33309-image635773377999086020.jpg

Vahhabi medyasının, Şirazi akımı medyası ile olan bağlantısı

Düne kadar Yasir El-Habip ve Allahyari’nin konuşmalarını istismar ederek Şiileri yıkmak isteyen Vahhabi kanalları bugünlerde ise hissedilir bir geri dönüşle onların açıklamalarını kapsamlı bir biçimde kullanarak İran İslam Cumhuriyeti'nin ve Şii âlimlerinin itibarını yok etmek için çabalamaktadırlar.

20 Şubat 2016 Cumartesi

İNTAZAR - Düne kadar Yasir El-Habip ve Allahyari'nin konuşmalarını istismar ederek Şiileri yıkmak isteyen Vahhabi kanalları bugünlerde ise hissedilir bir geri dönüşle onların açıklamalarını kapsamlı bir biçimde kullanarak İran İslam Cumhuriyeti'nin ve Şii âlimlerinin itibarını yok etmek için çabalamaktadırlar.

 

Kadimun sitesinin haberine göre: Hiç kuşkusuz Şia mezhebi tarih boyunca ve özellikle de çağdaş dönemde aşırılıkçı Şiilerden aldığı darbeyi hiçbir taraftan almamıştır. Zira aşırıcı Şiilerin kendi iş bilmezliklerini hak mezhep Şiiliğine dayatmalarının maliyeti düşmanın eylemlerinden daha çok zarar getirmiştir. Son yıllarda ise Şiilerden bir grup mezhep tebliğini ve düşüncelerini savunma bahanesiyle bölge ülkeleri ve aynı zamanda küresel istikbar tarafından Şia-fobinin zirveye ulaşmasına neden olmuşlardır. Nitekim onlar Ayetullah Hamaney'in İngiliz Şiiliği olarak adlandırdığı gruptur.

 

İngiliz Şiiliği'nin pozisyonu Vahhabi kanalları için birer vesile

Bu konuyu daha fazla genişletmek için sapkın Vahhabi kanallarının sözde âlimlerin sorumsuzca yaptıkları açıklamalarına dayanarak basiretsizlikleri yüzünden, Şiiliği darboğaza soktuklarına dikkat çekebiliriz. Son yıllarda Wesal Hak, Kalemehi  Farsi, Nur ve Tevhid gibi televizyon kanalları bazı Şii din adamlarına karşı farklı yaklaşımlar sergilemişlerdir ve aslında bu ikili yaklaşım Hasan Allahyari ve Yasir El Habib gibi kişilerin Şiiliğe verdikleri zararın ölçüsünü gözler önüne sermektedir. Çünkü onlar bu kişileri öncelikle Şia-fobi için kullandılar ve ardından onları İran İslam Cumhuriyeti ile mücadelenin sembolü yaptılar.

Bu oyun Yasir El Habib'in Fedek kanalında Ehli Sünnetin değerlerine ve özelliklede Peygamberin eşi, Ayşe'ye hakaret etmesiyle had safhaya ulaştı. Onun bu hakareti Şia'ya karşı bir dalgalanma yarattı ve Vahhabi kanallarının, Şiileri Peygamberin ashabına ve eşlerine hakaret etmekle suçlamasına neden oldu. Bu mesele Şii mercileri ve âlimleri tarafından anında tepkiyle karşılandı. Ayetullah Hamaney'i Suudi Arabistanlı bazı Şii din adamlarının konuyla ilgili yazdıkları mektubuna cevaben yayınladığı fetvasında şöyle buyurdu: ‘'Ehli Sünnetin sembol isimleri ve Peygamberin eşi Ayşe hakkında aşağılayıcı ve hakarete varan ifadelerin kullanılması haramdır.  Ve bu konu Tüm Peygamberlerin eşlerini ve özellikle Hazreti Muhammed (saa)'in tüm eşlerini kapsamaktadır.

Bu fetva Yasir El Habib'in akılsızca ve maksatlı yaptığı açıklamalarının kötüye kullanılmasının önüne geçmesinin yanı sıra, İslam vahdetinin güçlenmesi için de yeni bir dalga oluşturmayı başardı. Aziz Rehber Hamaney'in fetvası dünyadaki tüm dini kurumlar ve bilhassa Mısır'ın El-Ezher üniversitesi tarafından oldukça olumlu karşılanmıştır. Ve nitekim bu durum Yasir El Habib'in ve kendi kanalı ‘'Fedek'in'' İran İslam Cumhuriyeti'ne ve özellikle İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamaney'e ve Kum âlimlerine karşı alçakça bir saldırı başlatmasına sebep oldu.  Örneğin o İran hükümetinin ‘'Zehra Bayramı'' adı altında bir kutlama düzenlenerek Ehli Sünnetin kutsallarına hakaret edenlere karşı mücadele etmesini İran İslam Cumhuriyeti'nin acımasız eylemleri olarak nitelendirdi. O aynı zamanda Ayetullah Muhammed Bakır Sadr, Ayetullah Behcet ve Ayetullah Mekarim Şirazi gibi Şii âlimlerine zarar vermek için her fırsatı değerlendirmiştir.

Bu olaylar Ayetullah Hamaney'in farklı toplantılarda aşırıcı Sünnilik ve Şiilikle mücadele edilmesi gerekliliğine dikkat çektiği ve ‘'İngiliz Şiiliği'' adındaki söylemini başlattığı bir dönemde yaşanıyor. Ayetullah Hamaney'i Hac temsilcileriyle yaptığı görüşmede şunları vurguluyor: "Şunu iyi anladılar ki eğer İslam dünyasındaki İslam mezhepleri birbirlerinin yakasına yapışır ve birbirleriyle çatışmaya başlarlarsa gasıp Siyonist rejim rahat bir nefes alacaktır, bunu çok iyi ve çok doğru anladılar. Çünkü bir taraftan sadece Şiileri değil birçok Ehli Sünnet fırkasına mensup kişileri de tekfir edecek tekfirci grupları ortaya çıkarıyorlar, diğer yandan ise bu ateşe odun taşıyacak uşakları ortaya çıkarıyorlar. Nitekim ateşin üzerine benzin döküldüğünü görüyor duyuyor ve yahut haberdar oluyorsunuzdur. İletişim araçları ve medya onların emrine veriliyor, peki nerede? Amerika'da! Nerede? Londra'da! Londra ve Amerika'dan dünyaya yayılan Şiilik değildir ve bu Şii'nin de işine yaramayacaktır.''

 

Vahhabiliğin Yasir El Habip ve Hasan Allahyari'ye karşı yaklaşımının değişmesi

Vahhabi kanallarının ses radarlarını açması için bu sözler yeterliydi ve nitekim bu kanallar Yasir El Habip ve Hasan Allahyari'ye karşı yaklaşımlarını açık bir şekilde değiştirerek onların sözlerini kapsamlı bir biçimde İran İslam Cumhuriyeti'ne darbe vurmak için kullanacaklardı. Bu husus onların kendi inançlarına Peygamberin eşine hakaret edilmesine rağmen bunu çok da önemsemediklerini gösteriyor, çünkü onlar kendi inançlarına sadık olsalardı eğer, İran İslam Cumhuriyetine darbe vurmak için dahi olsa hiçbir zaman, dünkü düşmanlarının konuşmalarını örtbas etmezlerdi. Kalameh, Wesal Hak, Tevhit ve Nur gibi kanallar Hasan Allahyari'nin ve Yasir El Habib'in kliplerini sürekli göstererek, Şia âlimlerine karşı en ağır hakaretlerin ve suçlamaların yayınlanmasına izin veriyorlar. Vahhabi kanalları İngiliz ve Amerika casusu aletinin uşaklarının konuşmalarını kullanarak yalnızca Şii âlimleri arasında ihtilaf çıkmasına sebep olmadılar, aksine İran İslam Cumhuriyetine saldırmak için de bu açıklamaları kullandılar.

Örneğin Kalemeh kanalından yayınlanan bu kliplerin bir tanesinde, Yasir El Habip, İran rejimi hâkimiyetini korumak için bu uğurda gerekirse Şiilerin kanını döker iddiasında bulunarak şunları söylüyor: "İran'ın hâkimiyeti dinleri ve siyasetleridir, dinleri hükümet ve makamlarıdır, İran hükümetinin ve iktidarının bugün hiçbir itibarı yoktur ve şeri açıdan da geçersiz sayılmaktadır."

Yasir El Habib'in kliplerinin Vahhabi kanalı Kalameh'de yayınlanması

İngiltere'de yaşayan ve bu sömürgeci ülkede kendi ofislerini rahatlıkla yöneten Müçteba Şirazi gibi bir kişi bu kanallarda Şii taklit mercilerine karşı en ağır hakaretleri ve iftiralar yöneltiyor. Ağıza alınmayacak iftiralar olduğundan siz değerli okuyucularımızla bunları paylaşmaktan imtina ediyoruz.

Diğer yandan Vahhabi kanalları Hasan Allahyari'nin kliplerini yayınlayarak Şii âlimlerine karşı büyük bir saldırı gerçekleştiriyorlar. Onun Kaliforniya'daki Ehlibeyt kanalında yayınlan konuşmaları başa kama vurmanın ve Peygamber ve Ehli Sünnet sahabesine açıkça lanet okumak gibi konuların yaygınlaştırılmasını destekler doğrultuda. Bu günlük açıklamalar Şii dünyası için birtakım sorunları da beraberinde getiriyor ve Şiilerin tekfir edilmesi için tekfircilerin eline bahane veriyor. Öte yandan bu şahıs Velayeti Fakih teorisini reddetmesinin yanı sıra, Hüccetiye liderlerini de her zaman saygıyla anıyor. Onun Vahhabi kanallarında yayınlanan kliplerinin çoğunluğu yayınlanamaz derecede çirkin ve hakaret içerikli. O Wesal Hak kanalında yayınlanan kliplerinin birinde şöyle söylüyor: "İran İslam Cumhuriyeti İmam Mehdi adına halka zulmediyor ve halkı katlediyor naiplik kavgasındalar oysa naiplik diye bir şey söz konusu değildir."

 

Hasan Allahyari'nin klibinin Vahhabi Kanalı Wesal Hak'ta yayınlanması

İmam Humeyni'nin İran'da gerçekleştirdiği devrimin Şia mezhebine en büyük yardımı yaptığı ve bu sayede Şiiliğin geçmişteki kırılganlığından çıkarak kendini her türlü çatışmadan uzak diğer İslam mezheplerinin yanında yer alarak onlarla barışçıl bir yaşam sürdürebileceği kimse için bir sır değildir. Burada ilginç olan küresel istikbarın ve gerici Arap ülkelerinin İslam İnkılabının öneminden ve İran'da bir Şii hükümetinin kurulmasından haberdar olmalarına rağmen bu nedenle yıllar boyunca bu sisteme karşı düşmanlık beslemeleridir.  Yine bazıları da Şiilik adı altında ve din adamlığı kıyafetiyle bu kadar sade bir meseleyi sindirmeyi başaramamışlardır. Ayrıca Vahhabi medyasının birkaç Şii figürünün konuşmalarına yönelik tatbikatı başlı başına sorgulanması gereken bir hadisedir, kaldı ki bu konuların içeriği Şii merciliğini ve sadece Şii hükümetini hedef alıyor. Bizler bu günlerde İngiliz Şiiliği ve Vahhabilik arasındaki güçlü bir bağlantıya şahit olmaktayız. Görünüşte düşman olan bu 2 akımın medyası gerçekte aynı yaklaşıma sahiptirler, zira 2 kanalın hedefi de İran İslam Cumhuriyeti'ni ve Şiiliğin dini merciliğini zayıflatmaktır. Bazılarının İngiliz Şiiliği ve Ehli Sünnetteki tekfirciliğin aynı madalyonun iki yüzü olduğunu ve Batı tarafından yönetildiğini anlamaları için her şeyin daha ne kadar açık olması gerektiği belli değildir.

 

İslam dünyasındaki vahdetten kim korkuyor?

Ayetullah Hamaney'i son dönemlerde Vahdet meselesine Şii ve Sünni arasındaki gerilimin azaltılması gerektiğine çoğu kez işaret etmişlerdir. Ayetullah Hamaney'i Dünya Ehlibeyt Kurultayı üyeleriyle yaptığı görüşmede ‘'İslam dünyasındaki ihtilafların tırmandırılmasının, yasak olduğuna'' dikkat çekerek şöyle söylemişlerdir: "Bizler bazı Şii grupların ihtilafları körükleyecek nitelikte olan tutumlarına, kesinlikle karşıyız. Bizler Ehli Sünnetin mukaddeslerine hakaret edilmesine karşı olduğumuzu açıkça belirttik."

O aynı zamanda Hac yetkilileri ve temsilcileriyle yaptığı görüşmede şunları yinelemiştir: ‘'İslam mezhepleri arasındaki birlik, Şia ve Sünni ve İslam milletleri arasındaki vahdet meselesi üzerinde bu kadar çok duruyorken, bu söylemler bize ait olamaz, derdi tanıdık, dermanı da biliyoruz, İslam ümmeti için içimiz yanıyor, bizler bunun peşindeyiz.''

Bu yazıda da işaret edildiği gibi ne Vahhabi kanallarının ve ne de İngiliz Şiiliğinin aslında din ve mezhep kaygısı bulunmamaktadır. Onların tüm faaliyetleri, dini görünümlü, fakat siyasi hedefler doğrultusundadır. Her iki akım da dine eğilimi olan halk kitlelerinin bilgisizliğinden ve sadeliğinden yararlanarak onların zihinlerini pak Muhammedi İslam'a karşı kuşkuya sokuyorlar. Herkesten daha çok Amerika ve Siyonist rejimin sömürgeci ve işgalci hedeflerini ilerletmek için düşündüğü bir şeydi bu. İstikbar ikinci dereceden düşman yaratarak, farklı İslam mezheplerini birbirlerine düşürüyor ve bu gafletin gölgesinde ülkeleri sömürmeye başlıyor.

 

Çev: Gülden Koşaca

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar