Ekran Alıntısı Nasrallah.PNG
  • Anasayfa» 
  • Analiz»
  •  Şehit Seyyid Nasrallah, Lübnan'ın kurtarıcısı, hegemonyanın kırıcısı

Şehit Seyyid Nasrallah, Lübnan'ın kurtarıcısı, hegemonyanın kırıcısı

Lübnan, bölge, ümmet ve özgür dünya için büyük bir kayıp olmasına rağmen, Seyyid Hasan'ın kanının “İsrail”in peşini bırakmayacağına ve mirasının dünya çapındaki Direniş savaşçılarının yolunu aydınlatmaya devam edeceğine şüphe yoktur.

29 Eylül 2024 Pazar
İNTİZAR - 31 Ağustos 1960'ta Nasrallah ailesinin Hasan adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi. Üç erkek ve beş kız kardeşin en büyüğüydü ve Lübnan'ın başkenti Beyrut'un Doğu Banliyösü'nün en yoksul ve yoksun bölgelerinden biri olan Karantina mahallesinde büyüdü.
 
Muhammed'(s.a.a.)in soyundan geldiği için daha sonra “Seyyid” olarak anılacak olan Hasan, emperyalist ABD ve sömürgeci İsrail işgal varlığının başını çektiği kibirli güçlere meydan okuyarak Batı Asya tarihinin akışını değiştirecek şekilde büyüyecekti.
 
Seyyid Nasrallah ilköğrenimini el-Kifah okulunda tamamladıktan sonra orta öğrenimini Sin el-Fil bölgesinde sürdürdü. Nisan 1975'te Lübnan İç Savaşı patlak verdiğinde ailesi memleketleri olan Güney Lübnan'daki Bazourieh'e döndü ve lise eğitimine burada devam etti. Genç yaşına rağmen Emel Hareketi'nin kasabadaki örgütsel lideri olarak atandı.
 
Güney Lübnan'da bulunduğu süre zarfında, 1976 yılının sonlarında Irak'ın Necef kentindeki dini seminere kaydolmasına yardımcı olan Tyre kenti imamı Seyyid Muhammed el-Gheravi ile tanıştı.
 
Necef'e, kendisine büyük ilgi gösteren Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır el-Sadr'a el-Gheravi'nin takdim mektubuyla gitti. Daha sonra Saddam rejimi tarafından işkence edilerek şehit edilecek olan El Sadr, daha sonra Hizbullah'ın Genel Sekreteri olacak olan Seyyid Abbas El Musavi'yi yeni öğrenciyi hem akademik hem de kişisel olarak denetleme ve ona rehberlik etme göreviyle görevlendirdi.
 
Lübnan ve Hizbullah Genel Sekreteri olarak seçilmesi
 
Seyyid Hasan, Irak'taki Baas rejiminin baskıcı uygulamaları nedeniyle 1978'de Lübnan'a döndü ve İmam el-Muntazar Ruhban Okulu'nda İslami çalışmalar yapmaya ve ders vermeye devam etti.
 
16 Şubat 1992'de İsrail işgal güçleri Seyyid Abbas'ı eşi ve beş yaşındaki oğluyla birlikte öldürdü. Bunun üzerine Hizbullah'ın Şura Konseyi toplandı ve diğer konsey üyelerine kıyasla nispeten genç yaşına rağmen Seyyid Nasrallah'ı grubun Genel Sekreteri olarak seçti.
 
Nasrallah başlangıçta 32 yaşında olduğu için seçilme kararını reddetti. Ancak ısrarları üzerine Seyyid Musavi'nin 1993'te sona eren görev süresinin geri kalanını tamamladı ve şehadetinden önce birkaç kez yeniden seçildi.
 
Hizbullah'ın bilge liderliği, eşsiz liderlik özelliklerine ve karizmatik bir kişiliğe sahip olan ve grubun tabanıyla güçlü bağlar kuran Seyyid Nasrallah'ın, ülkedeki siyasi ve güvenlik durumunun son derece hassas olduğu bir dönemde Hizbullah'a ve Direniş'e liderlik edebileceğine inanıyordu. Sahadaki gelişmeler hakkında derin bir kavrayışa sahipti ve başta Seyyid Abbas olmak üzere liderliğin güvenini kazanmıştı.
 
Seyyid Abbas'ın Hizbullah Genel Sekreteri olarak görev yaptığı dönemde, Seyyid Nasralla sık sık kutlamalarda, mitinglerde ve parti toplantılarında Abbas'ı temsil etmek üzere görevlendirilirdi. 
 
Seyyid Nasrallah bir keresinde Seyyid Musavi'ye bu tür görevlerin neden kendisine verildiğini sorduğunu, Musavi'nin de kendisine “Sen bu iş için uygunsun ama bana gelince, [Hizbullah'a liderlik etme] meselesi uzun sürmeyecek” yanıtını verdiğini açıkladı. O sırada bu sözleri tam olarak anlamamış olsa da Seyyid Musavi'nin öldürülmesinden sonra anlamları netleşti.
 
Al Mayadeen Medya Ağı Yönetim Kurulu Başkanı Ghassan Ben Jeddou ile yaptığı söyleşide Seyyid Nasrallah, Genel Sekreter olarak aldığı ilk kararın İsrail yerleşimlerini Katyuşa roketleriyle hedef almak olduğunu hatırlattı ve bunun İslami Direniş'in İsrail yerleşimlerini ilk bombalayışı olduğuna işaret etti.
 
Seyyid Nasrallah'ın Genel Sekreterliği döneminde Lübnan İslami Direnişi, başta Temmuz 1993'teki Yedi Gün Savaşı, Nisan 1996'daki saldırı ve Lübnan topraklarının çoğunun İsrail işgalinden kurtarıldığı 25 Mayıs 2000'deki tarihi zafer olmak üzere İsrail işgaliyle sayısız kahramanca çatışmaya girdi.
 
Bunu 2006 savaşında İsrail ordusunun stratejik ve tarihi yenilgisi takip etti. Hizbullah 2012'de Suriye'yi felce uğratmayı ve Lübnan'a doğru ilerlemeyi amaçlayan tekfiri terör tehdidiyle de mücadele etti ve 2017'de İkinci Kurtuluş olarak bilinen savaşta iki ülke arasındaki ortak sınır bölgesini kurtarmayı başardı.
 
25 Mayıs 2000 kurtuluş
“İsrail” 1978‘de Güney Lübnan'ı işgal etti ve 1982'de güçleri Beyrut'tan çekildikten sonra bile işgalini sürdürdü, bölgenin zenginliklerini yağmaladı, sivillere ve Direniş savaşçılarına zulmetti ve işgal güçlerinin diktalarına direnmeye cüret eden herkesi işkence ederek öldürdü.
 
Hizbullah, diğer Direniş gruplarıyla birlikte İsrail işgali altındaki Lübnan topraklarını kurtarmayı aklına koyduktan yıllar sonra, İsrail ordusu ve işbirlikçi milisleri Lahd Ordusu ile uzun zamandır beklenen hedefine ulaşana kadar şiddetli çatışmalara girdi ve daha sonra Kurtuluş Günü olarak bilinen günde İsraillileri ilk kez işgal altındaki bir Arap toprağından kayıtsız şartsız çekilmeye zorladı.
 
Bu zafer, İsrail ordusunun yenilmez bir ordu olduğu efsanesinin Direniş'in ellerinde paramparça olduğunu gördü ve “İsrail ”in gerçekten de yenilebileceğini kanıtladı.
 
Seyyid Hasan, tarihi başarının ardından özgürleştirilen Bint Jbeil kentinde düzenlenen kutlama töreninde yaptığı konuşmada “İsrail‘i 'örümcek ağından daha zayıf” olarak tanımladı.
 
2006 ilahi zaferi
Bu stratejik zafer, 2006 yılında Lübnan İslami Direnişi savaşçılarının 12 Temmuz'da işgal hapishanelerindeki tutukluları kurtarmayı amaçlayan bir sınır ötesi operasyonda iki İsrail askerini esir almasıyla tekrarlandı.
 
Operasyondan kısa bir süre sonra “İsrail” Lübnan'a karşı 33 gün süren acımasız bir saldırı başlattı. Lübnan halkına karşı hava, deniz ve kara saldırılarına sahne olan bu saldırılar Hizbullah ve diğer bazı Lübnan Direniş gruplarının şiddetli direnişiyle karşılaştı.
 
Savaştan iki gün sonra Lübnan Direnişi, Lübnan'a uygulanan deniz ablukasında yer alan Saar-5 Sınıfı bir destroyeri Lübnan kıyı şeridi boyunca vurarak kasaba ve şehirlerini bombaladı. Operasyon Seyyid Hasan tarafından bir sesli mesajla duyuruldu. “Şimdi... Denizin ortasında... Gözlerinizin önünde yanıp batarken Beyrut'a saldıran savaş gemisine bakın” dedi.
 
Savaş, BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail işgal ordusu ile Lübnan Direnişi arasındaki çatışmaların derhal durdurulmasını isteyen 1701 sayılı kararı kabul etmesinin ardından 14 Ağustos 2006 tarihinde sona erdi. Bu, Hizbullah'ın “İsrail”i Lübnan topraklarına yeni bir saldırı düzenlemekten caydıran bir denklem kurduğu ve Güney Lübnan sakinleri için on yılı aşkın bir süredir devam eden barışı tesis ettiği bir ana işaret ediyordu.
 
2008 yılında İsrail hükümeti tarafından atanan bir soruşturma komisyonu olan Winograd Komisyonu, 2006 savaşının “İsrail” için “kaçırılmış ciddi bir fırsat” olduğunu tespit etti.
 
“İsrail, net bir askeri zafer kazanmadan sona eren uzun bir savaş başlattı. Komisyon, dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Güvenlik Bakanı Ehud Barak'a sunduğu nihai raporunda, birkaç bin kişilik yarı askeri bir örgütün, hava üstünlüğüne, boyut ve teknoloji avantajlarına sahip Ortadoğu'nun en güçlü ordusuna birkaç hafta boyunca direndiği sonucuna varmıştır.”
 
Oğlunu şehit olarak sunuyor
 
Seyyid Hasan'ın alçakgönüllülüğünü ve kendisini ve ailesini halkın bir parçası olarak gördüğünü gösteren çarpıcı bir örnek, oğlu Seyyid Hadi Nasrallah'ın İsrail işgaline karşı savaşırken şehit edilmesidir.
 
12 Eylül 1997'de Hizbullah'ın Direniş savaşçıları İsrail işgal güçlerinin İklim El Tuffah'taki Cebel El Rafi' bölgesinde bir hareketlilik tespit etti.
 
Aralarında Seyyid Hadi liderliğindeki bir grubun da bulunduğu gruplar İsrail güçlerini pusuya düşürmek için bölgeye girdi ve uzun süreli çatışmalara girerek dört askeri öldürdü ve çok sayıda askerin yaralanmasına neden oldu.
 
Direniş savaşçıları kayıp vermeden başarıyla geri çekildi. Ancak, işgal ordusu helikopter savaş uçakları ve ek kara kuvvetleri konuşlandırdı, bu da Seyit Hadi'nin belinden ve boynundan iki kez yaralandığı daha fazla çatışmaya yol açtı.
 
İsrail işgal güçleri Seyit Hadi'nin ve şehitler Haitham Muğniye ve Ali Kavtharani'nin cesetlerini ele geçirdi.
 
Haziran 1998'de şehit Seyyid Hadi'nin naaşı, Hizbullah ile İsrail işgal varlığı arasındaki esir takasının bir parçası olarak işgal altındaki Filistin topraklarından çıkarıldı.
 
Gazze ve Direnişine Destek Cephesi
 
“İsrail“in 7 Ekim 2023'te Gazze Şeridi'ne karşı halen devam etmekte olan savaşını başlatmasından bir gün sonra Seyyid Hasan liderliğindeki Hizbullah, Gazze'ye ve direnişe destek amacıyla işgal altındaki topraklarda İsrail hedeflerine yönelik operasyonlarını başlattı ve saldırılarının sonunu İsrail'in kuşatma altındaki bölgeye yönelik saldırısının sona ermesine bağladı. Lübnanlı grubun saldırıları, işgal altındaki Filistin'in kuzeyinde Lübnan sınırı boyunca uzanan yerleşim yerlerini boşalttı ve Hizbullah'ın ateşi altında geri dönmekten korkan yaklaşık 100.000 İsrailli yerleşimciyi yerinden etti.
 
25 Eylül 2024'te Hizbullah, Direniş savaşçılarının Tel Aviv'in banliyölerindeki Mossad merkezini hedef alan bir Kader-1 balistik füzesi fırlattığını duyurarak bir ilke imza attı.
 
Grubun açıklamasına göre, Direniş liderlerinin öldürülmesinden ve Lübnan genelinde onlarca kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına neden olan çağrı cihazı ve telsiz patlamalarından bu merkez sorumluydu.
 
Saldırı, Lübnanlı Direniş grubunun Tel Aviv banliyölerini ilk kez bir füzeyle hedef alması ve “saldırıya saldırı” ve “Beyrut için Tel Aviv” denklemini pekiştirmesi bakımından eşi benzeri görülmemiş bir olaydı.
 
Lider arkadaşlarını şehitliğe uğurlarken
 
Üç gün sonra Hizbullah, Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehit olduğunu ve İsrail işgaline karşı mücadele uğruna hayatlarını adayan bir avuç Direniş liderine katıldığını duyuran bir açıklama yayınladı.
 
“İsrail” daha önce Beyrut'un güney banliyösündeki yerleşim bölgelerine bir dizi ağır hava saldırısı düzenlemişti. IOF, saldırının amacının Seyyid Hasan'a suikast olduğunu duyurmuş, İsrail Ordu Radyosu da F-35 uçaklarının sığınak delici bombalar kullanarak hava saldırılarını gerçekleştirdiğine dikkat çekmişti.
 
İslami Direniş açıklamasına ayetle başladı:
 
"O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz." [Nisa Suresi, 74. ayet]
 
Açıklamada, “Direnişin lideri, Allah'ın dindar kulu, büyük bir lider, cesur bir şehit olarak peygamberlerin yolunda Kerbela şehitlerine katılarak Allah'a göç etti” denildi.
“Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, 1992'de Seyyid Abbas el Musavi'nin yerine geçtikten sonra 30 yılı aşkın bir süre boyunca zaferden zafere koşturduğu, 2000'de Lübnan'ın kurtuluşunda ve 2006'daki İlahi Zafer'de önderlik ettiği, Filistin'e ve mazlum Filistin halkına destek savaşına kadar büyük ve ebedi yol arkadaşlarına katıldı.”
Hizbullah, İslam milletine, Lübnan'ın vefakar halkına ve dünyanın tüm özgür ve mazlum halklarına taziyelerini sunarak Seyyid Hasan'ı, en büyük arzusu olan Filistin ve Kudüs yolunda şehit olmak gibi ilahi armağanların en büyüğüne ulaştığı için tebrik etti.
 
İslami Direniş ayrıca İsrail'in Beyrut'un güney banliyösüne yönelik saldırısının ardından şehadet şerbetini içen şehit arkadaşlarını da tebrik etti.
 
Açıklamada Hizbullah liderliği Seyyid Nasrallah'a “şehitler ve fedakârlıklarla dolu yolumuzda en büyük, en kutsal ve en sevgili liderimiz olarak düşmana karşı, Gazze ve Filistin'e destek için, Lübnan'ı ve onun onurlu, dirençli halkını savunmak için mücadelesini sürdüreceği” sözünü verdi.
 
İslami Direniş açıklamasını Direniş'in özgürlük savaşçılarına seslenerek bitirdi:
“Sizler onun güvenilir kalkanıydınız... Liderimiz Seyyid, düşüncesi, ruhu ve kutsal yolu ile hala aramızda yaşıyor.”
 
“Filistin'i, halkını ve oradaki ümmetin kutsallarını terk etmeyeceğiz.”
 
“Şüphe yok ki Kudüs'te namaz kılacağız.”
Seyyid Hasan'ın milyonların zihnine kazınacak bu ifadeleri, şehidin Filistin'e ve işgal altındaki toprakların kurtarılmasına olan sonsuz bağlılığını göstermektedir.
 
Lübnan, bölge, ümmet ve özgür dünya için bu büyük kayba rağmen, Seyyid Hasan'ın kanının “İsrail ”in peşini bırakmayacağına ve mirasının dünya çapındaki Direniş savaşçılarının yolunu aydınlatmaya devam edeceğine şüphe yoktur.
 
Ahmad Karakira

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar