US-KSA-Iran-Deal.jpg

ABD, Basra Körfezi'nde güç gösterisinde bulunuyor ama nafile

Paniklemiş bir ABD, kendisini Batı Asya'nın siyasi, ekonomik ve diplomatik değişimler tsunamisine sokmaya çalışıyor, ama dinleyen var mı?

11 Nisan 2023 Salı

İNTİZAR - Geçen hafta ABD ile ilgili üç meşum gelişme, Batı Asya bölgesindeki gerilimlerin genel olarak azalmasına tepki ortaya koyuyor:

İlk olarak, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Salı günü İbrahim Anlaşması'na hayat vermek için bir toplantı arayışında, BAE Başkanı Muhammed bin Zayed el-Nahyan ile (MbZ) yaptığı telefon görüşmesi;
 
İkincisi, CIA Direktörü William Burns'ün Batı Asya'da Çin diplomasisi hızlanırken Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MbS) ile görüşmek üzere Suudi Arabistan'a yaptığı sessiz bir gezi;
 
Üçüncüsü, nükleer enerjili saldırı denizaltısı USS Florida'nın Basra Körfezi sularına gelişi.

Buradaki ortak nokta, güçlü Rusya desteğiyle Çin'in arabuluculuğunda Suudi Arabistan'la yaptığı tarihi anlaşmanın ardından İran'ın Batı Asya jeopolitiğindeki üstünlüğüdür.

Bu üç gelişme, Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan Al-Suud ile İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan arasında Perşembe günü Pekin'de gerçekleşen çığır açan bir görüşme bağlamında gerçekleşti.

Tuhaf bir tesadüf eseri USS Florida,  operasyon alanı Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'nun bazı kısımlarını kapsayan Bahreyn merkezli ABD Beşinci Filosunu desteklemek amacıyla Perşembe günü Süveyş Kanalı'ndan da geçti.

Suudi-İran yumuşaması

Suudi Arabistan ve İran'ın 10 Mart'ta diplomatik ilişkileri yeniden tesis etme anlaşmasından bu yana geçen haftalarda, her iki devletin üst düzey yetkilileri birkaç kez telefonda görüştü ve Suudi Kralı Salman, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi Riyad'ı ziyaret etmeye davet etti. İki dışişleri bakanının Perşembe günü Pekin'deki görüşmesi, Reisi'nin Riyad ziyaretinin çok uzakta olmadığının sinyallerini veriyor.

Pekin görüşmesinin ardından yayınlanan ortak bildiri, Suudi-İran yumuşama kupasının hızla dolmakta olduğunu ve  şimdiden yarı doluluğa yaklaştığını gösteriyor.

Ortak bildiri, "işbirliğini artırmaktan" bahsediyor ve potansiyel olarak olası, "doğal kaynakları, ekonomik potansiyeli ve ülkelerinin sahip olduğu birçok fırsatı göz önünde bulundurarak, her ikisinin de karşılıklı fayda elde etmesine yardımcı olabilecek olumlu sonuçlarla işbirliği araçlarını" araştırmak gibi belirli girişimlere işaret ediyor.

Üst düzey bir İranlı yetkili açıkça Suudi yatırımların peşine düştü. Daha önce, Suudi Maliye Bakanı Muhammed El Cedann İran'da Suudi yatırımı için "birçok fırsat" olduğunu işaret etti. Direkt uçuşlar yeniden başlıyor.

Ortak bildiride, "bölgede istikrar ve güvenliği karşılıklı yarar sağlayacak şekilde desteklemek için işbirliğini artırma" noktasında mutabık kalındı. Tahran, Riyad ile müzakerelerinde Ensarallah hareketini Yemen'de ateşkese varması için teşvik ediyor. Suudi ve Umman elçileri, 20 Nisan'da başlayan Ramazan bayramı tatilinden önce ilan edilebilecek kalıcı bir ateşkes anlaşmasını müzakere etmek için Cumartesi günü Sana'ya geldi.

Suudi özerkliği ve ABD kızgınlığı

Temel olarak, Perşembe günü Pekin'de yapılan toplantı, Riyad ve Tahran'ın daha geniş bir işbirliği ilişkisi için aktif olarak çabaladığına dair sinyaller veriyor ve Çin, arabulucu ve kolaylaştırıcı olarak çok önemli bir rol oynamaya devam etme niyetinde olduğunu vurguluyor.

Çinli yorumcular, Pekin'in bölge devletleri arasında büyük kabul görmesi nedeniyle Batı Asya bölgesindeki çatışmaların çözümünde bir koordinatör olarak hareket etmeye istekli olduğunu tahmin ediyorlar. Çin, Suudi Arabistan'ın özerkliğinin daha da arttığını hissediyor – ABD'ye bağımlı olmadan ekonomik stratejiler benimsiyor ve artık Washington'un diktalarına siyasi olarak itaat etmiyor.

OPEC+'ın petrol üretimini daha fazla kısma kararı, bu jeopolitik değişimin kanıtı olarak görülüyor. Geçen hafta Global Times'ın (People's Daily'de tekrarlanan) bir yorumundan alıntı yapacak olursak: 

“ABD'nin bölgedeki müdahalesi giderek arttığından, Orta Doğu'da [Batı Asya] ABD'ye karşı kızgınlık havası sadece Suudi Arabistan'da değil, her yere yayılmış durumda. öncelikle petrol kaynaklarına el koyma arzusu tarafından yönlendirildiği görülüyor… Hiç kimse sonsuza kadar ABD'nin piyonu olmak istemiyor.

"ABD'nin, özellikle Rusya-Ukrayna ihtilafı zemininde küresel enerji manzarasını kontrol etme girişimleri, birçok ülkeyi kızdırdı, çünkü Washington sürekli olarak bazı Orta Doğu [Batı Asya] ülkelerinden Rusya'yı bastırmak için kendi çıkarlarını feda etmelerini talep ediyor."

“Washington, bölgesel meselelerin Orta Doğu'daki [Batı Asya] ilgili ülkeler tarafından kararlaştırılması gerektiğini ve kararlaştırılacağını anlamalıdır. ABD, hâlâ Amerikan hegemonyası ve determinizm yanılsaması altında yaşıyor.”

Buna karşılık, ABD medyası, Batı Asya'daki Amerikan tasarrufuna ilişkin panikle doludur. Washington'da elle tutulur bir hayal kırıklığı duygusu var. On yıllardır ABD-İsrail'in öcü İran dayatması ile uyguladığı "böl ve yönet" stratejisi çekim gücünü kaybetti.

Potansiyel İran hesaplaşması

Washington'a musallat olan hayalet, İran'daki 1979 İslam Devrimi'nden bu yana ilk kez, Tahran'ın, Batı'nın İran'a karşı yaptırımlarını kademeli olarak gömecek olan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle bağlarını amansızca güçlendiriyor olmasıdır.

Bununla birlikte, İran'ın nükleer programı da istikrarlı bir şekilde ilerliyor. ABD, İran'ın nükleer programının başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri arasında hâlâ ihtilaflı bir konu olmaya devam ettiğini hesaplıyor. Ancak bu fırsat penceresi, Reisi'nin Suudi Arabistan ziyareti bir Suudi-İran stratejik anlayış matrisi oluşturduğunda da kapanabilir.

Biden Yönetimi'nin, İran'ın yeraltı Fordow tesisinde yüzde 83,7 saflığa (silah sınıfına çok yakın) zenginleştirilmiş uranyum parçacıklarını tespit eden son IAEA raporunu, Tahran'la bir hesaplaşmanın gerekçesi olarak ele geçirebileceğini söylemek yeterlidir.

Al Arabiya English, ABD'li bir yetkilinin, Burns'ün Suudi Arabistan misyonunun aslında ABD'nin istihbarat işbirliği taahhüdünü güçlendirmek olduğunu söylediğini aktardı. Büyük olasılıkla Burns, MbS ile İran ile ilgili en son istihbarat raporlarını paylaşmıştır. Bununla birlikte Suudi Arabistan, İran'la bağlarını geliştirmek için pusulasının belirlendiğinin ve daha da önemlisi Riyad'ın İran'a karşı herhangi bir ABD askeri harekâtına taraf olmayacağının sinyalini vererek, Pekin'in ev sahipliği yaptığı dışişleri bakanları toplantısına katıldı.

Ancak o zaman Suudilerin doğrudan müdahil olması da gerekli olmayabilir. USS Florida'nın 154 adede kadar Tomahawk kara saldırısı seyir füzesi taşıyabileceği bildiriliyor.

Batı Asya'nın değişen jeopolitiği

Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, basmakalıp sözlerle dile getirilmiş olsa da, Çin'in aracılık ettiği Suudi-İran anlaşmasını altında yatan bir hesap doğrultusunda takdir etme şeklinde bir yaklaşım seçti. ABD Başkanı Joe Biden, Riyad ile Moskova arasında derin bir mutabakata dayandığını ve Rusya'ya petrol ihracatından büyük bir kar getireceğini çok iyi bildiği, önümüzdeki ay petrol üretimini daha da azaltma yönündeki son derece kışkırtıcı OPEC+ kararına da sessiz bir şekilde tepki gösterdi.

İlginçtir ki, Netanyahu'nun ofisi, MbZ'nin kendisini aradığı ve iki liderin "yakın gelecekte kişisel bir toplantıda aralarındaki diyaloğu sürdürmeyi kabul ettiği" iddiasında bulundu. Ancak Emirlikler Haber Ajansı WAM, o zamandan beri görüşmenin aslında Netanyahu'nun girişimiyle gerçekleştiğini ve MbZ'nin BAE'nin "bölgesel tırmanışı önlemek ve barış ve istikrara giden bir yolu ilerletmek için İsrail, diğer Arap ülkeleri ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışacağını" söylediğini bildirdi.

WAM raporu, BAE'nin vurgusunun bölgesel istikrar üzerinde olduğunu ve dolaylı olarak, yalnızca Suudi Arabistan ile İran arasındaki değil, Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşünü, Yemen'de ateşkesi vb. içeren bölgesel politikadaki mevcut süreçleri baltalamak için herhangi bir ABD-İsrail hilekarlığına sürüklenmeyeceğini açıkça belirtti.

Haber raporu, MbZ'nin, tabii ki hazırlanıp gitmeye can atan, İsrail'in bölgesel planını kaybettiği için vazgeçmek istemeyen Netanyahu ile görüşme taahhüdünden bahsetmedi.

Bu arada, USS Florida, Basra Körfezi'nin sularında, Amerikan gücünün bir projeksiyonunda pusuya yatmış olacak ve hem Arap devletlerine hem de Pekin'e, şimdi veya akla gelebilecek gelecekte şehirde yeni bir şerif olamayacağına dair zımni ama etkisiz bir uyarı mesajı gönderecek.

Gerçek tehlike burada yatıyor. Biden Yönetimi, olayı bütün ayrıntıları ile görmeye umutsuzca bir ihtiyaç duyuyor ve Batı Asya jeopolitiğinde adeta tektonik plakaların değişmesinden daha az olmayan bir şeyi engellemek için güç kullanabilir; bu, askeri olmayan araçlarla daha iyi ele alınabilir - ya da basitçe, hiç ele alınmayabilir.

MK Bhadrakumar
The Cradle
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar