kina-usa-iran2.jpg
  • Anasayfa» 
  • Analiz»
  •  Yükselen güçlerin stratejik işbirliği: Bölgesel istikrarsızlığın ötesinde, yeni bir küresel düzene doğru

Yükselen güçlerin stratejik işbirliği: Bölgesel istikrarsızlığın ötesinde, yeni bir küresel düzene doğru

...önde gelen bir Uluslararası İlişkiler akademisyenleri grubu, Amerika sonrası dönemin başladığını ve küresel düzenin çok kutuplu bir uluslararası düzene doğru ilerlediğini savunuyor. Bu nedenle, küresel ve bölgesel dinamikler, Batı Asya'da yeni bir bölgesel düzenin ve küresel arenada yapıları kendini gösteren çok kutuplu bir düzenin ortaya çıkışına hitap etmektedir.

6 Nisan 2021 Salı

İNTİZAR - Homme Malade de l'Europe*, I.Dünya Savaşı'nın sonunda nihayet Müttefik Kuvvetler tarafından bölündü. Uzun süredir gerileyen Osmanlı İmparatorluğu, nihayet Batı yayılmacılığı ruhuyla parçalandı. Sonuç olarak, uluslarının kendi kaderleriyle pek ilgisi olmayan ulus devletler doğdu.

Gerçekten de, görünüşte medeni olan Avrupa ulusları, onları kalkınma ve refaha yönlendirmek için kaçınılmaz olarak medeniyetsiz ama tarihsel olarak görkemli Batı Asya uluslarını devraldılar. Sömürgecilik için kullanılan "Al-Aistiemar" (kolonizm, sömürgecilik) kelimesi, Batılı müdahalecilerin bölgeye refah ve gelişme getirmeye karar verdiklerini safça düşündükleri için bölgenin iyimser insanları tarafından yaygın olarak kullanıldı. Otoriter rejimler altında uzun bir gerileme yaşayan İran ve Osmanlılar, bu uygar işgale direnecek güce ve iradeye sahip değildi.

Batı Asya çağdaş tarihi, Batı Asya ülkeleri ve hükümetlerinin mülahazaları ve talepleri dikkate alınmaksızın bölgeye yönelik Batı kararları gibi temel bir özelliği olan anlaşmalarla iç içe geçmiştir. Sykes-Picot Anlaşması, Sevr Anlaşması ve Balfour Deklarasyonu bu anlaşmaların üç somut örneğidir. Bu arada, McMahon-Hüseyin Yazışmaları da Batı Asya tarihinde Batı'nın müdahaleci bir ideolojiyi Batı ruhu taşıyan milliyetçi bir ideolojiyi bölgenin binlerce yıllık tarihi ve medeniyetinde pek bulunamayan bölgeye enjekte etme çabalarını açıkça gösteren bir başka gerçektir. Nihayetinde Şerif Hüseyin'in hırslarının devrilmesiyle sona eren bu enjekte edilen milliyetçi hareketler, Arapların düşüncelerinden bağımsız olarak bölgede yeni ülkeler yarattı. Bu uygar müdahalelerin mirası, Batı Asya ülkeleri için birbirini izleyen bölgesel çatışmaların tohumlarını ekmek oldu. Bu nedenle, Batı Asya bir şekilde sonraki on yıllar boyunca istikrarsızlık ve çatışmalara dahil olacak şekilde tasarlandı. Batı Asya çağdaş tarihi, Batılı müdahalecilerin yeterince zeki olduğunu kabul ediyor; onların çıkarları, kaotik bölgesel ortamda kesinlikle çok daha kolay takip edildi.

Ancak bu, Batı Asya'daki müdahaleci hırsların sonu değildi. Soğuk Savaş sırasında bu bölge, özellikle Amerika Birleşik Devletleri için iki süper gücün denkleminde önemli bir rol oynadı. Bir yandan bölgesel zengin petrol rezervleri ve diğer yandan Sovyetlerin bölgeyi etkileme çabaları, ABD'nin bölgesel meselelere çok ciddi müdahalede bulunmasının birkaç nedeniydi. 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, Soğuk Savaş sonrası uluslararası düzeni ifade etmek için çeşitli tartışmalar yapıldı. Hegemonik bir düzenin ortaya çıkması, "Tarihin Sonu ve Son İnsan" ve "Medeniyetler Çatışması" gibi eserlerle en güçlü ses haline geldi.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupalı ​​selefleri gibi, Batı Asya'daki bölgesel istikrarsızlık yoluyla, ancak Sykes-Picot Anlaşmasında kararlaştırılanın aksine farklı bir bölgesel ortamda çıkarlarının peşinde koşuyor. Sonuç olarak, Amerika Birleşik Devletleri, Yeni Dünya Düzeni ve Büyük Orta Doğu dahil olmak üzere farklı politikalar yoluyla bu stratejiyi uygulamak için adımlar attı. Hem 2001 Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'ı işgali hem de 2003 Irak işgali bu stratejinin ilk tezahürleriydi. Ancak Batılı politika yapıcıların bölgedeki sosyo-politik dinamikler konusundaki cehaleti, stratejilerinin uygulanmasında derin etkileri oldu. Sonuç olarak, yeni bölgesel hareketler ve seferberlikler başladı ve kısa bir süre sonra 2010'larda Batı Asya ve Kuzey Afrika'ya yayıldı. Tunus'taki Arap ayaklanmasının ilk aşamalarından beri, Batılı liderler bu hareketlere farklı yaklaşımlar gösterdiler ve bunları uygun şekilde yönetmeye çalıştılar; böylelikle ABD'nin uzun vadeli çıkarlarının bölgede tehlikeye girmesini engellediler. Sonraki yıllarda ABD, Yeni Ortadoğu projesinin kabuğu altında şekillendirmeyi amaçladığı şeyi yaratmak için çeşitli Arap ülkelerindeki gelişmelere yanıt olarak çok sayıda ve bazen de çelişkili politikalar izledi.

Özetlemek gerekirse, Batı Asya çağdaş tarihi, Batılı güçlerin istikrarsızlaştırılmış bölgede çıkarlarını takip ettiğini göstermektedir. Sykes-Picot Anlaşması, Sevr Antlaşması, Balfour Deklarasyonu, İsrail-Filistin çatışması, İran'ın ulusal demokratik hükümetinin devrilmesi (1953 İngiliz-Amerikan darbesi) ve Pehlevi zulmüne mutlak destek, Soğuk Savaş'ta bölgede çok sayıda darbe, emperyalist amaçlarla milliyetçi akımlara enjekte ve kışkırtma, İran'a karşı sekiz yıllık savaş sırasında Saddam Hüseyin'i destekleme, 2001 ABD'nin Afganistan'ı işgali, 2003'te Irak'ın işgali, bölgede güç boşlukları yaratmak ve sonuç olarak El Kaide ve IŞİD gibi aşırılık yanlısı terörist grupların ortaya çıkması, mezhepsel ve ayrılıkçı hareketlerin desteklenmesi, içişlerine müdahale, hükümet yetkililerine suikast, karşı ülkelerde isyan ve gerginlikleri alevlendirmek için ana akım medyalarını suistimal etmek, ekonomik yaptırımlar uygulamak, Libya'ya 2011 askeri müdahalesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan bölünmeler, son altı yılda Yemen'e karşı yürütülen sonuçsuz savaşta Suudi koalisyonunu desteklemek, Yemen'deki felaket insani kriz ve demokratik olmayan Basra Körfezi ülkelerine ağır silah satışı, Batılı güçlerin bölgesel istikrarsızlıkta büyük bir yıkıcı rol oynadığını savunmak için kullanılabilecek bazı açık kanıtlardır. 

2010'larda Batı Asya'daki sosyo-politik gelişmeler, yeni düzenlerin özellikleri kendini gösterirken önceki bazı yapıların özelliklerinin ya ortadan kalktığı ya da kaybolduğu yeni bir bölgesel düzenin ortaya çıkmasına yol açtı. Öte yandan, küresel dinamikler, Asya oyuncularının, özellikle de Çin ve Rusya'nın önemli bir rol oynayacağı uluslararası düzende yumuşak bir değişime işaret ediyor. Bununla birlikte, önde gelen bir Uluslararası İlişkiler akademisyenleri grubu, Amerika sonrası dönemin başladığını ve küresel düzenin çok kutuplu bir uluslararası düzene doğru ilerlediğini savunuyor. Bu nedenle, küresel ve bölgesel dinamikler, Batı Asya'da yeni bir bölgesel düzenin ve küresel arenada yapıları kendini gösteren çok kutuplu bir düzenin ortaya çıkışına hitap etmektedir.

27 Mart'ta Çin ve İran 25 yıllık bir stratejik işbirliği ortaklığı imzaladı. Beş yıldır devam eden ortaklık, Bay Wang ve İranlı mevkidaşı Javad Zarif arasında imzalandı. Geçtiğimiz yetmiş yılda, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi, Çin'in farklı ülkelerle politikasına yön verdi. Uzun bir geçmişe sahip bu ilkeler, egemenlik ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı, karşılıklı saldırmazlık, birbirlerinin içişlerine karışmama, eşitlik ve karşılıklı yarar ve barış içinde bir arada yaşamayı içerir. Bölgesel bir güç olarak İran İslam Cumhuriyeti ile yükselen bir küresel güç olarak Çin arasında bu stratejik anlaşmanın imzalanması, yeni bölgesel ve küresel düzenlere geçiş döneminde her iki taraf için de önemli ve etkili olacaktır. Yükselen Doğu güçleri olarak, Çin-İran işbirliğinin genişletilmesi, sömürge karşıtı ve anti-emperyalist bir yaklaşıma sahip olan her iki ülke için de birçok kısa ve uzun vadeli fayda sağlayabilir.

Sonuç olarak, geçtiğimiz yüzyıl boyunca Batılı güçlerin dış politikası her zaman Batı Asya ülkelerinin içişlerine müdahale etmek üzerine kurulu olmuştur.  Buna ek olarak, amaçları çok taraflı faydalardan ziyade tek taraflı olarak şekillendirilmiştir. Ancak Çin'in uluslararası ilişkilere yaklaşımına dayanarak, Çin'in Batı Asya'daki dış politikası, Çin'in bölgedeki istikrarsızlıktan ziyade bölgesel istikrardaki çıkarlarını tanımlamasını gerektiriyor. Bu nedenle, Batılı güçlerin aksine Çin, Batı Asya uluslarının çıkarları ile birlikte ulusal çıkarlarını takip etmektedir.

Kısacası, Batı Asya'nın istikrarsızlığına Batılı güçler kendi çıkarlarını belirlemiş ve bu uygulama erken mevcudiyetlerinden beri benimsenirken, Çin menfaatlerini bölgenin istikrarı ile tanımlamıştır. Örneğin Kuşak ve Yol Girişimi, yalnızca istikrarlı bir bölgede ve barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi kapsamında yürütülebilir. Kuşkusuz, istikrar Batı Asya'da bölgesel kalkınmanın ön şartı olacaktı ve Batılı güçler bu gerçeğin uzun süredir farkındaydı. Bu nedenle Batılı güçler doğal olarak İran'ın Çin ile ortaklığını kendi bölgesel ve uluslararası çıkarlarına ciddi bir meydan okuma olarak yorumluyor. 

Burada kilit bir sorunun yanıtlanması gerekiyor: Batı Asya'da istikrar arayan yükselen iki Doğu gücü, bölgedeki (çoğunlukla Batı kökenli) istikrarsızlaştırıcı faktörlerin üstesinden nasıl gelebilir? Açıktır ki, Amerika Birleşik Devletleri ve onun bölgesel ve Batılı müttefikleri, işbirliğinin bölgesel istikrarı ve çıkarlarının ötesinde yeni düzenlemeleri sürdürmesine kolayca izin vermeyebilirler.

Emir Muhammed İsmaili**
Tehran Times
 
------------------------------------------------------------------------------------------------
*Avrupa'nın hasta adamı, ekonomisi kötü olan Avrupa devletleri için kullanılan bir deyimdir. Bu deyimin ilk defa Rus İmparatoru I. Nikolay tarafından art arda gelen savaşlar nedeni ile toprak kaybeden ve Avrupa'nın mali kontrolüne girmiş olan Osmanlı İmparatorluğu için kullanıldığı düşünülmektedir.
**Emir Muhammed İsmaili İranlı bir araştırmacı, yazar ve akademisyendir. Şangay Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Halkla İlişkiler Adayı. İmam Sadık Üniversitesi Siyaset Bilimi ve İslam Araştırmaları bölümünden mezun oldu.
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar