61f4d43956cf1_545.jpg
  • Anasayfa» 
  • Analiz»
  •  İran'ın 1979 Devriminden bu tarafa başarıları: Bir bilgi kaynağı ve uyarıcı olarak İslam

İran'ın 1979 Devriminden bu tarafa başarıları: Bir bilgi kaynağı ve uyarıcı olarak İslam

Gelecekteki tarihçiler, 1979'daki doğumundan bu yana İslam Cumhuriyeti'nin görünüşte şaşırtıcı olan başarılarına geriye dönüp baktıklarında, bunu, dini, mürteci bir Avrupa geçmişinin eski kuşaklardan gelen bir kalıntısı olarak değil, bir bilgi kaynağı ve uyarıcısı olarak kabul eden yeni bir felsefi perspektiften yapabilirler.

10 Şubat 2022 Perşembe

İNTİZAR - 22 Behmen (11 Şubat) 1979'da, şimdiye kadar sürgünde yaşamak zorunda kalan İmam Ruhullah Humeyni, muzaffer İslam Devrimi'ne rehberlik etmek için İran'a döndü ve çağdaş tarihte dünyanın ilk İslam cumhuriyetini kurdu. İmam Humeyni'nin Batı siyaset felsefesi ve emperyal dünya düzeninden kökten kopacak modern, ileriye dönük bir İslam toplumu oluşturma konusunda ciddi olduğu ortaya çıktığında, Batılı gözlemciler - kibirleri zar zor gizlenmiş panikle sertleşen - İslam Cumhuriyeti'nin kısa ömürlü bir deney olacağını öngördüler. Çabucak kıyamet haberlerinin kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olmasını sağlamak için yola koyuldurlar.

Emperyal jeostratejistler önce Saddam Hüseyin'in Irak'ını İran'ı işgal etmeye teşvik ederek “devrimci bebeği beşiğinde boğmayı” önerdiler. 22 Eylül 1980'de Irak, İran topraklarını, özellikle Arvand Rud'un (Şattülarap) doğu yakasını ve petrol zengini Huzistan eyaletini kalıcı olarak işgal etmek amacıyla İran İslam Cumhuriyeti'ni tam ölçekli bir işgal başlattı. Başarılı bir Irak işgali ve İran topraklarının ele geçirilmesi, İslam hükümetinin itibarını sarsacak ve onun devrilmesine yol açacaktı.

"Dayatılan Savaş" (Batılı güçler tarafından bölgeye dayatıldığı için sözde) İran'ı hızla yenmeyi ve itibarsızlaştırmayı amaçlıyordu. Ancak savaşı dayatanlar, hayatlarını Batı destekli laik Iraklılardan çok daha fazla kendini feda etmeye istekli olan İranlıların dini coşkusunu dikkate almamışlardı. Yüksek moral ve Kur'an-ı Kerim'in haklı bir amaç için fedakârlık emri sayesinde İran, para ve silah konusundaki dezavantajlarını fazlasıyla telafi etmiş ve Batı kendileri için çok korkunç olan sonucu önlemek için defalarca devreye girmeseydi Irak'ı yenecek ve Bağdat'ı ele geçirmiş olacaktı.

Dayatılan Savaş'ın, İran'ın İslam Cumhuriyeti'ni devirmek yerine onu pekiştirmeye hizmet edeceği aşikar hale gelince, Batı, George Kennan'ın İkinci Dünya Savaşı sonrası ünlü Komünizmin yayılmasını sınırlama stratejisini örnek alan bir çevreleme politikasına geçti. Emperyal stratejistler, bölgedeki Batılı kukla rejimleri desteklerken, İran ekonomisini boğarak ve yaptırımlar ve sabotaj yoluyla gelişmesini engelleyerek, İslam Devrimi ideolojisinin ve pratiğinin diğer ülkelere yayılmasını önlemeyi umuyorlardı. Emperyalistler, İran'ın ekonomisini ve teknolojisini kalıcı olarak boğabilirlerse, sadece İslam Cumhuriyeti'nin diğer halklar için bir model olarak başarısız olacağını değil, aynı zamanda İranlıların yakında devrimci deneylerine son vermeye karar vereceklerini umdular.

Sınırlamanın mimarları, uluslararası bir model olarak İslam Devrimi ideolojisinin yayılmasını bir dereceye kadar yavaşlatmayı başardılar. Ancak bunu, terörizm olarak adlandırılabilecek şeyler de dahil olmak üzere, zorlama yoluyla yaptılar. Örneğin Fas'ta İslami hareketin liderliği Al Adl Wal Ihsanne tarihsel olarak İslami Cumhuriyet şablonuna saygı duymuş ve en azından kısmen taklit etmeyi arzulamıştır. Ancak grubun liderleri Şeyh Abdessalam Yassine ve kızı ve halefi Nadia'nın defalarca açıkladığı gibi, Batı destekli hükümet ölüm mangalarının (genellikle "İslamcı" kılığına girerek) sandık yoluyla bir İslam devrimini önlemek için bir milyondan fazla insanı katlettiği 1990'lardaki Cezayir deneyimi, Batı'nın İslam Cumhuriyetçiliğinin yayılmasını durdurmak için sınırsız miktarda masum kanı dökeceğini gösterdi. Böyle bir katliamdan kaçınmak için Al Adl Wal Ihsanne, Fas'ı İslami yönetim ve Batı neo-emperyal işgalinden bağımsızlık yolunda İran'ı takip etmeye zorlamaktan geri adım attı. Benzer durumlar diğer Müslüman çoğunluklu ülkelerde de geçerlidir.

Ancak Batı'nın çevreleme stratejisi, Anglo-Siyonist İmparatorluğu Müslüman Doğu'dan kovmaya adanmış bir Direniş Ekseni'nin ortaya çıkışını durduramadı. Bugün, bu Eksen Yemen, Lübnan, Suriye ve Irak'ta giderek güçlenirken, Irak, Suriye, Lübnan, Afganistan ve Yemen'de mağlup olan İmparatorluk daha da zayıflıyor. Er ya da geç, emperyal güçlerin Batı Asya'dan kaçınılmaz olarak çekilmesi, bölge ülkelerinin gerçek bağımsızlık ve İslami yönetim elde etmelerinin yolunu açacaktır.

O gün geldiğinde, er ya da geç, inşallah, Batılı sabotajcıların ve teröristlerin onu öldürmek için tüm çabalarına rağmen, İran İslam Cumhuriyeti yaşamaya devam edecektir. Gerçekten de, kırk yılı aşkın bir süredir herhangi bir ülkeye uygulanan en sert yaptırımlardan çıktığı için başarılı olacaktır. İslami İran, tarihin en güçlü imparatorluğunun köklü muhalefetine rağmen, insani gelişme endeksinde hızla yükselirken, ekonomik ve teknolojik olarak ilerlemeye devam ederek kıyamet habercileri ve yaptırımları tokatlayanları hayrete düşürdü ve dehşete düşürdü.

İran'ın 1979'dan bu yana bilim ve teknolojideki ilerlemesi, birçoğu yanlış bir şekilde İslami temelli bir toplumun mürteciler tarafından yönetileceğini hesap eden Batılı gözlemcileri şok etti. Gerçekte, İran'ın çetin bir ilahiyat okulunda eğitilmiş dini kurumu, dünyadaki en yüksek eğitimli ulusal “Platonic Guardians*” grubu olabilir. Aslında İslami İran, klasik eğitime saygı duyan insanlar tarafından yönetilen yeryüzünde kalan tek ülke olabilir! Bu nedenle, İran'ın üniversite sisteminin 1979'dan bu yana gelişmesi, eğitim seviyelerinin (özellikle kadınlar arasında) keskin bir şekilde artması ve İranlı bilim adamlarının ve mühendislerin hiç bitmeyen acımasız yaptırım rejimine rağmen, ülkelerinin ekonomik ve teknolojik olarak ilerlemelerini sağlayan atılımlar gerçekleştirmeleri hiç kimseyi şaşırtmamalıdır.

Gelişmekte olan ülkeler arasında İran, İnsani Gelişme Endeksi (İGE) açısından en üst sırada yer almaktadır. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Programına göre, İran'ın İGE'si 1990'dan bu yana geçen otuz yılda yaklaşık %40 arttı - herhangi bir ülkenin en iyi kayıtlarından biri ve acımasız yaptırımlar göz önüne alındığında neredeyse bir mucize. Bu dönemde ortalama yaşam süresi 12 yıl daha uzadı ve eğitim süresi altı yıl ve kişi başına düşen gelir de %60 arttı. Açıkça görülüyor ki, Batı'nın İran halkını aşırı yoksulluğa ve geri kalmışlığa mahkûm ederek moralini kırma girişimi tamamen başarısız oldu.

İran tıbbı, yaşam beklentisindeki keskin artışa katkıda bulundu. İran, 1990'larda sağlık sisteminde devrim yaptı ve kırsal nüfusunun %90'ından fazlasına uygun fiyatlı sağlık hizmeti sağlamayı başardı. Batı yaptırımları, pek çok ölüm ve acıdan sorumlu olmasına rağmen, istemeden İran'ı kendi tıbbi malzemelerinin büyük çoğunluğunu üretmeyi öğrenmeye zorladı, sadece yılda yaklaşık 750 milyon dolar tasarruf etmekle kalmadı, aynı zamanda kendisini dünya pazarında önemli bir rakip haline getirdi. Bugün İran kendi ilaçlarının %97'sinden fazlasını üretiyor ve tıbbi biyoteknolojide lider hale geldi.

İran bilimi birçok alanda küresel rekabet düzeyine ulaştı. Örnekler arasında uzay ve havacılık, kimya, bilgisayar bilimi, biyoteknoloji ve tıp bilimi, fizik ve malzeme bilimi, nükleer bilim ve nanoteknoloji sayılabilir. Şaşırtıcı bir şekilde, acımasız yaptırımlar göz önüne alındığında, ABD Ulusal Bilim Vakfı, son yıllarda İran'ı bilimsel ve teknolojik büyümede küresel olarak birinci sıraya koydu.

The Times Higher Education'a göre, İran'ın bilim ve teknoloji üretimi 1970'den 2008'e yüzde 340.000 artarak dünyanın toplam üretiminin %1'inden fazlasını oluşturarak İran'ı Çin, Hindistan ve Brezilya dışındaki tüm gelişmekte olan ülkelerin çok önüne koydu. 2008 yılından bu yana İran'ın bilim ve teknoloji üretimindeki büyümesi, nükleer bilimler sektörünün %34'lük dünya oranına kıyasla %8400 gibi çarpıcı bir oranla ilerlemesiyle çeşitli metriklere (dünya ortalamalarının çok önünde) göre yılda %10 ila %25 arasında etkileyici bir hızla devam etti.

İran'ın en büyük atılımlarından bazıları roket ve uzay biliminde gerçekleşti. İran Uzay Ajansı ISA sayesinde İran İslam Cumhuriyeti, 2009 yılında dünyanın yörünge fırlatma yeteneğine sahip 11 ülkesinden biri oldu. Bugün, uydu fırlatma aracı (SLV) Zulcenah, 200 kg'lık yükleri 500 km'lik bir yörüngeye taşıyabilirken, yakında gelecek olan Souroush SLV kısa süre içerisinde 8-15 tonluk yükleri uzaya taşıyacak.

İran, roket ve uzay biliminde bağımsız bir yetenek geliştirerek, yabancı saldırganlığı caydırma yeteneğini güçlendirdi. İran ordusu, nispeten düşük harcamalarına rağmen, Anglo-Siyonist İmparatorluğu'nun İran'a büyük bir saldırı düzenlemek için bitmek bilmeyen tehditlerini yerine getirmesi halinde, İsrail askeri tesislerine ve şehirlerine ve/veya bölgedeki ABD gemilerine ve üslerine kabul edilemez düzeyde hasar verebilecek etkileyici bir dizi savunma roketi monte etmeyi başardı. İranlı bilim adamlarının ve stratejistlerin çalışmaları sayesinde, İran, İmparatorluğun saldırganlık katan ordusuna ayırdığı paranın sadece küçük bir kısmını harcamasına rağmen savunmada bir denge oluşturma noktasına ulaştı.

İslam Cumhuriyeti'nin yukarıdaki alanlarda ve daha birçok alanda kaydettiği ilerleme, laikliği bilgiyle, dini de cehaletle eşitleyen İslamofobik propagandayı yalanlıyor. Gelecekteki tarihçiler, 1979'daki doğumundan bu yana İslam Cumhuriyeti'nin görünüşte şaşırtıcı olan başarılarına geriye dönüp baktıklarında, bunu, dini, mürteci bir Avrupa geçmişinin eski kuşaklardan gelen bir kalıntısı olarak değil, bir bilgi kaynağı ve uyarıcısı olarak kabul eden yeni bir felsefi perspektiften yapabilirler.

Kevin Barrett
Crescent International
 
 
------------------------------------------------------------------------------------------

*Platoncu İdeal Devlet Düzeninde Akıl ve Filozof-Kral

Platon, ideal devletini oluştururken, "tek bir şey var ki, onu değiştirirsek, sanırım bu devletin durumu değişir" dediği filozof-kralın ideal devlet sistemindeki yerini belirtirken, filozof-kralın toplumsal yaşamda kötülüklere son vermesi ve siyasal istikrarın sağlanmasındaki önemine vurgu yapar. Platon'a göre filozoflar bütünü ve gerçeği görmeyi severler. Bu yüzden Platon, dönemindeki filozof tanımlarından farklı olarak, insanın gücü yettiği ölçüde Tanrının fiillerine benzemesi ebedi ve tümel olan varlıkların hakikatini, mahiyet ve sebeplerini bilmesi, hakikati sevmesi, formlar ya da idealar dünyasının âşıkları ve gözlemcisi gibi tariflerle filozofa yeni tanımlar katmıştır. Platon, ideal sitede filozofun görevini anlatırken, "âlemde Demiurgos, insan ruhunda akıllı parça neyse, sitede (devlette) de filozof odur ve tanrısal aklı temsil eder" diyerek, site için onların önemine değinir. Platon'a göre ideal site yönetiminde eğitim, iyinin elde edilmesidir. Bilginin en yüksek konusu iyi kavramı ya da ideasıdır. Bu bilgi sitede düzene ve erdeme dair ne varsa hepsini bütünleyen en yüksek ilkedir. Bu yüzden, kurulan devletin eksiksiz olması için, bu bilgiye ulaşan ve önem veren en azından bir yönetici bulunması gerekir.

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar