cf63a8ff-0b27-49d1-887e-bca6368f68ea.jpg

Dört yıldan sonra Bahreyn Devrimi nerede duruyor?

Devrimci hareketin devam etmesi ve protestoların halen yaygın olması, bu hareket ile Arap baharının başarısız olan diğer devrimleri arasındaki farkı görmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu hareket yapısal, organize ve odaklanmıştır...

22 Şubat 2015 Pazar

İNTİZAR - Halk ayaklanmasının 4. yıldönümü hızla yaklaşırken, Bahreyn'de gerilim yükseliyor. Ana muhalefet el-Vefak İslam Toplumu, devam edecek olan protestolarla birlikte üç gün boyunca genel grev, hükümet kurumları ile yapılan işlemlerin boykot edilmesi çağrısı yaptı.

 

Kaneez Fatıma / presstv.ir

Arap Baharı adı verilen ayaklanmaların bir parçası olarak 14 Şubat 2011'de başlayan Bahreyn devrimi, medyada ve uluslararası kamuoyunda en az ilgiyi gördü ve çoğu tarafından unutuldu.

Buna sebep Bahreynlilerin geçmişte de monarşi yönetimine karşı ayaklanıp başarısız olmaları mıydı yoksa buradaki oyunda başka faktörler mi vardı?

Ayaklanma ve bastırma

Ayaklanmanın başlangıcından itibaren İngiliz destekli Halife ailesi güçlerini, halkın ve direnişin herhangi bir sembolünün üzerine şiddetle saldırmak için harekete geçirdi. Devrim ideolojisini sürdürmede önemli merkezler haline gelen çok sayıda cami buldozerlerle yıkıldı, seçkin insan hakları ve demokrasi aktivistleri tutuklandı, rejim muhalifi yaralı protestocuların tedavi edildiği başkentin ana hastanesi kuşatma altına alındı ve simgesel İnci kavşağı yıkılarak yok edildi.

İnci kavşağı bugün sadece, halkın ayaklanma ve arzularının esasını sembolize eden bir düşünce, bir rüya olarak var olmaktadır. 2011'den 2014 sonlarına kadar, 166 sivil ölümü, 3000 kötü muamele, 400 dini özgürlük ihlali ve birçoğu barışsever Bahreynlilerin ev baskınları sonucu yapılan 8800'den fazla keyfi tutuklama vakası bildirildi.

Rakamlar, krallığın gerçek nüfusunun altı yüz binin biraz üzerinde olduğu düşünüldüğünde şok edicidir. Bu rakamlar arasında acımasız bir diktatörlüğe karşı barışçıl şekilde ayaklanmış ve haklarını talep eden ismi ve yüzü unutulmuş halktan birçok birey bulunmaktadır.

Bu rakamlar arasında Abdulhadi Havace gibi sağlık sorunlarına rağmen, aralarında ergen olmayan bir çocuğun da olduğu birçok kişi ile birlikte, ömür boyu hapse mahkum olan şahıslar bulunmaktadır. Bunların arasında geçen Aralık ayında demokratik reformlar talep ettiği için tutuklanan el-Vefak lideri Şeyh Salman Ali gibi kişiler bulunmaktadır. Bunların arasında Said el-Şahabi gibi vatandaşlıktan çıkarılan, ancak damarlarında despot yöneticileren daha fazla Bahreynli kanı olan isimler bulunmaktadır.

Unutulanlar arasında 17 yaşındaki Hüseyin Gazi el-Helvacı gibi zorla kaybedilen ve kendisinden bir daha haber alınamayan isimler bulunmaktadır. Unutulanlar, Zeynep el-Havace'nin oğlu gibi doğum belgesinden mahrum bırakılan bebeklerdir. Tutuklanma korkusu ile vücuduna isabet eden saçma tanelerini çıkarmak için hastaneye gidemeyen gençlerdir. Artık boyun eğmek istemediğinden toplu olarak uzaklaştırılan ve eğitim hakları elinden alınan Bahreynlilerdir.

Neredeyse her gün Bahreyn'in kentlerinde ve köylerinde yapılan protestolara ve devam eden baskıya rağmen bu hikâye ana akım medyanın manşetlerinde yer bulmadı ve hiçbir zaman uluslararası öncelikler arasında yer almadı. BM Güvenlik Konseyi, Bahreyn rejiminin acımasızlığını tartışmak amacı ile hiçbir zaman toplanmadı, kendi halkına karşı kullanacak olan bir hükümete silahların satışı durdurulmadı ve Bahreyn vatandaşlarının güvenlik güçlerinin elinden uğradığı sistematik ihlalleri, işkenceleri ve cinayetleri belgelemek için herhangi bir uluslararası soruşturma açılmadı.

Uluslararası komplo ve sessizlik

Gerçekte Batı'nın despot rejimle ilişkileri devam etmektedir. Silah sözleşmeleri, özellikle devrimci yaşamları boğmaya çalışan ABD yapımı gözyaşartıcı gaz kapsülleri için, halen yazılmaktadır. ABD, monarşi ile olan samimi ilişkilerinden faydalanmaktadır ve Al-i Halifeler Amerika'ya iyi hizmet etmektedirler. Bahreyn, ABD Deniz Kuvvetleri'nin 5. Filos'una ev sahipliği yapmaktadır. Bu askeri üssün varlığı, çalkantılı ve ABD dış politikasının odağındaki bu bölgede ABD'ye stratejik avantaj vermektedir. Ayrıca Amerikan iş dünyasına bu petrol zengini krallıktaki iş antlaşmaları ve fırsatları açıktır.

Britanya'nın rolü halen en kötü olanıdır. Ayrıca Krallıkta bir askeri üs konuşlandırmayı planlamaktadır. Bu oldukça güncel bir karardır ve Al-i Halife'nin acımasız baskılarına yakılan bir yeşil ışık olarak görülmektedir. Kârlı sözleşme ve askeri kabiliyet kaygıları söz konusu olduğunda istikrar her zaman demokrasi, özgürlük ve insan haklarından önce gelecektir. Veya belki de bir monarşi ile diğeri arasındaki özel bir bağdır?

Batı'nın ilgi alanına genel olarak Bahreyn'de iş kapsamındaki şeyler girmektedir. Batı, rejimin uyum ve işbirliğinden Ortadoğu'daki amaçlarını gerçekleştirmek için yararlanmakta bunun karşılığında Krallıkta günlük olağan hale gelmiş yaygın insan hakları ihlallerine sessiz kalmaktadır.

Dış güç müdahalesi

Ancak Bahreyn'in gördüğü sadece bu tip bir dış müdahale değildi. Suudi Arabistan ve BAE Bahreyn rejiminin isteği üzerine derhal asker görevlendirdiler ve barışçıl ayaklanmanın bastırılmasında aktif rol aldılar. Bu yılki yeni yıl kutlamalarında Dubai'nin sembolü Burc El Halife'de Bahreyn bayrağının parıldaması ne tür çıkar ilişkilerinin olduğuna dair küçük bir örnekti. Basra Körfezi monarşileri ve diktatörlükleri “arka bahçelerindeki” bir halk devrimini hazmedemezler. Bu, onların stratejik dostları kaybetmesine ve mağrur tahtlarında kendilerini emniyetsiz hissetmelerine yol açar.

Bu arada rejim, baskıya devam etmek için yabancı paralı asker getirtmeye devam etmektedir. Özellikle Pakistan ve Ürdün hükümetleri aktif rol oynamaktadır. Bahreynliler her gün kendi topraklarında yabancıların elinde ihlallere ve aşağılanmalara maruz kalmaktadır. Ancak rejim ironik bir biçimde, barışçıl Bahreynli protestocuları yabancı hükümetlerle birlikte komplo kurmakla suçlamaya devam etmektedir.

Ayrıca rejim, krallığın demografik yapısını sürekli değiştirmek için çalışmaktadır. Gerçek Bahreynliler vatandaşlıktan çıkarılırken Suudi Arabistan'dan, Ürdün'den, Yemen'den ve Pakistan'dan vatandaşlığa kabul edilen kişiler getirtilmektedir. Rejim, yabancıları vatandaşlığa kabul ederek politik ve ideolojik olarak monarşiyi destekleyecek kendisine bağlı güçlü vatandaş tabanı yaratmaya çalışmaktadır. Bunun karşılığında onlar da ekonomik primler ve Bahreynli Şii vatandaşlara göre belirgin ayrıcalıklar elde etmektedir.

Bir Sünni-Şii çatışması mı?

Al-i Halife monarşisi aktif olarak bu halk ayaklanmasını bir Sünni-Şii çatışması olarak tasvir etmeye çalışmaktadır. Bahreyn rejimi, Şii çoğunluğun elit bir Sünni sınıfın hükmü altına sokulduğu bir sistemi özenle oluşturmada becerikli oldu. Aparteit'in mevcut olduğu bir ülkede boyun eğdirilmiş çoğunluğun elit yönetici kesime karşı ayaklanması doğaldır. Ancak Bahreyn halkının istekleri mezhepsel çizginin ötesine çıkmaktadır. Bu, demokratik idealler üzerine kurulu bir hareket olup inanç farkı gözetmeksin tüm vatandaşlar için eşit hak istemektedir. Ayaklanma bir insan hakları hareketi olarak renk, mezhep, kabile veya inanç ayrımı yapmamaktadır.

Devrimci hareketin devam etmesi ve protestoların halen yaygın olması, bu hareket ile Arap baharının başarısız olan diğer devrimleri arasındaki farkı görmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu hareket yapısal, organize ve odaklanmıştır. Vizyon sahibi bir liderliği vardır. Yalnızca insanların ekonomik gerçekliklerini (ve eşitsizliklerini) merkeze koymamıştır. Daha ziyade politik ve sosyal aşağılamaları reddetmiştir. Bu, artık yabancıların çıkarlarının ulusal yükümlülüklerden önce gelmeyeceği manasına gelen, yitirilmiş itibarın restorasyonu için bir çağrıdır.

Zafer?

Böyle bir Bahreyn halen bir rüya, bir arzudur. Peki ne zaman gerçek olacak? Bugün mü gelecek hafta mı gelecek yıl mı? Durum, belirli bir zaman, bir tarih vermeye elvermeyecek. Bu bir despotu devirmek ve tüm sistemi revize etmekle ilgili değildir. Bu kavga, karşı tarafın kaybedecek çok şeyi olduğu için, muhtemelen uzun sürecek.

Ancak insanlar hayır dedikçe, boyun eğmeyi kabul etmedikçe, ezik bir hayatı reddettikçe bu hareket de yaşayacaktır. Zafer, onların sokaklarda mevcut olmasıdır. Zafer, göz yaşartıcı gaz bulutlarına karşı yürümeleridir. Zafer, onların özgürlük ve direniş yaşamını seçmeleridir. Bunun dışındaki her şey geçicidir.

Tarihin hangi tarafında yer alacağımızın kararını vermek bize ve liderlerimize düşmektedir. Ne kadar sürerse sürsün sonunda adaletsiz olan her zaman düşer ve halkın istekleri galip gelir.

 

Çev. Rozan Genç

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar