İNTİZAR - 2020'deki kampanyası sırasında Biden, MBS'nin bir parya olduğunu söyledi. Ancak Biden, cumhurbaşkanı olarak Riyad ziyareti sırasında ona bir parya gibi davranmadı. Açıkçası, Biden'ın siyasi konuşmaları, gerçek politika söz konusu olduğunda çok az şey ifade ediyor. Glennon'un Ulusal Güvenlik ve Çifte Hükümet kitabında açıklandığı gibi, ABD dış politikasını belirleyenler seçilmiş yetkililer değil, kalıcı Derin Devlet'tir.
Biden'ın Suudi Arabistan gezisi, ABD başkanının Suudileri evcilleştirme konusundaki kampanya söyleminin sadece bir retorik olduğunu gösterdi. MBS'yi suçlarından sorumlu tutmak yerine, Biden (ki kendisi de bir savaş suçlusu) Suudi prensine daha fazla petrol pompalaması için yalvarırken, Suudi muhaliflerin infazı ve Suudilerin Yemen'deki sivil nüfusa yönelik katliamı da dahil olmak üzere insan hakları sorunlarını görmezden geldi.
Trump ve Biden (ve Derin Devlet danışmanları), dünyanın fiili rezerv para birimi olan ABD petrodolarının belirsiz bir gelecekle karşı karşıya olduğunu biliyorlar. Tarihsel olarak petrodolar, Suudilerin petrolü dolar ile satma ve ABD'nin fiyatı belirlemesine ya da en azından etkilemesine izin verme sözüne bağlıydı. Ancak Suudiler, dünyanın en büyük ekonomisi olan Çin'in Suudilerin en büyük petrol müşterisi haline gelmesiyle bu dönemin sona erebileceğinin sinyallerini verdiler.
Riyad'ın stratejik önemi, ABD'ye olan itaatinin sorgulanmasıyla arttı. ABD başkanları, Suudilerin hâlâ Amerikan etkisine duyarlı olduğundan emin olmak istiyorlar. Ancak gördüğümüz gibi, ABD artık bu etkiyi tek taraflı ve agresif bir şekilde iddia edemez. Biden konuşmaya hakim durumda değildi, ancak Riyad'a yalvaran olarak gelmek zorunda kaldı.
Biden'ın gezisinin Suudi politikasını önemli ölçüde etkilediğini düşünmek için hiçbir neden yok. Suudilerin yavaş yavaş Rusya ve Çin ile ilişkiler kurarak ABD emperyal yörüngesinden yavaş yavaş çıkmaya devam etmesi muhtemel. Ancak Biden, küresel petrol fiyatlarını düşürmeyi amaçlayan Suudi petrol üretiminde hafif bir artış gibi birkaç geçici taviz kazanmış olabilir.
Basra Körfezi Arap devletleri İran'dan herhangi bir askeri tehditten değil, verdiği örnekten dolayı korkuyor. Bir monarşinin devrilmesiyle oluşturulan İran'ın demokratik İslam Cumhuriyeti, yozlaşmış ve çökmekte olan Arap monarşilerinde yaşayan insanlar için bir seçenek olmaya devam eden bir model sunuyor. Bu yüzden despot hükümdarlar, İran modeline karşı nüfuslarının beyinlerini yıkamak umuduyla İran'ı şeytanlaştırıyorlar. Aynı zamanda, Arap monarşilerinin İsrail'e boyun eğip boyun eğmesiyle keskin bir tezat oluşturan, İran'ın Siyonizm karşıtı, Filistin yanlısı ilkeli duruşunu kendi halklarına unutturmayı umuyorlar.
Sonuç olarak, gezi, kararları artık Amerikalıların vermediğini gösterdi. Amerikalılar artık Basra Körfezi monarşilerine ellerinde bir petro-dilen tası ile gelen yalvaranlardır. İsrail bunu görüyor ve bölgedeki ABD gücünün azalmasının bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışıyor. Ancak başarılı olması pek mümkün değil, çünkü otantik bir ulustan ziyade ABD/Batı yerleşimci kolonisi ve ABD zayıfladıkça Siyonist yerleşimci kolonisi de zayıflayacaktır.
ABD Irak, Suriye ve Afganistan'da yenildi. Ortadoğu'da egemen güç olarak günleri sona eriyor. Biden ve Derin Devlet danışmanları inkar ederken, Trump bu gerçekle doğrudan yüzleşti. Basit gerçek şu ki, küresel ekonomi ve demografideki değişiklikler nedeniyle ABD etkisi kaybolacak ve bu konuda kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Çin, Rusya ve İran gelecekte bölgede daha fazla etkiye sahip olacak ve ABD ve İsrail'in bir köpek gibi kuyruk sallayanları daha az olacak. Bu yüzden Biden ve danışmanlarının gerçekle yüzleşmesi ve ardından Amerikan politikasını buna göre ayarlaması gerekiyor.
Kevin Barrett