898e5b84-3693-4d6e-ad94-303b02ffef53.png

Seyfül Kudüs'ün ötesinde: “İsrail'in” yaklaşan savaşı

Seyfül Kudüs Savaşı, Direniş'in operasyonlarında ve Direniş Ekseni'nin geleceğinde bir değişiklik getirdi. Savaş sırasında neler değişti ve "İsrail" bir sonraki savaşla nasıl mücadele etmeyi planlıyor? Daha geniş bir savaş çıkarsa İsrail'in stratejisi, kara kuvvetlerinin kullanımını içerecek bir saldırı stratejisi olacaktır.

11 Mayıs 2022 Çarşamba

İNTİZAR - İsraillilerin “Duvarların Muhafızı” dediği Seyfül Kudüs Savaşı'nın ardından çok şey söylendi (buna rağmen isim pek eskimedi). Seyfül Kudüs veya Kudüs Kılıcı, bölgedeki gelişmeler açısından bir oyun değiştiriciden daha az değildi, bu da İsrail zırhına yeni bir çatlak oluşturdu, bölgesel ve uluslararası ilişkilerde bir paradigma değişikliğine başlangıç oluşturdu.

Şeyh Cerrah olayları gelişirken ve “İsrail'in” insanlık dışı, yasadışı ve utanmaz sömürgeci uygulamalarına karşı öfke yükselirken, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıları da arttı ve onlarla birlikte İsrail işgal güçlerine karşı halk direnişi ve çatışmalar arttı. İlk kez, Direniş'in İsrail güçlerinin Şeyh Cerra'dan ve Mescid-i Aksa'nın avlusundan çekilmesi için ültimatomunun başlamasıyla birlikte, işgalin uymaması ve işgal altındaki toprakları terk etmemesi üzerine Direniş'in roket fırlatması ardından sona ermesiyle, Direniş ile halk arasında tam bir birlik oluştu.

Filistin'in Direniş grupları tam bir uyum içinde hareket ederken, Filistin halkı da sokaklara döküldü ve İsrail İşgal Kuvvetleri'nin (IOF) zulmüne karşı ayaklandı.

Bu olayların önemi, sadece yenilenmiş bir kurtuluş umuduna çevrilen Filistin birliği ile sınırlı değildi. İlk defa, Direniş liderlerinin bölgesel Direniş grupları arasında da birliğin sinyalini veren açıklamalarını da gördük.

Basit bir ifadeyle, Gazze'de uzun süreli bir savaş ve Mescid-i Aksa'nın ihlal edilmeye devam etmesi, “İsrail”in birden fazla cepheyle mücadele etmek zorunda kalmasıyla sonuçlanabilir.

Bu, İsrailli karar alıcıların uğraşmak zorunda olduğu basit bir gelişme değildi, çünkü “İsrail”in siyasi bir varlık olarak devamlılığını sahip olduğu direkler tehlikedeydi: Göç, yerleşim ve güvenlik. Yaklaşan kaçınılmaz savaşa hazırlanmak için İsrailli uzmanlar ve karar alıcılar, Seyfül Kudüs savaşının ortaya çıkardığı zayıflıkları gidermek için stratejiler formüle etmek zorunda kaldılar.

Anlatı

Anlatılar üzerindeki savaş, belirli bir olay için destek veya eleştiriyi teşvik etmede çok önemlidir. Bu örnekte, dünyanın dört bir yanındaki Filistin yanlısı gençler, “İsrail'in” Filistin halkına uyguladığı baskı ve Şeyh Cerrah halkını zorla yerinden etmeleriyle ilgili farkındalık yaratmak için sosyal medyadaki varlıklarını kullandılar.

Facebook ve İnstagram'ın Filistin yanlısı içeriğe erişimini azaltmasıyla Batı sosyal medyasının Filistin yanlısı hesapları anlatımlarını yaymalarını sınırlamak için yaptığı çok açık girişimlere rağmen, savaş sırasında İsrail'in vahşeti ve “İsrail'in” savaşla ilgili yabancı medyayı hedef alması konusundaki fikir birliği dengeyi Filistin'e doğru kaydırdı.

Bu başarı aynı zamanda kısmen, dünyanın dört bir yanındaki insanların, Batı'nın üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı ve dolayısıyla Direniş karşıtı bir fikir birliğini şekillendirmek için kullanamadığı bir Çin platformu olan TikTok'u kullanmaya başlamasından kaynaklanıyordu. Böylece, İsrail İşgal Kuvvetleri (IOF)'nin sivilleri ve sivil altyapıyı hedef almasına ilişkin video ve fotoğraf içeriği artık göz ardı edilemez ve bu durum dünya kamuoyunu İsrail savaş makinesine karşı kaydırdı.

Dünya kamuoyundaki bu değişimin bir sonucu olarak, İsrailli karar alıcılara, “İsrail'in” sosyal medyadaki varlığını daha da artırmaları ve onu bir “kuvvet çarpanı” olarak düzenlemeleri için önerilerde bulunuldu.

Güvenlik stratejisi

“İsrail'in" temel kaygılarından biri güvenliğin sürdürülmesi ve işgal altındaki topraklarda yaşayan İsraillilerin bu güvenliği hissetmeleridir. Söz konusu güvenlik olmasaydı işgal altındaki topraklara göç olmazdı, "İsrail" ne işgal altındaki topraklara yerleşimler inşa edip sömürge varlığını genişletebilirdi, ne de varlığını sürdürmeyi göze alabilirdi.

İsrail'in gücünün temel direklerinden biri, duvarlar inşa ederek ya da kendisini figüratif Demir kubbe ile çevreleyerek zapt edilemez bir kale olduğu izlenimini vermesidir, böylece herhangi bir hedefleme boşa çıkarılır, böylece varlığını tamamen huşu faktörü ile sürdürmesi mümkün hale gelir.

Direniş'in Seyfül Kudüs Savaşı'ndan çıkardığı ana sonuç, Demir Kubbe efsanesinin ve İsrailli yerleşimcilerin, özellikle de Gazze sınırında yaşayanların hissettiği güvenlik duygusunun ortadan kalkmış olmasıydı. Direniş'in, işgal altındaki toprakların derinliklerinde bulunan İsrail yerleşimlerine ve şehirlerine gerçek isabetler sağlamak için roket atışlarının gerçekleştirilmesi, yerleşimcilerin yeni bir şeyle mücadele etmesi gerektiği anlamına geliyordu: Etraflarına roketler düşüyor ve her an ölümle ya da ağır yaralanmayla karşı karşıya kalma olasılığı; Demir Kubbe artık onları koruyamıyordu ve onların gözünde hükümetleri ve orduları onları yüzüstü bırakmıştı.

İsrailli karar alıcıların mücadele etmesi gereken ikinci bir tehdit iki yönlüydü:

- Demir Kubbe rezervlerinin tükenmesi ve ağır kayıplara maruz kalma riski nedeniyle kara harekatı başlatma isteksizliği arasında savaşı uzatmak.

- Lübnan ve Hizbullah'ın savaşa katılmasıyla kuzey cephesinde gelişmeler yaşanması olasılığı.

Çoklu cephe

“İsrail”in birden fazla cepheyle mücadele etmesi ihtimaliyle karşı karşıya kalan İsrail İşgal Kuvvetleri (IOF), geçen Mayıs ayında gerçekleşmesi beklenen ancak Seyfül Kudüs savaşı nedeniyle ertelenen, şimdiye kadarki en büyük askeri tatbikatlarını başlatmaya karar verdi. 

Basitçe söylemek gerekirse, İsrail askeri zihniyetine göre bile, işgal çoklu cephe yaklaşımına dayanamaz ve kaldı ki tek başına Lübnan veya Gazze cephesiyle başa çıkmakta yeterince zorlandı. İsrailli karar alıcıların karşılaştığı temel sorunlardan biri, işgalin bir savaşı uzun süre sürdürememesi ve birden fazla cepheyle mücadele etmek zorunda kalma ihtimalinden bahsetmiyorum bile.

Daha geniş bir savaş çıkarsa, “İsrail'in” stratejisi, kara kuvvetlerinin kullanımını içerecek ve İsrail İşgal Kuvvetleri (IOF)'de yüksek zayiat oranlarını kaçınılmaz hale getirecek saldırgan bir strateji olacaktır. İsrail İşgal Kuvvetleri (IOF) Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi'nin sözleriyle, "Tel Aviv"in uygulayacağı strateji "geniş çapta ifşa et, geniş çapta vur ve geniş çapta yok et" stratejisi olacak. Bu, İsrail işgal güçlerinin caydırıcılık sağlamak amacıyla hava üstünlüğünü kullanarak maksimum sivil kayıplara uğratmak için birden fazla cephede yüksek yoğunluklu, eş zamanlı saldırılar arayışında olacağı anlamına geliyor.

Askeri olmayan strateji

“İsrail'in” askeri stratejisinin dışında, acil endişesi Gazze'de işgal altındaki toprakları harekete geçirebilecek Direniş gruplarıdır. Bu nedenle, amaçlarından biri, Gazze'de faaliyet gösteren Direniş gruplarını üç yönlü bir yaklaşımla zayıflatmak için elindeki araçları ve nüfuzu kullanmaktır :

1- Katar'dan Gazze'ye para transferinin durdurulması: İran'a karşı hiçbir nüfuzunu kullanamadığı için "İsrail", Gazze cephesini dizginlemek, Hamas'ın Gazze dışındaki etkisini sınırlamak ve medya kolunu ateşi körüklemek için kullanmayı bırakmak için Katar üzerindeki etkisini kullanmaya çalışıyor.

2- Gazze'de yeniden yapılanmayı engelleyerek ve Sina Yarımadası'na geçişleri kapatarak Direniş gruplarına baskı yapmak için Mısır'ın yardımına başvurmak.

3- Gazzelilerin işgal altındaki toprakların diğer bölgelerinde çalışmalarına izin verilmesinin engellenmesi.

İsrail'in, Gazze'nin yanı sıra bir diğer ana kaygısı da Lübnan Direnişi. İsrailli uzmanların son birkaç aydır benimsedikleri bir strateji, halkın dayanağını zayıflatmak için Direniş'e iç baskı uygulamak ya da bir İsrail Yedek Kuvvetleri Binbaşısı'nın belirttiği gibi: Hizbullah'ın hassas füzelere sahip olmasının "çözümü" artık askeri tehditlerde değil, "uluslararası toplumun ve 'İsrail'in' örgütün statüsüne ölümcül bir şekilde zarar vermeyi başarmak için Lübnan'daki benzeri görülmemiş iç krizden yararlanma yeteneğinde yatmaktadır". (Ya da Lübnan'ı ele geçirmeye ve çok yüksek bir bedel ödemeye zorlayacak).

İşler ilerledikçe, Direniş Ekseninin liderleri tarafından Filistin ve Mescid-i Aksa'nın ihlal edilmesine birleşik bir cevap vaadiyle, yaklaşmakta olan savaşın sadece Filistin çerçevesi ile sınırlı kalmayacağı ihtimali var. İsrail ve yerleşimcilerin güvenliği yanılsamasına son verilmesi Filistin'den geriye doğru bir göçü tetikleyebilecek ve son yedi yıldır halkının çektiği sefalete son verebilecek bir şeydir.

Eski bir atasözü vardır, arazinin sahibi onu savunandır. Belki de yaklaşan savaş, toprağın gerçek sahiplerinin kim olduğunu dünyaya gösterecek: toprakta kök salmış olanlar ve mümkün olan her şekilde onu savunmak için hayatlarını vermeye  hazır olanlar.

Kerim Şarara
Al Mayadeen
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar