İNTİZAR - Bir zamanlar pek çok uzman ve siyasi yorumcu, Rusya ve İran'ın arabuluculuk yaptığı, Türkiye ile Suriye arasında iyi ilişkilerin yeniden tesis edilmesi konusunda gerçek umutların olduğu ve iki komşu arasında yakınlaşma ihtimalinin umut verici olduğu görüşündeydi. Ancak ilişkilerde öngörülen iyileşme gerçekleşmedi ve şimdi Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın son açıklamaları ışığında bu ihtimal her zamankinden daha düşük görünüyor.
Beşar Esad, 9 Ağustos'ta televizyonda yayınlanan röportajında Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemiş ve "Türkiye cumhurbaşkanının amacının Suriye'deki Türk işgalinin varlığını meşrulaştırmak olduğunu" vurgulamıştı. Moskova ve Tahran'ın Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkileri iyileştirmeye çalıştığı Astana süreci kapsamında iki ülkenin savunma ve dışişleri bakanları arasında yapılan çok sayıda toplantıya ve Rusya'nın iki tarafı aralarındaki sorunları çözmeye ikna etmeye yönelik sürekli girişimlerine rağmen Ancak bu çabalar şu ana kadar bir ilerleme sağlayamadı. Haziran ayında Kazakistan'ın başkenti Astana'da gerçekleşen son toplantıda umutlar yeşermişti.
İki ana engel bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye'nin Suriye muhalefetinin siyasi sürece dahil edilmesi konusundaki ısrarı. İkinci olarak İstanbul, Adana Mutabakatı'nın değiştirilerek Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Türkiye'nin terörist grup olarak kabul ettiği Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile mücadele etmek için Suriye'ye müdahale edebileceği alanın derinliğinin 5 kilometreden 35 kilometreye çıkarılmasını istiyor. Suriye ise Türk askerlerinin, Türkiye'nin desteklediği isyancı güçlerin yardımıyla ülkenin kuzeybatısında işgal ettiği Suriye vilayetlerinden tamamen çekilmesinde ısrar ediyor. Türkiye'nin şu ana kadarki tepkisine bakılırsa, en azından Suriye'nin kuzeyindeki Kürt milliyetçi hareketinin sona ermesini garanti eden uluslararası destekli güvenceler alana kadar, Suriye'den asker çekmeyi kabul edeceğini düşünmek zor.
Hatırlanacağı üzere Türkiye, Ankara'nın Türkiye'deki PKK ile özdeşleştirdiği, çoğunluğu Kürt olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile mücadele etmek amacıyla 2016 yılından bu yana Suriye'ye üç büyük askeri harekât başlatmıştı. Erdoğan, Türk askerinin Suriye'den çekilmesi durumunda SDG'ye karşı son sekiz yılda kazandığı zaferlerin boşa gideceğine inanıyor. Aynı zamanda Türk hükümetinin kuzey Suriye vilayetlerinden elde ettiği ekonomik faydalardan vazgeçme konusunda da isteksiz. Türk işadamları bölgeye önemli yatırımlar yaparak İdlib ve Afrin'de değerli varlıklara sahip oldu.
Ancak Şam, ağırlıklı olarak Kürtlerden oluşan SDG'yi ve SDG'nin omurgasını oluşturan Halk Koruma Birlikleri'ni (YPG) PKK'nın uzantısı ya da terörist olarak değil, nihayetinde kontrol altına alabileceği ve Suriye devletinin siyasi ve askeri yapılarına geri çekebileceği ayrılıkçı gruplar olarak görüyor. Öte yandan, Hay'at Tahrir Al-Sham gibi Türkiye destekli milisleri ve diğer militan Sünni İslamcı oluşumları terörist örgütler olarak görüyor ve Türkiye'nin bu örgütleri desteklemeyi bırakması ve Türkiye'nin de terörist grup olarak tanımladığı DEAŞ (Rusya'da yasaklı) gibi örgütlerle birlikte ortadan kaldırılmaları konusunda ısrar ediyor. Suriye ayrıca ülkenin Akdeniz kıyısını Halep'e ve kuzey vilayetlerindeki diğer bölgelere bağlayan stratejik M4 otoyolunun kontrolünü yeniden ele geçirmek istiyor. Türkiye ile sınırını açmayı, bölgede güvenliği sağlamayı ve ticareti genişletmeyi umuyor.
Ancak Türkiye, Suriye'nin SDG'yi ve ülkenin kuzeyindeki Kürt özerklik hareketlerini bastırması konusunda ısrarcı olmaya devam ediyor. Ankara'daki siyasetçiler, topraklarındaki "terörizmin kökünü kazımak" için yürüttüğü meşru kampanyanın bir parçası olarak SDG'ye karşı harekete geçmesi halinde Şam'a siyasi destek sunmaya hazır olduklarını açıkladılar. Türkiye bu alanda bazı başarılar elde etmiş olsa da SDG, başka yerlerde olduğu gibi burada da "böl ve yönet" taktiğini uygulayan ABD tarafından desteklenmeye devam ediyor. Washington, hem Suriye'nin hem de Türkiye'nin çıkarlarını tehdit eden bir örgüt üzerinde kontrol sahibi olmayı amaçlıyor. Ancak Amerika'nın bu taktiği kullanması Biden yönetimine pek başarı getirmedi ve gazetecilerin karşısına çıktığında Suriye'deki politikasının etkisizliği için sürekli mazeret üretmek zorunda kalıyor.
Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin iyileşmesi artık iki yönden birine doğru ilerleyebilir. Senaryolardan biri, yeni gelişmeler iki ülkenin geri kalan farklılıklarını çözmeye yardımcı olacak koşullar yaratana kadar müzakerelerin duraklatılabileceği veya küçültülebileceği yönünde. Batı'nın Ukrayna'da kendisine karşı başlattığı savaşa ilişkin endişeleri göz önüne alındığında bu, Rusya'nın işine bile gelebilir. Bu yaklaşım, gelecekte İran'ın çıkarlarına aykırı olabileceği korkusuna rağmen Türkiye ile Suriye arasında yakınlaşmadan yana görünen İran'a da bir ölçüde uygun olabilir. Ancak Tahran'ın şu anda karşı karşıya olduğu daha ciddi zorluklar göz önüne alındığında, müzakerelerin duraklatılmasından yana olduğunu söylemek mümkün görülüyor.
İkinci senaryo ise iki ülkenin orta vadede ilişkilerini normalleştirebileceği yönünde. Hem Ankara'nın hem de Şam'ın yakınlaşma için iyi nedenleri var ve Ankara, halihazırda Türkiye'de yaşayan Suriyeli mültecilerin anavatanlarına geri gönderilmesiyle oldukça ilgileniyor. Türkiye'nin iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), mültecilere ev sahipliği yapmanın ekonomik yükünü hafifletme arzusunun yanı sıra, siyasi nedenlerden dolayı bu çetrefilli konuyu 2024 belediye seçimleri öncesinde çözmek istiyor. Bu yıl mayıs ayında yapılacak genel seçimler öncesinde AKP ve Erdoğan, mülteci meselesini ülkedeki ekonomik bozulmaya bağlamaya çalışan Türk muhalefet partilerine karşı önemli bir zemin kaybetti.
Orta vadede Suriye ve Türkiye ilişkilerinin normalleşmesine katkıda bulunabilecek bir diğer faktör, Ankara'nın Moskova'nın Temmuz ayında Karadeniz Tahıl Girişimi'nden çekilmesinin ardından Moskova ile ilişkilerini iyileştirme ihtiyacıdır. Suriye ile ilişkilerinin onarılmasında ilerleme kaydedilmesi, Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylama kararı sonrasında Moskova'nın desteğini yeniden kazanmasının bir yolu olabilir. Eğer Türkiye bu alanda ilerleme yönünde isteklilik gösterirse, Moskova'yla iyi ilişkileri olan Şam, Moskova'nın talebine olumlu yanıt vererek Türkiye'yi yarı yolda karşılayabilir. Ancak pek çok gözlemci bu tür diplomatik manevralara şüpheyle yaklaşıyor ve Moskova'nın gelecekteki politikalarına ilişkin spekülasyonların nadiren doğru olduğunu ve Moskova'nın her halükarda kendi politikalarını seçeceğini düşünüyor.
Şam'ı kuzey komşusuyla ilişkilerini geliştirmeye teşvik edebilecek birçok faktör var. Bu faktörlerden biri, Suriye'nin Arap dünyasına geri dönmesinin, kısmen Tahran'la devam eden bağları nedeniyle henüz kendisine çok az avantaj getirmiş olması, ikinci bir faktör ise devam eden Batı boykotu ve Suriye ekonomisini çöküşün eşiğine getiren diğer baskılardır. Müzakerelerin yenilenmesi için uygun koşulların ortaya çıkması ve iki tarafın da geçici anlaşmalar yapmak için gerekli tavizleri verebileceklerini hissetmeleri ve bunun da daha kapsamlı bir anlaşmaya giden yolu açması hala mümkündür.
İlişkilerin yakın vadede normalleşmesinin önünde hâlâ ciddi engeller olsa da, iki ülkenin ortak çıkarları ve pragmatik düşüncelerinin, Ankara ve Şam'ı, bu zorlukların üstesinden gelmelerine ve ilişkileri tam anlamıyla yeniden tesis etmelerine imkan verecek seçimler yapmaya itmesi mümkün. Pek çok uzman ve siyasi analist, ilerlemenin yolunun ikili ilişkilerin normalleşmesinde yattığına ve ilişkilerde önemli bir iyileşme umudunun her iki tarafın da çıkarına olacağına inanıyor.
New Eastern Outlook