için bu programların çerçevesinde kurslar düzenleyenlerin esas amacı ise Iraklı gençleri cezbederek örgütlemektir. Bu süreçte bazı gençler de Amerika ve korsan İsrail istihbarat servislerine katılmaya hazırlanıyor.
Bazı raporlar Irak'ta ABD, İngiltere ve Suud rejiminin mali destekleri ile faaliyet yürüten bazı STK'ların katılımcı üyelerle irtibatı koruma görevini yürüttüklerini gösteriyor. Örneğin Iylep programı ve diğer bazı STK'lar gençleri facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde birbirine bağlıyor ve Iraklı gençleri bu şebekeye bağlı medeni faaliyetleri olan derneklere üye olmaya teşvik ediyor. Bu uygulama Irak'ta bazı büyükelçiliklerce destekleniyor. Nitekim Irak'ta son huzursuzluklarda bazı Batılı büyükelçiliklerin ve çalışanlarının eli bulunması bu iddiayı doğruluyor.
Amerika'nın Irak Büyükelçiliği üç bin personeli bulunuyor. Bu sayıdan 400 kadarı sözde kültürel faaliyetlerde bulunuyor ve çok sayıda etüt ve araştırma merkezi kurdukları ve Amerikalı üniversitelerle bağlantılı olarak Irak üniversiteleri ve hocalarına çok sayıda araştırma projesi verdikleri ve bu yoldan Irak'ta medeni hareketlere müdahalede bulunmak ve gözetledikleri sosyal değişiklikleri yaratmakta yaralandıkları anlaşılıyor. Yine Amerikalı diplomatlardan 250 kadarı STK'larla ilgileniyor ve esas görevleri Irak'ın sosyal ve kültürel alanlarına nüfuz etmek ve Iraklı gençleri cezbetmekle Amerika'nın bölgeye yönelik amaçlarına hizmet ettikleri anlaşılıyor.
Gerçekte Amerika terör devleti Irak'ta kültürel ve sosyal alanlara nüfuz ederek kendine iyi bir fırsat oluşturdu ve bu fırsattan azami derecede de yararlandı. Irak'ta Bağdat yönetimi ve Haşdi Şabi Hareketi'nin önemli üsleri olan bazı eyaletlerde isyan hareketlerinin yönetilmesi, Amerika terör devletinin Irak ve bölgeye yönelik birçok hedefi izlediğini ortaya koydu.
Batı Asya meseleleri uzmanı Hüseyin Ruyveran Irak'ta STK'ların itiraz hareketlerinde ifa ettikleri rolleri hakkında şöyle diyor:
Irak'ta çeşitli adlar altında yüzlerce STK Amerika tarafından kuruldu. Bu STK'lar şimdiki şartlarda itiraz hareketlerini organize ediyor.
Batı Asya meseleleri uzmanı Ruyveran, Irak'ta protesto eylemlerine katılanların yüzde 99'u 17–25 yaş grubunda yer alan gençlerden oluştuğunu belirterek ekliyor:
Bu gençler Baas rejiminin cinayetlerin asla görmedi ve şimdi sanal ortam, STK'lar ve ABD medyasının etkisi altında bulunuyorlar ve tecrübesizlikleri ve bilgisizlikleri yüzünden Amerika'nın kumpaslarını fark edemiyorlar.
Bu arada protestocuların haklı talepleri olduğunu ve ülkeleri huzura kavuşmasını istedikleri belirtilmelidir. Gerçi protestocuların arasında başka amaçların uğruna gelen ve attıkları sloganlar Baas Partisi ve Amerika'nın bölgede kurduğu ağın attığı sloganlara benzeyen kişilerin bulunduğu da unutulmamalıdır. Protestoların dış görünüşüne göre protestocular Irak'ta iktisadi sorunların çözümlenmesini ve fesadın yok edilmesini istiyor; ancak gerçekte bu eylemler Beyaz Saray'ın planıdır ve talepleri de Irak'ı istikrarsızlığa ve güvensizliğe sürüklediği kesindir.
Başka ülkelerde yaşanan tecrübelere göre, ne zaman devletle halk arasında herhangi bir çatlak oluşacak olursa, bu STK'lar bazı özel hedefleri doğrultusunda hemen bu çatlakları doldurmaya başlıyor ve sanal ortamı kullanarak insanları sokaklara dökmeye ve güvenlik güçleri ile çatışmaya teşvik ediyor.
Bazı verilere göre, Amerika'nın Irak'ta 1800 kadar sözde STK'yı kurduğu ve mali destek vererek yönettiği, bu STK'ların yarısının Batılı öğretilerle sosyal hareketlerin liderlerini yetiştirdiği anlaşılıyor.
Yine dikkat çeken bir başka nokta da şu ki, söz konusu Amerikancı STK'ların programları için iki ile on yıllık süreler belirlenmiş bulunuyor ve Amerika'nın casusluk ve istihbarat örgütlerinin gizli bütçeleri ile destekleniyor.
Bu siyasi–medeni süreçte genellikle Amerika'nın Irak'ta karar mekanizmalarını etkilemek üzere baskı aracı olarak kullandığı STK'lar hemen harekete geçiyor ve özellikle öğrenci derneklerinin üyelerini hükümet karşıtı akımlara katılmaya teşvik ederek sokaklarda halk protestoları çerçevesinde organize ederek yönlendiriyor.
Yine bazı kanıtlar ve belgeler, Amerikalı yetkililerin hatta bu süreçte ifa ettikleri rolü kamuoyundan saklamak için hiç bir çaba sarf etmediklerini gösteriyor. Nitekim Irak Milli Güvenlik Komisyonu üyeleri de Amerika'nın Bağdat Büyükelçiliği ve Erbil konsolosluğu hükümet karşıtı protesto eylemlerini tetiklemekte rol ifa ettiklerine inanıyor.
Aslında Amerika'nın bu tür nüfuz planları sadece Batı Asya veya İslam dünyasına özel bir konu değildir. Bir süre önce Hong Kong'da protestocular ABD bayrağını taşıdılar ve Başkan Trump'ın resmini taşıyan tişört ve şapkalar giyerek protesto eylemine katıldılar. Hong Konglu protestocular üzerinde bir tankın resmi bulunan ve Trump'ın da ABD bayrağının önünde tankın üzerinde durduğu ve “Başkan Trump, lütfen Hong Kong'u kurtar” sloganı yazıldığı bir bayrağı taşıdılar.
Esasen bu tür sloganlar herhangi bir Avrupa ülkesinde barışçıl protesto eylemi değil, terör eylemi kategorisinde değerlendiriliyor. Buna göre bu tür kanıtlar ve belgeler, STK'ların perde arkasında başka gizli hedeflerin yer aldığını gösteriyor. Sözde özgürlükçü, adalettalep ve barışçıl olan bu hedefler yine sözde şiddetten uzak barışçıl protesto eylemlerinde sloganlar şeklinde gündeme getiriliyor, fakat pratikte Amerika'nın sözde demokrasi hamisi örgütleri hedef ülkelerde başka siyasi hedeflerin peşinden gittikleri anlaşılıyor.
Parstoday