25791-Iran-Rouhani-Xi-700_496.jpg

Çin-İran anlaşması oyunun kurallarını değiştiriyor

Anlaşmanın kapsamı ticaret ve yatırımın çok ötesine geçiyor. Çin devlet medyasından bir yorumcu: "Şu anki haliyle bu anlaşma, Batı Asya bölgesinde uzun süredir ABD hegemonyasına tabi olan hakim jeopolitik manzarayı tamamen altüst edecek".

4 Nisan 2021 Pazar

Çin, ABD'nin Müslüman Uygur meselesi konusundaki kampanyasını etkisiz hale getiriyor

İNTİZAR - Çin, Orta Doğu'da bölgenin güç dengesini hızla değiştiren cesur adımlar atıyor.

Amerika Birleşik Devletleri'nin çağdaş dünyadaki ana düşmanlarından ikisi olan Çin ve İran, 25 yıllık bir stratejik anlaşmaya girdiklerinde, bu gelişmenin Amerikan stratejilerini etkileyip etkilemeyeceğini tahmin etmek anlamsızdır.

Tabii ki öyle. Batı Asya bölgesi, petrolden ve cihattan başlayarak petrodollara kadar tamamen jeopolitiktir. 

Bölge, yüzyıllar boyunca Avrupa ve Asya arasında imparatorlukların kavşağı olarak hizmet etti. Ve modern tarihte, yabancı davetsiz misafirler yeni acı, yakıcı gerçekleri bir araya getirdiler: başarısız devletler, aşağılanmış halklar, sakat ekonomiler, aşırı eşitsizlik ve yoksulluk, harap olmuş çevreler, talan edilmiş kaynaklar, çatışan coğrafyalar ve şiddetli radikalizm. 

Çin Devlet Meclis Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin ziyareti sırasında 27 Mart'ta Tahran'da imzalanan tarihi Çin-İran anlaşması, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in 2016'da Tahran'a yaptığı ziyaretten bu yana müzakere ediliyordu.

İran Dışişleri Bakanı Javed Zarif'in son yıllarda Çin'e yaptığı çok sayıda ziyaret, Tahran'ın Cumartesi günü Tahran'daki resmi imza töreniyle sonuçlanan müzakerelere verdiği yüksek önemi ifade etti ki üstelik bin yıl boyunca geniş bir coğrafyada büyük bir tarihsel süreklilik ve kültürel birliğe sahip olan 21. yüzyılın bu iki “medeniyet devleti” arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıldönümünü de kutladı.

Mutabık kalınan belgenin metni henüz kamuya açıklanmadı, ancak genel olarak, 27 Mart'ta yayınlanan  ortak açıklamadan, Xi'nin ikili ticareti önümüzdeki on yılda 600 milyar ABD dolarına çıkarmak için varılan anlaşmanın harekete geçirildiğini anlayabiliriz.

Aslında ortak açıklama, Xi'nin ziyaretini hatırlatarak başlar. 

İki ülke tarafından imzalanan iki ek belge, “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ve 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu'nun Ortaklaşa Teşvik Edilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası” ve “Sanayi ve Maden Kapasitelerinin Güçlendirilmesi ve Yatırım Mutabakat Muhtırası” ile ilgili olup, her iki taraf da "ulaşım, demiryolu, limanlar, enerji, sanayi, ticaret ve hizmetler dahil olmak üzere çeşitli alanlarda işbirliği ve karşılıklı yatırımları" genişletecektir. 

İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Ali Hamaney, 23 Ocak 2016'da Tahran'da Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile bir araya geldi. Fotoğraf: AFP

Ortak açıklamada, göreceli ekonomik avantajları göz önüne alındığında, her iki tarafın da enerji alanındaki işbirliğini artıracağı belirtiliyor. İran, Çin'e petrol ve gaz tedarik edecek, Çin tarafı ise İran'daki "enerji endüstrilerinin up-and-downstream* projelerine finansman ve yatırım yapmayı değerlendirecek".

Yine, yatırım ve ticaret borsaları, bankacılık, finansman, madencilik, ulaşım, iletişim, uzay, imalat sanayileri, limanların geliştirilmesi, İran'ın demiryolu ağlarının iyileştirilmesi ve genişletilmesi, İran'da ekspres demiryolu sistemlerinin tanıtılması, tarım, su kaynakları, çevrenin korunması, gıda güvenliği, çölleşmeyle mücadele, suyun tuzdan arındırılması, nükleer enerji kullanımı vb. gibi geniş kapsamlı ekonomik işbirliği öngörülüyor.  

Bu konuya ve bilgi ve teknoloji alışverişine iki taraflı bir “Yatırım İşbirliğinin Güçlendirilmesi Mutabakatı” ayrılmıştır.

Yine de anlaşmanın kapsamı ticaret ve yatırımın çok ötesine geçiyor. Çin devlet medyasından bir yorumcu, "Şu anki haliyle bu anlaşma, Batı Asya bölgesinde uzun süredir ABD hegemonyasına tabi olan hakim jeopolitik manzarayı tamamen altüst edecek" dedi. 

Ortak bildiride, Kapsamlı Stratejik Ortaklığın "ikili ilişkilerin tüm alanlarında ve bölgesel ve uluslararası meselelerde büyük bir anlaşma" anlamına geldiği belirtiliyor.

Ve ekliyor: "Şu anda bölgesel ve uluslararası durumda derin ve karmaşık gelişmeler yaşanıyor. Bu şartlar altında iki taraf, gelişmekte olan ülkeler arasında uluslararası ilişkilerde işbirliğinin önemini vurgulamakta ve bölgede ve dünyada barış, istikrar ve kalkınmanın geniş ölçüde gerçekleştirilmesi yönünde ortak çabalar ortaya koymakta kararlıdır."  

İlginç bir şekilde ortak bildiride, "Çin'in İran'ın bölgesel güç olarak etkin rolüne önem verdiği ve İran'ın Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesindeki faaliyetlerdeki rolünü olumlu değerlendirdiği ve İran'ın Örgüte tam üyelik başvurusunu desteklediği" vurgulanıyor.

Elbette ki bu, dünyaya Çin'in İran'ın dünya toplumundan tecrit edilmesini kabul etmediğini söylemenin bir yolu. Muhtemelen, Çin ve Rusya burada aynı fikirde.

ABD, böyle bir paktın varoluş nedeni sağlanmasına önemli ölçüde katkıda bulundu. Ne Çin ne de İran ABD'den herhangi bir iyi niyet beklemiyor. Amerika'daki düşmanlık zihniyetinin sadece Başkan Joe Biden'ın gözetiminde sertleştiğini görüyorlar.

Tahran'a gelince, artık Biden'in yakın zamanda JCPOA'yı yeniden canlandıracağını veya yaptırımları kaldıracağını ummuyor. Bu nedenle, şüphesiz, ABD'nin tek taraflılığına ve yaptırımlarına karşı geri adım atmamak, Çin-İran stratejik ortaklığının temel motiflerinden biridir. 

Çin'in ilgisi, bu ana motifi bir bütün olarak bölgesel devletlerle ilişkilerini kucaklayacak şekilde "geniş temellendirmektir". Wang'ın bölge turu Suudi Arabistan, Türkiye, İran, BAE ve Umman'ı kapsıyordu. Suudi Arabistan üzerinden İran'a seyahat etmiş olması hem sembolik hem de çok önemli.

 24 Mart'ta Riyad'da Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile yaptığı  görüşmede Wang, Çin'in egemenliğini, ulusal haysiyetini, güvenliğini ve istikrarını korumak için Suudi Arabistan'ı desteklediğini ve Suudi Arabistan'ın içişlerine herhangi bir bahane ile müdahaleye karşı olduğunu söyledi.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 24 Mart 2021'de Riyad'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile bir araya geldi. Fotoğraf: AFP / Bandar Al-Jaloud / Suudi Kraliyet Sarayı

Prens Muhammed cevaben, Çin'in yükselişinin küresel barış, istikrar ve refahın yanı sıra daha dengeli bir küresel kalkınmaya da yardımcı olduğunu doğruladı. 

Veliaht Prens, iki ülkenin ikili ilişkileri daha yüksek bir seviyeye çıkarmak için terörle mücadele ve güvenlik işbirliğini artırması yönündeki umudunu dile getirdi. Daha da önemlisi, Veliaht Prens, Suudi Arabistan'ın "Çin'in Sincan ve Hong Kong ile ilgili konulardaki meşru tutumunu sıkı bir şekilde desteklediğini, herhangi bir bahaneyle Çin'in içişlerine karışmaya karşı olduğunu ve bazı tarafların Çin ile İslam dünyası arasında muhalefet ekme girişimini reddettiğini" söyledi. 

Açıkça ifade edilirse Suudi Arabistan, Sincan ile ilgili olarak ABD'nin Çin'e karşı yürüttüğü kampanyanın altını çizdi. Bu, Biden yönetimine karşı bir küçümseme. Gerçekte, Wang'ın bölge gezisi, ABD'nin Çin'e karşı yaptığı sert eleştirilere taraftar olmadığı gerçeğine tanıklık ediyor.

Bölgesel devletler, ABD'nin, dünyanın bir numaralı süper gücü olarak, yakın bir gelecekte onu geçmeye hazır olan yükselen Çin karşısında kaynayan bir rekabetle yönlendirildiklerini hissediyorlar. Rekabette taraf olmayı reddediyorlar.

Dikkat çeken nokta burada yatmaktadır: Çin, Batı Asya'daki güç dinamiğinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesinin ardından, bölge ülkeleriyle ilişkilerinin temelini oluşturmak için bölge genelinde eşit derecede geçerli olan bazı ortak ilkeleri uygulamaya koymuştur.

Söylenmemiş hedef, bölge devletlerini, özellikle ABD hegemonyası olmak üzere Batı boyunduruğundan sıyrılıp bağımsız dış politikalara yönelmeye teşvik etmektir. Ancak Çin'in bunu yapma yöntemi, Batılı güçlerin bölgede geleneksel olarak benimsediği zorlayıcı ve çoğu zaman şiddet içeren taktiklerden kökten farklıdır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Pekin'de resmi bir karşılama sırasında. Fotoğraf: Volkan Furuncu / Anadolu / AFP

Çin, Wang'ın ziyareti sırasında bir gösteri düzenleyen Uygur diasporasına sahip Türkiye ile bile, zorlamayı bir “ikna” aracı olarak kullanmakla kesinlikle ilgilenmiyor.

Wang ile yaptığı görüşmede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin  “karşılıklı güvenin artırılmasına, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi ile Türkiye'nin 'Orta Koridor' planı arasındaki sinerjinin artırılmasına, arabağlantı ve iç iletişim, altyapı inşaatı ve yatırım, ikili ticaretin daha dengeli bir şekilde geliştirilmesi ve yerel para biriminde uzlaşmanın teşvik edilmesi gibi alanlarda işbirliğinin artırılmasına yönelik derin ilgisinin altını çizdi. Çin bunun yerine eşit ilişkiler sunuyor. "

Erdoğan ayrıca, Türkiye'nin Orta Doğu'da güvenlik ve istikrarı sağlamak için Çin'in beş maddelik girişimini takdir ettiğini ve Çin ile bölgesel ilişkiler konusunda iletişim ve koordinasyonu derinleştirme istekliliğini dile getirdi. Temelde, Çin'in bölgesel devletlerle "kazan-kazan" ilişkileri geliştirmeye yönelik yapıcı bir gündem öngörüsü ilgi kazanıyor.

MK BHADRAKUMAR

 

---------------------------------------------------------------------------------------------

*Upstream veya memba, petrol sektöründe yaygın bir şekilde arama ve üretim (E&P) olarak bilinir. Petrol ve doğal gaz endüstrisi genellikle upstream (yukarı akış veya kaynak), midstream (orta akış) ve downstream (aşağı akış) şeklinde üç ana bileşene ayrılmaktadır.

Bu, Çin'in Orta Doğu'daki son hamlelerini anlatan üç bölümlük bir dizinin 1. bölümüdür.

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar