saudis_plots.jpg
  • Anasayfa» 
  • Analiz»
  •  Suud'un tahrik planının tarihteki kanıtları: Müslümanlara karşı yapılan 314 kanlı saldırı

Suud'un tahrik planının tarihteki kanıtları: Müslümanlara karşı yapılan 314 kanlı saldırı

Suud mezhepsel tahrikte çok ileri gitti. Bu bölgede İran dahil olmak üzere herkese zarar verirken Suudi Arabistan'a zarar vermeyecek bir yangını tutuşturacak tek şeydir.

25 Ocak 2016 Pazartesi
İNTİZAR - Suudi Arabistan , bölgeyi ve halkını ateşe atmaktan kurtaracak diyalog ve çözümlere kapıyı kapattı. Krallık, Şeyh Nimr Al Nimr'i katlederek işlediği suçla; Yemen'den Libya'ya, Suriye ve Irak'a ve son olarak da Suudi Arabistan olmak üzere birden fazla ülkede kaotik durumu ateşlemeye  niyetli görünüyor.
 
Suudi Arabistan yalnızca, İran İslam Cumhuriyeti'nin inşa etmek için büyük çaba harcadığı, iletişim köprülerini yoketmekle kalmadı aynı zamanda bu iletişim  yolları üzerine kapıları kilitleyip diplomasi anahtarlarını da uzaklara fırlattı.
 
 
İdam: Rastlantı mıydı  yoksa Planlandı mı? 
 
Elbette ki, Suud liderleri, Şeyh Nimr al-Nimr'in  idamından sonra gelebilecek tepkiler üzerinde, özellikle birçok kesimden böyle bir suçu işlememe yönünde tavsiye ve istek almışken, değerlendirmeler yaptılar. Öyleyse bu ısrar nedendi? Ve neden bu özel zamanı seçtiler? 
 
Suudi Arabistan'ın son zamanlarda ilan ettiği ittifak ile idam kararı arasında bir bağ bulunuyor. Suç işlendi. Hemen ardından olaylar gelişti ve diplomatik ilişkiler kesildi ve tüm dikkatler İran'daki Suudi konsolosluğunun saldırıya uğramasının büyük suç olduğuna yönlendirildi.
 
Suudi Arabistan herhangi bir kimsenin üzerine suçlar atıp, onu katledip "egemenlik hakkı" adı altında hiç kimsenin kınamasına müsade etmemektedir. Peki Suudi Arabistan aynı hakkı neden kendi üzerine uygulamamaktadır? Bunun yerine Suriye, Irak ve diğer ülkelere "egemenlik haklarını" gözardı ederek müdahalede bulunmaktadır? Suudi liderlere muhalif herhangi birini idam ederken diğer hükümetlerin tüm destekçilerine karşı olan savaşı finanse etmektedir? 
 
Daha üstünden uzun bir zaman geçmeyen Mina trajedisinde Hac zamanı 500'den fazla hacısını kaybeden İran, Suudi Arabistan'ın hiçbir işbirliği teklifi yapmamasına rağmen, herhangi bir provakatif adım atmadı. Suudi Arabistan ile diplomatik ilişkilere dokunmadan sadece kendi insanlarının akıbetinin ne oldugunu sordu. Diğer taraftan Suudi Arabistan, geniş bir Müslüman kitlesini rencide eden son işlediği suç için haklı gerekçeler öne sürme gereği görmeden İran ile ilişkilerini kesip diğer ülkelere de aynı adımı atmaları  için acil çağrıda bulundu. Tüm bu gelişmeler gösterdi ki bu Suudi liderlerince uygulanan bu akıldışı politikalar planlıydı.
 
Suudi Arabistan'ın tüm kartlarını kaybettiği ve elinde oynayabileceği tek kart kaldığını ve çatışmaları politik niteliğinden mezhepsel niteliğe doğru dönüştürüp , bir tarafın liderliğini ele alıp bölgeyi kontrol  etmeyi amaçladığını öne süren görüşler de vardır.
 
 
Vahhabizm ve Sünni Müslümanlara Karşı İşlediği Suçlar   
 
Tarihte geriye bakmamız Suudi konseptini anlamamızı sağlar ancak bu elbette ki Sünni sancağını kaldırma ve tek düşmanın "Şiilerden başkası olmadığı ", onlardan başkasının insanları nasıl köleleştirip istila ettiği ile ilgilenmeden, iddiasını öne sürme amacı taşıyan Suud'a hizmet etmez.
 
"İlk Suud Hanedanlığı" olarak adlandırılan devletin kurulmasında Müslümanlara yönelik -çoğu Şiilerden ziyade  Sünnilere karşı olan- 314 saldırı kaydı vardır. Vahhabi tarihçileri , Muhhamed bin Suud'un kılıcı ve Muhammed bin Abdulvahhab'ın konsepti ile kurulan kendi hareketlerinin suç tarihini gözler önüne sermişlerdir.
 
Suudi muhalif ve entellektüel Muhammed Al Maasari'nin  (eski bir Vahhabi) Youtube'da yayınlanan bir videosunda Vahhabizim hareketinin başlangıç zamanlarını anlatan Suudi Arabistan'da yayınlanmış bir kitaptan bahseder. Bu kitap İbni Suud ve İbni Abdulvahhab arasındaki antlaşma ile kurulan "İlk Suud Hanedanlığı" zamanında yaşamış Suudi tarihçisi İbni Ğannam'ın kitabıdır.
 
Massari kitaptan şöyle bahseder "Bu kitabı incelerken okuduklarımıza inanamadık! Katliamların ispatı! "Müşriklerin"  yaşadığı Saihat bölgesine saldırıp erkek, kadın ve çocuk 1500 kişiyi katletmişler."
 
Maasari , daha sonra konuya açıklık getirerek Saihatta yalnızca Şiilerin değil Sünnilerin de yaşadığı ve bunların da Vahhabi kılıcı ile hayatlarını kaybettiklerini belirtiyor.
 
"Kral Abdullaziz'in Kraliyet Baskı Evi" tarafından yeniden basılan İbni Ğannam'ın ve diğer Suudi tarihçilerinin kitaplarını okuyanlar her daim bilirler ki "müşrik" kelimesi bu kitaplarda Arap Yarımadası sakinlerinden Muhammed bin Abdulvahhab'ın misyonunu benimsememiş olanlar için kullanılır ve "Müslüman" terimi  ise sadece onun takipçilerine atıfta bulunulurken kullanılır.
 
İbni Ğannam kitabında ilaveten "Müslümanlar (Vahhabiler) Tharmada'ya da saldırdılar ancak herhangi bir çarpışma yaşanmadı çünkü hiçbir sakini onların karşısına çıkamadı, bu yüzden Müslümanlar çiftlikleri yokedip döndüler" diye anlatıyor.
 
Vahhabiler ile bölge sakini Müslümanlar arasında bir çarpışma olmaması onları kasabalarını yıkmaktan alıkoymaz. Müslüman kasabalarına saldırıp çiftliklerini yoketme hakkını nerden almaktadırlar? Bunun cevabı, Necd bölgesinde yaşayan herkesin "müşrik" oldugunu onların kanını akıtmanın, kadınlarını kaçırmak ve mallarını gaspetmenin meşru oldugunu söyleyen İbni Abdulvahhab'ın konseptinde bulunuyor. Yalnızca İbn Abdulvahhab'ın koydugu kanunlara inananlar Müslümandı.
 
Suudi tarihçileri İbn Abdulvahhab'ın sözlerinden alıntılar yaparak devam ediyorlar. 
 
"Osman bin Mumammer, Uyayniyah bölgesi valisi, bir müşrikti ve Müslümanlar bundan emin olunca onu Cuma namazını kılmasından sonra öldürmeye ant içtiler ve onu Hicri 1163 yılının Recep ayında Camiinin içinde dua ederken öldürdük." 
 
Vahhabi lideri şeyh fetva veriyor ve bir Müslüman lider camiinin içinde "dine davet" adı altında öldürülüyor. İşte bu Vahhabilerin "Tekfircilik" yaklaşımını nasıl başlattıklarını ve Müslümanları camiilerde öldürmeyi nasıl meşrulaştırdıklarını gösteriyor. Vahhabizm, ilk kurulduğundan beri Vahhabilik dairesinin dışında kalan herkesi Müslüman ve diğerleri şeklinde ayırt etmeksizin  "La ilahe illallah" dese bile "müşrik" olarak görmektedir. Ruhani liderleri tarafından konulan bu kanun, daha sonra meşruiyet kaynaklarını bu tarih kitaplarından alan Tekfirci gruplar tarafından günlük uygulamaya dönüştürülmüştür.
 
Diğer  bir Suudi tarihçi Osman bin Beşer de Vahhabi ordusunun Sünni Müslümanlara karşı giriştiği savaştan bahseder ; " Qaseem halkına gün doğumundan gün batımına kadar saldırdılar... Müslümanlar (Vahhabiler) onlara o kadar şiddetli saldırdı ki bu cesaret ile onları dizleri üstüne çöktürdüler, ve göğüslerini, sırtlarını yardılar, boğazlarını kestiler. Müslümanlar (Vahhabiler) büyük bir şiddetle saldırıp onlardan çok sayıda kişiyi öldürdüler; her bir Müslüman onlardan 20 kişiyi öldürdü"
 
Bunlar, İbn Vahhab tarafından ortaya atılan Vahhabizm ve Tevhid anlayışları adı altında onun ve İbn Suud'un Suudi takipçilerinin tüm Müslümanları nasıl müşriklikle suçladığını göstermektedir.
 
Modern tarihte geriye baktığımızda; Suudi Arabistan, İslam adı altında Arap ulusalcılığı ile mücadele etmiştir. Fransız yazar Stephane  Lacroix "Awakening Islam: Politics of Religious Dissent in Contemporary Saudi Arabia" adlı kitabında Suudi Arabistan'ın "İslamcı" haberciliği, bölgede yükselen Cemal Abdunnasır etkisine karşı koymak için kullandığını, bu sebeple Nasır "Arap Sesi" adlı bir radyo istasyonu kurunca onların da buna karşılık "İslam Sesi" adlı bir radyo istasyonu kurduğunu belirtiyor. Ayrıca Nasır, saygın Azhar üniversitesinde reformlar başlatınca, krallık da Tekfirciliği ihraç edip herkesi  "İslam Devletinde" toplamak için İslami Üniversiteyi kurdu. 
 
Tüm bunlar baz alındığında  açıkça görülmektedir ki tarih boyunca Suud kendi yönetimini korumak ve Müslümanlara karşı, onların kendilerini sadece sayı veya yalnızca itaat edecek müridler olarak göreceği, aksi halde kanlarını dökmenin meşru sayılacağı duruma gelinceye kadar güç kullanmak için hep aynı metodu uyguladı. 
 
Bu tarih İran Cumhuriyeti ile kendisini tekrar etmektedir ki Suud'un ABD'nin direktifleri doğrultusunda İran'ı hakimiyetleri altına almaları için yaptıkları tüm denemeler boşa çıkınca geriye ellerinde yalnızca mezhepsel sinir uçlarını tahrik etmek kaldı.
 
Buna paralel olarak Suud, Şeyh Nimr al Nimr'i idam ederek yapmak istediği mezhepsel tahrikte çok ileri gitti, bu bölgede İran dahil olmak üzere herkese zarar verirken Suudi Arabistan'a zarar vermeyecek bir yangını tutuşturacak tek şeydir.
 
 
Israa Al-Fass
Al Manar
Çev: İntizar
 
 
 
 
 
 
 
 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar